Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
BARIŞ SOYDAN’DAN “CEMAATÇİNİN ÖLÜMÜ” ‘Cemaatçinin Ölümü’ üzerine birkaç değini Politik polisiye romanların neredeyse hepsinde görülebilecek sanatsal yüzeyselliklerin ötesindeki “Cemaatçinin Ölümü”nün, önemli bir zaaf içinde olduğunu söylemek mümkün değil. Hatta yer yer, roman sanatının o ince tül perde anlatımına kavuştuğunu bile söyleyebilirim. gün zileli gunzileli@hotmail.com B arış Soydan’ın romanını, gerçekte olmamış bir cinayet kurgusunu hariç tutarsak Türkiye’de yakın dönemin ve bugünün siyasi ortamının doğru bir perspektiften özeti gibi okumak da mümkün. Roman, tür olarak bir politik polisiye. Fakat türün diğer örnekleriyle kıyaslandığında, polisiyeden çok politik yönü ağır basıyor. Bu, roman sanatı açısından iyi mi, kötü mü tartışılır ama Türkiye’nin komplolarla bütünleşen son on yıllık politik tarihinin içyüzünü doğru bir bakış açısından öğrenip şifrelerini çözmek isteyenler için eşsiz bir kaynak olduğunu söyleyebilirim. Kısacası, Barış Soydan, ErgenekonBalyoz davaları, bu davalarda Cemaat’in oynadığı özel rol, bugünkü AKP iktidarının Cemaat’le o dönemdeki işbirliği, daha sonraki AKP iktidarı/ Cemaat kapışması, 1725 Aralık süreci ve Cemaat’e karşı operasyonlar, bu operasyonlar sürerken yandaş medyanın ve Aktrollerin belirleyici rolü, son on yıldaki komplo ortamında meydana gelen saflaşmalar vb. konusunda, bir roman akışı içinde son derece ilginç saptamalar yapma ve bunu bir makale havasında değil, roman kahramanlarının yaşadıklarıyla aktarmanın üstesinden gelebilmiş. Bunu, bir politik polisiye romancısının başarısı olarak kaydetmek gerekir. Öte yandan Barış Soydan, zamanımızın medya gazeteciliğinin yaklaşımlarına, hatta meslek içi “sırlarına” dair önemli açılımlar yapmış romanında. Zamanımızın gazetecileriyle birlikte plaza çalışanlarının ruh halini, onları yönlendiren, hatta sisteme köle eden güdüleri, banka kredi borçlarını ödeme kaygılarının nasıl bir bağımlılığa yol açtığını incelikle ve romanın akışını hiçbir kesintiye uğratmadan çok iyi yansıtabilmiş. “Sarhoş olup bir dolu şey anlattım. Ankara’nın manşetlere nasıl müdahale ettiğini, bir telefonla sayfaların nasıl değiştirildiğini, başbakanın isteğiyle cumhurbaşkanına nasıl sansür uyguladığımızı... (burada elbette önceki dönemin başbakan ve cumhurbaşkanından söz ediliyor. [G.Z.]) Türk medyasının hep aynı bokun soyu olduğunu eklemeyi unutmadan. 1990’larda Güneydoğu’da binlerce kişi faili meçhule kurban gider, 1980’lerde devrimciler işkencede öldürülürken hep iktidarın borazanı olduğumuzu, işimize gelmeyen haberleri hep sümen altı ettiğimizi...” (s. 197). “Yeni bir ev almıştık, yeni bir araba alacaktık. Kızımız okula başlayacaktı. İşten atılmam ailemiz için bir felaket olurdu...” (s. 81). “GÖRMÜYOR MUSUNUZ, ELLERİ KAN İÇİNDE!” Bence roman, anlatıcı gazeteci Ufuk Lodos’la Barış Soydan arasında bazı biyografik ortaklıklar barındırması açısından da ilginç. Barış Soydan’ın, hemen kapak içinde yer alan kısa biyografisinde yazıldığı gibi 20072014 arasında Sabah gazetesinde Yazı İşleri Müdürlüğü yapan ve bu tarihte, aynı romandaki Ufuk Lodos gibi yandaş medyadan kovulduğunu bildiğim Soydan, belki de bu romanla aynı zamanda ikirciksiz bir özeleştiri yapmak ya da aynı konumdaki gazeteciler için bir örnek ortaya koymak istemiş olabilir. Ufuk Lodos’tan dinleyelim: “2008, Ergenekon günleri. Yandaş medyanın manşetlerini hatırlıyor musunuz? ‘Darbecilere darbe’, ‘Camileri bombalayacaklardı’, ‘Suikast silahlarını işte burada gömdüler’ ve diğerleri... Birçoğunu ben yazdım. Genel yayın müdürünün istediği gibi ‘salçalı’ cümlelerle... iddianamelerin hiçbir inandırıcılığı olmayan satırlarını, savcıların kanaatlerini delil gibi yutturmasını perdeleyecek cümleler...” (s. 13). “Rastlantıyla açıklanamayacak kadar çok sayıda çelişki vardı dosyada. Delillerin büyük kısmının düzmece olduğu açıktı. Ama yazıişleri toplantısında bunu söylemek yerine susmayı tercih etmiştim. Diğer toplantılarda olduğu gibi” (s. 180). O dönemlerde Ergenekon ve Balyoz vb. davalarına şu ya da bu nedenle omuz vermiş hiç kim seden böylesine sert ve tavizsiz bir özeleştiri cümlesi okumadım ben. Böylesi bir vicdan muha sebesi de: “Türkiye’yi askeri vesayetten kurtaracağına inanı lan soruşturmaların Cemaat’in komplosu olduğu ortaya çıktı. Daha doğrusu Cemaat’le iktida rın ortak komplosu. Yaptığım işten tiksinmeye başlamıştım. Manşetten infaz ettiğimiz insan lar geceleri rüyalarıma giriyordu. Ter içinde uyanıyor, ertesi sabah gazeteye gider gitmez istifa mektubunu genel yayın müdü rünün masasına koymaya karar veriyordum. Sonra sabah oluyor, gazeteye gidiyor, yazı işleri top lantısına katılıyor ve manşetleri yazmaya kaldığım yerden devam ediyordum” (s. 14). “Görmüyor musunuz, elleri kan içinde!” “Ellerime baktım, gerçekten kan içindeydi. Barış Soydan “Üniformalı misafir, kafasını yavaş yavaş kaldırdı. Balyoz soruşturması sırasında intihar eden Yarbay Necmi Çerkes’ten (sanırım, ufak değişikliğe rağmen kim olduğu hafifçe yalpaladığı da olmuş. Romanda adı yerine “Beyefendi” diye anılan eski cumhurbaşkanının ağzından çıkan aşırı devlet aleyhtarı cümleler (s. 217219) anlaşılmıştır, [G. Z.]) başkası değildi buna örnek gösterilebilir. karşımdaki kişi” (s. 52). “Onlara bir Geriye kalıyor romanın sanatsal yönü. şeyler söylemek istiyordum. Yarbay Politik polisiye romanların neredeyse Necmi Çerkes’in intiharının sır falan hepsinde görülebilecek sanatsal yüzey olmadığını, soğuk savaş filmlerindeki gibi intihar etmediğini, amirallere suikast planı yapmadığını, yazılan her şeyin bir yalan olduğunu... Bu yalanları uyduranların hayatlarının mahvolduğunu, kâbuslar gördüklerini... Aylardır. selliklerin ötesindeki romanın, önemli bir zaaf içinde olduğunu söylemek mümkün değil. Hatta yer yer, roman sanatının o ince tül perde anlatımına kavuştuğunu bile söyleyebilirim. İstanbul’un çeşitli görüntülerini, kış Affedin beni, n’olur!” (s. 58). mevsiminin şehrin üzerine çullanışını, GELECEĞE KALACAK BİR ROMAN umutsuzlukla polisten kaçan genç bir adamın kendine yaptığı zavallı yemekleri, küçük insanların küçük takıntılarını Barış Soydan, bunun ötesinde, CemaatAKP iktidar çatışmasında takınılacak tutum konusunda da çok esaslı örnekler koymuş Ufuk Lodos’un şahsında. Bu anlamda roman, bir politik poli anlatırken Barış Soydan, gerçekten romancılık konusunda dev adımlar atıyor. Bugününü bilmiyorum ama geleceğe kalacak bir roman. n siye olmanın ötesinde, bir politik tutum Cemaatçinin Ölümü / Barış Soydan rehberi gibi âdeta. Gerçi bir iki yerde / Labirent Yayınları / 240 s. 14 26 Ocak 2017 KItap