28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Raşel Rakella Asal’la ‘Tıpkı Hayat Gibi’ üzerine ‘Okudukça kendimi yan okumalara atarım’ Raşel Rakella Asal, daha önce yayımlanan Volga Hüznü, Duyuyor Musun Kalbim, Her Şey Sanki Bir Eski Zaman Düşünde Şimdi ve İşte Bizim Gül Sokak adlı kitaplarından sonra, yeni yayımlanan Tıpkı Hayat Gibi adlı inceleme kitabıyla okurlara tekrar merhaba dedi. Tıpkı Hayat Gibi’de uzun yıllara yayılmış bir okuma yolculuğuna tanık oluyor; bu yolculukta yoğun yazın emeği vererek oluşturulan yazılarla buluşuyoruz. Kurmaca dünyanın temel yazınsal yapıtlarından önemli alıntılarla, yazarların dünyasından ilginç anekdotlarla beslenen, içten yorumlarla zenginleşen sıkı dokulu yazılar var kitapta. Asal’la kitabı üzerine söyleştik. ? Hülya SOYŞEKERCİ o eser hakkında yazılan eleştirileri okumadan o kitabı okumuş saymam kendimi. Ancak o eser hakkında bilgi edinebilir ve ancak o zaman kendi yorumumu yazabilirim. “KENDİMİ SAYISIZ OKUMALARLA DONATMAKLA YÜKÜMLÜ HİSSEDİYORUM” edebiyat ilişkisi üzerine neler söylemek istersin? Ben edebiyatı yaşamdan ayırmıyorum. Edebiyattaki kişiler gibi biz de yürüyor, soluk alıyor, kucaklaşıyor, dövüşüyor, darılıyor, tartışıyor, duygularımız ve düşüncelerimizi açıklamıyor muyuz? Gerektiğinde isyan ediyor ve iliklerimize kadar sevinçten ürperiyorken yaşamın tüm hallerini yaşamıyor muyuz? Çünkü her şeyden önce bir edebiyat yapıtının olmazsa olmaz koşulu “yaşamdan edebiyata, edebiyattan yaşam”a yelken açması değil midir? Ben de bu noktadan hareketle kitabıma bu adı uygun gördüm. Kitabımın yaşam ve yaşamın ayrıntılarıyla bütünleştiğini, edebiyatın yaşamın bir uzantısı olduğunu göstererek okurlara bir şeyler söylemeyi amaçladım. Kitabınızda üzerinde dikkatle durduğunuz ve yoğun bir araştırmainceleme sürecinde işlediğiniz kitapları ve yazınsal metinleri hangi kriterlere göre değerlendirdiniz? Kendime kılavuz aldığım Berna Moran, Akşit Göktürk, Murat Belge, Fethi Naci, Füsun Akatlı gibi birçok edebiyat eleştirmeni var. Onların yapıtları başvuru kaynaklarımdır. Bunların yanı sıra Roland Barthes, Joyce Carol Oates, Terry Eagleton, Tzvetan Todorov, Alain RobbeGrillet, Umberto Eco, Pierre Bayard’ın eleştiri kitaplarını da okurum. Ayrıca Kaya Özsezgin’in, Mehmet Ergüven’in, Turgay Gönenç’in resim sanatı üzerine yazılarını bu okumalarıma paralel sürdürürüm. Tüm bu eleştirmenlerin kapsamlı ve yol açıcı incelemelerinde gezinirim. Sahaflardaki kitaplardan da çok yararlanırım. Oradaki kitaplar dolaylı olarak geçmişle aramızda bir göbek bağı oluştururlar. Örneğin Yeni Dergi gibi ancak sahaflarda bulabileceğim edebiyat dergilerinden de zaman zaman yararlandığım olur. Kısaca, bir kitabı okuduktan sonra o kitabı kütüphaneme yerleştirmeden önce SAYFA 4 ? 21 HAZİRAN R akella, öncelikle kitabın adı bağlamında insanyaşam Kitabınızdaki inceleme yazılarında karşılaştırmalı edebiyat çalışmaları dikkat çekiyor. Yazınsal yapıtlardan yazarlara, kahramanlardan mekânlara… Birçok katman üzerinden karşılaştırmalara tanık oluyoruz. Karşılaştırmalarda nasıl bir yöntem uygulamaya dikkat ettiniz? Bu bağlamda, karşılaştırmalı edebiyat çalışmalarının önemine dair düşüncelerinizi de dile getirir misiniz? Nasıl önemli olmaz? Benim edebiyat okuma yolculuklarım yaşamların, yaşananların ve genel olarak yaşamın derinliklerine saldığı kökler aracılığıyla beslenir. Ama tekdüze bir beslenme değildir bu… Her kıpırtıdan, her esintiden bir şeyler kapar; bir ilişki çatlağından (Babaoğul ilişkisi), bir çığlıktan, (Bir Maskenin İtirafı) bir haykırıştan, bir kahkahadan kimsenin düşünemediği besinler çıkarırım. Okudukça yan okumalara atarım kendimi. Kâh felsefi metinlerine, kâh psikoloji ve sosyoloji kitaplarına uzanırım. Bitmeyen bir okuma yolculuğu ilk önce bende başlamış olur. Materyalin zenginliğine hem de anlatım gücünün saydamlığına önem veririm. Bu okumalarımı yazıya dönüştürürken anlaşılır metinler üretmeye çalışırım. Örneğin şu anda elimde Jason Wilson’ın Borges’in yaşamöyküsü üzerine yaptığı bir araştırma kitabı var. Bu kitabı okuduktan sonra kendimi tekrar Raşel Rakella Asal’ın kitabındaki inceleme yazılarında karşılaştırmalı edebiyat çalışmaları dikkat çekiyor. Yazınsal yapıtlardan yazarlara, kahramanlardan mekânlara… Borges okumalarına atacağım. Borges’i okumadığımdan değil, onu tekrar okumakla onu daha iyi anlamaya odaklanan bir okuma yolculuğuna çıkmak için ön hazırlık oluşturmak diyebiliriz buna. Sözün özü, kendimi sayısız okumalarla donatmakla yükümlü hissediyorum. Elbette ki yazılanların kendisi önemli… Bu, tartışılmaz. Ancak, şu da bir gerçek ki, o yazılanlara asli içeriğini kazandıran en önemli öğe, yazı yazmayı uğraş edinmiş kişinin, yazıdan önce yaptığı sayısız okumalardır. Edebiyata dair ne bulursam sabırsızca okumamın bu yazılarıma katkısı azımsanamaz. Tıpkı Hayat Gibi’de parçalı metinler üzerinde önemle duruyor; yazınsal yapıtlardaki parçalanmış yapıyı Juan Rulfo, Marquez, Fuentes, Cortazar, Montaigne, Sevim Burak, Latife Tekin gibi yazarlar üzerinden ele alıyor ve “çünkü dağınıklık, kopukluk, parçalanmışlık, yapıtın, yazının olduğu kadar yaşamın bir özelliğidir” sözlerine yer veriyorsunuz. Buradan hareketle sanatta yenilik olgusunu işliyorsunuz. Size göre, metinlerde “parçalılık” neden yazınsal özgürlüktür, bu konudaki düşünce, görüş ve yorumlarınızı belirtir misiniz? Bu soruya Serdar Rifat’ın Kitapların Şenlik Ateşi’nden bir alıntı ile yanıt vermek istiyorum. O bir yazarın edebiyatçı ve yazar kimliği üzerine şu yorumu getiriyor: “Edebiyat fakültelerinden iyi dereceli diplomalar alarak ve hatırı sayılır çabalar harcayarak belki iyi ‘edebiyatçılar’ olabiliriz, ancak iyi ‘yazar’ olmaya çalışmak, belki biraz da, masa başı yalnızlığında edebiyat kurumuna kafa tutmakla mümkündür.” Bir yazarın yenilikçi üslubuyla geleneksel yazın normlarını dönüşüme uğratmış olmasını önemsiyorum. Bildik kalıplarla yazmak edebiyat dünyasına ne getirir ki? Sıradan bir yinelemeden başka? Bir yapıtın değeri yeniliğinde yatar. Bir yapıt kendi değilse, ender bir varlık olamıyorsa kötüdür. Bir yapıtı değerli kılan; yerine yenisinin getirilemezliği, başka bir şeyle değiştirilemezliğidir. Yapıt, yaratıcısının bir adım önünden gitmelidir. Bir yazar için kendi özgül dünyasını yaratmak kolay değildir. Ayrıca yazarın üslubu kadar yazdıkları da önemli… Roman türü, daha uzun soluklu oluşuyla yaşamı daha fazla bütünlüğü içinde kavrama iddiasındadır. Öykü türünde ise, belli ayrıcalıklı anlar ya da zaman dilimleri üzerinde odaklaşır. Juan Rulfo, Marquez, Fuentes, Cortazar, Montaigne, Sevim Burak ve Latife Tekin gibi yazarlar romanlarını parçalı metinlerin örgüsünde oluşturmuşlardır. Bu romanlar tek bir gerçeğin değil, göreceliklerin ve çokanlamlılıkların sürprizlerle dolu yolunda ilerler. Bu romanlar kimi zaman diyalog şeklinde, daldan dala atlayan hikâyelerden, söyleşilerden, konudışı sapmalardan oluşur. Çünkü sanat yapıtları gibi yaşamlarımız da rastlantıların egemenliği altındadır ve belirli bir biçime sahip değillerdir. Bu yüzden olay örgüsünün sık sık kesintiye uğradığı ve kronolojik düzenin tersyüz edildiği bu romanlar, edebiyatın “oyun” yanını önemseyen yapıtlar olarak edebiyat dünyasında yerlerini alırlar. Ustaca kurulmuş bir anla? tı tekniğinden yararlanırlar. Hi ka romanl tarzını cı, kışk man di gaların Kunde iki rom rot’nun yayıml disi ile yazdığı “ME GER ? kâ Ede kültüre rek sığl kitapla yor, ev larını a yorsun Rakella rınıza n amaçla Ede luş kar tanıklığ diriyor landığı rinlikli olarak ortaya ilişkisi mıza çı tı kurtu rum. E yaşamı evi old Rom lük ve ya başl lerini, y örnekle bence ö mektup rüşlerin Me okuma hiç yaş ğine üz yazılan ki! Me iletişim Hatta m ibadet di. Gün net üze berleşm dı, mek azaldı, ruz. Oy mektup içinde sansür me, de sıradan yazarla Onlard karşı k na yazd başına sıradan laşmad mektup limlerin da bir a mektup Günlük dim. B nelik d kapsay 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1166 CUMH
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear