22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Ahmet Aziz’in yeni romanı: ‘Lâle Zamanında İsyan’ Adım adım isyan Triumvira’yla İttihat ve Terakki dönemi İstanbulu’nu anlatan Ahmet Aziz, bu kez yakın tarihten biraz uzaklaşarak okuyucuyu Lâle Devri’ne ve isyan günlerine götürüyor. Lâle Zamanında İsyan’da, objektif bir şekilde halkı isyana götüren nedenleri gözler önüne seren yazar, dönemin ruhunu da sayfalara taşıyor. Ë Eray AK hmet Aziz çok tanınmayan bir kalem olsa da yazdıkları her zaman okunmaya değer şeyler olarak görüldü, adı atlanmaması gereken yazarlar arasında anıldı. Yazarın özellikle, İttihat ve Terakki dönemi İstanbulu’nu ve bu dönemin yöneticilerinin oluşturduğu siyasi ortamı anlattığı Triumvira’sı bu bağlamda öne çıkarılabilecek güzel bir örnek. Roman, önemli isimlerden olumlu eleştiriler de almıştı. Aşkale Yolcusu Kalmasın ve Triumvira’yla birlikte bugüne dek iki roman kaleme alan Aziz, bu ikisinde de tarihi bir dönemi her şeyiyle okura yansıtmış, aynı zamanda anlattığı dönemlerin siyasi atmosferini de pas geçmemişti. Hatta, asıl olarak dönemlerin siyasi atmosferine odaklanmıştı. Ahmet Aziz şimdi yeni bir roman daha yazdı: Lâle Zamanında İsyan. Bu da diğerleri gibi tarihten önemli bir kesiti ele alıyor, fakat yazar bu kez, diğer romanlarına göre yakın tarihten biraz uzaklaşıyor. Bizi kolumuzdan tutup Lâle Devri’nin o şaşaalı günlerine götürüyor. Ancak, Ahmet Aziz’den Lâle Devri’ni sadece anılan yüzüyle, yani debdebesiyle anlatmasını bekleyemeyiz tabii. Devrin siyasi atmosferi, halkın yaşayışı ve Osmanlı İmparatorluğu’nda bir dönem kapatan Patrona Halil İsyanı’nın perde arkasıyla incelikli işlenmiş, çok gözlü bir romanın içine sokuyor bizi Ahmet Aziz Lâle Zamanında İsyan’la. İSYANIN NEDENLERİ Bilindiği gibi Lâle Devri, Osmanlı İmparatorluğu’nun en ünlü, bununla birlikte en çok tartışılan dönemlerinden biri. Ahmet Aziz de bu döneme kendince bir bakış getiriyor romanda. Aslında “kendince” olmaktan öte yazarın bakışı. “Nesnelliğin” sınırlarında “öznelliğin” peşine düşüyor. Tarihi gerçeklerin, şahsiyetlerin, olayların kelimelerle resmini çiziyor bize. Ahmet Aziz’in, diğer romanlarında olduğu gibi burada da “tarihsel roman” değil, “tarih konulu roman” kaleme almaya çalıştığı açıkça göze çarpıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun Pasarofça Antlaşması’nı imzaladıktan sonra, 1718 ve 1730 arasında yaşanan Lâle Devri, “Patrona Halil İsyanı”yla son bulmuştu. Lâle Zamanında İsyan da, romanın adından anlaşılacağı gibi bu devrin şatafatından çok isyana ve halkı isyana sürükleyen nedenlere odaklanıyor. Halkın bu isyana gidiş yolunda ise çok önemli bazı noktalar öne çıkıyor. SAYFA 14 9 HAZİRAN A Öncelikle, devrin sadece belirli bir kesime lâle kokuları duyurması, isyanın odak noktasında yer alıyor. İnsanların parasızlıktan kuru ekmeğe muhtaç olduğu bir çağda yaşanan bu israf ve şatafat, halkı isyan noktasına getiren en önemli nedenlerden biri olarak dikkat çekiyor. Avam tabirle Lâle Devri’ni sona erdiren Patrona Halil İsyanı’nı, klasik bir “biri yer biri bakar” davası olarak görebiliriz, ancak durum tabii ki bunun çok ötesinde. Bu ötelerde gezinen nedenler de yine romanın içinde bir bir karşımıza çıkıyor. O devir insanının düşünce yapısına “ters” gelen bazı durumlar da on iki yıl boyunca dikilen tüm laleleri yerinden koparan fırtınanın fitilini ateşleyen önemli olaylar arasında yer almış. Batı kültürüne kapılarını yeni yeni açan bir toplum var o dönemde karşımızda. Her ne kadar “kaymak tabaka” bu kültürü yavaştan içine sindirmeye başlayıp kendilerince onlar gibi yaşamaya adım attıysa da halk adına bunu söylemek için henüz çok erken. Ahmet Aziz de bunu görüp isyanın nedenleri arasında yer alan unsurların içinde vurgulamış. Romana, kıyısından dahil olan bir karakterine söylettiği şu cümleler bunun ispatı aslında: “Frengistan’ı çok sevdiler. Bu işler şeytanın tuzakları. Her tarafı lâle bahçesi edip, cümle haneleri meyhaneye çevirdiler, fuhşiyat aldı başını gidiyor. Bu günahlar yakacak onları” (s. 33). Sadece, “Frengistan’ı çok sevdiler” cümlesi bile yeterli aslında halkın Lâle Devri’nde yaşanan şatafatı nasıl algıladığını. Bunun yanında, tarihsel bir gerçek olarak isyanın, bazı tarih kitaplarında nedense üstüne basa basa vurgulandığı gibi sadece Patrona Halil adlı bir tellak parçasından ibaret olmayıp gerçek bir halk hareketi olduğunu da öğreniyoruz. Bu da Lâle Devri’ni ve o dönemde yaşanan “gerçekleri” anlayabilmek adına önemli bir nokta kanımca; çünkü salt kuru tarihle övünmenin şahlanışa geçtiği “tehlikeli” günlerde, bir romandan objektif bir bakış yakalamak, tarih algısının ancak “gerçekle” varlığını sürdürebileceğini tekrar gözler önüne seriyor. OBJEKTİF BAKIŞ Ahmet Aziz Lâle Zamanında İsyan’da dönemin gerçeklerine ve tarih anlatan herkesin yapmak zorunda olduğu gibi objektifliğe sıkı sıkıya bağlı kalıyor. Yazar romanda tarihi gerçeklerden uzaklaşmamak adına “tanrı anlatıcı” kimliğiyle bakışını dönemin insanları üzerinde dolaştırıyor. Yazarın bu bakışı önemli; çünkü tek taraflı değil. Halka da, saraya da, dönemin zenginlerine de ulaşıyor bu bakış. Devrin her yönüyle bir resmini çiziyor bize yazar. Yani, Lâle Devri’ni Lâle Devri gibi yaşayanlar ve halk yazarın çizdiği bu portrenin vazgeçilmez parçalarını oluşturuyor. Diğer unsurları ise dönemin yerel motifleri tamamlıyor. Arka fonda yer alan İstanbul manzaralarından insanların giydikleri kıyafetlere kadar her şey, bu atmosfere hizmet etmek amacıyla yerleştirilmiş romanın içine. Ortam yaratmadaki ustalı ğını diğer romanlarında da gördüğümüz yazar, burada da en önemli özelliğini yetkin bir biçimde sergiliyor. Bu bağlamda “tasvir” kelimesinin, Ahmet Aziz’in kişisel sözlüğündeki yerine de değinmek gerekir. Yazarın roman anlayışında önemli bir noktayı işaret ediyor bu kelime. Aziz, anlattığı dönemleri kanlı canlı önümüze serebilmek adına romanlarında tasvire büyük önem veriyor. Tüm bunları nasıl anlattığına, yani dili nasıl kullandığına geldiğimizde ise yazarın diğer romanlarından da yabancısı olmadığımız bir anlayış karşımıza çıkıyor. Yabancısı olmadığımız, ancak Lâle Devri’ne özel, okuyanı devrin atmosferine daha yaklaştıracak bir dil. Osmanlıca kelimeleri anlattığı hikâyelere güzel yediren, yerli yerinde kullanmasını bilen bir kalem Ahmet Aziz. Triumvira’da, 1900’lerin başında konuşulan dili taşımıştı romanına ve bunda başarılı da olmuştu. Lâle Zamanında İsyan’da yine atmosferi yansıtabilmek adına, 1700’lerin Türkçesini taşıyor kalemine. Haliyle bu da dili biraz daha tumturaklı kılıyor. Zaman zaman, bugün çok kullanılmayan kelimeleri kullanması zorunluluk oluyor. Bunun da çözümünü, bilinmeyen kelimeleri dipnotlarla açıklamakta bulmuş yazar. Ancak okuduğumuz bir roman olunca ve bu dipnotların sayısı bazen sayfanın yarısına yaklaşınca okuma keyfine sekte vuruyor. DÖNEMİN RUHU Bir de yazarın kullandığı bazı kelimeler var ki Osmanlıca kelimelerin kıvraklığında akan satırlar arasında dolaşırken duvara toslamış gibi hissettiriyor okuyana. Fantezi, mikrop, absürd, aksiyon… Dürüst bir Osmanlı olduğu gerek dilinden gerekse de olaylar karşısında takındığı hallerden anlaşılan anlatıcımızın, bu kelimeleri nereden bulup çıkardığı gerçekten merak uyandırıyor. Yazarın bilinçli bir tercihi de olabilir bunlar tabii; fakat Ahmet Aziz’in ilmik ilmik işlediği çok açık olan roman dilini de çok açık biçimde yaralıyor. Tüm bunları bir kenara bırakırsak Lâle Zamanında İsyan, anlattığı dönemi her yönüyle, en önemlisi de ruhuyla kavrayan bir roman. Bu bağlamda romanda dönemin ünlü şahsiyetlerinin de adeta bir resmi geçidini görüyoruz. Bu da yazarın, dönemin atmosferini mümkün olduğunca iyi yansıtabilmek adına kalemine taşıdığı bir unsur. Kurmaca karakterlerinin yanına eklediği gerçek kişilerle hem romanını renklendiriyor Ahmet Aziz, hem de zaten önemli bir gerçekliği yansıtan sayfalarını, daha sahici sulara doğru yüzdürüyor. Lâle Devri’nin sembol isimlerinden divan şairi Nedîm, beş padişah görmüş ünlü besteci Itrî ve 1719’da ilk matbaayı kuran İbrahim Müteferrika romanın sayfalarında dolaşan gerçek karakterlerden bazıları. Tabii devrin padişahı III. Ahmet ve sadrazamı Damat İbrahim Paşa’yı da unutmadan ekleyelim bu isimlerin arasına. “Dönemin ruhu” da diyebileceğimiz şair Nedîm ise bu romanın her satırında hissediliyor. e.erayak@gmail.com Lâle Zamanında İsyan/ Ahmet Aziz/ Yalçın Yayınları/ 160 s. Devrin her yönüyle bir resmini çiziyor bize Ahmet Aziz. Yani, Lâle Devri’ni Lâle Devri gibi yaşayanlar ve halk yazarın çizdiği bu portrenin vazgeçilmez parçalarını oluşturuyor. Diğer unsurları ise dönemin yerel motifleri tamamlıyor. 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1112 CUMH
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear