Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Ş Y iir Atlası CEVAT ÇAPAN Osip MANDELŞTAM/ Şiirler/ Çeviren: Cevat ÇAPAN ‘Ölesiye bıktım yaşamaktan’ 4 Yalnız çocuk kitapları okumak, çocuklar gibi düşünmek, büyümüş olan her şeyi kovmak, derin acıdan silkinip kurtulmak. Ölesiye bıktım yaşamaktan, bir şey beklemiyorum ondan, ama seviyorum çıplak toprağı, ondan başkasını tanımadığımdan. Çok uzak bir bahçede sallandım tahtadan bir salıncakla, hâlâ hatırlıyorum ılık bir sis içinden o yüksek, kara ağaçları. 1908 5 Yüzün inceden daha ince, elin beyazdan daha beyaz, çok uzak bir dünyada yaşıyorsun, ve seninle ilgili hiçbir şey önlenemez. Kederin önlenemez ve sürekli yanan parmakların, sesinin hiç baş eğmeyen yumuşaklığı ve gözlerindeki uzaklık. 1909 11 Konuşmak gerekmez, gerekmez. Öğretecek bir şey yok. O karanlık hayvansı ruh da üzgündür, iyidir, güzeldir. Bir şey öğretmek istemiyor , bilmiyor kelimeleri kullanmayı ve dünyanın külrengi anaforlarında yüzüyor yavru bir yunus gibi. 1909 21 Işık biçiyor ince bir ışın nemli bir ormanda. Kederi külrengi bir kuş gibi yavaşça taşıyorum kalbimde. Ya o yaralı kuşu ne yapmalı? Gökyüzü sessiz, ölmüş. Birisi çanlarını çalmış. o sis içinde kalan kulenin Gökyüzü öyle duruyor sessiz ve terk edilmiş, sessizlik ve sisle kaplı o beyaz, boş kule gibi. O sonsuz tatlı sabah yarı düşte, yarı uyanık Konu bulmak zor değil: biri atını satmış, biri okluğunu düşürmüş kumlara, sislere karışıyor olup bitenler. Türkünü dürüstçe, içinden geldiği gibi söylersen, her şey silinip gider: boşluktan, yıldızlardan, türkücüden başka. 1913 113 Unuttum söylemek istediğim sözü. Kör bir kırlangıç dönüyor gölgeler sarayına kırpık kanatlarıyla saydam varlıklar arasına. Unutmuşçasına gecenin şarkısını söylüyorlar. Çıt yok kuşlardan. Ne de goncalar kurumuş çiçeklerde. Gece atlarının yeleleri saydam. Küçük bir tekne sürükleniyor sığ nehrin ağzında. Çekirgeler arasında kayboluyor sözcükler. Ve yükseliyor bir otağ ya da bir tapınak gibi, Antigone’nin çılgınlığıyla atıyor kendini yere ya da ölü bir kırlangıç gibi düşüyor ayakların dibine yeşil bir dal ve karanlık bir sevecenlikle. Ah yeniden kavuşabilmek o çekingen okşayışlara, tanınıyor olmanın coşkulu mutluluğundan. Nasıl da ürküyorum esin perilerinin hıçkırıklarından, sisten, çan seslerinden, boşlukta yitip gitmekten. Ölümlülere özgüdür sevmek, tanınıyor olmak, seslerin parmaklarda dile gelmesi, ama ben unuttum söylemek istediğim şeyi ve bedensiz bir düşünce dönüyor gölgeler sarayına. Hâlâ konuşuyor o Saydam Varlık, bir şey söylemeden. Hâlâ o kırlangıç, o arkadaş bildiğimiz kız, Antigone. Bellekten silinmeyen o karanlık ürperti siyah buz gibi yanıyor dudaklarımda. Kasım 1920 20 EYLÜL 2012 ? irminci yüzyılın en önemli Rus şairlerinden Osip Mandelştam 15 Ocak 1891’de Varşova’da doğdu. Deri ticaretiyle uğraşan bir babayla kültürlü bir annenin oğlu olan Mandelştam Yahudi kökenli ailesinin onun doğumundan kısa bir süre sonra St. Petersburg’a taşınmasıyla o da orada büyüdü ve ünlü Tenişev Lisesi’ni bitirdi. 1907’de ailesi onu Paris’e, 1909’da İsviçre’ye gönderdi. 1910’da Heidelberg Üniversitesi’nde eski Fransız edebiyatı derslerini izledi. Bu yolculukları sırasında iki kere İtalya’ya gitti. 19121917 yılları arasında St. Petersburg Üniversitesi’nde felsefe, roman ve Alman filolojisi okuduysa da üniversite diploması almadı. Daha öğrencilik yıllarında şiir yazmaya başlayan Mandelştam’ın ilk şiir kitabı Taş (Kamen) 1913’te yayımlandı. Petersburg Puşkin’in, Dostoyevski’nin ve Blok’un şehriydi. Mandelştam’ın çağdaşları arasındaki Mayakovski, Gumilyov, Ahmatova gibi ünlü şairler de orada yaşıyorlardı. O da çok genç yaşta bu ünlüler arasında önemsenen bir yetenek olarak tanındı. Özellikle Gumilyov vie Gorodetski’nin öncülük ettiği Akmeizm akımının temsilcilerinden biri oldu. Akmeizm anlatımda açık seçikliğe, kelimelerin kesinliğine ve imgelerin işlevselliğine önem veren ve yüzyıl başında gizemliliğe yönelen Rus simgeci şairlerine karşı çıkan bir akımdı. Mandelştam ikinci şiir kitabı Tristia’nın 1922’de Berlin’de yayımlanmasından sonra şiirden çok deneme ve eleştiri türündeki düzyazı çalışmalarına ve çeviriye ağırlık verdi. 1925’te Zamanın Gürültüsü (Şum Vremeni) ve Feodosia, 1928’de Mısır Pulu (Egipetskaya marka) adlı kitaplarla 19 çeviri kitabı yayımladı. 1921!925 yılları arasında yazdığı şiirleri ise 1928’de Şiirler (Stikhotvorenia), düzyazı çalışmalarını ise 1930’da Çetvertaya Proza adıyla yayımladı. Bu yapıtlarını 193034 arısı yazdığı Moskova Defterleri (Moskovskiye tetradı) adlı şiirleri ve Ermenistan’a yaptığı yolculuğu anlatan Puteşestiriye v Armeniyu (1933) ve Dante’yle ilgili Razgovor o Dante çalışması ve Voronej’de yazdığı şiirlerini içeren Voronej Defterleri izledi. 1917 Devrimine karşı olmayan Mandelştam ülkeyi yöneten parti bürokrasisinin zamanla güdümlü bir sanat anlayışını egemen kılması üzerine kendi bağımsız görüşlerinden ödün vermedi ve bu yüzden resmi ideolojiye bağlı çevrelerin dışında kaldı. Belli bir ölçüde de karşı devrimci biri olmakla suçlandı. 1922’de daha önce Kiev’de tanıdığı Nadejda Nikolayevna’yla evlendi ve arkadaş çevresinin yoğun olduğu Leningrad’dan Moskova’ya taşındı. 1934’te yazdığı Stalin’i eleştiren ve dostları arasında okuduğu bir şiirinin ihbar edilmesi üzerine tutuklanarak Kuzey Urallarda Çerdin’e sürgüne gönderildi. Orada intihar girişiminde bulunması üzerine koruyucusu olan önemli devlet büyüklerinden Nikolay Buharin’in aracılığıyla cezası hafifletilerek karısıyla birlikte daha büyük bir taşra kenti olan Voronej’de bu sürgün yıllarını geçirmesine izin verildi. Mandelştam artık yazdıkları yayımlanmayan lanetli bir şairdi. Bu yüzden okul defterlerine yazdığı şiirlerin kaybolup gitmemesi bunları aynı zamanda ezberleyerek koruyan ve yıllar sonra Voronej Defteleri olarak yayımlanmasını sağlayan karısı Nadejda Mandelştam sayesinde gerçekleşecekti. 1938’de Moskova’ya dönmelerine izin verilen Mandelştamlar, Osip’in 5 Mayıs’ta tutuklanıp 2 Ağustos’ta 5 yıl süreyle bir çalışma kampına gönderilme cezasıyla bir daha birbirlerini görmemecesine ayrıldı. Osip Mandelştam’ın sonunun ne olduğu uzun süre bilenemedi ancak kendisinin Vladivostok yakınlarında bir çalışma kampında 27 Aralık 1938’de öldüğü resmi kurumlar tarafından açıklandı. ve sonu gelmeyen unutuş sisli çan sesleri düşüncelerin… 1911 54 Ekmek zehirli, hava kuru. Yaralar iyileşir gibi değil hiç böyle perişan olmamış Mısır’a satılan Yusuf . . Yıldızların altında Bedeviler gözlerini yummuş türkü söylüyorlar. çektiklerini anlatan 119 Ellerini ellerimde tutamadığım için, karşılık veremediğim için o tuzlu yumuşak dudaklarına, şafağı beklemem gerek bu sık sütunlu Akropol’de. Nasıl da nefret ediyorum bu gözü yaşlı çürüyen ahşap sütunlardan. Akalar tahtadan atı yapıyorlar karanlıkta. Dişli testereleriyle yanlarını biçiyorlar tahtaların. Hiçbir şey söndüremiyor kanın kuru ateşini ve senin ne adın, ne sesin, ne benzerliğin söz konusu. Nasıl düşünebildim senin geri gelebileceğini? Neden kopardım kendimi senden böyle vakitsiz? Karanlık ağarmadı daha, horoz ötmedi, ne de ağacı yardı kızgın balta. Çam sakızı sızıyor ahşap duvarlardan saydam gözyaşı gibi ve şehir hissediyor tahta kaburga kemiklerini; arada fışkıran kan tırmanıyor merdivenleri, adamlar da düşlerinde üç kez görmüşlerdi bu baştan çıkarıcı hayaleti. Nerede sevgili Troya? O görkemli krallık sarayı nerede? Bir yandan kuru yağmur gibi oklar yağar ve fındık dalları gibi yerden biterken o oklar, yerle bir edecekler Priamos’un tepelerden bakan evini, Son yıldızın ucu da usulca kayboluyor göklerde külrengi bir kırlangıç gibi sabah çarparken pancurlara ve uyuşuk gün samanlıkta uyandırılmış bir öküz gibi sallanarak dolaşacak sokaklarda. Aralık, 1920 305 Yaşamam gerek iki kez ölmüş olsam da şehir nerdeyse çıldırmış olsa da sellerle. Ne kadar yakışıklı görünüyor, ne kadar diri şakağı ve yüreği, sabanın yardığı toprak ne kadar bereketli. Bozkır ne kadar sessiz, nisandan sonra. Ya gök, senin Michelangelo’n gök! Voronej ,1935 307 Bütün denizlerimi, yanımı yöremi aldın, bir adımlık yer kaldı bana demir parmaklıklar ardında.. Sonunda ne geçti eline? Hiç. Sessizlikte bile sözcüklere biçim veren dudaklarımı bıraktın. Voronej, 1935 ? SAYFA 15 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1179