22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Ş iir Atlası CEVAT ÇAPAN Federico Garcia LORCA/ Şiirler/ Çeviren: Yaşar ATAN ‘Ve türkülerle dolduruyor rüzgâr, İçini dışını ormanların’ E vrensel ozan Federico Garcia Lorca; 1898’de doğdu. Üniversitede edebiyat ve hukuk öğrenimi gördü. Bu öğrenimi sırasında tanıştığı ünlü besteci M. de Falla ona folklor sevgisi aşıladı. Böylece Lorca, İspanyol halkını yakından tanıyıp onunla ve kültürüyle bütünleşti. Şiirlerinin yanında tiyatro oyunları da yazdı. “La Barraca” adlı bir gezici tiyatronun yönetisi oldu. İspanya köylerinde, kentlerinde sahne oyunlar düzenledi. İlk şiirleri, “Şiirler Kitabı” yayımlandı. Daha sonra “İlk Çingene Romansları” adıyla yayımladığı şiir kitabı, yedi kez basıldı. Amerika’da bir süre öğretim gördü. Gezdiği ülkelerle ilgili yazdığı en güzel şiirlerini, “Şair New York’ta” adlı kitabında topladı. “Yerma” ve “Kanlı Düğün” onun en ünlü oyunlarıdır. 1936’da, otuz sekiz yaşındayken Franco yönetimince kurşuna dizildi. Aşağıdaki şiirleri ölümünden altmış yıl sonra bulunan dosyalarından çıktı... O rasgele uçuşan güvercin sürüleri, Masumiyet kokulu bulutlar getiriyor. Klavsenler o akıl almaz ezgilerle ağlarken Habire sislerle doluyor Manastır avluları. Ve elindeki kar yumaklı örekesiyle, Bir yaşlı nine, Dönüşüyor o geçmiş zamanlardaki, Hiç dillerden düşmeyen, Ölümsüz bir efsaneye. Çekip gitti kurt. Hamlet de dalıp gitti düşlere. Ve dingin göklerin altındaki su, Ninniler söylüyor masum Ofelia’ya. O durgun su artık onun annesi. Ve türkülerle dolduruyor rüzgâr, İçini dışını ormanların. Nasıl da kutsal bir tatlılıkla, Bu güzelim kız ölüyor! Ve Shakespeare örüyor rüzgârlarla Hayalet prensin tragedyasındaki, O gizemli kadının dile gelmez mucizesini. Sarı sarı başaklarla Ve sönmüş yıldızlarla Örülmüş bir sis yumağı gibi, Gülümsüyor Ofelia suların saltanatında. Ve avare bir ışık kümesi gibi Buluşuyor sonunda Lambasıyla. Ama ne çare, öldü Ofelia!.. İşte güneşli kar fırtınalarıyla Bembeyaz çiğ yığınları sonbaharın. Ve gene işte bitip tükenmez gizemlerle yüklü, Gepgeniş bir sunağın üstündeki mermer meşale, Titreşiyor esen yellerle Ve bir ezgi mırıldanıyor kendince… Kızgın korlarıyla tutuşturuyor dolunay, Karşı ormanda muma dönüşmüş ağaçları. O karanlık ormanda işte Çiçekli tacıyla uzanıvermiş Ofelia. Ve onun yasını tutuyor artık Buruk bir ezgi. Uzak günbatımlarının birinde O gizemli gölün hani Yeşil suları üstünde, Bütün bunlar olup bitti, Ne çare… 7 Eylül 1918 BİR AY TÜRKÜSÜ Paris göklerinde, ayın rengi maviştir. Ama ölü kentlerde artık sararmıştır. Ayın yeşili vardır bir de, adı geçer hani, bütün efsanelerde. Örümcek ağlarında, kırık camlarda ve çöllerin üstünde, bir ay daha vardır. Ama çok derindir o ay, hem de kanlı mı kanlıdır. Bir de beyazı vardır ayın. Ayın hasıdır o işte, ayın âlâsıdır, hani dingin köy mezarlıklarının göklerinde hep ışıl ışıldır. ? 17 OCAK 2013 ? SAYFA 23 OFELIA’nın ÖLÜMÜ Pırıl pırıl dalgaları arasında Ve yeşil suları üstünde o düşsel ırmağın Gizli bir göl vardı bir zamanlar… Ölü bir sabah, ışıktan yapraklar saçıyordu Dalgaların üstüne. Ve o ışıklar da, Üstüne çiğ yağmış, Beyaz altın ve güneş rengindeki, O pembe bedeninden püskürüyordu Ofelia’nın. Artık bir gündöndü çiçeğinin tacı gibi, Gömülüyordu ağır ağır sulara mahzun Ofelia. Ama Aşk, Gölgeler arasına gömülmüş, Yaşlı bir çınarın üstünde kırdı kemerini. Hamlet de, Sinsi bakışlarıyla görüyor o suçlu hayaleti. Hayalet alıp götürüyor yaralı yüreğini Ofelia’nın ve karanlıkta damla damla kanayan o suçlu hançerini. Bir insan seline dönüşen İntikam da, ağır ağır yaklaşıyor, kapkara. Ve birden gömülüyor güzel Ofelia Sessizce o büyük çukura. Çöküyor artık her yere Bir kutsal hüzün Ve akşamın indirdiği o ağır sille. Belirsiz bir kan birikintisi gibi, Suların titreşimleri üstündeki ince mi ince, Saç telleri Ofelia’nın. Belki de o saç telleri, Gökten düşmüş altın sarısı yosunların Ya da dev bir nilüfer çiçeğinin Düşsel tozlarıydı… Yüzüyordu yalnızca o dingin suların üstünde, Ofelia’dan son kalan saçlar Ve sonsuz bir ilkbaharın Ritmiyle titreşen sarı yakut taşı gibi, Bulandıryordu sessiz suların, O güzelim hoş iklimini. Artık hava karardı da karardı Sığır koyun sürüleri çoktan dönüyor yuvalarına. Ve emiyor çiçekler güzel Ofelia’nın ruhunu. Çobanlar bir şarkı söyletiyor kararan ormanlara Ve örtülüyor bu şarkı, Kapkalın bir sis mantosuyla. Ey Papatyalar! Ey Çınarlar! Kapkara bir geceye gömülmüş Çanların ötesindesiniz. Başları sarmaşıklı, gözleri mavi CUMHURİYET KİTAP SAYI 1196
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear