05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Şeyhmus Diken ve Nurcan Baysal’dan “Kürdistan’da Sivil Toplum” Kürt coğrafyasında, kültür sanattan toplumsal dayanışmaya, insan hakları mücadelesine, ekolojistlere, kadın hareketine, dinî yapılara, araştırma kuruluşlarına uzanan büyük bir canlılık var. Şeyhmus Diken ve Nurcan Baysal’ın birlikte hazırladığı “Kürdistan’da Sivil Toplum” adlı çalışma, sivil toplum alanındaki bu hareketliliğin bir panoraması. Türkiye Kürdistanı’nın iç âlemine geniş bir bakış niteliğindeki çalışma, Kürt toplumunun büyük değişimini anlamak ve toplumsalkültürel çoğulluğu görmek için bir rehber. Diken’le kitabı üzerine söyleştik. r Gamze AKDEMİR rtadoğu’daki bölünmüş, “coğrafyanın asli ve kadim sahiplerinin kendilerine ait olmayanolamayan” diye nitelediğiniz Kürdistanları coğrafi düzende anımsatarak başlayalım söyleşimize. Bütün eski metinlere, özellikle de Osmanlı dönemine ait yazılı kayıtlara baktığımızda Kürt halkının “coğrafi yerleşkesi” olan kadim mekânın adının Kürdistan olarak kayıt altına alındığı biliniyor. Yirminci yüzyılın başında “Balkanlaşma” dönemiyle birlikte “Ulus Devletler” boy vermeye başlayınca Kürdistan coğrafyası da Ortadoğu’da hüküm süren emperyal güçlerin devreye girmesiyle Kürt halkının kendi iradesi dışında dört parçaya bölünür. İran, Irak, Suriye ve Türkiye her parçadan birinin sahibi olur. Kürtler de Kürdistan’sız kalır. Aslında neredeyse yüz yıldır yaşadığımız onca “felâket”in kaynağı da bu aslında! “83 STK’YLE YÜZ YÜZE GÖRÜŞTÜK” Nurcan Baysal’ın, Güneydoğu’da Sivil Hayat kitabınızın güncellenmesine ilişkin önerisi üzerine başlıyor çalışmanız. Bu süreci anlatır mısınız? Güneydoğu’da Sivil Hayat kitabı, 2000’de Metis Yayınları arasında çıkmış kendi alanında çok önemli ve iddialı bir alan çalışması. Değişik zaman dilimlerinde “bu kitap güncellenmeli” önerisi geliyordu bana, değişik çevrelerce ama benim gündemim hep yoğundu. 2013’te Nurcan, “Bu kitabı yeniden yapalım mı abi?” dedi. “Sen de yardım edersen” dedim. 2 Ocak 2014’te başladık ve o tempoyla da bitirdik ama tam bir alan çalışması oldu. Bütün mekânlara gidip birebir görüştük. Kitabın saha çalışmasında Nurcan S A Y F A 1 4 n 3 0 ‘Sivil toplumla devlet arasında engel var!’ Baysal’la birlikte toplam kaç şehirde, kaç sivil toplum örgütüyle görüştünüz? Toplam 17 il, 5 ilçe ve 1 köy olmak üzere; bu yerleşkelerdeki 83 STK’yle yüz yüze görüştük. Genellikle Nurcan Baysal’la birlikte yaptık görüşmeleri. Kimilerini de zaman ve mekân sorunları nedeniyle ikimiz ayrı ayrı giderek görüştük. 2014’ün ilk altı ayı saha görüşmelerine ayrıldı. İkinci altı ay da çözüm, düzenleme ve yazım süreciydi. “2000’DEN BU YANA KÜRDİSTANİ KAVRAMI İÇSELLEŞTİ” STK’lerin on beş yıl önce kaleme aldığınız Güneydoğu’da Sivil Hayat kitabınızdaki ifadeleriyle bu kitabınızdaki, yani yeni dönemdeki ifadelerini kıyaslarsanız “Kürdistan, Kürt” kavramlarına ilişkin dilde ve dillendirilende epey bir değişim dikkat çekiyor. Bunu anlatır mısınız? Güneydoğu’da Sivil Hayat, 2000’de yayımlandığında 1990’ların “korku imparatorluğu” bölgede olanca şiddetiyle hüküm sürüyordu. Yani faili meçhul cinayetler, sürgünler ve köy boşaltmaları devlet politikasıydı. Bu durum ister istemez kitabın diline yansıdı. “Misakı Millî sınırları içindeki Güneydoğu” diye bir jargon vardı. “Bölge” diye ifade ediyordu kimileri, muğlak kavramlarla geçiştirmeye çalışılıyordu. Kürdistan kelimesi hiçbir STK’nin ağzından çıkmamıştı. Bir ikisi hariç neredeyse hiç kimse Kürt dahi demiyordu. Güneydoğu’da Sivil Hayat’ın yazarı olarak bana da yansımıştı. Yıllar sonra Nurcan’la kitabını yeniden masaya yatırdığımızda “Aman Tanrım, ne vahim! Nasıl bir dönemden geçmişiz ve dilimize bilinçaltımıza yansımış” dedik. On beş yıl sonra Kürdistan’da Sivil Toplum için görüşmelerimizde ise bırakınız Kürt Siyasi Hareketi’ni dikkate alan STK’leri, kimi İslami örgütler bile artık “Kürdistani” kavramını ısrarla ve içselleştirerek kullanıyordu. Büyük ölçüde “korku” yıkılmış, insanlara ve sivil kurumlara özgüven gelmişti. Bu, elbette yürütülen mücadelenin kazanımlarındandı. Olanca çıplaklığıyla kitaba yansıdı tabii ki. Çalışmanın sivil toplum dünyasından savaşa, barışa ve sürece bakışına dair ortaya koyduğu pek çok sonuç var. Günümüzde, sivil toplumun umut ve tedirginliklerinde bunlardan en etkin olanı hangisi? Kürtler nasıl bir barış istiyor? İlginç gelecek ama biz bu çalışmayı yaptığımız 2014’te bütün “haşmeti” ve T E M M U Z 2 0 1 5 “olumlu sinyalleri”yle “Çözüm Süreci” ve “Fiili barış durumu” devam ediyordu. Görüştüğümüz STK’lerin büyük çoğunluğu, canı gönülden barışı istemesine ve çözüm sürecinin devamına yönelik ısrarlara rağmen, AKP hükümetine güvenmediğini dile getiriyordu. Bu, ilginç bir duruma işaret ediyordu. Bugünün, yani 7 Haziran 2015 genel seçimi öncesinin ve sonrasının okumalarına baktığımızda, kitapta yer alan STK’lerin çoğunun bu hükümete ve Erdoğan’a güvensizlik öngörüsünün yerinde olduğunu söylemek mümkün. “Kürtler nasıl bir barış istiyor?” sorusunu hemen hemen bütün STK’lere bir sonsöz olarak sorduk. Bir cümleyle ifade etmek gerekirse “Onurlu ve eşitler arasında gerçekleşecek bir barış”... O çok kullanan bir yerdeydi. On beş yıl sonra, Sivil Toplum Örgütleri artık kendini siyasette “taraf” olarak addediyor. Açıkça şunu diyorlar: Kürdistan coğrafyasında haksız bir savaş var ve biz bu savaşta devletin karşısında “tarafız” ve en önemlisi de bunu bir varlık sebebi gibi görüyorlar. Devletten beslenmeyi, projecilik yapmayı ise kendilerine hiç yakıştırmıyorlar. Göründüğü kadarıyla sivil toplum örgütçülüğüyle siyasetin sınırları hayli geçirgen bir hale gelmiş. STK’lerin yapacağı çalışmalar bağlamında “Kürdistan kırsalı sivil toplum açısından hareketlenecek” diyorsunuz? Bunu anlatır mısınız? Ekoloji ve çevre dernekleri hayli çoğalmış. Doğal hayatın sürdürülerek korunması anlamında çok duyarlı bir sivil kimlik oluşmuş. “Çevre” veya “Ekoloji” başlığı altında örgütlenmeyen diğer bütün STK’lerin de konu hakkında ciddi duyarlığı var. Yüzlerini kırk yıllık savaşın mağduru Kürdistan coğrafyasına döndürmüşler. Boşaltılan köylere yeniden geri dönüş, inşa, imar, organik tarım, hayvancılık, katılımcı kooperatifçilik ve kırsal kalkınma modelleri üzerinden ciddi arayışlar, çalışmalar var. HES’lere, barajlara, doğal sit alanlarının yapılaşmaya açılmasına karşı ciddi toplumsal muhalefet örgütlüyor STK’ler. Bu hassasiyet elbette kendi örgütlülüğünü daha yaygın olarak önümüzdeki günlerde gündeme getirecek. “HDP’YE DÜŞEN KALICI BİR SİYASAL KİMLİKTE ISRAR OLMALI” Koalisyon gündemini, HDP’nin durumunu ve yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Halkların Demokratik Partisi, Türkiye siyasi tarihinde olmazı başararak ülkenin bütün renklerini parlamentoya taşıdı. 80 vekil, yüzde 13.2’lik oran ve 6 milyon 200 bin oy önemli bir başarı. Şimdi bunu yeniden siyasete ve gündelik hayata eklemlemenin vakti. Siyaseti sadece parlamentoya hapsetmeye yeltenenlere inat “sokak” siyasetinin, yani sivil toplum muhalefeti dediğimiz parlamento dışı siyasetin parlamento alanıyla buluşma zamanı geldi de geçiyor. Bu iki siyaset tarzı birleşirse bu tuhaf ülkede güçlü bir toplumsal muhalefet ve dinamizm oluşur. Bu da bu ülkenin “hayrına” olur. Her halükârda AKP’li bir koalisyon olacak, muhtemelen CHP’yle! HDP’ye düşense aktif demokratik muhalefetle büyüyerek kalıcı hale gelecek bir siyasal kimlikte ısrar olmalı. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Kürdistan’da Sivil Toplum/ Şeyhmus Diken, Nurcan Baysal/ İletişim Yayınları/ 912 s. K İ T A P S A Y I 1328 Şeyhmus Diken, Nurcan Baysal ile... 2014 itibariyle DevletSTK ilişkileri nasıl özetlenebilir? Kürdistan coğrafyasında devletle sivil toplum arasında ilişki neredeyse yok gibi bir şey. Sahici sivil toplum, devletle arasına gerçek anlamda engel koymuş. Sivil toplum örgütleri, Kürt coğrafyasındaki siyasal mücadelede kendini Kürt siyasi hareketinden taraf görüyor. Devletse kendi “STK”lerini örgütlüyor. Devlet neredeyse tümünü, valiler ve kaymakamlar aracılığıyla amiyane tabirle çeşitli şekillerdeki projelerle “yemliyor”. “KÜRDİSTAN KIRSALINI DOĞAL HAYAT HAREKETLENDİRECEK” Gözlem ve incelemelerinize göre, sizce sivil toplum son on beş yılda ülkedeki değişimden, kaydettiği aşamalar anlamında daha başka nasıl nasiplendi? On beş yıl önce Sivil Toplum kendini tarif ederken “siyaset dışı” kavramını C U M H U R İ Y E T
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear