Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Önay Sözer’den “Piri Reis’in Kayıp Adası” bu tarihte (sizin deyiminizle) birbirine “karılacak”tır. “ROMAN DÜNYAYI VE İNSANI DEĞİŞTİRMELİDİR“ Bu meselin meselesi ne en çok? Bu “meselin meselesi” aynı zamanda meselenin meseli bence. O zaman mesele nedir ve o nasıl olup da “en çok” etkili olabiliyor? Bu romanı yazarken önceden görmediğim, fakat romanın da haritanın da ortak yapısını oluşturan bazı noktalarla karşılaştım. Haritadan başlayayım. İlkin, harita, eskiden sanıldığı gibi yalnızca önceden varolan bir mekân düzeninin çizilerek ortaya çıkarılması değil; aynı zamanda dünyalık şeyleri yeni ve yaratıcı bir düzene koyma, doğayı dönüştürme denemesidir. Bu da ulusal devleti aşar, bütün dünya halklarını ilgilendirir. İkinci olarak, harita bir tasarımdır, fakat bu tasarım bir koordinatlar sistemi olarak henüz ayak basılmamış yerleri de (başlangıç halindeki kapitalizmin zenginlik avı) gösterir, fakat böylece aynı zamanda “olmayan yer”lerde içlerinde yaşayanlarla birlikte çizilebilir hale gelir. Düşününce bu her iki noktanın kendisi de Yeni Çağla birlikte yaygınlaşan roman sanatıyla ilgili olduğunu gördüm. Bence roman da dünya hallerini anlatmakla yetinemez, o aynı zamanda dünyayı ve insanı değiştirmelidir. Bunun gibi romanın da koordinatları vardır: Bunlar olayların geçtiği ve kişilerin karşılaştığı zaman ve mekân boyutlarıdır. Roman olsun, tiyatro oyunu olsun, yazar yazmak istediklerini hayal/ gerçek ayrımı yapmadan bu önceden hazır koordinatlara yerleştirir. Roman yaşamın ve (bir anlamda) tarihin vazgeçilmez haritasıdır. İşte “meselin meselesi”, yani haritayla roman yapılarının ortaklığı: “en çok”. Yolculuk boyunca bugün/yarın unutuluyor, geçmiş kayboluyor.. Ütopik ada yok, ütopik adalar var, demiştim. Yani burada bulmaktan çok aramak önemli. Doğrusu ne köken var (varsa bile kaybettik), ne de insanlık tarihinin yöneldiği değişmez bir son erek var. Sadece yol var. Uğrak yerleri ve ara var. Yol ise durmadan değişiyor. Ben bu romanı daha çok bugünkü gençler için yazdım, onları geleceğin yollarına davet için. “YALNIZ YAZAR KAHRAMANI DEĞİL, KAHRAMAN DA YAZARI YARATIR“ Eski arşivist Fazıl Terkivatan nasıl bir açı katıyor romana, kültüre ilişkin çelişkileri nasıl açımlıyor? Ve Piri ReisOsmanlı ideolojisi eksenini nasıl ele alıyor? Ben hep şöyle düşünmüşümdür: Yalnızca romancı romanını yazarken kahramanlarını yaratmaz, fakat aynı zamanda roman kahramanı da yazarı yaratır, yani ona daha önce belki duyup düşünmediği şeyleri verir, onu o romanın yazarı yapar. O zaman yazar kimdir? Burada karşılıklı bir ilişki var: Yazarın, kendisini yaratacak bir zihne gereksinimi var, bu zihin de kendisini yarattığı kahramanın zihni. Ama yazma süreci içinde ilkin her şey askıda ve karanlıkta kalıyor. İşte özellikle Fazıl Terkivatan benim için romanda bu rolü üstlendi: Bunun faydası doğrudan doğruya şu oldu: O benim hiçbir zaman altına doğrudan doğruya imzamı atamayacağım, Osmanlı kültürü ve ideolojisiyle ilgili görüş ve yorumların savunucusu kesildi. Çok fazla yazar ve kahramanının sözünü ettim. Ya okur? Terkivatan’ın görüşlerini irdelemeyi okura bırakalım. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Piri Reis’in Kayıp Adası/ Önay Sözer/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 325 s. K İ T A P S A Y I 1285 ‘Roman, yaşamın/tarihin vazgeçilmez haritasıdır’ Önay Sözer’in, “Piri Reis’in Kayıp Adası” adlı romanı ne tarihi bir roman ne de bir fantezi. Daha çok çağına damgasını vuran haritabilimci ve amiral Piri Reis’i pek bilinmeyen bir yanıyla bugüne getiriyor. Metninde, aynı kurgu içinde mektup, özgeçmiş, utopi, bildiri, şiir, masal, söylence, tiyatro türlerini harmanlıyor yazar. Okuru, Piri Reis’in izinde, bir Ege Adaları haritasıyla, deryada vira demir, yelkenler fora zaman ötesi bir yolculuğa çıkmaya çağırıyor. Önay Sözer ile “Piri Reis’in Kayıp Adası” adlı romanını konuştuk. r Gamze AKDEMİR ota başlangıcımız; Çanakkale’den Girit’e giden eski, tarihi deniz yolu... Ardından Girit’e varmadan Anadolu kıyılarına Kos, Nisyros Adalarını dolanıyoruz. Piri Reis’le birlikte yarı yarıya silinmiş bir Ege Adaları haritasıyla, deryada, yok olan tüm versiyonlarıyla Kaloyeros Adası’nı (“Piri Mübarek”) aradığımız, yüzyıllarca tiranlıklara direnen tarihöncesi ve tarihi adalara doğru bu yolculukta, vira nasıl demir, yelkenler nasıl fora? Söz konusu yolculuk sizin yaptığınız gibi tek başına ele alındığında da anlamlı görülebilir (zaten romanın çoğu bölümü hem tek başına anlamlı hem de bütünü temsil ediyor), fakat dikkatli okuyucunun okuması ilerledikçe onu kurgunun ya da izleğin bütünü içine yerleştireceğine, eminim. Romanın kahramanı Adsız çağımızın insanını tehdit eden, kökenini yitirme sorununun içindedir. Çocukluğundan beri ailede anlatılan birtakım öyküler, düşlerinde yinelenen, denizin ortasında yükselmiş sivri bir ada görüntüsü günün birinde Piri Reis’in de haritasını çizmiş olduğu kayıp bir adayla özdeşleşir. Çeşitli işaretlere göre bu ada onun büyük dedesinin geldiği yer olmalıdır. Bu haritayı ele geçirme macerası başarısızlıkla sonuçlanınca Adsız Ege Adalarında yolculuğa çıkar. Haritayı yeniden çizmek için Piri’nin rehberliğinde yapılan bir yolculuktur bu. Kayıp Ada Ege kıyılarına çok yakın bir yerde, fakat hâlâ uzaktadır. Yolculuk boyu her boyutta ve zaman diliminde, harita hem bir model hem bir kopya metinde. Nasıl bir matrix; bir ana kalıp? Matrix “ana rahmi” ve “kalp” demek. Ana rahmi bebeği hem içine alır, hem de onun biçimine girer, yani onu kopyalar. Burada kopya ve asıl birleşir. Doğacak çocuğun aslı, rahmin içindedir. Harita da böyle bir şey: İçerdiği deniz ve kara parçalarının biçimini alıyor, hem de onları bir kalıba sokuyor. Gemi deryada, ama derya ve adalar haritanın, harita da geminin içinde ve dünya bundan doğuyor. Ütopi kavramı ne biçemde ele alınıyor ve hareket/sıfır noktası (mı?) romanda? S A Y F A 8 n 2 E K İ M R Sonra, Tiyatro Adası Kütüphanesi. Tiyatro nasıl bir oyun kurucu (mu)? “PİRİ REİS ÜTOPİK ADALARIN HARİTALARINI DA ÇİZMİŞTİ” Modern çağın ütopi kavramının (Thomas More) ilk biçimi “cennet ada” söylencesidir ve bu adanın yeryüzü uygarlığının kökeni olduğu varsayılmıştır. More tarafından “utopi” (olmayan yer) bu ad altında, Platon’daki söylence ve ideal devlet kılığından çıkarılarak gelecekteki bir toplum ereği haline getirildi. İşin ilginç ve benim vurgulamak istediğim yanı, yaşadığı yıllar (XV.XVI. yüzyıllar) hemen hemen More’unkiyle çakışan Piri Reis’in de o dönemde haritacılık bilimindeki eğilime uyarak ütopik adaların haritalarını çizmiş olduğudur. Aynı dönemde gemiciliğin gelişmesi ve keşif yolculuklarının başlamasıyla dünyanın seyirlik bir tiyatro sahnesi haline geldiği düşüncesi yaygınlaşmıştı. Gerçekten de ütopi dünya sahnesine konan bir tiyatro oyunuydu. Seyir aynı zamanda dünyayı seyretmemizi sağlar. Bu arada hayallerimiz de olaylar gibi gözlerimizin önünden geçer. Gezgin artık hiçbir yerdedir. Yapıtın evreninde devran dönüyor, tüm örseleriyle yıkılış ve kuruluşlarla sarmalanıyor gezegen... Ve “bir gün, dünyanın bütün Kaloyeros’ları bütün kayıp, terk edilmiş ve de ıssız adaları bir araya gelecek” bellek düşü diri tutuluyor... Dışımızdaki kadar içimizdeki adalar vurgusu sonra... Metin genelden bireysele, bireyselden genele ne sıklıkta geçiş yapıyor? Zira bu ne salt birey öyküsü, ne de yakınuzak tarih. Geçmiş ve günün aktörleri değiyor/ karılıyor birbirine... Benim görüşüm şu: “utopia”, olmayan yer demek, dolayısıyla böyle bir yer yok. Fakat ütopik adalar (çoğul) var. Pierre Vidal Naquet’nin “Kayıp Kıta Atlantis” (İstanbul 2011) kitabını inceleyin, Atlantis olarak düşünülen birçok adanın uzun bir listesiyle karşılacaksınız. Burada ütopik adayı bulmak önemli değil, aramak önemli. Ütopik ada hem içimizde hem dışımızdadır, bir ve birçoktur. Kurtarılmış düşüncelerimizi yansıttığımız olağandışı bellek yerleridir onlar: Tıpkı Rönesans hatiplerinin hatırlamak istedikleri şeyleri hayallerinde birtakım yerlere yerleştirmeleri gibi. Bireyden evrene, evrenden yeniden bireyselliklere geçişi sağlamışlardır: Bence “ütopi”nin tarihi yazılabilir. Bu sonuçta “ütopik ada” olarak gösterilen gerçek yerlerin, insanın gerçekleşmemiş isteklerinin simgesel yerleri olarak Önay Sözer bu romanı daha çok bugünkü gençler için, onları geleceğin yollarına davet etmek için yazdığını söylüyor. tarihidir. Geçmiş ve bugün 2014 C U M H U R İ Y E T