05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

K itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com Cumhuriyet, telgrafhane, korkuluk... Türkiye, yurttaşını bir yandan telgrafhane duyarlığında olmaya itiyor, öte yandan korkuluk gibi dikelmek zorunda bırakıyor iki şairimize göre… Bu kavrayış tüm ülkeyi kent kent, kasaba kasaba, köy köy dolaşıp telgrafhane tıkırtısıyla birlikte geziniyor sanki. Nitekim büyük kentlerde, ülkenin üst akıllarınca belirlenen ülke gündemi dışında bir başka gerçekliğin kuşanıldığı Anadolu’da insanımız soluk almadan, gözünü kırpmadan aydınca, entelektüelce tutumunu sürdürüyor hep. umhuriyet yüzüncü yaşına yol alırken yuvarlamayla ellialtmış yıl önce iki şairimizin yayımladığı şiirlerin artalanına göz atarak girelim istiyorum yazıya… İlki Melih Cevdet Anday’ın Telgrafhane’deki (1952) bu başlığı taşıyan şiiri: “Uyuyamayacaksın/ Memleketinin hali/ Seni seslerle uyandıracak/ Oturup yazacaksın./ Çünkü sen artık o sen değilsin/ Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin/ Durmadan sesler alacak/ Sesler vereceksin./ Uyuyamayacaksın/ Düzelmeden memleketin hali/ Düzelmeden dünyanın hali/ Gözüne uyku giremez ki…/ Uyuyamayacaksın/ Bir sis çanı gibi gecenin içinde/ Ta gün ışıyıncaya kadar/ Vakur metin sade/ Çalacaksın.” (Bkz.: Rahatı Kaçan Ağaç; Toplu Şiirler I, Adam, 1996) İkincisi Rıfat Ilgaz’ın Karakılçık’taki (1969) “Aydın mısın” başlıklı şiiri: “Kilim gibi dokumada mutsuzluğu/ Gidip gelen kara kuşlar havada/ Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden/ Tabanında depremi kara güllelerin/ Duymuyor musun// Kaldır başını kan uykulardan/ Böyle yürek böyle atardamar/ Atmaz olsun/ Ses ol ışık ol yumruk ol/ Karayeller başına indirmeden çatını/ Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm/ Alıp götürmeden büyük denizlere/ Çabuk ol// Tam çağı işe başlamanın doğan günle/ Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden/ Her satırında buram buram alın teri/ Her sayfası günlük güneşlik/ Utanma suçun tümü senin değil/ Yırt otuzunda aldığın diplomayı/ Alfabelik çocuk ol// Yollar kesilmiş alanlar sarılmış/ Tel örgüler çevirmiş yöreni/ Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende/ Benden geçti mi demek istiyorsun/ Aç iki kolunu iki yanına/ Korkuluk ol” (Bkz.: Bütün Şiirleri /19271991, Çınar, 2003). Demek ki Türkiye, yurttaşını bir yandan telgrafhane duyarlığında olmaya itiyor, öte yandan korkuluk gibi dikelmek zorunS A Y F A 2 6 n 2 9 Melih Cevdet Anday C da bırakıyor iki şairimize göre… BÜTÜN TÜRKİYE TELGRAFHANE… Bu kavrayış tüm ülkeyi kent kent, kasaba kasaba, köy köy dolaşıp telgrafhane tıkırtısıyla birlikte geziniyor sanki. Nitekim büyük kentlerde, ülkenin üst akıllarınca belirlenen ülke gündemi dışında bir başka gerçekliğin kuşanıldığı Anadolu’da insanımız soluk almadan, gözünü kırpmadan aydınca, entelektüelce tutumunu sürdürüyor hep. Memleket bir uçtan öte uca telgrafhane gibi tıkırdıyor durmadan. Sözgelimi Hasan Akarsu, Trakya coğrafyasında Söylenceler Denizi’ne (Öğretmen Dünyası, eklerle üçüncü basım, 2015) dalıyor, “İl İl Türkiye” dediği şiirler eşliğinde. İllerin söylenlerini çatıyor birbirine dizeleriyle. Dağın Ardı Deniz (Öğretmen Dünyası, 2014) adlı kitabında ise çıktığı gezileriyle kucaklaştırıyor okuru… Yurt sevgisini, bir duyarlık somunu halinde paylaşıp birlikte yol almaya çağırıyor onları… Hasan Akarsu, Cumhuriyet Kitap’ta da yazılarını okuduğumuz üretken bir yazar. Son otuz beş yıla şiir, deneme, eleştirel yazı vb. türlerden oluşan, neredeyse otuz kitap sığdırmış bir Trakyalı o, Kepirtepe Köy Enstitüsü geleneğinden süzülüp gelen… Trakya’dan uçup konuyorsunuz Rize’ye, orada da sizi, sanatla yaşayan insanlar karşılıyor… Nicedir yayımladıkları dergi leri Mavi Yeşil ile (www.maviyesildergisi. com)… Şöyle diyorlar: “2000 yılının ilk günlerinde başlayan yolculuk aralıksız devam ediyor. İki ayda bir yayımlanan Mavi Yeşil dergisi, yayımlandığı şehrin coğrafyasıyla sınırlı kalmayıp Türkiye’nin pek çok şehrine de düzenli olarak ulaştırılmaktadır.” Trakya’nın Hasan’ından Karadeniz’in Hasan’ına varıyoruz, Hasan Öztürk’e. Mavi Yeşil’in yayın yönetmenliğini o üstleniyor. “Öykü ve Roman Eleştirileri”nden oluşan bir kitapla da selamlıyor bizi: Kurmaca ve Gerçeklik (Orient, 2014). Son yirmi yılda yayımladığı eleştiri yazılarından oluşan dördüncü kitabı bu… Görüyorsunuz ya, memleket tıkırdıyor durmadan… Gönüllü Emeğin Emekçisi Yücel Çağlar (2014)… Kaldı ki Yücel Çağlar, Çağdaş Türk Dili dergisindeki yazılarıyla da korkuluğunu sürdürüyor hep. Örneğin “ ‘Orman’ Deyince Okumazlar ki…” başlığını taşıyan yazısına şöyle giriyor Çağlar: “Başlık benim değil; Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun. Velidedeoğlu, 1986 yılında Cumhuriyet gazetesindeki “Orman deyince okumazlar ki…” başlıklı yazısında, daha önce birçok kez aktardığım şu değerlendirmeyi yapmıştı: / ‘Evet, ‘orman’ sözcüğünü veya başlığını görünce çoğu aydınımız o yazıyı okumaz. Ormanı kendi ilgi alanı dışında sayar. Ben onları, Fransızların ‘gourmet’ dedikleri damak zevkine düşkün kişilere benzetirim: Karidesli, levrekli, bonfileli sofralara alışmışlardır. Kuru fasulyeli tabak geldi mi, burun kıvırırlar. Onların karides, levrek veya bonfileli sofrası düşün, felsefe, ekonomi, politika yazılarıdır. Sadece böyle ince ve karmaşık konulardan zevk alırlar. Orman konusu ise kuru fasulyedir onların çoğu için.’/ Bilmem katılır mısınız? Ben bu değerlendirmenin yalnızca ormanlar söz konusu olduğunda değil, tüm doğal varlık ve süreçler için geçerli olduğunu düşünüyorum.” (Çağdaş Türk Dili; Ocak, 2013) Çağlar’ın Ağaçerileri adını taşıyan, yine ormana özgülediği yayımlanmamış senaryosu var ayrıca. Dikkat çekici bir bütünsellikle yapılandırdığı… Rıfat Ilgaz HER YURTTAŞ KORKULUK… Kuzey yakamızı bırakalım bir yana, inelim yurdun tam ortasına, Ankara’ya… Bir “Kalkınma Atölyesi” var orada, başkente (www.kalkinmaatolyesi.org)… Açılımı şöyle: “Bilim Eğitim Kültür Araştırma Uygulama Üretim ve İşletme Kooperatifi”. Bir de dergi çıkarıyorlar: KA. Yönetim Kurulu Başkanı Ertan Karabıyık başta, ne çok insan var katkıda bulunan: Sinem Bayraktar, Kurtuluş Karaşın, Ada Karabıyık, Ali İhsan Gökçen, Ali Kapucu, Ara Güler, Ayşe Kudat, Ali Kaplan, Berk Özdemir, Can Gül, Cansu Aydın, Deniz Aldemir, Deniz Kesmez, Dilek Kuş, Erkut Ertürk, Hasan Söylemez, Hayriye Öztürk, İrem Açarbiçer, Mehmet Büyüktuncay, Mehmet Şakir Arslan, Mine Candar, Ömer Aktürk, Serdağ Açıkgöz, Tuğba Atalar, Yeliz Pala, Yücel Çağlar… Daha kimler kimler… İşte size tıkırdayan memleket telgrafhanesinin tek tek ayağa kalkmış korkulukları… Nitekim “Kalkınmaya Katkı Verenler” başlığı altında üç de halk kahramanıyla tanıştırıyor bizi Kalkınma Atölyesi, yayımladığı bağımsız kitaplar aracılığıyla; Papua’dan Datça’ya Sosyal Kalkınma Çalışmaları Carel Zwollo (2014), Rüzgâra Karşı Yarım Yüzyıl Sosyal Kalkınma Ayşe Kudat (2014), CUMHURİYET, TÜRKİYE… Gelin, biraz da Batıya, Güneye doğru inelim… Örneğin Turgutlu’da bir ailenin, tüm üyeleriyle birlikte kan ter emekle üç aylık bir “edebiyat ve sanat dergisi” çıkardıklarını biliyor musunuz: Esinti. (kasabadanesinti@gmail.com) Üç yıldan bu yana bu emeğin altına imzalarını koyan aile üyelerini de tanıyalım: Nurgül Tanyeri, Kaan Tanyeri, Cüneyt Tanyeri… Son sayıyı ise “Çağdaş Türk Şiiri”ne özgülemiş Turgutlu Tanyeri’nin Esinti’si… Demek ki cumhuriyet, tüm Türkiye’de… Çıkın Turgutlu’dan, varın Karacasu’ya; Karacasu Geliştirme ve Eğitim Vakfı’nın üstelik on yıldan bu yana yayımladığı bir dergi daha size: Afrodisyas Sanat. (afrodisyassanat@mynet.com) Genel Yayın Yönetmenliğini son yıllarda Tahsin Şimşek’in üstlendiği dergi, tüm Türkiye’yi kucaklayan yazıları, özel sayılarıyla dikkati çekiyor… Hadi bir de Denizli’ye uğrayalım… Cafer Sadık Abalıoğlu Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından yıllardır yayımlanan bir dergisi var kentin: Geçmişten Günümüze Denizli. (http://dergi.csavakfi.org.tr) Muzaffer Çetin’in “özel sayı editörü” olarak göründüğü 44. sayısında Beşiktaş’taki “tarihi Yedi Sekiz Hasan Paşa” fırınına adını veren fesli, pos bıyıklı muhteremin Nikferli hemşehrim olduğunu öğrenmeyeyim mi? Tevekkeli değil, Çarşılılar, şu bizim koca Denizlilinin fırınından kurabiyeleri, çörekleri, kekleri, poğaçaları götürüp, sonra da ya Allah diyerek yürüyüşe geçiyorlar, cumhuriyete doğru tabii… Beşiktaş’taki Çarşılılar iyi biliyor kuşkusuz; cumhuriyet, uzun bir yürüyüş demek çünkü… Hep aydınlığa, güzelliğe, barışa, mutluluğa doğru sonsuz bir yürüyüş… Cumhuriyetli, şiirli yazıyı Ataol Behramoğlu’nun soru dizesiyle noktalayalım: “Neresi olmalı bulunduğun yer?” (Cumhuriyet, 17.10.2015) Cumhuriyetçiyseniz kararı siz vereceksiniz; telgrafhane misiniz, korkuluk mu? n K İ T A P S A Y I 1 3 4 1 E K İ M 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear