Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
lar’ r acak evren, iyor, sa iki a edi mi? Bu aileme iyor. rt karanlaşaynı kavgan acı meyi anyorum i hepielleştikıyor ¥ rece bela kalmamış, anasının kuzusu, ablasının bir tanesi, ailenin tekne kazıntısı, çocuk dünyasında ağaç tepelerinin müdavimi, şair, müzmin âşık, hep âşık, kızlara, hayata, yaprağa, güneşe, suya, maziye her şeye Halil... Asıl aşkı kendisini terk eden Hasret’i unutmadı, unutmayacak... Şöyle açarsam; şimdi hepimiz bir defa İstanbul gibi büyük bir kentte yaşıyor olmanın inanılmaz baskısı altındayız. Kaldı ki Halil avukat, böyle bir zamanda böyle bir yargı ortamında avukat. Üstelik de gençliğinden beri ülkedeki olaylara duyarlı bir aydın. Her şeyi ciddiye alıyor ve dünyayı değiştiremeyeceğini sananlardan değil. Çok yoruluyor doğal olarak. Hepimiz dışarıdan bakıldığında yaptığımız işle çok güçlü görülüyoruz, oysa insanların aslında ne kadar duygusal olduğunu, ne kadar yorgun olduğunu bilemeyiz. Halil de bu mücadeleyi dışarıda fazlasıyla veriyor ama çok basit bir olayda işte sevdiği kadınla bir araya gelememenin derin bunalımını yaşıyor. Dışarıda bu kadar etkin mücadele veren bir adam kendi özel hayatında çok basit bir dengeyi sağlayamıyor. Sorunları var bu adamın ve yaşadığı o yoğunluktan da yorulmuş, özel hayatında da aşamadığı engeller var. Kimimiz bu gibi durumlarda işte alır başımızı kırlara gideriz, kimimiz kalabalıklar içinde unutmaya çalışırız, barlara, meyhanelere gidip dertlerimizi dağıtmaya çalışırız. Halil sorgulamayı seven bir adam ve kendisiyle barışık bir adam aslında… Hayatında yanlış bir şey yaptığını düşünmediği için kendisiyle çok daha konuşabilen bir adam. Onun o içsel konuşmalarını simgeleştirmek için öyle bir Hiçlik Odası yani arınmışlık odası yarattım. Dünyanın her türlü sevincinden ya da üzüntüsünden, derdinden soyutlanıp tek bir efsanedir. Çünkü çağdaş bir efsanedir. Para ile duygu burada kavga ediyor ve hiç kimse kazanamıyor. Para duygusu, kaygısı böyle ama bu onu kötü yapmıyor ki deli gibi seviyor da yani. Her şey gerçekçi olsun istedim. Mesela âşık olanlar yemekten kesilirler ya romanlarda, filmlerde böyle, valla benimkiler soğanlı menemen yiyorlar. (gülüyoruz) ‘PEK ÇOK AYDIN, DEVLET MEMURU OLMANIN SIKINTISI İÇİNDE’ Savcı ağabey Hamit sonra... Başı anarşist diye nitelediği oysa olmadığını bal gibi bildiği başta yurdu olmak üzere gezegende olup bitene duyarlı, sivil eylemci oğluna, kendine, bacasından paçasına çarkını bildiği ve ervahına okuduğu sisteme öfkeli bir savcı... Babası olduğu evlilik müessesinin rutininden sıkılmış, çoluk çocuğu kazık kadar etmişse de huzursuz ve huysuz, kuşak çatışmalarından bitap bir aile babası... Sorma aynen böyle bir adam Hamit, derdi büyük! Her yerinden bağlı, çekip gitmek en sık düşündüğü... Lafta tabii onları bırakıp hiçbir yere gitmez bu baba, gidemez. Ama gitmek ister hep, lafını eder. Ülkemizde pek çok aydın devlet, memuru olma gibi bir sıkıntı içinde. Geçen kitapta da hatırlarsın bir büyükelçiden bahsetmiştim. Kendi ideolojisiyle, dünya görüşüyle hiç ilgisi olmayan şeyleri yazmak zorunda kalmıştı sırf devlet memuru olduğu için. Çok çok iyi yetişmiş insanlar o devlet memuru olmanın dayanılmaz bağlayıcılığıyla, baskısıyla, zulmüyle, kendi adımlarının hemen bir adım öncesinde ve sonrasında hücre oluşturmak zorunda kalıyorlar, Öyle bir devlet memuru düşünün ki ben bunu gördüm, gazeteci oğluyla konuşurken “yazılmamak kaydıyla” diyen bir devlet memuru babayı tanıyorum. Düşünün bu adam o zırhla en az 30 sene dolaşmak zorunda. Daha sonra bir kimliğe ve kişiliğe dönüşüyor bu. Ama bir taraftan hayatı sorgulayan, çok iyi yetişmiş birisi de bu. İçinde patlayan bir şey var ama duman dışarı çıkamıyor! Ve o duman o karakteri boğuyor. Ben biraz Hamit’te bu boğulmuşluğu anlatmaya çalıştım. Çocuğuna kızması ama içten içe de hak vermesi ki sonunda ancak itiraf ediyor. Duyarlı bir adam yetiştirmişim, bundan daha büyük bir zenginlik benim için en olabilir diyor. Ama bir yandan çocuğunun başına gelebileceklerden de hep endişeli. Çünkü düzeni iyi biliyor. Siz hiçbir şeyi, ölümü bile karanlık yazmıyorsunuz... Siyaseten, ruhen uyuşsun uyuşmasın, aile üyeleri kavga etsinler etmesinler birbirlerini asmıyorlar kesmiyorlar, köprüleri atmıyorlar, bir iyi niyet, bir umut ülküsü, sevgi, görece de olsa mutlu bir son var... Sahici üstelik! Ölümde bile bir sevgi var romanda ki ölüm ve doğumda epeyce sorgulanıyor... Silaha ömrü boyunca sadece askerlik yıllarında dokunmak zorunda bırakılmış biri olarak vurdulu kırdılı, kanlı kanlı yazamamamın nedeni de budur. İnsan bilmediğini, tecrübe etmediğini nasıl yazar? Yazana lafım yok da ben yazamam en azından. Ne yaşarsak yaşayalım derim ki sonra hayat yeniden başlar. Yoksa ölelim toptan yani! Bitelim mi? Hayat bir yolunu bulur! gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr sonra hayat yeniden başlar/ Mustafa Mutlu/ Doğan Kitap/ 224 s. 20 EKİM 2011 SAYFA 17 başarıgelir debirlegibidir KÜLER yoruz, romana orum, tabilisela tmanın ına öydolaşırçekeaya başesin bir kavga da. m, dört eton yaşanır sannün ve şünün, ak dees nasıl el öykü ekilde girince, ğal olaklılaşı Mustafa Mutlu ile Gamze Akdemir. başına yalnız kalabileceği, çırılçıplak bedenine dokunabileceği, o karanlıkta hem hiçbir şey göremeyeceği hem de çok şey görebileceği, hayal edebileceği bir ortam yarattım Halil’e. O da sevdi onu galiba. “BENİM ÂŞIKLARIM SOĞANLI MENEMEN YERLER!” Hasret de oraya geliyor... Aşklarının asıl ihtiyacı olan yerde Hiçlik Odası’nda buluşuyorlar evet. Romeo ile Jülyet değil belki ama iniş ve çıkışlarıyla gerçek bir aşk onlarınki! Zaafları ve çılgınlıklarıyla, ayrılığı, barışmasıyla, lamsız cimsiz çırılçıplak bir aşk! Çok hem de. Orada çok somut kaygılar da var ayrıca. Örneğin bir kadın açısından bakalım hayata tutunmak için sadece sevgiye değil paraya ihtiyacı olduğu gerçeğini de temsil ediyor Hasret’in kaygıları. Bunun için kendisine hak gördüğü bir şeyi yapmaya çalışıyor, eski kocasından ev almaya çalışıyor mesela. Ama öbür taraftan yeni ilişkisinin bundan duyduğu büyük rahatsızlık var. Bu bana göre o Romeo ve Jülyet hikâyesindeki klasik çelişkiden işte o kavuşamamadan doğan efsaneden daha büyük sıl oğ mıyo bahyor... n nasıl ¥ diö 1131 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1131