Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Olivier de Marliave’den “Hadımların Dünyası” Olivier de Marliave, “Hadımların Dünyası”nda yeryüzünün dört bir yanından iğdiş edilme örnekleri ve gerekçelerini sunuyor. Yazar bir anlamda, hadımlığın izini sürmek için çıktığı dünya turunda, ilginç ve acı insan hikâyeleri yakalıyor. babacan hisler uyandırdığını” ve köle sahibi olmanın “efendi için koruma amaçlı bir tür evlat edinme anlamına geldiğini” söylediğini anımsatır. Fakat şu da bir gerçek ki on dokuzuncu yüzyılın başına dek “diğer her yerde olduğu gibi Fas’ta da hadım edilmiş bir erkeğin fiyatı, sıradan bir kölenin iki katı, bir devenin yarısı kadardı.” Yoksunluğun trajik tarihi r Ali BULUNMAZ lk kez çocukken duyduğum “Ben diyorum hadımım, sen diyorsun çoluk çocuk nasıl” sözündeki “hadım” kelimesinin anlamını, o zamanlar yine ilk defa işittiğim başka sözcüklerde olduğu gibi sonradan öğrendim. Durum ciddiydi, konu hassastı. Lise yıllarımın çıkıntı tarih öğretmenleri olmasaydı mevzuya dair üç beş satır bilgiyi edinmem de ötelenecekti. Tabii safsataları, alayları ve aşağılamaları paranteze alıyorum. Gelgelelim, insan bir kere meraklanmayagörsün, kafasında yer etmiş sözcüklerin peşine düşüyor. Sonra yetmiyor biraz daha zorluyor. Nihayet, aynı “hadım”da olduğu gibi karşınıza bir derya çıkıveriyor. Hadım deyince (önyargıları hesaba katarsak) hep işe yaramaz, koruyucu kollayıcı ve çirkin insanlar belletilmeye çalışıldı bize. Fakat durum sadece bunlardan ibaret değil çünkü hadım etmenin ya da hadımlık “müessesesinin”, kabullenelim veya kabullenmeyelim kültürel, tarihi ve trajik yönleri var. Buna ilişkin kaynakları bölük pörçük de olsa bulmak mümkün elbette ama en tazesi Olivier de Marliave’in “Çağlar Boyunca Hadımlık” alt başlığıyla yayımlanan Hadımların Dünyası isimli kitabı. İ HADIM VE “DAHA DEĞERLİ” Marliave, hadım etmenin salt dini gerekçelerle açıklanamayacağını, bunun sanatsal, siyasi veya cezalandırmaya dayanan bir sürü nedeni bulunduğunu söylüyor. Hangi sebeple buna maruz kalınırsa kalınsın, tüm hadımların ortak diyebileceğimiz özelliği efendiye hizmet. Hadımlığın coğrafyası da çok geniş. Avrupa’dan Uzakdoğu’ya, Afrika’dan Ortadoğu’ya, Hindistan ve Rusya’ya dek uzanan bir eylem. Her bölgede farklı nedenler karşımıza çıksa da olayın özündeki trajedi ve trajikomedi peşimizi bırakmıyor. Marliave’e göre hizmetkârlık gibi hadım edilme de evrensel ve mitolojik. Mitoloji ve dinin, bu eylemde sık sık karşımızda belirmesinin nedeni, hadım etme işlemini haklı çıkarmak için kullanılmaları. Günümüzde birer müzeye dönüşen hadım edilme merkezlerinin fazlalığı da bu şekilde açıklanabilir. Hadımlar, sadık bir hizmetkâr olması yanında çoğunlukla büyük hayal kırıklılıklarıyla kıvranan, tensellikten uzak ve S A Y F A 2 2 n 1 4 eksik bireyler. “Şan” ve “şereften” yoksun görülen hadımların trajik “kaderi”ni çizen de bu. Hadım edilmeyi anlamak adına dünya turuna çıkan Marliave, konunun bu denli basit olmadığını çok geniş örneklerle anlatmaya uğraşıyor. Tıbbi, ahlaki, dini, mitolojik ve siyasi nedenlere dayanan hadım etme işlemi, kimi zaman kişiyi “insanlıktan çıkaran” bir uygulamaya da dönüşüyor. Buna karşın Marliave, erdemli hadımlardan da söz ediyor. Feodal Çin’de hanedana yakın durabilmesi, Yasak Şehir’e girebilmesi ve hatta toprak sahibi olabilmesi için aileleri tarafından “uzmanlarca” hadım edilen çocukların varlığını hatırlatıyor Marliave. Sarayın saygın hizmetkârı haline getirilen çocuklardan hayatta kalıp devrime tanık olanların, sonradan Kızıl Muhafızlar tarafından aşağılanması ise işin ironik ve trajik yanı. Yazar, Hindistan’daki hicraları; yani kendi isteğiyle ya da isteği dışında hadım edilen ve “üçüncü cins” denilen insanları da anımsatıyor. Hiçbir “kast”a dahil olmayan ve bu yüzden toplumla çok zor kaynaşan hicralardan bazılarının vergi tahsildarı olarak görevlendirilmesi ise hayli ilginç. 2000’lere kadar Hindistan’daki hadım sorununun açık seçik dile gelmediğini belirten Marliave, bu tarihten itibaren hicraların sesini yükselttiğine işaret eder. Hicraların sözcüsü Renee Kapoor 2002’de, “Cinsel yönden engelliyiz ve diğer bedensel engellilerle aynı muameleyi görmeliyiz” der. Bu çağrı, erkekle kadın arasındaki “başka bir cinsi” temsil eden, geçimini genellikle dansçılık, fahişelik ve çeşitli kutlamalarda üstlendikleri görevlerle sağlayan büyük bir kitlenin haykırışı anlamına gelir. Ancak söz konusu haykı Olivier de Marliave rış, Hindistan’da hadımlıkla ilgili geleneklerin ufak tefek değişikliklere rağmen bin yıldır korunduğunu da gösterir. Marliave, Afrika’da hadım ve köle ticaretinin yakın zamana kadar at başı gittiğini, hatta ikisinin birleştirilip hadım köleler yaratıldığını yine örneklere dayanarak aktarıyor. Afrikalı gençlerin hadım edildikten sonra değerinin üçe katlandığına ve “lüks ürüne” dönüştüğüne dair bilgi tüyler ürpertici. Dünyanın dört bir yanına yollanmaları ve soylarını devam ettirememeleri ise ayrı bir acı. “İşin”, insan kaçakçılığına dönüştürülüp sitematikleştirilmesi de cabası! Köleliğin ve hadımlığın, dini gerekçelere dayanarak haklı çıkarılmaya uğraşılmasının Afrika’da sıkça rastlanan bir durum olduğunu söyleyen Marliave, bunun savaş ve yağmalarla desteklendiğini de ekler. Habeşistan ise bu ucuz işgücü anlamında hep bir rezerv olur. Özellikle Osmanlı, Habeşistanlı kölelere ve hadımlara ayrı bir ilgi duyar. Zanzibar, Afrikalı kölelerin dağıtım merkeziyken Kahire de hadımların üssü ve pazarı olur. Aynı tarihlerde Habeşistan ve Mısır ise kısırlaştırma konusunda “uzmanlar” yetiştiren yerler konumundadır. Marliave, Gérard de Nerval’in Afrika’dan edinilen kölelerin “efendide CENNETTE ELİ USTURALI “BEYAZ BİR GÜVERCİN” Hadım etme işlemi Afrika’da I. Abdülmecid döneminde son bulmuş olsa da Osmanlı’da hadımlarla ilgili veriler uzun süre gizlenir. Yabancılara açık olmayan İstanbul köle pazarında satışın gizlilikle yürütülmesi, bilgilerin dışarıya sızmasını engeller. Ancak gerek Bizans gerek Osmanlı döneminde İstanbul’un, hadımların şanının yürüdüğü ve saraylarda yükseldiği bir kent olduğunu unutmamamız gerektiğini vurguluyor Marliave: Özellikle Osmanlı’da hiyerarşide yukarılara tırmanmışlar, sosyeteye karışıp zengin olmaya çalışmışlar, mal mülk edinince de çocuk satın almışlar, yaşlanınca tarikatlara katılıp hacca gitmişler ve kendilerini duaya vererek sofulaşmışlar… Bizans’ta yarı melek gibi görülen hadımlara aşırı güvenilmiş, iktidarını aktaracağı çoluk çocuğu olmadığından yetkileri arttırılmış ve bu da bir devlet organı haline gelişlerini kolaylaştırmış. Hadımların, Bizans hukukunun oluşumundaki etkileri ise ellerini kuvvetlendirmiş. Olayın Avrupa ayağına değinen Marliave, hadımların İtalya ile Fransa’da müzikteki (özellikle de operadaki) yükselişini, krallarla karşılaşmasını ve ilişkilerini önemli isimler eşliğinde sıralıyor. Yönetim görevi verilenler ve çapkınlık yapan hadımlar da işin bir başka boyutu. Yalnız kabul etmek lazım, kitabın en ilginç bölümü Skoptzy’lerin anlatıldığı sayfalar. Skoptzy tarikatının mensupları, manevi bağnazlıkları ve “mutlak olanın peşinde koşmaları”yla öne çıkıyor. Skoptzy’ler, 1929’dan sonra Sovyetler Birliği’nden, o zaman dini merkez haline gelen Romanya’ya gönderiliyor. Arabacılık yapanların çoğunluğu oluşturduğu tarikat, halk içinde düzenledikleri gösterilerle de biliniyor. Marliave, cinsel organlarını keserek cennete gideceklerine inandıkları bilgisini verince işin rengi değişiyor. Eline usturayı alan kendi uzvunu kesmekle kalmıyor, aynı zamanda arkadaşlarının “ameliyatına” da katılıyor. “Temizlenme” gerçekleştiğinde her bir üye “beyaz güvercin” sıfatı kazanıyor. Oraya gelene kadar epey bir transa da geçiliyor. Rus burjuvazisinden pek çok insanı aralarına katan Skoptzy’lerin kasası da bu sayede doluyor. 1929’dan sonra Sovyet yönetimi ülkeyi “hadım enfeksiyonundan” arındırmak adına hareketleniyor ve Skoptzy’ler için felaket günleri başlıyor. Hadım etme inanç gereği bir eylem, tedavi, ceza ve ırk ıslahı için yapılan bir uygulama olarak karşımıza çıkıyor. Her ne amaçla yapılırsa yapılsın hadım etmenin, kocaman bir trajedisi var; o da elde edilen tüm konumlara ve erişilen nirvanaya rağmen hayatın sonraki bölümünü etkileyen, vücut kimyasını bozan bir boşluk. Marliave’in verdiği bütün örnekler bunu gösteriyor. n alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr Hadımların Dünyası/ Olivier de Marliave/ Çeviren: Yasemin Kayacan/ Doğan Kitap/ 230 s. K İ T A P S A Y I 1 3 1 7 1929’da Leningrad’da davalarına katılan Rus hadımlar (solda). Başka birçok Rus Hıristiyan tarikatında olduğu gibi Skoptzy’ler hadım etme töreni sırasında, trans halinde kendilerini danslara kaptırırdı. M A Y I S 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T