Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Kapital’in ikinci cildi yayımlandı Okursak ne öğreniriz? rinde de Devlet’in oynadığı role özel önem vermiştir. Marx’a göre, para ya da mal sahibi kişinin kapitalist konumuna gelmek için elinde bulundurmak zorunda olduğu asgari miktar, hem kapitalizmin içinde bulunduğu gelişim aşamasına hem de üretim alanına göre değişkenlik gösterir. Duruma göre, kimi üretim alanlarına tekil özel sermaye kesimlerinin girmesi mümkün olmayabilir. İşte böyle durumlarda devreye Devlet girer. Yani “Devlet eliyle fert zengin etme” kimilerinin sandığı gibi bize, 1930 ve 1940’lara özgü bir durum değildir. Kapitalizmin mayasında vardır ve bugün de böyledir. Günümüzde kapitalizmin “finansallaşmasına”, Türkiye söz konusu olduğunda kırsal alanların, meraların ve kıyıların “imara açılmasına”, “kentsel dönüşüm projelerine” vb doyurucu bir açıklama getirmek isteyenler, dönüp “azalan kâr oranları” yasasına bakmadıkları sürece işin özüne inemeyeceklerdir. KAPİTALİZM VE DEVLET Kapitalist toplumda egemen sınıf ve bu sınıfın farklı kesimleri ile siyasal iktidar/Devlet arasındaki ilişkilerin izlediği seyir konusuna meraklı olanlar da “Kapital”den çok şey öğreneceklerdir. Gerçi Devlet egemen sınıfın devletidir; ancak gene de toplumun bütününde belirli dengeleri gözetmek, işlerin bir “patlama noktasına” gelip dayanmasını önleyecek düzenlemelere yönelmek zorundadır. Marx’ın yöntemi ya da “diyalektiği” bu noktada da devreye girer: Devlet’in, çeşitli tepkiler üzerine, baskı altındakisömürülen sınıfların durumunu bir ölçüde rahatlatıcı her önlemi, gerçekleştirdiği her yasal düzenleme, aynı zamanda sermaye sınıfını kendi içinde ayrıştırarak, küçükleri büyüklere kurban ederek kapitalist gelişmenin önünü açar, gelişimin bir evresinden ötekine geçişi sağlar. Kuşkusuz, Devlet’in belirli sermaye kesimlerini diğerlerinin aleyhine kollamak üzere gerçekleştirdiği bilinçli müdahaleler ve düzenlemeler de vardır. Ancak Marx kendi çözümlemelerinde Devlet’i “yapısal bir belirlenim” içine yerleştirir. Şu ya da bu özel niyetle giriştiği işlerden ayrı olarak, Devlet’in standart bir yörüngesi vardır: Gayri insani koşullarda acımasız emek sömürüsüne karşı tepkileri dikkate alarak mecbur kaldığı düzenlemeler bu düzenlemelerin kapitalistleri kollayacak “esneklikte” uygulanması (yani tam uygulanmaması) – uygulama katılaştığında ise bu kez kapitalistlerin emek tasarrufu sağlayacak yeni teknolojilere yönelmeleri (bu konuda çarpıcı gözlemler de içeren özel bir bölüm için bakınız, “9. Fabrika Mevzuatı” s: 459480). “Kapital”’in “mangalaştırılmış” yani resimli versiyonu yayımlanmış (Yordam Kitap) ancak Powerpoint sunumu (bereket versin) henüz çıkmamıştır. Bu durumda, “yahu bu adam fena şeyler söylememiş galiba, bir bakmak gerekir” diyenlere önerim, merhum Mehmet Selik başta, Nail Satlıgan, Erkin Özalp, Oktar Türel, Sungur Savran ve Ertuğrul A. Tonak’ın emekleriyle Türkçeye yeniden kazandırılan ve adresi altta verilen bu büyük yapıtı okumalarıdır. ? Kapital (İkinci Cilt)/ Karl Marx/ Çeviren: Mehmet Selik/ Yordam Kitap/ 512 s. Karl Marx’ın geleceğe bıraktığı ve hemen her dönem yeniden gündeme gelen, her okumada içinden bir şeyler keşfedilen eseri Kapital‘in ikinci cildi yeniden okurla buluştu. Ë Metin ÇULHAOĞLU radan yüz elli yıla yakın zaman geçti, hâlâ mı Marx ve Kapital? Evet, öyle. Anlaşılan, Marksistler bu işin peşini bıraksalar bile, sonu gelmeyen krizleriyle kapitalizmin kendisi “Kapital”i hiç eskitmeyecek, hep gündemde tutacak. Gerçekten de, girdiği bunca kılığa, sadık ideologlarının ve iktisatçılarının geçmişten çıkardıkları derslere, son birkaç on yılın “finansallaşma” dalgalarına karşın, kapitalizm özüyle, temel dinamikleriyle ve iflah olmaz iç çelişkileriyle bugün de aynı kapitalizmdir. Özünde, Marx’ın “Kapital”de dört başı mamur çözümlediği kapitalizmdir. Böyle olduğu için, örneğin “Krizsiz bir Kapitalizmin İktisadı” başlıklı bir kitap şimdiye kadar hiç yazılmamıştır. İşin bu yanını pek çok kesim fark etmiş olacak ki kapitalizmin halen devam etmekte olan son kriziyle birlikte Marx’ın bu büyük yapıtına yönelik ilginin yeniden canlandığını sermaye medyası bile kabul ediyor. “Yoksa Marx haklı mıydı?” gibisinden bönce sorular en beklenmedik çevrelerce ortaya atılabiliyor. İşin bu yanı elbette çok önemlidir; ama “Kapital”le ilgili bu tanıtım çabasının asıl konusu değildir. Asıl konu, “Kapital”de örnekleri bolca sergilenen çözümleme yöntemidir. MARX’IN YÖNTEMİ Esasen, “Kapital”i okurken Marx’ın yöntemini de kavrayan biri, “şu dediği çıktı, ama bu dediği çıkmadı” türü kısır yaklaşımlara pek itibar etmeyecektir. Örneğin, bir olgunun çözümlenmesine süreç algısıyla yaklaşılması, sürecin özünün ve bu özün en gelişkin halinin nirengi noktası alınması, Marx’ın yönteminin SAYFA 14 ? 17 OCAK A temel öğeleri arasındadır. Marx der ki bir olgunun kökenlerinin ve özünün ortaya çıkarılabileceği en elverişli hal, o olgunun en gelişkin, tam biçimini almış halidir. Gelgelelim Marx daha sonraları, çözümlemelerini sürecin en gelişkin olduğu formasyona dayandırdığı için eleştirilmiştir. Bu eleştirilere göre Marx’ta, daha gerideki formasyonların da sonunda çözümleme konusu olan ileri noktaya gelmelerinin kaçınılmaz sayıldığı “doğrusal bir determinizm” vardır. Diyelim vardır ama… Birincisi, ortaya çıkarılan hareket yasalarına (sermayenin hareket yasaları) ve bu yasaların işleyişine temelde bir itiraz yöneltilmiyorsa, aynı yöntem, sonuçta bütün formasyonların neden tam tamına aynı çizgiyi izleyip ilkiyle aynı yere gelmediklerini açıklamanın da aracı değil midir? Evet, Marx’ta net formüle edilmiş bir “eşitsiz gelişim yasası” olmadığı söylenebilir; ama bu yasanın türetilebileceği her tür malzemenin bulunduğu yadsınabilir mi? İkincisi, Marx çözümlemelerinde sürecin en gelişkin olduğu formasyonu esas almamış olsaydı, kapitalizmin (sermayenin) dinamiklerini ve krizlerin kaçınılmazlığını bugünlere ulaşacak yetkinlikle ve tamlıkta ortaya koyabilir miydi? Marx, bir de Hegelci diyalektikten kopamamakla, bu nedenle “tam bilimsel” olamamakla eleştirilmiştir. Hegel mi? Marx elbette mutlak idenin kendini dünyadaki varlıklarla açığa vurması gibi meselelerle uğraşmamıştır. Ama ille de Hegelcilikse, soyut emeğin kendini çeşitli ürünlerlemallarla açığa vurmasından söz etmiştir. Demiştir ki bez üreten dokumacı ile ceket yapan terzinin emekleri somut olarak ayrıdır; aradaki birlik ise soyut emek kavramıyla sağlanır. Somut emek bez dokur ya da ceket diker, soyut emek ise değer yaratır ( Kapital, 1. Cilt, s.70). “Ee ne olmuş yani?” demeyin, önemli2013 dir. Önemli olduğu için, öncüllerden David Ricardo yüzmüş yüzmüş kuyruğuna gelmiş, ama sonunu getirememiş, Marx’ın ulaştığı noktaya ulaşamamıştır. Çünkü artık değeri, kâr, toprak rantı ve benzeri özel biçimlerinden bağımsız olarak inceleyememiştir. Ricardo gördüklerini “çarpıtmamış”, yalnızca “öyle” ya da “o kadarını” görebilmiştir. Kısacası özle biçimi ayırt edememiştir. Bu durumda “ideolojiye” de bir atıfta bulunulacaksa, ideolojinin “kasıtlı çarpıtmanın” çok ötesinde teşhis edilebilir öznesi olmayan bir “öyle gördürme” mekanizması olduğunu ekleyip geçelim. “EKONOMİST İNDİRGEMECİLİK” Mİ? Marx’a yönelik “ekonomizm” ve “ekonomist indirgemecilik” türü eleştiriler herhalde bilinmektedir. Kapital’in okunması, bir de bu eleştiriler nedeniyle gereklidir. “Kapital”i okuyan biri, dikkatini dağıtmazsa ve bu tür eleştirilerin peşin hükümlülüğüne kapılmazsa, dilden dile dolaşan bu eleştirilerin hiçbir temeli ve değeri olmadığını kolaylıkla kavrayabilecektir. Örneğin, kendi döneminde Asya toplumlarındaki durağanlığı değerlendiren ve bu durağanlığı “toplumun temel iktisadi unsurlarının yapısının, siyaset bulutlarının yarattığı fırtınalardan etkilenmemesine” (a.g.e. s. 347) bağlayan biri nasıl “ekonomist indirgemeci” olabilir? “Zor, yeni bir topluma gebe olan her eski toplumun ebesidir. Zor, başlı başına bir iktisadi güçtür”, der Marx (s. 719). Eğer ilk birikimden söz ediliyorsa, Amerika kıtasında altın ve gümüş madenlerinin keşfi, kölecilik, dünyanın yeni ve bakir bölgelerine ulaşılması hep zor’u, yani Devlet’i gerektirmiştir (s.718). Marx, sadece “ilk birikim” döneminde değil, kapitalizmin daha gelişkin evrele CUMHURİYET KİTAP SAYI 1196