05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Sina Akyol’dan ‘Vadedimveylaya’ Yükte hafif pahada ağır Sina Akyol şiiri, “susmak” üzerine kurulu bir “arınma”dan gücünü alır. “Fazla”lıktan azade. “Az” olana kanaat getirmiş. Gerektiği ölçüde “ben buradayım” diyen bir algının şiiri. Eksilmekten yana. Küçük konuşmayı seçmiş. Gürültüsüz, sakin. Bu anlamda “hamal” değil, “ham.” Vadedimveylaya’daki şiirler de aynı karakterde. Ë Veysi ERDOĞAN ina Akyol yükünü anlama vermiş, ağırlığından soyutlamış sözcüklerini. “Ham” derken bir olamama, olumsuzlama halinden bahsetmiyorum. Asıl olana varmaya çalışırken aslı oluşturan parçaların da şiire dahil edilmesi bu. Sina Akyol şiiri, her şeyiyle bir arada. Bir yandan pürüzsüz, diğer yandan törpülediklerini içinde taşıyan. Vadedimveylaya’daki “Telaş”, böyle bir şiir: Benim sakinim leştir. Bu alıntıdaki “m, im” eklerinde bir taşma söz konusudur. Koyu belirtilmiş yerler “beni sakinleştir” dizesini karşımıza çıkarır. Aslolan ile dışarıda kalan iç içedir. Şiirin aslıyla, değil’i yan yanadır. Hakeza “Sükunbozan” şiirinde öf! dedikçe ke! dizelerindeki “öfke” bir yarılmaya uğramıştır. “Öf!” sözcüğünün bileşeni diğer taraftadır. Maladan taşan gerçeklik, aslıyla birleşir orada. Adına “ham”lık dediğimiz bu okumaya “istenmiş kusur” da denilebilir pekâlâ. Bilerek yapılan bilerek konulmuş. Şairin bu tercihini yaşamda var olan her şeyin şiire dahil olması gerektiği fikrine bağlayabiliriz. Yaşamdan aldıklarını şiire emanet ederken “az” söylemek birincil koşuldur. Şiir, yalın olana varmak için vardır. Hatta “yalının dibi”ni görmek için. ‘SUSMANIN ESTETİĞİ’ Sina Akyol, şiirini susmanın içinden geçirir. Susmanın mekânı, şiirini terbiye ettiği yerdir. “Az”ın mümkün kılındığı evren. Orada olgunluğa bırakır şiirini. Orada bir vücut edinir şiir. Yalın olan, susmanın mekânını kat ettiğinde bir ağırlık kazanır. Kendine gider. Mananın kantarıdır susmak. Susan Sontag da bu doğrultuda fikir üretir. “Susmanın Estetiği” adlı yazısında şöyle der: “Susma, arınmış, kesinti yaratmayan görü için bir eğretilemedir, görülmeden önce tepki vermeyen, temel bütünlükleri insanın dikkatli gözlemiyle bozulmamış sanat yapıtlarına yakışan bir eğretileme.” Bu cümleler sanırsınız Akyol şiirini açımlamak üzere yazılmıştır. Yazının başında kullandığım “arınma”, burada devreye girer. Çünkü “susma”, “arınma”yla eşduyumludur. Birbirinin içine bakan bir içsöyleme bürünmüşlerdir. Susma, Sontag’ın ifadesiyle eğretilemeyi arınmadan geçirir. Bu bir değer atfetme biçimidir. Arınma, az olanın ya da içine gömülenin diline dönüşerek sanatı yüceleştirir. “Eğilim daha aza, daha aza doğrudur” der Sontag “ama “daha az” hiçbir zaman, kendisini “daha çok” olarak böylesine gösteSAYFA 18 6 EKİM 2011 S rişli biçimde öne çıkarmamıştır.” Akyol şiiri için yalın değil, yalının dibi görmek içindir, dememin karşılığını Sontag “daha az” şeklinde ifade ediyor, “daha çok” adına. Peki, Sina Akyol “daha az” olandan “daha çok” olanı nasıl çıkarıyor? “Susma” ile bakışımlı “arınma” bu atmosferin oluşumunda nerede durur? İki sözcüğün çakışmasından bahsedebilirim burada; “açık kapalılık.” Nedir bu? Görünenle görünmeyenin birbirine içgeçişleridir. Sözcüğün ilk görüntüsünün insanda bıraktığı etkiyle mananın dibine inilirkenki görüntü birbirinin uzantılarıdır. Bir benzetmeye başvuracağım. Vücuda temas eden kurşun, içeriye doğru genişleyerek yörüngesinde evrensel çemberler çizer. Bu dünyanın çizgisel hızına benzer bir şekilde dibe ve yanlara doğru açılımlar yaparak ilerler. En deri ne kadar. Kurşunla mananın yer değiştirdiğini düşünelim. Dibe doğru inen kaynağın sarmalında susma ve arınma vardır. “Daha az”dan “daha çok” olana doğru bir seyrüsefer söz konusudur. Akyol, manayı dibe yerleştirirken şiiri üstten başlayarak aşağılara doğru bir çember halinde yol alır. Üstteki “açık” alan dibe doğru zenginleşerek bir “kapalı” mekân yaratır. Yukardan bakıldığında ya da üstten okunduğunda hemen anlaşılırmış gibi duran saydam tabaka, dipte mananın karnına değer. Bu anlamda Sina Akyol şiiri, yükte hafif pahada ağır bir şiirdir. Vadedimveylaya kitabındaki “Koca Bir Yıl Geçti” şiiri, bu gerçekliği biraz daha görünür kılar: “ben zaten kısacık şiiri karıncaya yazdım.” Bu dizeler “kurşun” benzetmesini açımlamak için önemli. Çünkü “kurşun” ile “karınca”nın çevrimsel hızları içgüdüsel olmasa da yayılım alanı olarak aynıdır. Yeryüzünde bir nokta gibi gezinen karınca, yanına aldıklarıyla yuvasına döner. Karıncanın kapısı, kendi vücudunun hacmi kadarken aşağılara indikçe kendi hacminin dışına çıkar. Girdiği mekân, labirentimsi bir şekilde odadan odaya açılır. Yanında getirdiklerini neredeyse bütün odalarda gezdirerek mekânı zengin eder, genişletir. “Daha Sina Akyol az” ile başlayan yolculuk derine inildikçe “daha çok” olana evrilir. Kurşun gibi. Çevrimsel. Akyol’un diğer kitaplarında olduğu gibi Vadedimveylaya kitabı da anlattığım bu durumdan nasiplenir. Büyüklenmeci değil. Yeryüzünün mükemmelliğini, yüceliğini, eğip bükerek avucumuza sığacak hale getirir. Yeryüzü düşüncesini küçük endişelerle anlatır. Dünyayı bir tasa koyup önümüze koyacak kadar “az”a indirger her şeyi. İnsan ölürken bir kumaş parçasına sarılır. Öte tarafa böyle taşınır. Üstümüzdekileri atmışızdır tamamen. En az halimizle oralarda olacağımızdan. Çıplağa yakınız. Sina Akyol şiiri, oralarda gezinir. Çıplakta. Vadedimveylaya/ Sina Akyol/ Komşu Yayınları/ 112 s. H Hayr sinde bir şe miyle ekliy Ë M FranzOliver Giesbert’ten ‘Temizlikçi’ Kararlı bir seri katil Fransa’da daha önce yayımlanan ve 2010’da aynı adla filme çekilen L’immortel (Ölümsüz) adlı kitabın yazarı FranzOlivier Giesbert’in son romanı Temizlikçi adaleti kendi başına sağlamaya çalışan bir katilin öyküsünü anlatıyor. Ë Olcay TUNALI arsilya’nın umumi çöplüğünde bulunan bir çocuk cesedi kentin polis teşkilatını alarma geçirir. Olayı soruşturmakla görevli Komiser Thomas Estoublon çok önemli bulgulara ulaştığı sırada, depresyonda olan karısı evinde vahşice öldürülmüş halde bulunur. Tüm ipuçları katilin komiser olduğunu gösterir. Masumiyetini bir türlü ispatlayamayan ve karısının ölümüyle yaşama şevkini kaybeden Estoublon hücresinde kendini asar. Marsilya Emniyet Müdürlüğü’nde Thomas Estoublon’un suçsuz olduğuna inanan bir meslektaşı vardır. Aşk maceraları sürekli hayal kırıklıklarıyla sonuçlanan Komiser Marie Sastre ne pahasına olursa olsun gerçeği ortaya çıkarmak için işe koyulur. Arkadaşının umumi çöplükte bulunan çocuk cesedi davasında önemli ipuçlarına ulaştığı için bir komploya kurban gittiğine inanan Marie, işe Estoublon’un dosyalarını incelemekle başlar. Kısa bir süre sonra bir bar tuvaletinde yeni bir ceset bulunur. Bu kez kurban yeraltı FranzOliver dünyasına ait biridir ve Komiser EstoubGiesbert lon’un karısı gibi öldürülmüştür. Katil yine M kurbanını elektrikli bir şok silahıyla etkisiz hale getirmiş, ardından bıçakla boğazını kesmiştir. Bu cinayet sadece Marsilya Emniyet Müdürlüğü’nü değil, yeraltı dünyasını da harekete geçirir. Ölümsüz lakaplı mafya babası Charly Garlaban katilin listesinde kendi adının da olduğuna inanmaktadır. Sıra dışı bir gangster olan Garlaban daha önce vücuduna yirmi iki kurşun isabet ettiği halde hayatta kalmıştır. Bu nedenle “Ölümsüz” lakabını alır ve zaman zaman gizlice polisle işbirliği yapar. Bu arada cinayetler de hız kesmeden devam eder ve artık kamuoyunda da büyük yankı bulur. Katilin yeraltı dünyasındaki “kirli” insanları hedef alması bir yandan memnuniyetle karşılanırken katile ait hiçbir ipucu bulunamaması da halkın polise duyduğu güvensizliğini pekiştirir. Cinayetlerini işlemeden önce kurbanlarının evine giren, dağınıklığa ve pisliğe tahammülü olmadığı için öldüreceği kişileri beklerken her yeri toplayan, hatta daha da ileri gidip lavaboları, küvetleri çamaşır sularıyla pırıl pırıl yapan katil, ardında hiçbir iz bırakmadan mis kokulu tertemiz bir evden ayrılır. FranzOlivier Giesbert, Temizlikçi‘de bölüm bölüm katilin ağzından anlatılan cinayetler okura ilginç bir kişilik portresi sunuyor: “Gören, naylon torba koleksiyonu yaptıklarını sanırdı. Aynı maddeden bütün atıklarla birlikte medeniyetimizin yüz karası olan torbalar. Hele gelecek kuşaklara bırakacağımız şeyin bu olduğu düşünüldüğünde. Her şey doğada yok olabilir; Mozart, Bach, Spinoza, Einstein, Shakespeare, Molière, Verdi, Dostoyevski ya da Aziz Augustinus bile. Naylon torbanın dışında her şey (…) Kapıdan girildiği anda buram buram lağım kokuları geliyor. Burada her şey çok pis, biliyor musunuz? Bu kirliliğe daha fazla tahammül edemiyorum. Hem evin, hem de sizin kirliliğinize. Bu konuşmayı sürdürmeden önce bir duş alsanız iyi olacak.” Öldüreceği insanların bile kirli olmasına katlanamayan bir katilin daha çok işi olacağı, hatta ne kadar çalışırsa çalışsın ömrünün sonuna kadar bu işleri bitiremeyeceği aşikâr. Elbette Komiser Marie Sastre ile Charly Garlaban’ın da işleri aynı oranda zor. Yeraltı dünyası, siyaset ve emniyet güçleri arasındaki kirli ilişkileri çözmek bir yana toplumun hoşgörüyle yaklaştığı temizlik manyağı bu katili yakalamak da imkânsız gibi. Temizlikçi genel hatlarıyla pek de alışık olmadığımız türden bir polisiye roman. Kaçma, kovalama, soluk soluğa takipten ziyade toplumu, insanları ve kurumları mercek altına alıyor, bir tür kara mizahla toplumsal ve psikolojik bir analiz yapıyor. Zaten FranzOlivier Giesbert de pek alışık olmadığımız türden, çok yönlü bir polisiye roman yazarı. Temizlikçi/ FranzOlivier Giesbert/ Çeviren: Alev Özgüner/ Doğan Kitap/ 220 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1129 rı. sa da de rin da içind mesin i cesine, larımı s insan iç şarıya y Giderek le düşü 1590’la Voltaire leriyle A Unamu Canetti dan Ha Günyol uzanıyo Ö CUMH
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear