05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Hıfzı Topuz ve eserlerine dair Hıfzı Topuz’un aydınlatan yapıtları Hıfzı Topuz Cumhuriyet’le yaşıt bir yazarımız. Hukukçu, gazeteci, iletişimci, öğretim üyesi, yazar, edebiyatçı. Hukukçuluğunun verdiği adalet, eşitlik ve vicdanla insanlığa gönül veren bir bilge. Topuz, bilim adamı titizliğiyle edebiyat adamı yaratıcılığını bütünleştiren; insanlığın, sınırsız coğrafyalarının, tarih sayfalarının, özgürlüğün ve Cumhuriyet’in sevdalısı bir aydın olarak adını tarihe not düşüren bir aydın. Topuz’un tüm yapıtlarına bakmaya çalıştık aşağıdaki yazıda. Ë Öner YAĞCI kşam, Vatan, Öncü, Millet, Cumhuriyet, Milliyet Sanat gibi gazete ve dergilerinde yazan, TRT’de, ANKA Ajansı’nda, UNESCO’da görev yapan, birçok üniversitede dersler veren; İletişim Araştırmacıları Derneği, İstanbul Gazeteciler Sendikası kuruculukları ve başkanlıkları, PEN Yazarlar Derneği kuruculuğu ve yönetim kurulu üyeliği yapan; 1998 Sertel Demokrasi Ödülü, 2003 Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü, 2004 Lions Kulüpleri Federasyonu Atatürk Barış Ödülü, 2005 Osmangazi Üniversitesi Onursal Doktora Ödülü, 2007 Orhan Kemal Roman Armağanı, 2007 UNESCO Uluslararası İletişim Araştırmaları Birliği Ellinci Yıl Ödülü, 2008 Afrika Barış ve Dostluk Ödülü gibi ödüllerin sahibi olan Hıfzı Topuz, dirençli bir aydın olarak yapıtlarıyla Türkiye’nin özgürlük savaşımına değerler kattı. Kongo Kurtuluş Savaşı (1964) ve Kara Afrika (1970) onun, köleleştirilen bir kıtanın vefalı dostu olmasının, Kara Afrika’ya olan sevdasının ilk ışıklarının yanmasıydı. 68 patlamasının Vietnam’dan Latin Amerika’ya sıçrayan kıvılcımlarının Kara Kıta’da yangına dönüşmesine bir aydının tanıklığıydı. Afrika’dan Geliyorum (1975), bu tanıklığın ve Afrika’daki uyanışın kitaplaşmasıydı. BİR İLETİŞİM UZMANI Lumumba (1987) ile Kara Afrika’nın özgürlük savaşımcısı, 1960’lı yılların antiemperyalist dünyasında ulusal bağımsızlığı yeniden ateşleyen Kongolu bir kara deriliyi insanlığın bilincine sundu. Ülkesinin bağımsızlığını, egemenliğini, bütünlüğünü isteyen, bunun için sömürgeciliğin ve emperyalizmin her türünün karşısına dikilen Patrice Emery Lumumba’yı bir kez daha ölümsüzleştirdi. Nasır, Ben Bella, Nehru, Habib Burgiba, Chou En Lai, Kruşçev gibi dönemin büyük devlet adamlarının saygı ve övgüyle söz ettikleri Lumumba’nın yaşamını onun özgürlük savaşını, işkenceyle öldürülmesini, Afrika’ya getirdiklerini anlattı. Yeni sömürgeciliğin uşağı, işbirlikçi Tsombe’nin 1961’de işkenceyle öldürttüğü Lumumba, ölümünden sonra ulusal kahraman ilan edildi. Mobutu’nun, “Ünlü Kongolu, büyük Afrikalı, bağımsızlığımızın ilk şehidi Lumumba, sömürgecilerin çevirdikleri oyunların kurbanı SAYFA 10 A olmuştur. Hükümet adına bugün resmen ulusal kahraman ilan ediyoruz!” sözleriyle Kongo halkının ulusal kahramanı ilan edilen, Afrika’nın bayrağı, simgesi olan Lumumba için Sartre’ın sözlerinin anlamı büyüktür: “Lumumba, ölümü ile bir kişi olmaktan çıkmış, sosyal ve siyasal rejimlerin çoğulluğu, sorunları, çelişkileri, birlik istenci gücü ve güçsüzlüğü ile Afrika olmuştur.” Hıfzı Topuz, görev aldığı UNESCO Genel Merkezi’nde (Paris) “iletişim araçlarının geliştirilmesi ve gazetecilik eğitimi” uzmanlığının deneyimini örnek özverisiyle aktardı. Ülkemizde iletişimin ilk hocalarından oldu ve yükseköğretimde iletişimin gerçekleşip güzelleşmesine birikimini kattı. İletişimin dünyaya egemen olan gücünün farkındalığıyla uyaran bir aydın oldu. O, Türk Basınında Dış Haberler (1960), Basın Sözlüğü (1968), Uluslararası İletişim (1985), İletişimde Karikatür ve Toplum (1985), Basında Tekelleşmeler (1989), Yarının RadyoTV Düzeni (1990), Siyasal Reklamcılık (1991), İkinci Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi (1996) adlı yapıtlarıyla gözlem gücünü iletişimciliğin öğretilmesine sundu. Kara Afrika’da İletişim (1987), onun UNESCO’dayken planlayıp uyguladığı Afrika’daki Kırsal Basın projesinin ürünü olan bir insanlık sevdasıydı. (Hıfzı Topuz’la bu yapıt üzerinden tanışıklığımızın 1989’da PEN Yazarlar Derneği’nin yeniden kuruluşu döneminde ve 1991’de benim de çalıştığım Cem Yayınevi’nde yayımlanan Siyasal Reklamcılık ile yüz yüze hale gelmesi yaşadığım kıvançlardandır.) Ülkesini insanlık kültürüyle buluşturma çabasını somutlayan bir aydınlık arayışçısı olarak Hıfzı Topuz, Dünya Karikatür Tarihi (1997), Dünyada ve Türkiye’de Kültür Politikaları (1998) adlı yapıtlar sundu. Konuklar Geçiyor (1975) ile Yakup Kadri Karaosmanoğlu’ndan Fahrettin Kerim Gökay’a, Sabiha Gökçen’den Nadir Nadi’ye, Suut Kemal Yetkin’den Cahit Külebi’ye, Ekrem Akurgal’dan Melih Cevdet Anday’a 30 aydınımızla 1974– 1975 yıllarında TRT’de yaptığı “Her Hafta Bir Konuk” programındaki söyleşilerinden oluşan bir bilgi ve kültür hazinesi kazandırdı kültürümüze. Cumhuriyet’in Beş Dönemeci’nde (Hüsamettin Ünsal’la, 1984), Serbest Fırka’yı, Köy Enstitülerini, İkinci Dünya Savaşı yıllarını, çok partili yaşama geçiş dönemini ve 1961 Anayasası’nı anlatarak kısa bir Cumhuriyet Tarihi denemesi yaptı. HİÇ SUSMAYAN ÇOCUK Yaşamını sanata, sanatını yaşama dönüştüren bir gerçekliğe yüce bir değer olan dostluklarını katmayı başaran Hıfzı Topuz; Cumhuriyet’in değerleriyle bütünleşen yaşamını, bu değerlerle ikiz olan kimi insanlarla birlikte geçen “an”larını “anı”larıyla bir yaşam ustası olarak Parisli Yıllar (1994), Eski Dostlar (2000), Elveda Afrika Hoşça Kal Paris (2005), Fikret Mualla (2005) adlı yapıtlarında topladı. Edebiyatçılık ve 75 yaşından sonra yazdığı romanlar, onun içindeki hiç susmayan çocuğun çığlık atışıydı bir bakıma. O, insanlık sevdasının dününü yarınlara en anlamlı olarak edebiyatla aktarılacağı gerçeğinin bilinciyle aydınlığına Hıfzı Topuz yapıtlarıyla, dünyayı saran ve sarsan olayları aydınlatmaya devam ediyor. edebiyatçılık katan bir yazar oldu. Edebiyatçılığında da adalet ve özgürlük arayışıyla dolu olarak yakın tarihin insani dramlarına yönelen, pırıl pırıl aynasını yaşamın hangi gizlerine, hangi alacakaranlıklarına tutması gerektiğini bilen bir sanat ustası olduğunu kanıtladı. Küresel düzenin ulusal dilleri, ulusal tarihleri, ulusal kültürleri, ulusal edebiyatları, ulusları, ulus devletleri, ulusal bellekleri silme, ulusal değerleri yok etme politikalarına karşı doğru bir yaklaşımla yakın tarihe yöneldi. Nâzım Hikmet’in “Ne ah edin dostlar ne ağlayın/ dünü bugüne/ bugünü yarına bağlayın!” sözlerindeki derin anlamın ışığında baktı yaşama. Yakın tarihin gizli kalmış sayfalarını olanca birikimiyle açtı. Siyasetin çelmesine takılan, ördüğü duvarlar arkasında kalan suçsuzların gönüllü avukatı, adalet arayışının insani savcısı, vicdanın yargıcı olarak aydınlığına kattığı duyarlılığıyla yaşamı karartan çirkinlik duvarlarını aralayarak sundu tarihe ışık tutan romanlarını. Abdülaziz’in devrilmesiyle başlayan dönemi, Abdülhamit dönemindeki yolsuzlukları, baskıları, işkenceleri, yargısız infazları, şeriatçıların bağnazlık ve kalkışmalarını anlattığı Meyyale ile (1998), o dönemin siyasi entrikalarını, Valide Sultan’ın anılarını ortaya çıkarıp romanlaşarak günümüze getirdi. Taif’te Ölüm’de (1999) Mithat Paşa’nın yaşamını anlatırken günümüzdeki demokrasi ve özgürlük savaşının kökenlerine indi, toprağımızdaki aydın dramına dikkat çekti. Toprağımızdaki özgürlük savaşımının bereketli tohumlarının atıldığı karanlık döneme tuttu aynasını. Daha sonraki on yıllar boyunca süren aydın düşmanlığının temellerinin oluşturulduğu dünü bugüne taşıdı. Paris’te Son Osmanlılar’da (1999), Osmanlı’nın son dönemini Mediha Sultan ve Damat Ferit’in yaşamlarıyla aktararak, bugünün birçok sorununun kaynağını içeren önemli bir döneme ışık tuttu. Günümüzde tavana vurmuş olan işbirlikçiliğin o dönemde nasıl yükseldiğinin altını çizdi. Bir sultanın özel yaşamı ekseninde, Osmanlı’daki çok önemli bir değişim dönemini Hatice Sultan’da (2000) romanlaştırarak III. Selim, Kabakçı Mustafa, Alemdar Mustafa Paşa ve II. Mahmut’u anlattı. Yenileşme atılımlarına karşı direnişin daha o dönemlerde nasıl uç verdiğini açıkladı. Gazi ve Fikriye’de (2001), Mustafa Kemal’i içtenlikle, yürekten seven tek kadın olan Fikriye’yi anlattı. Tanışmalarından başlayarak ilişkilerinin bilinmeyen yönlerini, Fikriye’nin trajik sonunu romanlaştırdı. Mustafa Kemal Atatürk’ü insan olarak değerlendirmenin nasıl olması gerektiğinin güzel bir örneğini sundu. Milli Mücadele döneminde İstanbul’daki direniş örgütleriyle işbirliği yapan, işgalcilerden bilgiler sızdıran, onların denetiminde olan depolardaki silahların Anadolu’ya aktarılmasında görev alan, “Biz Çamlıca’nın Üç Gülüyüz” şarkısının kahramanı olan üç kız kardeşi Çamlıca’nın Üç Gülü’nde (2002) anlattı. Kurtuluşun hangi bedellerle kazanıldığının bir kesitini güzelleyerek edebiyatın tarihe nasıl yaklaşması gerektiğinin müthiş bir örneğini gösterdi. Devrim Yılları’nda (2004), röportaj yapmak için ülkemize gelen Fransız gazeteci Colette’nin gazeteci Samim’le aşkı ekseninde Cumhuriyet’in devrimci atılımlarının coşkusunu “Menemen Olayı”yla birlikte işleyerek yakın geçmişi romanlaştırdı. Bu yakın geçmişle bir bakıma Anadolu’nun en değerli meyvesi Cumhuri ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 1066
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear