Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
VİTRİNDEKİLER Konuşmanın İmkânsızlığı Üzerine Bir Diyalog / Osman Çakmakçı / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 72 s. “Pek anlamadım. Hele konuşmanın böylesine büyük bir sorun yumağı olabileceğini hiç anlayamıyorum. Ayrıca gereksiz de buluyorum. Abartılı da.” “Evet, ilk bakışta, konuşmak gibi basit bir eylemin böylesine karmaşık bir şeymiş gibi ele alınması saçma. Ama ilk bakış yanıltıcı olabilir, değil mi? Sanırım sen konuşmayı tek yönlü bir aktarım olarak anlıyorsun da ondan. Hâlbuki konuşma, merkezdeki bir noktadan dışarıya akıtılan bir ifade değildir. Aksine en az iki merkez noktanın karşılıklı birbirine akmasıdır. Yani ‘ego’ların kendi kabuklarını çatlatması, o zırhta yarıklar açmasıdır. Konuşmak, bu anlamda insanın kendini yenmesini de gerektirir; yani konuşmak tehlikeli bir girişimdir. İnsanın kendi varlığını tehlikeye atmasıdır.” “Allah Allah, şimdi de konuşmanın tehlikeli bir şey olduğunu söylüyorsun.” Osman Çakmakçı, “Konuşmanın İmkânsızlığı Üzerine Bir Diyalog”la felsefi ve edebi bir tartışma sunuyor okurlara. Brooklyn / Colm Tobin / Çeviren: İrem Sağlamer / Everest Yayınları / 280 s. 1950’lerin İrlandası’nın bir taşra kasabasında, birçok genç kız gibi Eilis Lacey için de imkânlar kısıtlıdır. Ablası ona Amerika’ya göç etme olanağı yarattığında, Eilis ailesini, arkadaşlarını ve geçmişini ardında bırakarak gitmesi gerektiğini hisseder. Brooklyn’de kalabalık bir evde oda tutan Eilis, katlandığı fedakârlığın farkına varır. Evinden uzakta, sıla hasreti içindeki genç kadın, her gün adım adım yeni hayatına alışır, arkadaşlıklar kurar, kendine bir gelecek yaratır. Gelgelelim İrlanda’dan gelen bir haberle hayatı alt üst olacak, sorumlulukları ile arzuları arasında neredeyse trajik boyutta bir ikilem yaşayacaktır. Yayımlandığı yıl birçok eleştirmenin “Yılın Kitapları” seçkisine dahil ettiği Brooklyn, Costa Roman Ödülü’nü kazandı ve 2015’te John Cowley tarafından filme çekildi. Düş Dokumacısı / Douwe Draaisma / Çeviren: Türkay Yalnız / Metis Yayınları / 258 s. Douwe Draaisma’nın “Düş Dokumacısı”nı yazma süreci, bir arkadaşının ricası üzerine, körlerin düş yaşamı hakkında araştırma yapmasıyla başlamış. “Doğuştan körlerin düşlerinde görsel imgeler bulunmaz, peki ama o zaman ne olur düşlerinde? O boşluk sesler, kokular ve dokunma izlenimleriyle mi doldurulur? Görüntüsüz düşe gene de düş denebilir mi?” Bu sorular kısa zamanda beraberinde başka soruları da getirmiş elbette: “Düşteki görüntüler gerçekte ‘bir tür film gibi’ deneyimleniyorsa, neden onca insan düşlerini siyahbeyaz mı, renkli mi gördükleri sorusunu cevaplamayı çok zor bulur? Düş görürken insan düş gördüğünü fark edebilir mi?.. Herkesin düş gördüğünü göz önüne alırsak hepimizin merak edeceği sorular bunlar. Draaisma, bilimsel bulguları ilginç anekdotlarla harmanlayarak ele alıyor bu ve benzeri konuları. Acayip İşler / Sevil Atasoy / Doğan Kitap / 198 s. Adli Bilimler Uzmanı Sevil Atasoy, bu kez acayip işlerin peşine düşüyor. İnancı uğruna masum kadınları boğan inşaat ustası, namus için üç kızını öldüren milyoner işadamı, arkadaşının cesedini köpeklere yediren yakışıklı genç, bebekleri öldüren güzel hemşire gibi katiller... Otların arasına düşmüş pul büyüklüğündeki cam parçası, otomobilin filtresine takılıp kalan çekirge ya da yirmi beş yıl sonra bulunan tırnak gibi kanıtlar... Gördüğünü hatırlamayan, başkası sanan ve bir gördüğünü bir daha unutmayan tanıklar... Mumyalar ve kemiklerle dolu olay yerleri... Sevil Atasoy’un deyimiyle “Okuyacaklarınızın bir bölümü, ‘keşke olmasaydı’, bir bölümü ise, ‘iyi ki oldu’ diyeceğiniz acayiplikler.” Candide / Voltaire / Çeviren: Ayşe Meral / Alfa Yayınları / 168 s. Leibniz’in “Yaşadığımız dünya dünyaların en iyisidir” mantığına karşı yazılan 1759 tarihli “Candide”, Voltaire’in en önemli yapıtlarından biri. Candide adlı iyi niyetli bir genç, Almanya’da yaşadığı şatodan kovulduktan sonra Avrupa, Afrika ve Asya’da büyük felaketlerin tam ortasına düşer. Depremler, engizisyon tehlikesi, frengi hastalığı, cinayetler arasında oradan oraya savrulur. Hocası Pangloss’un öğretilerini bu maceralarda hiç aklından çıkartmayacaktır ama dünyanın halini, insanların kötülüğünü gördükçe de umutsuzluğa kapılmadan edemez. Şatodan sefil bir hayata, düşler ülkesi Eldorado’dan İstanbul’a dek uzanan, iyimserliği alaya alan ve bu sırada hayatı, hayatın amacını sorgulayan bir yapıt. KItap Üç Altın Gün / Erdem Kaşıkçıoğlu / Belge Yayınları / 348 s. “Üç Altın Gün”, çok uzakta kalmış, unutulmuş, unutturulmuş bir savaşı okura hatırlatmak istiyor. Köylerini ilk defa terk eden gençlerin, savaş yolundaki şaşkın, ürkek ve dehşetli günlerinin anlatıldığı bir öykü. Anadolu’dan kopartılan, uluslararası çıkar çevrelerinin hesaplarından habersiz gençlerin yaşadığı kişisel yıkımlara odaklanan bir yüzleşme bu kitap. Belgelerden, tanıklıklardan yola çıkan ama insana dokunmaktan korkmayan Erdem Kaşıkçıoğlu, Kore Savaşı özelinde savaşların korkunç yüzünü, sert ve yalın bir dille okura sunuyor. İstatistiklerde kaybolan, okul görmemiş, kimisi Türkçe bile bilmeyen yoksul Anadolu çocukları için yaktığı kişisel ağıtı okurla buluşturarak büyütüyor. “Üç Altın Gün”, Kore Savaşı’yla ilgili ertelenmiş hakiki bir itiraf. Gözden Kaçan Pozisyonlar / Yayına Hazırlayan: Cem Zamur / İletişim Yayınları / 320 s. Futbolla resmin ne alakası var? Ya da sinemanın yahut müziğin? Bir mimar, futbolun “tasarımına” nasıl bakar? Psikiyatrinin bakış açısından futbol ve futbolcular nasıl görünür? Futbolsever ve futbolsevmez edebiyatçı gözünde, futbol, nasıl bir âlemdir? Cem Zamur’un hazırladığı bu kitapta, sanat ve kültür dünyasının dört bir köşesinden ustalar, futbol sohbeti yapıyor. Fransa’da Felsefenin Kırk Yılı / Chistian Descamps / Çeviren: Ender Keskin / Bağlam Yayınları / 260 s. Chistian Descamps, “Fransa’da Felsefenin Kırk Yılı” başlıklı kitabı için şunları söylüyor: “Demokrasi ve felsefe ikiz doğmuşlardır. Her ikisi de ‘ortak fayda’yı hedefler ve her biri kendi çoklu yol alışlarında dünyada gerçekten de ikamet etmek isteyen biri için bunun belirleyici bir sorunsal olduğunu hisseder. Elbette demokrasi, güneşli ve zeytin ağaçlarıyla dolu bir ülkede aşağı yukarı yirmi beş yüzyıl önce icat edildi, fakat bugün küresel bir sorumluluk projesidir. Bizim burada yapmak istediğimiz şey bir terminoloji oluşturmak değil ve filozoflara verdiğimiz önem onlara ayırdığımız satırlarla ölçülemez. Söz konusu olan kırk yıl boyunca Fransız felsefesini besleyenleri ortaya çıkartmaktır.” İmparatorluğun Bedeli / Nadir Özbek / Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi / 308 s. On dokuzuncu yüzyılın başında dağılma tehlikesiyle karşı karşıya olan Osmanlı İmparatorluğu’nun yaşadığı mali krizin temel nedeni, taşrada toplanan vergi lerin önemli bir bölümünün aracıların elinde kalmasıydı. Reform adımlarıyla artırılan vergi geliri sayesinde İmparatorluk Birinci Dünya Savaşı’na kadar ayakta tutuldu. Bu nedenle, 19. yüzyılda Osmanlı merkezî yönetiminin vergi gelirlerini nasıl artırabildiği sorusu önem taşıyor. “İmparatorluğun Bedeli” isimli çalışmasında bu soruya yanıt arayan Nadir Özbek, reformların ve mali merkezileşme sürecinin merkezî hazineye giren vergi gelirlerini nasıl artırdığını gösterirken bu sürecin toplumsal ve siyasal bedelinin de bir hayli ağır olduğunu gözler önüne seriyor. Muaviye’den Erdoğan’a Din ve Siyaset / Rıza Zelyut / Kaynak Yayınları / 310 s. Araştırmacı yazar Rıza Zelyut, kitabında geçmişten günümüze İslamın nasıl yozlaştırılıp istismar edildiğini irdeliyor. Din ve siyaset konularının çok boyutlu ve karmaşık tartışmalarına açıklamalar getiriyor. Türkiye’ye gerçek İslam diye dayatılan Arap İslamının gerçek yüzünü gösterip bunun sorumlularını açıklıyor. Kitap, dinin siyasallaştırılması sürecinin derin tarihini ve günümüzdeki yansımalarını gözler önüne seriyor. Çalışmanın sonunda, ünlü düşünürlere ait siyasi metinler yer alıyor. Zelyut, kitapta bazı soruların yanıtlarını da arıyor: “İslam dininde ayrışma, siyasallaşma süreci ne zaman başladı?”, “Gerici hareketin öncüsü Kadızadeliler, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e nasıl bir miras bıraktı?”, “İslam dünyasında kardeş kavgasını kim başlattı?”, “Türkiye’deki siyasetçiler, halkı nasıl kandırdı?” “BOP, ılımlı İslam ve Yeni Osmanlıcılık gibi projelerde Erdoğan’ın nasıl bir rolü var?..” Yeni Irkçılığın “Kirli” Ötekileri: Kürtler, Aleviler, Ermeniler / Hatice Çoban Keneş / Dipnot Yayınları / 224 s. Sınıfa, ırka, etnik kökene, cinsiyete dair ayrımcı pratikleri sınırlamaya, denetlemeye, gerektiği yerde yasaklamaya yönelen bütün önlemlere rağmen ayrımcılık, biçim değiştirmiş ve gündelik yaşamın içine sızmış ama görünürlüğü azalmış olsada önemli bir sorun. Ayrımcılığın dolaylı biçimleri, özellikle medyanın gündelik yaşamın hemen her alanına dair yaydığı mesajlarda kendini gizleyen sıradan, ilgisiz bir haberin ya da metnin satır aralarında kaybolan ama yakından bakıldığında pekâlâ ırkçı olarak nitelenebilecek yargılarla üretilmeye devam ediyor. Hatice Çoban Keneş, kitapta, “muğlakbelirsiz” görünümler arkasına yerleşen ve çoğu zaman satır aralarına gizlenen ırkçılığın ve ayrımcılığın medyayı takip eden “sıradan insanların” gündelik konuşmalarında yer etme biçimleri serimlenip yeni ırkçılığın perdesi aralanıyor. n 24 3 Aralık 2015 KItap