Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Delirme ihtiyacı “Deliliğe Övgü” hoş bir paradoks barındırır içinde: Eğer bir delinin sözlerine inanmamız bekleniyorsa okurun da biraz deli olması gerekir. Delilik, bu kitabın başkahramanıdır. Erasmus, kitabıyla basit görünen düşünceler ardında Rönesans’ın en önemli kavramlarını tartışmaya açar. En başta cehalet ile bilgeliği karşı karşıya getirir. K itap Eki çalışanları olarak Deliliğe Övgü’ye bu zamanlarda yeniden ihtiyacımız var diye düşündük. Deliliğe Övgü’nün yazarı, Kuzey Rönesansı’nın babası Rotterdamlı Erasmus, Hıristiyanlık ve kilise yapılanmasının büyük değişimler yaşadığı bir çağda dünyaya geldi. Babası papazdı, annesi ise bir doktorun kızı. Erasmus Rotterdam’da doğdu fakat ilk eğitimini, bugün peynirleri ile ünlü Gouda’da aldı. Anne ve babasının ölümü üzerine, ağabeyi ile birlikte dinî eğitim almak üzere Hertongenbosch’a yollandı. Erasmus 1492’de papaz oldu, iki yıl sonra Cambrai kardinali Henry of Bergen’in sekreterliğini yapmaya başlayınca hümanist düşünceleri gelişti ve O yıllarda daha on sekiz yaşında olan ressam Hans Holbein ilk işi olarak “Deliliğe Övgü”yü resimlendirmekle görevlendirilmişti. 1495’te kardinalin yardımıyla Paris’e üniversiteye gitti. Zor bir eğitim olmasına rağmen, onun için hoştu çünkü öğrencilerini seviyordu. Öğrencilerinden biri olan Baron Mountjoy ile birlikte İngiltere’ye yolculuk yaptı ve bu sayede Thomas More ve John Colet ile tanıştı. Deliliğe Övgü’yü ithaf ettiği Thomas More ile dostluğu Rönesans açısından büyük önem taşır. BAŞTAN ÇIKARAN DELİLİK Deliliğe Övgü hoş bir paradoks barındırır içinde: Eğer bir delinin sözlerine inanmamız bekleniyorsa okurun da biraz deli olması gerekir. Delilik, bu kitabın başkahramanıdır. Birinci tekil şahısta okurla konuşur. Erasmus teatral bir sahneleme kurgular ve kadınsı özelliklerle donatılmış kahramanı ağzından birçok önemli konuyu işler: Akıl konusunda önyargılı davranmayan, bilginin sınırlarını ve değerini anlayan ve en önemlisi, davranışların erdemini sorgulayan bir karakterdir Delilik. Hoppa ve çekici olduğunu söyler, tek amacı eğlendirmektir, bunu sık sık yineler. Okurdan beklentisi ise eğlenmenin ötesinde, hayali seyirciler gibi ondan yana olması, onun fikirlerini anlamasıdır. Dilini sakınmayan, aklı bir karış havada olmasına rağmen çekici ve arzu doludur. Erasmus boşuna kadın kahraman seçmez kendine, her şeyden önce kadın kahraman (üstelik hafif) sayesinde, dini bağnazlığı eleştirebilir. Delilik, ahlakçı olmadığı gibi, bağnaz da değildir; tam tersine ortaçağ boyunca lanetlenmiş günahları erdemi sayar, tembellik, kendini beğenmişlik, oburluk ve şehvet onun değerli erdemleridir. Deliliğe Övgü, basit görünen düşün celer ardında Rönesans’ın en önemli kavramlarını tartışmaya açar. En başta cehalet ile bilgeliği karşı karşıya getirir. Erasmus kendinden önceki yüzyıllar boyunca bilgelik sayılan erdemlerin yeniden sorgulanması gerektiğini düşünür; skolastik felsefe ve rasyonalizme karşıdır. Ona göre ilk başta yapılması gereken, yönetici sınıfın elinden cehaleti küçümseme ve yok sayma silahını almaktır. Zira yoksul ve eğitimsiz halk, her söylediklerini doğru kabul ettiği din adamları tarafından yönetilmekteydi oysa halk kendince erdemlere sahipti fakat bunlar soylu ve dini kesim tarafından erdem sayılmıyordu. CEHALET İLE BİLGELİK KARŞILAŞTIRMASI Erasmus küçümsememenin önemini vurgulamak ister eserinde. Küçümsememe bir bakıma ötekine duyulan şefkat ve anlayıştır. Yüzyıllar boyunca tüm erdemlerden yoksun olarak düşünülen kitlelere ilk kez Rönesans döneminde şefkatle bakılır ve hayatı cahil bir köylü gibi kabul etmenin o kadar da kötü bir şey olmadığı düşüncesi gelişir. Akılcı olmadığı için doğayla bütünleşen, insanı göründüğü gibi ve sahip olduğu varlıklarıyla değil, olduğu gibi ele alma nın başlangıç noktasıdır bu. Deliliğe Övgü iki tema üzerine ku ruludur: Birincisi gerçek bilgelik deliliktir, ikincisi ise kendini bilge sanmak deliliktir. Birinci temaya baktığımızda rasyonel davranış aşırı yüceltildiğinde insan doğasından uzaklaşır; doğasının gerektirdiği çocuksuluğu yeniden bulması önemlidir. İkinci tema ise Ortaçağ’da okuma yazma bilenlerin sadece soylular ve din adamları olduğunu düşünürsek onların nüfusun geri kalanı üzerinde baskı ve zorbalık yapma hakkı bulmalarıdır eleştirilen. Böylece cehalet ile bilgeliği karşı karşıya getirir Erasmus. Bilgeliğin sınırlarının anlaşılması, toplumun her kesiminden insanın doğal olarak sahip olduğu erdemlerin görülmesi amaçlarından biridir. Sofistike bir delilik anlayışı ile hem saf hem de dilini sakınmayan, özündeki olumsuz olabilecek niteliklere olumlu bakan bir karakter geliştirir. Deliliği övdüğü gibi, unutkanlığı (çünkü kin duymaz) cehaleti (çünkü bilgiden kasılmaz) hafifliği (çünkü yaşamı oluruna bırakır) kendini beğenmişlik (çünkü bu özsaygıdan başka bir şey değildir) olumlu niteliklere döndürür. Hepsi negatif sayılacak niteliklerken onların olumlu yanlarını gösterir. Bugün Erasmus’u yazarlığı ile tanıyoruz fakat 1536’da Basel’de öldüğünde asıl kilise için yaptıklarıyla ünlüydü. Kilisenin bölünmesine, parçalanmaya karşı olmasına rağmen Luther’in fikirlerini desteliyordu; aslında Luther de bölmekten çok, dini geliştirmeyi istiyordu. Fakat Erasmus’un bu çabaları elbette destek görmedi, Reformistlerle Kilise arasında köprü oluşturmaya çalışıyordu ama her iki tarafın radikal düşünürleri tarafından uzaklaştırıldı. Türkçe “delilik” içinde şiddet ve öfke barındıran bir sözcük olarak düşünülebilir, Erasmus’un deliliği ise “Hayattan daha tatlı, daha değerli bir şey var mı?” diye sorar. Onun deliliği sınırları ihlal eden, yeniliklere yaratıcı bakmayı savunan bir deliliktir. Nasıl bir çocuğa “bu odaya girmen yasak” denildiğinde o çocuk yasaklanan odayı daha fazla merak eder ve oraya girmek için arzu duyarsa, Delilik de böyle davranır. Önüne sürülen yasakları delmek için arzu duyar. Deliliğe Övgü, ilk kez 1515’te Basel’de, o dönemin hümanist yayıncısı tarafından basıldı. O yıllarda daha sadece on sekiz yaşında olan ressam Hans Holbein de çırak olarak bu basımevinde çalışıyordu ve ilk işi olarak bu kitabı resimlendirmekle görevlendirilmişti. Deneyimsiz olmasına rağmen Hans Holbein’in, iyi eğitim aldığı, espri anlayışına sahip olduğu ve hümanizmayla ilgilendiği bu ilk çizimlerinden belli olur. Nusret Hızır’ın çevirdiği, Ahmet Cemal’in önsözünü yazdığı, Kırmızı Yayınları’ndan “Kırmızı Klasik Yapıtlar Dizisi”nde yayımlanan baskıda orijinal eserde bulunan Holbein’ın hoş çizimleri yer alıyor. Sevilen bir klasik olduğu için Yücel Sivri, Çiğdem Dürüşken, Selena Erkızan, Turan Erdem, Vildan Kamer, Mustafa Karagüllüoğlu ve Ömer Şarlak tarafından çevrilmiş baskıları da piyasada bulmak mümkün. Klasiklerin ne denli eğlenceli olduğunu, tarih boyunca karanlıklardan nasıl çıkıldığını görmek için okunacak bir yapıt Deliliğe Övgü. n 6 29 Aralık 2016 KItap