Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
VİTRİNDEKİLER Çin Felsefesi Tarihi/ Daisetz Teitaro Suzuki/ Çeviren: Ahmet Aydoğan/ Say Yayınları/ 232 s. Eğer dünya tümüyle insan tabiatına dayalı bir ahlak, insanı insanlığından eden her türlü beşeri tahakküm aracının keşfine direnmeyi haklı bulan insancıl bir ahlak, doğa bilimlerinin bize sağladığı gittikçe büyüyen güçlerin ortaya çıkardığı tehlikeli seçeneklerin çokluğu ortasında izlenecek en iyi yolun soğukkanlı biçimde kararlaştırılmasına yardımcı olacak bir ahlak istiyorsa o zaman Konfüçyüs, Laotze, Motze ve fa chia okulunun bilgelerine kulak vermelidir. Joseph Needham, kitabın kaleme alındığı yıllarda (1913) yazar, son siyasi devrimden bu yana Çin’in bütün dünyanın dikkatini çeken bir muamma haline geldiğini söylüyor ve Doğu’nun devi tam olarak uyanıp da Batı bilim yöntemlerinden özgürce ve akıllıca yararlanmaya başladığında olayların akışının ne yöne doğru seyredeceğini şimdiden kimsenin kestiremeyeceğine dikkat çekiyor. Aşkın Hüzünlü Kentleri/ Ümit Otan/ Agora Kitaplığı/ 136 s. “Aşkın Hüzünlü Kentleri”, yazar Ümit Otan’ın Ege antik kentlerinden Yunan adalarına, İtalya’dan İspanya’ya kadar olan yolculuklarını edebi bir anlatı üslubuyla aktaran bir gezi kitabıdır. Bu kitap okuru, gidilip görülen yerlerin edebiyata nasıl dahil edilebileceğini de gösteren, nitelikli bir örnek. Ateizmi Anlamak/ Aydın Türk/ Propoganda Yayınları/ 326 s. Toplumsal muhalefet denilince aklımıza gelen politik gruplar genelde sol cenahın çeşitli ideolojileri (Marksizm, Leninizm, Liberterizm vs) ile yeni sosyal hareketleridir (feminizm, GLBT hareketi, hayvan özgürlük hareketi vs). Bu politikaları savunup, gündelik ya da siyasi mesaisinin çoğunu bu mücadelelere adamış birçok aktivistin ve eylemcinin aklına, ateizmi yukarıdaki sosyal hareketler listesine eklemek gelmez. Kimi, yavan bir şekilde, ekseri yanlış okunan, Marks’ın o ünlü sözünü anımsatır, kimi de ‘gönül meselelerinin’ güncel ve kuramsal siyasete girmemesi gerektiğini düşünür. Dahası, tüm bu siyasi tartışmaların ötesinde, ateizm bir düşünce ve felsefe olarak ele alınmaz birçok siyasi çevrede. Bu eser, Türkiye düşünce dünyasında bir ilk. Ünlü birkaç yabancı yazarın çevirisiyle İslamdaki çelişkileri sıralayan birkaç eseri saymazsak, dinlerden bağımsız ve dinlerin ötesinde, ateizmin bir düşünce olarak anlatıldığı ve savunulduğu ilk kitap, bu. Röportajlar: Yargılayan Zaman İçinde/ Bekir Yıldız/ Everest Yayınları/ 242 s. Ekmek, kitap kuyruğu değil, Kapıkule gümrüğünden çıkmak isteyenlerin oluşturduğu kuyruktu bu. Nereye gidiyordu bunlar? Nereden geliyordu bunlar? Önlerindeki binlerce kilometrelik yolları, pek çok gümrük kapılarını nasıl aşacaklardı? Aşabilenler, gittikleri SAYFA 24 ? 7 ŞUBAT 2013 ülkede ne yapacaklardı? Çalışmak için emeğin satılması için bu denli güçlüklerin göze alındığını insanlık tarihi yazıyordu... Bekir Yıldız, kitapta kendisi gibi yıllarca Almanya’da yaşamış işçilerin zorlu hayatlarına ışık tutuyor. İşçilerin yaşadığı sorunların başında da iş kazaları, hastalıklar ve yabancı düşmanlığı geliyor. Bu röportajlar, kişisel tanıklıklar üzerinden, bir dönemi anlamamız için temel kaynak görevini görüyor. Paramparça/ Karin Slaughter/ Çeviren: Ali Cevat Akkoyunlu/ Kırmızı Kedi Yayınları/ 388 s. Atlanta’nın varlıklı bir semtinde, güzel bir evde genç bir kız hunharca katledilmiş ve başka bir kız da kaçırılmıştır. Genç kızın annesi, cesedin başında bulduğu yabancıyı kendi elleriyle öldürür, ancak öldürdüğü kişi gerçekten kızının katili midir? Ya da öldürülen, kendi kızı mıdır? Olayı inceleyen iki dedektif Will Trent ve Faith Mitchell’in zamana karşı yarışı başlar. Hem cinayeti aydınlatmak hem de kaçırılan genç kıza, henüz hayattayken ulaşmak zorundadırlar. Paramparça’da Karin Slaughter, iz peşinde geçen üç gününn soluk kesen hikâyesini anlatıyor. Dilin Aynasından/ Guy Deutscher/ Çeviren: Cemal Yardımcı/ Metis Yay./ 294 s. Dil ile düşünüş tarzı arasındaki bağlantı, dilbilimcileri uzun zamandır meşgul eden bir mesele. Diller zihne birtakım kısıtlamalar getirir mi? Bir kavramın bir dildeki varlığı ya da yokluğu, o dili konuşanların bu kavramı anlama yetisini nasıl etkiler? Her kavram her dilde ifade edilebilir mi? Farklı diller dünyaya dair farklı algılar mı yaratır? Bir toplumun diliyle kültürü arasında nasıl bir ilişki vardır? Bütün diller eşit karmaşıklıkta mıdır? Dilbilimci Guy Deutscher bu sorulara ikna edici cevaplar sunuyor. Kitap üç temel konuya odaklanıyor: dilin renk algısına, mekân algısına ve dilin cinsiyet ayrımına ilişkin “düşünce alışkanlıklarımız” üzerindeki etkilerine. Bugün dilbilim ve bilişsel bilimler alanında baskın olan görüşün aksine Deutscher, dilin düşünce üzerinde hiç de azımsanmayacak etkileri olduğunu savunuyor ve hayal gücümüzü zorlayacak ölçüde incelikli deney ve araştırmalardan faydalanarak bu savını destekliyor. Kitabın en güzel tarafı ise hem dilbilim tartışmalarının yakın takipçilerine hem de konuya hiç aşina olmayan kişilere hitap edebilmesi; zira yazar dilin hayatımızdaki yerini incelerken asla soyutlamalara başvurmuyor, aksine çok çeşitli dillerden verdiği örneklerle konuyu somut, sürükleyici ve esprili bir şekilde açıklıyor. Raymond Roussel: Ölüm ve Labirent/ Michel Foucault/ Çeviren: Savaş Kılıç/ Koç Üniversitesi Yayınları/ 162 s. Bu kitap, dünya edebiyatında tam anlamıyla ayrıksı bir yere sahip olan, edebiyatı dilin dille gerçekleştirdiği bir deney(im) olarak kurgulayan Raymond Roussel’in yapıtını çözümlemeye yönelik ilk girişim. Foucault bu kitabında, felsefe ve sosyal bilimlerde çığır açan temel meselelerinden birini, dilin doğası ile dış dünya arasındaki, yani kelimeler ile şeyler arasındaki ilişkiyi ele alıyor. Ama bu sefer diğer yapıtlarındaki gibi cinsellik, deli lik, bilgi dolayımıyla değil, dilin varlığının kaçınılmaz olarak ortaya çıkardığı boşluktan seslenen bir edebiyatın içinden bakıyor. Roussel’in yapıtı üzerinde bir metadil kuran, dilin doğasına, varlığına dair bir düşünceyi adeta bir ağ gibi ören Foucault, Raymond Roussel’de edebiyatı bir estetik dışavurum biçiminden ziyade, bir deneyim alanı olarak; dilin varlığının soruşturulduğu bir düşünce deneyi olarak tasavvur ediyor. Geleneksel edebiyat eleştirisi doğrultusunda bir yorum çalışması ya da şerh değil, çok farklı nitelikte bir edebiyat çözümlemesi yöntemi ortaya koyuyor. Gerçekleştirdiği edebiyat deneyi(mi) aracılığıyla, dilin bizler için bir labirent inşa ettiğini, bu labirentten çıkmanın ancak ölümle mümkün olduğunu, hem yapıtları hem de kendi hayatı ve intiharıyla göstermiş olan Roussel’den hareketle Foucault, okuru dil denen çıkışsız labirente sokuyor. Ölmez Ağacın Evi/ Fatma Gürel/ Remzi Kitabevi/ 254 s. Ege’nin zeytinci aileleri bitmek bilmeyen dertlerine, sıkıntılarına karşın şirin kasabalarında kendilerine mutlu bir dünya kurmuşlardır. Buradaki ölmez ağacı, binlerce yıldır süregelen yazgısına yörenin büyümekte olan genç kızını da eklemiştir. Genç kızı acaba nasıl bir gelecek beklemektedir? 36 Baharı, İki Demli Çay, Bir Yaz Gecesi ve Karşı Kıyının Işıkları adlı yapıtlarıyla tanınan Fatma Gürel, 1950’li ve 1960’lı yıllara tanıklık eden bu romanda, Ege’nin küçük mutluluklarla örülü sıcak rüzgârını estiriyor. Aziyade/ Pierre Loti/ Çeviren: Handan Lütfi/ Kapı Yayınları/ 184 s. “Derin bir hendeğin içinde, kuzguni bir kütle halinde, eski Müslüman kabirlerini gölgelendiren kederli servi ormanını görüyorum. Bu ağaçlar, geceleyin ruha sükunet veren bir koku neşrediyorlar. Geniş ufuk saf ve sakin... Yüksekten bütün bu şehre hâkim bir mevkideyim. Servilerin üst tarafına parlak bir örtü gerilmiş: Haliç daha üst tarafında, tamamıyla yüksekte, bir şark şehrinin gölgesi: İstanbul gözüküyor. Üstünde ince bir hilal asılı duran çok yıldızlı semada minareler ve cami kubbeleri oyulmuş... Ufuk gecenin solgun rengi üstünde hafif mavi gölgelerle boyanmış kule ve minarelerle saçaklanmış... Üst üste cami kubbeleri müphem renklerle ta aya kadar uzanıyor, insanı büyüklükleri karşısında hayran bırakıyorlar.” Bir yanda masal gibi bir şehir, bir yanda, masal dekorlarıyla süslenmiş derin bir aşk... Aziyade, renklerin, süslerin, yıldızların ve gizli sevdanın bulutları arasında parlayan edebî güzellik... İstanbul’un aşk olarak dile gelişi... Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni/ Nâzım Hikmet/ Yapı Kredi Yayınları/ 224 s. Nâzım Hikmet’in şiirlerinden bir derleme niteliğindeki Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni, Genco Erkal’ın sesinden Nâzım’ın dizelerini okurlara sunuyor aynı zamanda. Dört CD’nin eklendiği kitapta, Nâzım’ın külliyatının sırası gözetilerek yapılan seçimlere Erkal’ın isteği doğrultusunda da eklemeler yapılmış. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1199