Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
RENKLER SESLER HARFLER AYTÜL AKAL NİLAY YILMAZ ÇİĞDEM GÜNDEŞ MAVİSEL YENER MUSTAFA DELİOĞLU KİTAP GÖLGESİ Zehra İpşiroğlu’ndan Kardelen Öyküleri “Kitabıma Aydınlanan Yollar adını verdim; ama şu da bir gerçek ki, yollar kendiliğinden aydınlanmıyor.” ? Mavisel YENER ehra İpşiroğlu, Türkan Saylan’ı yitirişimizden üç yıl önce, Yapıcılığın Gücü Türkan Saylan’la Söyleşiler adlı kitabı hazırlar; anı olsun diye bütün konuşmaları filme çeker. Yaşamının büyük bölümü Almanya’da geçtiğinden İstanbul’a her gelişinde Saylan’la buluşup çalışırlar. Bir yandan kitabı hazırlarken öte yandan da güncel sorunlar üzerinde konuşup tartışırlar. Bu kitap yayımlandıktan sonra, çekilen film malzemesinden de yararlanarak uzun bir Türkan Saylan belgeseli hazırlama düşüncesi İpşiroğlu’nun imgeleminde oluşmaya başlar. Bu belgeselde Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği aracılığıyla ulaştığı küçük kızların ve gençlerin öykülerine de yer vermek ister. Bu projenin gelişim süreci içinde yaşadıkları, Aydınlanan Yollar adlı kitabın filiz vermesine yol açar. Kitabın ilk tohumları bir Van gezisinde atılır. Bu gezide yaşları sekiz ile on sekiz arasında olan onlarca Kardelen’le tanışır İpşiroğlu. Onların köylerine gider, evlerine konuk olur, öykülerini yüreğinde duyumsar. Dertlerini ve sorunlarını paylaştığı bu kız çocuklarının yaşadığı baskılara, gördükleri şiddete tanık olur. Bu kızların sesini yalnızca bir belgesel aracılığı ile değil, yazarak da duyurabileceği fikri, kitabı yazmasını hızlandırır. Aydınlanan Yollar, iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde ‘Sesimi Duyuyor musun?’ başlığı altında, Van yöresinde karşılaştığı kız çocuklarının ve gençlerin öykülerine yer veren yazar, onlarla konuşurken özellikle kayıt cihazı kullanmamış. Yörenin sosyal yapısının buna pek uygun olmadığını düşünmüş. Orada yaşayan çocuk ve gençleri koruma adına alınan bir önlem olarak, anlattığı bireylerin isimlerini kitapta değiştirmiş; geldikleri köyü, mahalleyi belirtmekten çoğu kez kaçınmış. Aydınlanan Yollar’da izi sürülen çoğu genç, PKK ve Hizbullah arasında sıkışıp kalmış, köyleri basılıp yakılan, yakınları öldürülen, kendileri ölümden kılpayı dönen gençler. Kitaptaki öykülerden birinde, gözünün önünde babası öldürülen bir kız sadece annesinin diretmesiyle okuyup öğretmen olmayı başarıyor. Bu kızın, geçmişinin etkisinden kurtulması kolay olacak mı, eğitme öğretme coşkusunu içinde duyumsayabilecek mi, yolu aydınlanabilecek mi, kitabı okuyunca göreceğiz. İpşiroğlu, Slavoy Zizek’in “Öykülerini bilmediklerimizdir en çok düşman olduklarımız” sözünü anımsatarak diyor ki: “Birbirimizi tanımamız, birbirimizin sesine kulak vermemiz, öykülerimizi dinlememiz kafamızdaki klişeleri ve önyargıları kırmanın tek yolu. Ancak bu yolla insandan insana bir bağ kuruyor, böylece farklı bir duyarlık elde edebiliyoruz.”(s,17) Bölgede kadınların uyanışının yararlanılması gereken önemli bir gizilgüç olduğu kitapta vurgulansa da bu uyanışın, ataerkil sistemin bünyesinde geliştiğine de dikkat çekiliyor. Kadınların kızlarını okutabilmek için ya kocalarını ikna etme çabaları var ya da kızlarını gizlice destekliyorlar. Bunun sonucunda çoğunun baskı yaşadığını, şiddete maruz kaldığını örnekleriyle okuyoruz kitapta. Annelerin verdiği mücadele acılarla dolu, onların sessiz çığlıkları hiç duyulmuyor. Kızların okuması babanın iznine bağlıysa, babaların kızlarına destek olmaları da aşiretin baskısının azalmasına bağlı. Böylesi bir yumak içinde, aydınlığa çıkan yolu açmak hiç de kolay değil! Van ve Ağrı yöresinde bin bir güçlükle okula gitme olanağı bulan kızların sayısının çok sınırlı olduğunu anlatıyor İpşiroğlu. Bunların büyük bölümü ilköğretimi bitirdiklerinde okuldan alınıp evlendiriliyorlar. Meslek okullarına ya da liseye gitme olanağını yakalayanların hangi okula gideceğine aileler karar veriyor. Çağdaş Yaşam’dan burs alan Güneş, bu çocuklardan biri. Öğretmenler eve kadar gelip garson olan babasına kızını okutması için rica edip dil dökmüşler. Güneş kız meslek lisesine yazılmış. O, şanslı olan nadir kızlardan. Babası her an Z fikrini değiştirebilir mi? Evet! On yedi yaşındaki Selma’nın öyküsü çok çarpıcı, aile içi şiddeti yalnız o değil bütün kardeşleri ve annesi de yaşıyor. Babası Selma’nın burslu olduğunu bilmiyor, çünkü burs geldiği anda hemen bütün parayı alır elinden. O nedenle saklıyorlar. Baba arada bir eve uğruyor, önce karısını sonra da çocukları dövüp gidiyor. Hepsinin gözleri hüzün denizi. Suç duyurusu yapamıyorlar, çünkü baba bunu duyduğu anda hepsinin üzerine tüfeğini boşaltıverir. Komşular da karışamıyor konuya, onların da canı kıymetli elbet. Kimi gün odun, kömür alacak paraları olmuyor. Bursla meslek eğitimi alıp çocuk yuvasında çalışan ablanın maaşı olmasa karınları aç. Bu öykünün sonu nereye varır dersiniz? Hep birlikte babanın bilmediği bir kente göçseler, kendilerine yeni bir yaşam kursalar başarabilirler mi? Yoksa da baba, ailesinin izini sürer mi? İpşiroğlu okurunu öylesine sorunlarla yüzleştirip öylesine zor soruları yüreklerimize koyuyor ki, kitabı bir solukta okuyamıyorsunuz. Ara verip kendinizi toparlamanız, soruların yanıtlarını evirip çevirmeniz, sindirmeniz, sakinleşmeniz, boğazınıza düğümlenen yumruların biraz olsun azalmasını beklemeniz gerekiyor. ‘Perişan’ bölgede çok kullanılan bir kız ismi. İnanışa göre kötü ruhlar bebeği beğenip almasın diye, onları yanıltmak için bu ismi koyuyorlar. Perişan, köyün ilk okuyan kızlarından; onu da tanıştırıyor bize İpşiroğlu. Perişan, büyüdüğünde yoksul çocuklar için okul açmak istiyor. Ailesi şimdilik okumasına ses çıkarmıyor ama her an okuldan alabilirler. Bu korku Perişan’ın içinde de var. İyi bir kısmet çıkarsa, babası gözünün yaşına bakmaz verir onu. Fatma, Batman’ın bir köyünden geliyor. Haksızlığın olmadığı, insanların ötekileştirilmediği, kızların da okutulduğu bir dünya düşlüyor. Fatmalar bir süre İstanbul’da yaşamışlar, babası inşaat işçiliği yapıyormuş. Fatma’nın şivesiyle öylesine alay etmiş ki İstanbullu çocuklar, Fatma ant içmiş ‘ötekileştirmenin olmadığı’ bir dünyayı kurmaya. Bunu başarabilir mi dersiniz? Erciş’in milli sporcu kızları olduğunu biliyor muydunuz? Atletizmde dünya dördüncüsü olan Ercişli Zeyno, basketbola meraklı Zeynure, yazar olmak isteyen Songül, daracık keçi yollarında antenman yapan nice Kardelen… Biz onların sesini hiç duymuyoruz, çünkü medya, gündemi başka dünyalarla sınırlı tutuyor. Bu başarılı kızların önünde dağ gibi engeller var. Aysel uzun süre antrenman yapmış, yarışlar için yola çıkacağı gün berdel olarak kaçırılmış. Kaçırılan kız baba evine geri dönemez ki oralarda, on altısında evlendirivermişler milli sporcu Ayselciği. Oysa ne ödüller alacaktı, ileride spor akademisine bile gidecekti Aysel, diyor öğretmeni. Aysel gibi nicesinin öyküsü yüreğimizi dağlıyor sayfaları çevirdikçe. Babası, hem okuldan hem takımdan alıyor Fadime’yi. Babayla konuşmaya gidildiğinde alınan yanıt çarpıcı: “Büyüdü o. Kazık kadar karı elâlemin içinde at gibi koşacak mı?”(s.64) Koşmasının ne zararı var? Babaya göre var: “Ne yani elâlemin diline mi düşelim?” Fadime’nin babası razı edilmiş midir, yoksa kapının önünde duran tüfek mi vermiştir yanıtı? Bu yöredeki kızlar ve kadınlar karanlık bir tünelde mi yürüyorlar dersiniz? İpşiroğlu bakın buna nasıl veriyor: “Belki de ışığı hiç görmemiş olanların gözleri kedi gözleri gibidir, karanlıkta şuraya buraya çarpmadan rahatlıkla hareket edebilirler. Ama bir kez gün ışığına çıktıktan ve aydınlıkta yürümeye başladıktan sonra, karanlığa dönüşün bedeli çok ama çok ağır olmalı.”(s.66) Kitaptaki etkileyici öykülerden biri de Reyhan’ınki. Babası, nikâhsız yaşadığı kadınla, yani Reyhan’ın annesiyle evlenmek istemiyor. Büyük olasılıkla babanın ailesi oğullarına ‘el değmemiş’ bir kız alması için baskı yapıyor. Reyhan’ın annesi dışlanmakla kalmıyor, çocuğu annesinin elinden alıp kaçırıyorlar. İstenmeyen bir çocuğun kaçırılma nedeni sizce ne olabilir? Aile içinde ‘öteki’leştirilen Reyhan öfkesini bulutlara mı yazar, yüreğine mi bilemeyiz… İpşiroğlu, konuk olduğu evleri öylesine betimliyor ki, yoksulluk, sefalet, hüzün burnumuzun direğini sızlatıyor. “…gözleri donuk, yüzleri asık, ağızlarını bıçak açmıyor çocukların. Annelerinin sağında ve solunda ayaklarını altlarına almış, dimdik oturuyorlar, onu olası bir tehlikeden korumak ister gibi. Evin duvarlarına, tek tük eşyasına, insanlarına, her yerine yoğun bir tedirginlik, korku ve matem havası sinmiş gibi…” (s,86) Kocaman hüzünlü gözler, utangaç bakışlar okurun yüreğini delip geçiyor. Van’daki okullarda çocuklara yeni kapılar açan onlarca müdür ve öğretmenden de söz etmeyi unutmuyor İpşiroğlu. Onlar çocukları kitaplarla buluşturmaya çabalayan, spora, sanata yönelik çalışmalar yaptıran, aile eğitim programları hazırlayan öğretmenler. Bunların içinde Çağdaş Yaşam’ın burs vererek okuttuğu öğretmenler de var: Kardelen Öğretmenleri. Şırıl şırıl akan derelerin kenarlarındaki kocaman çınar ağaçlarının arasına yapılmış tek katlı kerpiç köy okullarında da geziyoruz. Karşılaşacağımız manzara akıllara zarar! Kitabın ‘Uzun Yürüyüş’ adlı ikinci bölümünde, Anadolu’nun değişik yörelerinden gelen köy kökenli iki genç kadının öyküsüne odaklanıyoruz. Bu kadınların bitmeyen öyküsü onların dilinden anlatılıyor. Farklı ailelerden gelen farklı yapılardaki bu genç kadınların ortak yanı ataerkil yapılanmadan kaynaklanan tünm güçlüklere karşın anne ve anneannelerinin desteği ile kendi yollarını bulmuş olmaları. Şiddet sarmalından kurtulmayı başaran Yıldız’la imam hatip kökenli Elif’in öyküleri düşündürücü. İpşiroğlu, bu kadınların öykülerini belgelemeyi önemsemiş çünkü onların uzun yürüyüşünün diğerlerine de ışık tutacağını düşünüyor. Onca yaşanana karşın öykülerin hepsinde yaşama tutunmaya çalışan, her şeye rağmen coşkusunu kaybetmemiş gençler var. İpşiroğlu bu kitabı yazdığı sırada büyük Van depremi gerçekleşmiş. Pek çok köyün yerle bir olduğu, Van ve Erciş’te yüze yakın çok katlı binanın çöktüğü depremi izleyen günlerdeki olayları kaygıyla takip etmiş. İnsanların çaresizliği, umutsuzluğu, yerine ulaşamayan yardımlar herkes gibi onun da canını acıtmış. Sonra, Kardelenlerin tek tek izini sürmeye başlamış. Ulaşabildiklerinin şimdi nerelerde olduklarını kitaba aktarmış. Çoğu, başka illerde yaşayan tanıdıklarının yanına göçmüş şimdilik. Evini barkını terk ederek başka kentlere göç etmek zorunda kalan bu insanları bekleyen sorunlar yalnızca ekonomik değil; konunun pek çok farklı boyutu var. Ancak, mutlak bir dayanışma ile hem onların hem bölgede yaşayanların yolu neden aydınlanmasın? İpşiroğlu diyor ki: “Kitabıma Aydınlanan Yollar adını verdim; ama şu da bir gerçek ki, yollar kendiliğinden aydınlanmıyor. Işığa ulaşmak engebelerle dolu uzun bir yürüyüşü koşulluyor. Bu kitabımı kendi yüreklerindeki ışıktan güç alarak yaşam savaşlarını sürdüren tüm gençlere adıyorum.” Kitabı okurken yüreğimi delik deşik eden bir soru kemiriyor içimi. Zehra İpşiroğlu’nu Köln’de buluyor, ona sorumu yöneltiyorum: Sayın İpşiroğlu, bölgede okuma savaşımı veren kızların öykülerinin yakın tanığısınız; onların bitmeyen hayalleri 4+4+4 eğitim sistemiyle nasıl bir dönüşüme uğrar? “Bu yasayı çocukların geleceği açısından çok olumsuz değerlendiriyorum. Hiç çıkışı olmayan karanlık bir tünelin içine giriyoruz sanki. Sekiz yıllık yasanın bile sürekli delindiğine tanık oldum bu yolculuğumda. Aileler kız çocuklarını okula göndermemek için her tür fırsatı zaten kolluyorlar. Liseye gönderilmeleri ise ancak uzun bir mücadelenin sonunda ender olarak gerçekleşebiliyor. Kızlar çoğu kez anne ve anneannelerinden destek alıyor, bir uyanış var gerçi, ama mahalle baskısı, feodal sistem gibi engeller dağ gibi. Öğretmenler de kızların okutulması için bir savaş veriyorlar, köylere gidiyorlar, ailelerle birebir iletişim kuruyorlar ama çocukları, özellikle de kız çocuklarını sarmalayan duvarları aşmak kolay değil. Böyle bir ortamda bu yasa her tür mücadele olağanı engelliyor. Karanlık, kapkaranlık bir geleceğe doğru gidiyoruz” diye yanıtlıyor. Yazımızı İpşiroğlu’nun kitaptaki sözleriyle bitirelim:“Kitabıma Aydınlanan Yollar adını verdim; ama şu da bir gerçek ki, yollar kendiliğinden aydınlanmıyor. Işığa ulaşmak engebelerle dolu uzun bir yürüyüşü koşulluyor.” ? www.maviselyener.com Zehra İpşiroğlu İzm Kita ? A. M. muzu ışı okurların ler ve kü çıkarıyor nuçta ay tırlatırken yaşamla yor. Peru diya’ya, uzanan ö Barış Ma ler de çık Sanat yolu ned yapıtı an bulmayı, öyküler o lenceli s Her Gün dan Avru lere kada cak. Yılın bu kitap sanatla i mak için Tribordo Korsan O Hepsinin çocuk K lur. Uzun göründü “Korsan le yol bu başınıza dan!” diy verir. Ne san Oku *Aydınlanan Yollar, Zehra İpşiroğlu, Cumhuriyet Kitapları, 213 s., 2012, 14+ DÜZELTME: Geçen haftaki KİTAP GÖLGESİ köşesinde başlık “Geveze Kitap anlatsın, bir okuyalım” çıkmıştır. Doğrusu “Geveze Kitap anlatsın, biz okuyalım” olacaktır. Düzeltir, özür dileriz. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1157 gizledi. T cak her navar ta tamamla laşması Avantia’ yenilmes alınması nuncu k SAYFA 22 ? 19 NİSAN 2012 CUMH