22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Ahmet Erol’dan geçmişten günümüze bir gönderme Fatih’in Gizli Mabedi Ahmet Erol, sürükleyici romanında özellikle günümüzü 2000 öncesini anlatırken okur olarak içten içe 1453 ve öncesini merak ettiriyor. Ë Korkut AKIN n önemli alışkanlıklarımdan biri; kitapçıda önce adını, ardından kapak düzenini, sonra da arka kapak yazısını okumaktır, en sona yayınevi kalır… Elime aldığım kitabı şöyle bir tarar, sayfalarına göz gezdiririm. Almışsam aralardan gelişigüzel birkaç sayfa okuduğum da olur. Sadece bizde değil, dünyada da çok satanlar listesinde haftalarca ilk sıraları paylaşan “Da Vinci Şifresi”, “Melekler Şehri”nden sonra belli gizemlerin ortaya serildiği, çözüldüğü romanlardaki sürükleyicilik de çekmeye başladı beni. “Acaba” sorusu nasıl da merak uyandırıyor anlatamam. Ahmet Erol’un kaleme aldığı, Pegasus Yayınları arasından yeni çıkan, deyim yerindeyse dumanı üstünde “Fatih’in Gizli Mabedi”nde de aynı merakı yaşadım. SÜRÜKLEYİCİ… Hemen başladım okumaya. İyice meraklanmıştım çünkü Selçuk Altun (Özellikle kitabına ad olarak seçtiği ‘Bizans Sultanı’ biliyorsunuz, Fatih Sultan Mehmet’in tanımlarından biridir) benim de önemsediğim yazarlardan. Onun desteğiyle, kim bilir nasıl gelişmiş, güçlenmiştir roman. Yazar, İstanbul’un fethiyle günümüz arasında şu geçen 547 yılda gizemini koruyan, herkesin dilinde olsa da bilinmeyen tabii bu, merakı katbekat arttırıyor “gizli mabed”i buluşturuyor. Tarihi Yarımada’da, sur içinde birçok dehliz, mağara, tünel, gizli geçit bulunduğu birçoğumuz görmemiş olsak da muhakkak duymuşuzdur bilinen bir gerçek. 1970’li yılların son çeyreğinde her tüketim maddesi bilinçli olarak saklanır ve karaborsaya düşmesi sağlanırdı; devrimci gençler de o zulaları patlatıp mahalleliye dağıtırdı, gazetelerde küçük de olsa yer alırdı… Ama bu kez “Yapmak istediğimi sakalımın bir teli bile bilseydi, sakalımın o telini hemen koparır ve yakardım” diyecek kadar kararlı Fatih, “Evrenin bütün sırlarını ve kıyametin şifresini barındıran” kitabını saklamak için yeni dehlizler, gizli geçitler, mağaralar ve doğal olarak da yabancılardan ve/veya bu kitapla hedeflenen “kardeşlik felsefesi”nin çıkarlarına ters düşeceğini bilenlerin ajanlarından sakınmak ve korumak için yalancı tüneller açıyor. Adil ve kararlı olan padişah konuyla uzaktan yakından ilgisi olan herkesi sülalesine yetecek kadar yardımdan sonra tarihin karanlıklarına gömüyor. Bunun “adil” olup olmadığı tartışma götürür ama şu çok izlenen ve sevilen televizyon dizisinde de Kanuni için aynı şey sürekli vurgulanıyor. Padişahlığın gerekliliği olsa gerek(!) GÜCÜ BETİMLEMELERİ Ahmet Erol, sürükleyici romanında özellikle günümüz 2000 öncesi yıllarını anla E tırken okur olarak içten içe 1453 ve öncesini merak ettiriyor. Arka kapak yazısından öğrendiğimiz o mabed ve gizem bir an önce çıksın ortaya diye yutarcasına okuyorsunuz ilk bölümleri… Erol’un güçlü bir tasvir dili var: “Şehzade (Fatih) o kadar güçlüydü ki, dünyayı yörüngesinden kaldırıp tekrar yerine fırlatacak zannederdin. (…) Attığı ok, gece karanlığında dahi yüzüğün deliğinden geçerdi.” (s. 43) Aynı oranda güçlü bir gözlemi ve/veya araştırması olduğu da açık. Sivas’ta cenaze törenindeki gelenekleri (kuşkusuz kurgu da var, unutulmamalı) anlatışı gözlerinizin önünde canlanıyor. Sonra padişahın inşa edilmesini istediği mabet ve tüneller için hiç yılmadan, usanmadan ayrıntıları sıralıyor, özellikle taş düzenek cidden önemli. Öyle ki, okurken kendinizi orada sanıyorsunuz. Ahmet Erol, saptamalarıyla da taşı gediğine koymayı ihmal etmiyor… Her ne kadar siyasi bir roman değilse de Fatih’le günümüz hukuk yaklaşımını karşılaştırınca “Haklı bile olsanız, yargı süreci gereğinden çok uzun, yıpratıcı ve etkin sonuç sağlamayan bir süreçti. (…) Aynı konuda birbiriyle çelişen çok sayıda karara rastlamak mümkündü.” (s. 5960) Seçilmiş kişinin daha büyüme yıllarında eğitilişinde doğayla bütünleşmesi, kitabın en önemli noktalarından. Bir kum ve yılan öyküsü var ki, bana sorarsanız dilden dile aktarılmalı, bütün çocuklara ulaşması sağlanmalı. İlerleyen sayfalarda geçmişten gelen deneyimler ışığında bugünün aklıyla geleceğe bakmanın gereklilikleri yer alıyor ki gerçekten çarpıcı. OSMANLIDA SİYASET Siyaset sözcüğünün at bakıcılığından türediği biliniyor. Sözcük asıl anlamını çoktan yitirmiş; giderek üç kâğıda, göz boyamaya ve hatta bilerek zarar vermeye dönmüş. Bu, romanda da vurgulandığı gibi Osmanlı’nın en şatafatlı döneminde de böyleymiş, günümüzde de… Fatih annesinin dinini de, çevresindekilerin görüşlerini de önemsemeyip, “İnsanlar arasında ayrı gayrılık; fitnefesat; kavgadövüş; yalandolan; tarikatmezhep; şeyhmürit; imammüezzin; pederkeşiş; rahipkardinal, papa olmayan; insanların beynine ve yüreğine seslenen bir din” (s. 164) hedefliyor. Her şeyi gizli yapsa da, yerin kulağı vardır ve duyabilenler hep bulunur. Burada bir noktayı belirtmekte yarar var: Kendisine ve/veya yaptıklarına karşı olanlar öne çıkarılmamış. Belki de yazarın bilinçli olarak, kurgusu gereği, birden karşımıza çıkıyor. O taraf biraz daha işlense belki “gizli mabet” ve hedef daha da gizem kazanacak. Ahmet Erol, ağzımıza bir parmak bal çalmış, sonrasını bırakmış. Kitap nasıl bir etki yaratacak? Kimleri çekip kimleri itecek? Daha büyük savaşlara mı yol açacak, daha büyük barışların temeli mi olacak? Yazar bunları ikinci kitabına saklıyorsa, ilk okuru olmak için sıraya girdim bile. ? Fatih’in Gizli Mabedi/ Ahmet Erol/ Pegasus Yayınları/ 222 s. 11 NİSAN 2013 ? SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1208
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear