22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

NİYAZİ KIZILYÜREK’İN KIBRIS ÜZERİNE KAPSAMLI ÇALIŞMASI ‘Bir Hınç ve Şiddet Tarihi’ Prof. Niyazi Kızılyürek’in çalışması, Kıbrıs sorununu, asıl aktörleri ve özneleri olan Rum toplumu ile Türk toplumuna içeriden bir bakışla ele alıyor. Dış dinamikleri ihmal etmeden bu toplumların geçirdiği süreçleri nesnel biçimde inceliyor. temel İskİt K ıbrıs sorunu Arap Baharı sonrasında Ortadoğu ve özellikle Suriye sahneye çıkınca biraz geri planda kalmasına rağmen modern Türkiye tarihinin son yetmiş yılıyla özdeşleşmiş, dış politikasının başköşesine yerleşmiş bir sorun. Dünyanın da geçen yüzyıldan günümüze devreden birkaç çözülmemiş düğümünden biri. Hâlâ da öyle. İstisnasız her Türk diplomatı gibi ben de meslek yaşamım içinde ve sonrasında doğrudan veya dolaylı olarak bu sorunla meşgul oldum. Tezlerimiz zaman içinde değişse de daima “haklı” olan “davamızı” savundum. Ada’daki soydaşlarımızın refahı, güvenliği ve Türkiye’nin stratejik çıkarları üzerine inşa edilmiş olan bu “davamızın” tüm dış politikamızın odağı olduğu, dünyanın geri kalanıyla ilişkilerimizin Kıbrıs parantezinde yürütüldüğü dönemlerde görev yaptım. Katı tutumlarla beslenen “karşılıklı haklılıkların” sorunu nasıl kördüğüm haline getirdiğini izledim. Tarafların liderlerinin “ulusal çıkar” kalkanına sığınarak, adım atmaktansa çözümsüzlüğü ve bundan “karşı tarafı sorumlu tutma oyununu” oynamayı tercih ettiklerini, bu yüzden kapıya gelen fırsatların nasıl kaçırıldığını yaşadım. Aslında Kıbrıs sorunundaki gelişmelerin siyaset ve diplomasi açısından değerlendirilmesi hakkında bilgi edinmek zor değil. Bu alanda sayısız yerli ve yabancı yayın var. Pek çoğu “yanlı” da olsa sorunun bu yönleri hakkında yeterinden fazla kaynak bulunabilir. “TARİHİN KÖTÜ MİRASI” Prof. Niyazi Kızılyürek’in Bir Hınç ve Şiddet Tarihi –Kıbrıs’ta Statü Kavgası ve Etnik Çatışma başlıklı kitabı ise konuyu yeni bir açıdan ele alıyor. Kıbrıs sorununun asıl aktörleri ve özneleri olan Rum toplumu ile Türk toplumuna içeriden bir bakışla dış dinamikleri ihmal etmeden bu toplumların geçirdiği süreçleri nesnel biçimde inceliyor. Çalışma, Kıbrıs sorunu için kısa sürede vazgeçilmez bir referans kitabı niteliği kazanacak kapsam ve değerde. Yazarının yaşam hikâyesi zaten kitabın tarafsız bakışının bir çeşit garantisi. Kızılyürek, Kıbrıslı Türklerle Rumların birlikte yaşadığı karma köylerden birinde doğmuş. 196364’te etnik gruplar arasındaki çatışmalar yüzünden ailesiyle birlikte olup kapalı Türk bölgelerinden birinde yaşamını sürdürmüş. 1974 savaşından sonra bir kez daha yerinden olup Kuzey’e göçmüş. Şimdi ise Güney’de Kıbrıs Üniversitesi’nde profesör olarak kariyerini sürdürüyor. Yoğun çalışmaları, yazdığı çok sayıda kitap ve makaleler nedeniyle Kıbrıs sorununda otorite kabul ediliyor. Çalışma, Kıbrıs sorununu iki toplum arasındaki etnik çatışmanın nedenleri üzerinden ayrıntılı olarak inceliyor. Yazara göre, çatışmanın çıkış noktası iki toplum arasındaki derin “amaç uyuşmazlığı” ve “statü kavgası”. Bu iki faktör zaman içinde içerik değiştirmekle beraber soruna damgasını vuruyor ve Ada’daki iki etnik grubun egemenlik kavgasına dönüşüyor. Etnik farklılıkların derinleşmesiyle etnik referanslar yaşama hâkim oluyor ve sosyal olan nasNiyazi Kızılyürek, gelinen noktada iki toplumun da birleşik federal Kıbrıs devletinin gerçekleşebilir tek amaç olarak değerlendirildiğini belirtiyor. yonal olanda eriyor. Statü çatışmasına öfke, kızgınlık, nefret ve hınç gibi duyguların eşlik etmesi ise zaman zaman şiddete yol açıyor. Kızılyürek bu hınç duygusuna ve tarafların statü kavgasındaki rolüne özel vurgu yapıyor. Yazarın kendi ifadesiyle, kitapta Kıbrıs’ta yaşanan etnik çatışma, “tarihin kötü mirası”, “ezeli düşmanlık” veya “etniknefret” gibi olgularla açıklanmıyor. Ona göre, çatışmayı tetikleyen esas unsurlar modernleşme sürecinde iki toplum arasında ortaya çıkan eşitsizlik ve etnik gruplar arasındaki –örneğin Enosis ve Taksim– gibi amaç uyuşmazlıkları ile egemenlik kavgası. Kitapta, Birleşik Krallık’ın uyguladığı kolonyalist “bölyönet” politikalarının rolü de unutulmuyor. Kıbrıslı Rumların kolonyal güce karşı EOKA vasıtasıyla giriştiği silahlı mücadelenin kısa sürede Türklerle çatışmaya dönüşmesine bu politikaların katkısı isabetle vurgulanıyor. Kitabın en ilginç bölümleri etnik grupların kendi içlerinde yaşadığı gerilimler ve şiddetle ilgili. Nitekim Kıbrıslı Rum ve Yunan Cuntası arasındaki karşıtlığın Cunta’nın darbesiyle sonuçlanması ve bunun Türkiye’nin askerî harekâtını tetiklemesi en uç nokta olarak görülüyor. Türk tarafında ise milliyetçi kampanyalar etrafında sürdürülen ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra da Türk toplumunun Rum toplumu içinde erimesi korkusuyla devam eden siyasi şiddeti ayrıntılı olarak izliyoruz. Yazar her iki tarafta da anavatanlar tarafından teşvik gören irredantist milliyetçiliğin Ada’nın kaderinde ne kadar belirleyici rol oynadığını bize tekrar hatırlatıyor. “AMAÇ BİRLİĞİ” Prof. Kızılyürek kitabının sonunda hem iyimser hem daha az iyimser bazı saptamalar yapıyor. Bunlardan biri, gerekli koşulların mevcut olmasına rağmen toplumlar ve fertler arasında amansız bir düşmanlığın görece az olması ve tarihinde Bosna Hersek gibi “öldürücü etnik temizlik” durumunun yaşanmaması. Tam aksine geçit noktalarının açıldığı 2003’ten beri bir yandan kişilerin hayatın bütün alanlarında bir araya gelmesi ve siyasi parti liderlerinin düzenli temas içinde olmaları doğal olarak olumlu bir yöne işaret ediyor. Bunun yanında, iki toplum arasındaki statü kaygısı ve hınç duygularının zaman içinde zayıflaması da yazarı iyimserliğe sevk eden bir diğer nokta. Nihayet, Kızılyürek’e göre toplumlararası çatışma ve şiddetin diğer ana faktörü “amaç uyuşmazlığı” da artık kısmen tarihe karıştı. Enosis, Taksim, iki ayrı devlet kurulması, Ada’nın Türkiye ve Yunanistan arasında paylaşılması, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Rum devletine dönüştürülüp Türklerin azınlık olması gibi amaçlar mazide kaldı. Yazar iyimserliğini “amaç uyuşmazlığının” tarihte ilk defa yerini “amaç birliğine” bıraktığını ifade etmeye kadar vardırıyor. Ona göre, gelinen noktada iki toplum da birleşik federal Kıbrıs devletini gerçekleşebilir tek amaç olarak değerlendiriyor. Fakat yazar bu iyimserliğini bazı endişelerle dengelemekten geri kalmıyor. 1974 harekâtından sonra kan dökülmediğinin altını çizmekle beraber statü savaşlarının başka araçlarla devam ettiğine dikkati çekiyor. Kalıcı barış için Kıbrıs’ın şiddet tarihiyle yüzleşmesinin şart olduğuna vurgu yapıyor. Nihayet Kıbrıs’ın “ne verili bir durum olan bölünmüşlüğün ne de beyan edilen amaç birliğinin ‘değere’ dönüştüğü bir yer” olduğuna dikkat çekerek, bu gerçekleşmedikçe şiddetin tamamıyla sona erdiğinden söz edemeyeceğimiz sonucuna varıyor. Bugün, sorunun uzun tarihindeki çatışmaların, dökülen kanların, bir darbenin, bir askerî harekâtın, sayısız müzakerenin, bir dizi Birleşmiş Milletler planının, iniş çıkışların, düş kırıklıklarının ardından yine yaşamsal bir dönemece girilmiş görünüyor. Şimdiye kadar “bu defa ciddi” dediğimiz pek çok çözüm beklentisi gerçekleşmedi. Ama umalım ki bu kez Prof. Kızılyürek’in işaret ettiği “amaç birliği” gerçekten “değere” dönüşsün ve Ada’da kalıcı barışa ulaşılsın. Bir Hınç ve Şiddet Tarihi, kitap olarak çok özenli bir editörlük çalışmasının ürünü. Okunması çok rahat. Bol resim ve haritalarla zenginleştirilmiş. Elinizde tutmaktan, sayfalarını karıştırmaktan zevk alacağınız bir eser. n Bir Hınç ve Şiddet TarihiKıbrıs’ta Statü Kavgası ve Etnik Çatışma / Niyazi Kızılyürek / İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları / 570 s. 12 15 Eylül 2016 KItap
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear