Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Ahmet Ada'dan "Uçurum Otu” Ahmet Ada’nın şiiri, insanın ve yeryüzünün hallerine odaklanan niteliğiyle dikkat çeker. Onun şiirsel resimlerden oluşan bir dünya tablosu oluşturmaya çalıştığı söylenebilir. Doğaya bakan şair sanki doğanın bakışını da şiirine taşır. “Uçurum Otu” kitabındaki şiirler de böyle bir bakışın yansıması olarak görülebilir. Dünyayla diyalog olarak şiir “Sözcüklerim asılmış rüzgâra, ağaçlara yol gösteriyor” (Ahmet Ada) r Mustafa GÜNAY hmet Ada; dünyadaki şeyleri, insanın varoluşsal halleri ve deneyimlerini gözlemler. Deniz ve bulutlar kadar, bir karınca, bir kedi ve bir ot da şairin bakışında ortaya çıkan dünya tablosunda kendini gösterir. Doğanın görünmesine, Herakleitos’un deyimiyle “gizlenmeyi seven doğa”nın açığa çıkarılmasına yönelik şiirini giderek derinleştiren ve çeşitlendiren Ada, gerçekliğe bakma biçimiyle de çağının ruhuna sert eleştiriler yöneltir. Bu bağlamda şiir yeryüzünün ve gökyüzünün, giderek evrenin tanığı hâline gelir. Özne ve nesnenin birliğine dayanarak kendini ortaya koyan şiir, dünyayı yeniden kurarken ve estetik biçimlendirmeleriyle gerçekliği yeniden konumlandırırken varoluşsal temaları da ağırlıklı olarak işlemeyi sürdürür. Ada’nın şiiri, dünyada var olanı, “aylaklığın tözü”nden yola çıkarak dile getirmek ister: “Benim aylaklığım izler bırakır/ varlığımın doldurduğu boşluğa” (s. 192). “Bugün” şiirinde, “yeryüzü hallerine çalışıyorum kıyıda” (s. 183) diyen şair, doğaya yönelik bakışlarını doğanın kendine bakışıyla buluşturarak var oluşun şiirini ortaya koymaya çalışır. Bu noktada “Yenilendim” şiiri örnek olarak ele alınabilir. Ada, bu şiirinde insanın dünyadaki var oluşunu hastalık, yaşlılık vb. olay ve olgular çerçevesinde işler: “Şaşırdım dünyada olmaktan/ sevindim taze bir güne uyanmaktan/ bir bilgenin uyanışı değildi bu/ bir geyik yalnızlığı S A Y F A 6 n 2 8 A değildi bu/ kabuğunu tazeleyen bir yaraydım/ can havliyle iyileşen bir sayrı/ sarsıldım kaç kez kalabalıklar içinde/ (…) / sonra ne kadar acı varsa dünyada/ uzandım dokunmak için/ bilge değildim sustum/ geçerken caddeden bir abdal” (s.157). AKDENİZLİ KİMLİK Ahmet Ada’nın şiirinde estetik bilinç ile gerçeklik arasındaki etkileşimlerden beslenen bir söyleşi, diyalog söz konusudur. Şair, doğa ile söyleşerek şiirsel söylemini oluşturur. Doğada ne varsa Ada’nın şirinde karşımıza çıkar. Bu noktada yaşadığı coğrafyanın, Akdeniz’in ön planda olduğunu görürüz. “Ona Söyledim” şiirinde Akdenizli kimliğini açığa vurur: “Ona söyledim Akdenizli bir şair olduğumu/ Işıltılı gecelerde şiir yazdığımı/ denize balığa kuşa ağaca/ sesimin duyulmadığı kara parçalarında/ yağmura çıktığımı sabaha kadar/ binlerce kanat sesinin içime yerleştiğini / (…) ona söyledim yaz geceleri büyüdüğünü/ içimdeki sınırsız göklerin, limonlukların/ Akdenizli şairlerin şiirlerinin bir de/ bir de Mersin göklerinin yıldızlı yıldızsız” (s. 41). Tarihsel süreç içinde ortaya konulan uygarlık birikimine ve bundan kaynaklanan bir tinselliğe de işaret eden Ada, Akdenizli kimliğinin yalnızca doğa bakımından değil, tarih ve kültür bakımından da zenginliğine ve derinliğine dikkat çeker. “Olağanüstü Gün” şiirinde şöyle der: “İçimdeki Akdeniz var ya biliyor musun/ binlerce yıldan beri var/ bir bakışta bütün bitki örtüsü / Anlıyorum ki örtüyor üstünü/ iyice yıpranmış ruhumun” (s. 44). Aynı şiirde şair, kendi kimliğine ilişkin de şunları söyler: “Kim miyim ben?/ Akdeniz’i kuş kanadında dolaşan biri/ (…) kim miyim ben? yıl2 0 1 3 dızların çobanı” (s. 44). Akdeniz ve şehir olarak Mersin, uzun bir süredir Ahmet Ada şiirinin başkenti durumunda. Mersin’den çok söz eden Ada’nın bu kitabından da “Gece Duyurusu” şiiri örnek olarak verilebilir: “Saat kulesinin uzun uykusu/ ayın ışığı düşüyor / meydanın palmiyelerine/ opera binası ışık içinde/ denizin gece duyurusu/ uyuyan kentedir, fısıldadığı sözcükler/ balıkçı teknelerine/ yaz gecesi, yıkıyor ellerini denizde/ rüzgâr sancağını indirmiş/ gece, boğucu Mersin’de/ (…) / ruhum meydanın tam ortasında/ uzak yıldızları dinliyor” (s.189). Yaşadığı şehrin izleri ve görünümleri Ada’nın şiirlerinde oldukça yoğun biçimde karşımıza çıkar. Ama burası bir bakıma onun yeryüzüne baktığı ve uzakları da algılayıp dinlediği bir yerdir. Bu noktada Ada’nın dünyaya açık bir şiiri sürdürdüğü söylenebilir. Mersin ve Akdeniz, onun dünyaya baktığı bir kıyı ve bir ufuk olarak görülebilir. Akdeniz, Ada’nın yeryüzünü düşünüp hissettiği ve şiirleştirdiği bir yer olarak karşımıza çıkar. Bu noktada şairin ufku ile dünyanın ufku kaynaşır ve başka ufuklara doğru genişler. Şiir hem burada, hem başka yerdedir. Bulunduğu yerin şiirini yazarken şair aynı zamanda başka yerlerin de şiirini yazar. Ada’ya göre şair, “bir eski zaman terzisidir.” “Başka Yerde” şiirinde şöyle der: “Değil, bir kıyı parçası değil/ bütün kara parçaları sızmıştır/ özenle kurduğun şiirinin sözcüklerine/ bakarsın duyarım müziğini/ ya İskenderiye’den ya Kudüs’ten” (s. 42). İNSANİ VE TOPLUMSAL ŞİİRLER Ada’nın “Uçurum Otu” kitabında yer alan şiirler arasında toplumsal ve siyasal söylemin en belirgin olduğu şiirlerden biri “Dilekçe.” Tarlalarda, fabrikalarda çalışanların sesine ses katan bir şiirdir. Yılgınlıklara karşı söylemiyle dikkati çeker. Kanın akmamasını dile getirir. Silah tacirlerine karşı dalgalanan özgürlük bayraklarından ve engellerden söz eder. Aynı zamanda her şeyin metalaştığı ve değerinin parayla ölçüldüğü bu çağı, dizgeleri eleştirir, doğayı ve insanı savunur: “Gelsinler üstümüze üstümüze/ ey her şeylerini parayla değiştirenler!/ biz menekşenin sapı oluruz/ kokarız yeryüzüne/ insanlık kalır/ kalırsa denize verdiğimiz dilekçeden” (s. 68). Ada’nın şiirinin dünyaya açıklığını, insanın doğaya yönelişinde de görebiliriz. Doğada gezinen şair, var olan her şeyin yerini ve anlamını bütünsel bir perspektifle ifade eder. Ada’nın yazdığı insancıl bir şiir ama insanmerkezci değil. Bu anlamda dünyadaki her varlığın şiirde yerini almasına ve konuşmasına izin verir. Şiir, var olanların bir sözcüsü olarak ortaya çıkar. Buyuran, dikte eden ve sınıflandıran bir söylem değil, aksine söyleşen, diyalog kuran bir şiir. Şiiri, bir bakıma şairin insanla ve dünyayla devam eden diyalogu. Var olan her şey sırası ve zamanı geldiğinde bu diyalogda yerini alır. Ada’nın ortaya koyduğu diyalojik bir şiirdir. Burada söz konusu olan diyalog, yalnızca doğal ve varlıksal olanla değil, aynı zamanda insani ve toplumsal olanla da ilgili. Şiir, bizi insanın kendisiyle diyaloğa yöneltir. Kişinin kendisiyle söyleşmesine bir çağrı olan şiir, doğanın ve dünyanın büyük sessizliğinden de esinlenir. Ada’nın doğaya dayanan, doğadan esinlenen şiirsel söyleminde, dilin biçimlendirdiği ve görünüşe çıkardığı bir doğa söz konusudur. Dil ve tinsellik, doğanın estetik bilinçte şekillenmesini ve görünmesini sağlar. Doğal ve insani olanın birlikte, şiirin temelini oluşturması söz konusudur. Şairin doğaya bakışında sevgi ve bağlılık belirgin. İnsana ve doğaya duyulan sevgi, Ada’nın şiirinin insancıl yöneliminin göstergesi. Şair, dünyaya kalbiyle bakar. Bu bağlamda şiir de sanki dünyanın kalbi haline gelir. Dünyanın kalbi haline gelen bu şiirde, artık dualiteye, ikiliklere yer kalmaz. Hegemonik ve hiyerarşik bir nitelik taşıyan anlayış ve tutumların eleştirisinde de şairin bazı temel değerlere dayandığı söylenebilir. İnsanın insanca yaşama olanağını kaybettiği şehirlerde ve ağır bir yabancılaşmanın hüküm sürdüğü uygarlık mekânlarında Ada’nın şiiri, doğadan taşıyıp getirdiği canlı imgelerle, akıl ve modernlik sorgulamasını da gerçekleştirir. Ada’nın değer temelli şiiri ve poetikası, bazen açık çoğu zaman da örtük biçimde kendini ortaya koyar. Onun dünyanın durumu ve zamanın ruhu çerçevesinde, ülkemizin durumunu da göz önünde tuttuğunu görebiliriz. Yakılan ve boşaltılan köylerden, çocukları kayıp annelere kadar, yaşanan acıların ve trajedilerin Ada’nın şiirinde yerini aldığını söyleyebiliriz. Diyalojik şiir, aynı zamanda paylaşımcı ve dayanışmacı bir şiirdir. Şiirin ve dayandığı değerlerin temelinde başlayan diyalog, başka bir dünyanın ve başka bir hayatın olanağına dair en güçlü umut değil midir? n Uçurum Otu/ Ahmet Ada/ Artshop Yayıncılık/ 214 s. K İ T A P S A Y I 1241 K A S I M C U M H U R İ Y E T Fotoğraf: Erkan Özaydın