22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Özen Aşut’un “Boyun Eğmeyenler” adlı yapıtı, 12 Eylül cuntası günlerinde Mamak Askeri Cezaevi’nde sosyalist/komünist kadın tutukluların yaşadıklarını anlatıyor. r Serpil ÇELENK evfik Çavdar, “Türkiye’nin 100 Yılına Romanın Tanıklığı” adlı kitabında, 19601980 dönemini “travmatik siyasal bir deprem” olarak tanımladığı o yıllarda yaşanan sınıf savaşımının romana yansımadığı kanısında. Ona göre bu konudaki tek istisna, “hareketin içinden gelen” bir ruh doktoru olan Kaan Arslanoğlu’nun romanı. Aslında bu savın hedefi, söz konusu yapıtlarda çoklukla rastlanan siyasal ve toplumsal bakış eksikliği. Çavdar ise bu eksikliğin ancak olayların içinde yaşayanların kalemi ellerine almalarıyla giderilebileceğini vurgulamak istiyor. NÜSED (Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Özen Aşut’tan “Boyun Eğmeyenler” Yaşamak ve yazmak Derneği) Başkanı Dr. Özen Aşut’un yeni yayımlanan “Boyun Eğmeyenler” adlı yapıtı, işte tam da böyle bir işlevi üstlenmekte. Belgesel bir yönü de bulunan romanda, 12 Eylül cuntası günlerinde Mamak Askeri Cezaevi’nde sosyalist/ komünist kadın tutukluların yaşadıkları anlatılıyor. TKP Davası’ndan yargılanan ve bir buçuk yıl Mamak’ta kalan yazar, o baskı ve zulüm döneminin tanığı olmanın yanı sıra muhatabı da. ROMAN KİŞİLERİ Romana biraz daha yakından bakalım. Gazeteci ve yazar Defne, hekim komşusu Deren, Defne’nin arkadaşı Ceren; Aşut’un kendi ifadesiyle romanının kahramanları değil ama “kişileri.” Ceren’in eşi Oktay, Defne’nin erkek arkadaşları Erdal, Demir ve Barış, Deren’in eşi Sinan ve adlarını sayamayacağımız diğerleri ise biraz daha arka planda ve kadın kahramanlarımızla ilişkileri çerçevesinde öykünün parçası oluyorlar. 1990’larda Defne’nin öyküsüyle başlayan roman, geri dönüşlerle 1980’lerin devrimci mücadelesi içinde yer alan Türkiye Komünist Partili kadınların ve arkadaşlarının dışardaki ve hapisteki yaşamını anlatıyor. Ne var ki bu kısa özetle yetinirsek hem yazara hem de esere haksızlık etmiş oluruz: Aşut, genç TKP’li kadın ve erkeklerin öykülerini, dönemin siyasal ve toplumsal panoramasını çizdiği bir fon üzerinden aktarıyor bizlere. Böylelikle bireysel deneyimler toplumsal koşullarla yoğruluyor ve yaşananların anlamlı bir çözümlemesi çıkıyor önümüze. Milli Cephe iktidarları, TTB, TÜSDER, TMMOB, TÖBDER gibi demokratik kitle örgütleri, 767778 1 Mayısları, 7 TİP’li T 'Yeryüzüne Dayanabilmek İçin’ Tezer Özlü’nün yeni yayımlanan kitabı, yurtdışındayken Türkiye’deki dergilere gönderdiği, dünya edebiyatıyla, sinema ve tiyatroyla kurduğu ilişkiyi kendi edebiyatı içinden yorumladığı yazılardan oluşuyor. r Banu AKTAN debiyat tarihine geçebilmek için ciltler dolusu yapıt vermeye gerek yok. Yapana da söyleyebilecek bir söz yok elbet ama dünya edebiyat tarihi birkaç küçük kitapla, içinde bulunduğu edebiyatın yönünü değiştiren ya da o edebiyat dünyasına damga vuran yazarlarla dolu. Bunlardan birkaçının da Türkçe yazın dünyasının içinden çıkması şans olarak nitelenebilir mi bilemem ama kanımca önemli. Hele ki adı Tezer Özlü ise... Yayımlanan yapıtlarının sayısı yediyi, kitaplarının yaprak sayısı ise beş yüzü biraz geçen bir yazar olarak Tezer Özlü’nün bu kadar az yapıtla edebiyatımızda kendine bu denli önemli bir yer edinmesi, Özlü’yü okumayanlara şaşırtıcı gelecektir. Okuyanlar için ise “Neden biraz daha yazmadı ki?” hayıflanması olur sadece... Daha önce Tezer Özlü’yle tanışmamış olanlar için küçük bir uyarı: Yazının bundan sonrasını okumanıza gerek yok. Çünkü az sonra bahsedilecek kitap, hayıflanmalarını Tezer Özlü’nün fotoğrafını her görfüğünde, kitaplarını her karıştırdığında sürdürenler için. Yani meraklısına, hatta tutukun okurlara. Bugüne kadar Tezer Özlü okumamışlara, Çocukluğun Soğuk Geceleri’nden başlamısını salık veririm. Şundan: Özlü’nün yeni yayımlanan kitabı Yeryüzüne Dayanabilmek İçin, bir kurgu ya da yaşantıyı anlatmıyor. Yazarın, yurtdışındayken Türkiye’deki C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I E Tezer Özlü dergilere gönderdiği, dünya edebiyatıyla, sinema ve tiyatroyla kurduğu ilişkiyi kendi edebiyatı içinden yorumladığı yazılardan oluşuyor. Haliyle kitap da Tezer Özlü’ye başlamaktan öte onda ilerlemek isteyen okuyucuların dikkatini çekecek bir içeriğe bürünüyor. Sevdiğiniz bir yazarın kaleminden ne çıkmışsa okumak istersiniz. Sevdiğiniz bir yazarın kitabıysa elinizedeki, içinde ne yazdığı önemlidir tabii ama “onun” kitabına dokunuyor olmak bile keyif verir okuyucuya. İyi okuyucuların böyle kendine özel kıldığı yazarları hep vardır. Tezer Özlü de bu yazarlardan oldu genelde. Hep “iyi” okuyucuların oltasına takıldı. Bu kitap da onun dünyasını tanıyıp daha fazlasını isteyenlere, “İstediğinizi alacaksınız!” vaadiyle raflardaki yerini aldı. Kitap vaadini yerine getiriyor mu peki? Kesinlikle, evet. Sezer Duru’nun yayıma hazırladığı Yeryüzüne Dayanabilmek İçin, özellikle Özlü’nün okuma eylemi ve okuduklarına dair, unutulan yazılarını bugüne taşıması açısından bile meraklıları tatmin edebilir. Altı çizilecek ya da buraya taşınabilecek çok cümle, çok anektod var ama “yeryüzüne dayanabilmek için edebiyat” ne demek? Bunun yanıtı için bile eller kitaba gidebilir. Şüphesiz, içinde zihinleri kıvılcımlandıran çağrışımlar barındırıyor bu 1251 cümle. Çağrışımların yanında alıp götüren bir şiirsellik de var. Ancak Özlü için çok daha fazlası. Bu cümlenin ardına yazarın, Zweig ve Kafka üzerine yazdıkları okunduğunda daha da anlamlı bir hal alacak. Aynı şekilde Sevgi Soysal... Yazarlar üzerine yazılar bir eleştirmen gözünden çıkmıyor öyle bir iddiası da yok zaten ama Özlü’nün yazarlık sezgileriyle bu kalemlere yaklaşması, ortaya farklı bir duyarlılığın dökümünü çıkarıyor. Edebiyattan sonra ise durak sinemaya kayıyor. Yazarın, uzun süre yaşadığı Almanya’dan izlediği festivaller, dönemin öne çıkan filmleri, o filmlerin Özlü’nün ruh dünyasına yansımaları ve en önemlisi ruh dünyasından bize yansımadan önce, ondaki son uyanışlar... Tabii aynı şekilde ve niteliklerde tiyatro da yerini alıyor kitaptaki yazılarda. “Türk edebiyatının gamlı prensesi” diye de anılan Tezer Özlü’nün bu yazılarda da kendine öne atan duygusu hüzün... Ne yazarsa yazsın kendiliğinden Özlü’nün kalemine damlayan bir duygu bu: Kendi deyişle açıklarsak “gene biraz melankoli”. Yeryüzüne Dayanabilmek İçin’de yazar, her ne kadar kendi okumalarını, izlemelerini açıyorsa da yazılarına o bahsettiği duygu hep yerli yerinde: “gene biraz melankoli”. n Yeryüzüne Dayanabilmek İçin/ Tezer Özlü/ Yayıma Hazırlayan: Sezer Duru/ Yapı Kredi Yayınlar/ 166 s. 6 arkadaşımızın öldürülmesi, darbe öncesi yılların başbakanı Demirel’in sağcı örgüt ve militanları açıktan desteklemesi ve daha birçok olay, kişilerin öykülerine öylesine ustaca yedirilerek sunulmuş Özen Aşut ki bütün bu bilgilendirmeleri rahatlıkla okuyor ve hiç sıkılmadan çeviriyorsunuz sayfaları. Ara sıra geçmişin anıları silkinerek belleğinizdeki yerlerinden fırlıyor ve bunaltabiliyor sizi ama yazanın edebi ve siyasal birikimi ile kaleminin kıvraklığı birleşince, Erendiz Atasü’nün betimlemesiyle dilin lezzetini tadıyorsunuz ve her adımda kendinizi “zenginleşmiş” hissediyorsunuz. 12 Eylül dönemi kontrgerillanın işkence merkezi DAL, yazarın betimlemesiyle “insanları aşağılamak ve sindirmek, son darbeyi indirmek için kurgulanmış bir gözdağı kapanı” olan Mamak Cezaevi’nin “Kafes”i; tuvalet, sigara, çay, kantin, havalandırma, görüş yasakları ve Mamak’ta cezaevi koşullarının iyileştirilmesi için kadın ve erkeklerin başlattıkları açlık grevi ayrıntılı bir biçimde anlatılıyor “Boyun Eğmeyenler”de. Andımız’ı okumayı reddettikleri için soğuk kış gecelerinde saatlerce “yıldızları izleme”ye zorlanan, marş dinlemeye mecbur bırakılan; asılan yoldaşlarını andıkları için günlerce o buz gibi tecrit hücrelerinde tutulan; çocuklarını, eşlerini ve yakınlarını kucaklamaları yasaklanan ama bu uygulamalara direnmeyi seçen genç kadınların cezaevi yaşamları abartısız tüm gerçekliğiyle seriliyor önümüze. Cezaevi sonrasında yolu gurbete düşenlerin çektikleri sıkıntılar Ceren ve eşi Oktay üzerinden aktarılıyor. UMUDUN TAŞIYICISI Aşk, evlilik, kadın erkek ilişkileri, yani insana dair duygu ve düşüncelerle harmanlanarak okura taşınan insanlık dışı bir karabasanın öyküsü olan bu 12 Eylül romanını değerli kılan bir başka özellik ise yılgınlık ve korku yerine ileriye dönük bir umudun taşıyıcısı olması. Parlak bir eğitim ve mesleki kariyerin sahibi olan yazarın, onurlu ve insana yakışır bir gelecek için bir mücadelenin içinde olmayı tercih ettiğini ve bu tercihi nedeniyle kariyerinden vazgeçme iradesini gösterdiğini biliyoruz. Özen Aşut’un geçmişinin yanı sıra bugün hâlâ aynı savaşı sürdürüyor olmasının umudumuzu canlı tutmamızdaki payı büyük. Ünlü Fransız düşünürü Jean Paul Sartre, “Yazmak, dünyanın gizlenmiş yanlarını açığa çıkarmak, görünür kılmaktır. Görünür kılmak ise insanların bu gerçekleri değiştirmeleri imkânını yaratmak ve istemektir. Yazmak, özgürlük istemenin bir biçimidir” diyor. Aşut’un, estetik bir bütünlük içinde bizlere sunduğu anlatı da benzer bir başlangıç amacı taşıyor. Sartre’ın vurguladığı gibi insanların eşit ve özgür olacakları bir toplum uğruna verilecek mücadele için önce egemen sınıfların saklı tuttuğu gerçekler gün yüzüne çıkarılmalı ve böylelikle insanların düzeni değiştirebilmelerinin olanağı yaratılmalı. Ne ki Aşut bir adım daha ileri giderek düzen değişikliği için kitlelerle buluşmayı başaran yani “yaşayan bir varlık olarak her gün yeniden üretilen bir örgüt” olmadan bu işin başarılamayacağına dair düşüncesini de paylaşıyor bizlerle.“Boyun Eğmeyenler”, bir başkaldırıyı ustaca betimlemesinin ötesinde keyifle okunan, okurunu bilgilendiren, düşündüren ve yönlendiren bir yapıt. Yüreğine, beynine sağlık Özen!n Boyun Eğmeyenler / Özen Aşut / Yazılama Yayınevi / 318 s. Ş U B A T 2014 n S A Y F A 19
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear