Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
D adınerkek ilişkilerinde kadının hep önde göründüğü bir sezgi birikimi vardır. Kadını erkeğe egemen kılan o sezgidir. Söylenmeyen sözleri bile anlayan bir birikimdir bu! O gizli ilişkinin ertelenmesine izin vermeyen, erkeği çoktan avucuna alan bir birikim. Behçet Necatigil istediği kadar “Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi” desin; erkek hep çekingen, tutuk, saygılı kalacaktır. Kadınerkek ilişkisini konuştuğumuz bir tiyatro sanatçısı hanımın; “Erkeğin davranışını sezen kadın onu çoktan ele geçirmiştir” dediğini anımsarım. Cemal Süreya’nın dalgın yalnızlığına sığınmak isteyen bir kadın yazar, annelik duygusunun sevecenliğini kullanarak, “Ondan bir çocuğum olsun isterdim” demişti. Bu buğulu sözlerin ötesindeki gerçek, kadınlarda doğal bir üstünlük olduğudur. Oysa derebeylik düzeninde kadın kullanılan bir mal gibidir. Gene de kadın kendini gizlemesini bilir. Öç alma yöntemi de ağır olur. olarak bilemeyiz. Edip Cansever diyor ki: eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN “Çünkü beni sevdikçe sen kendini tanıdın.” Keşke bu dizeyi bir ozan kadın söyleseydi. Belki insana sevmenin sonsuzluğunu, kendini keşfetmenin doyumsuz serüvenini öğreten, aldatan kadın olacaktır. SESSİZLİĞİN SESİ Attilâ Şenkon sıradan bir olayı bile şaşırtıcı bir biçem özelliği ile anlatıyor. Bir aldatma olayını Adem’in “i” haliyle, Yavuz’un “a” haliyle anlatmasındaki bütünlük, sessizliğin sesini duymak gibi bir etki bırakıyor. Aldatma, ölümle biten bir bir “sobe” oyununa dönüşebiliyor (Aşkın dan Hali). Kimi zaman bir sayıklama, bir hırka, bir koku; aldatan kadının ayrımına varmadan bıraktığı ipuçlarıdır. Ama yumruğu yiyen kadın değildir (Sadi M.). Kimi zaman da aldatan kadınla ödeşmek çözüm mü sayılacak? Peki, çocuklar ne olacak? Bütün parçaları yerine oturtulsa bile, yaşamayı yapboz resmine benzetmek çözüm değil (Bu Masalda Günah Var). Attilâ Şenkon ayracı erken mi kapattı? Ayraç içindeki sözler iç sesimizdir. O ses pek duyulmaz. Kuklacının dudakları arasına koyduğu iğneyle kuklayı konuşturduğu sestir (Dudak Değmez). Attilâ Şenkon’un ustalığı o iç sesle yazmasını bildiği içindir. O zaman öykü sıradan bir anlatı olmaktan çıkıyor, gizemli bir güç kazanıyor. Aldatan kadından, bir eşcinselle öç almak çözüm değilse de, eşcinsel bir dönmenin yaşama anlayışından kadına bakmak insana görmeyi öğretiyor. Kirlenmenin anlamını merak ediyoruz (Kirli Beyaz). Gövdesinin özgürlüğüne inanan kadınların kurtuluşu cinsellikte arama mutluluğu ile kolay zenginliğe ulaşan “hırt”ların kadını kullanmaları aynı tartıda ölçülebilir mi? Biçimine getirip onları etkisizleştirmek gerekmez mi? (Kaçıncı “Sen”imsin Benim). YARALI HAYVAN Yaşamanın anlamını cinsellikte arayanların öyküsünü yazıyor Attilâ Şenkon. Aldatan kadın da, aldanan erkek de kendiyle ödeşirken yaralı bir hayvan gibi cinselliğini de taşımaya çalışıyor. Yarasını yalayarak iyileştirmek isteyen hayvan gibi bu “Ten Yükü”nü hafifletmeye uğraşıyor. Attilâ Şenkon düz anlatımla yetinmiyor, değişik biçem özellikleri deniyor. Şaşırtıcı, düşündürücü, inandırıcı biçimde bir başkası oluyor. Attilâ Şenkon inandırıcı oluşunu şöyle anlatmıştı: ““Bıyık İzi Yalanları”nı okuyup bitirdikten sonra on yıllık baldızım eşime ‘Abla, sen yoksa Attilâ Abi’yi aldattın mı?’ diye sormuştu. Önce sinirlenmiş, ardından da mutlu olmuştum.” Cinsel karmaşa içinde bunalan bir suç toplumundan geçiyoruz. Suça itilen, suçu özleyen kadınların yanlızlığını anlatıyor Attilâ Şenkon. Daha önemlisi söylemediklerini de anlatıyor. O söylenmeyen ayrıntılar içimizde yankılanmaktadır. “Anı yorgunu eğri çiviler” boş bir evin üzgünlüğüne tanık olurken, cinsellik, içimizi acıtan bir umutsuzluktur artık. Oysa umut kadının özgürlüğüdür. Suç toplumundan kurtulmanın yolu kadının kişiliğini geliştirmek, kendi cinselliğimizi sınamak olmalıdır. Attilâ Şenkon ucuzluğa düşmeden, inceliklerle donanmış bir dille, aldatan kadının kişiliğini anlatıyor bize. “Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz.” diyen Bursalı Tâlip’i doğrulamak isteyen öyküler bunlar. Aldatan kadını yargılamadan önce kendimizle ödeşmeye, bizi yaşama bağladığını sandığımız yaralı hayvanı iyileştirmeye çalışalım. O zaman Attilâ Şenkon’un öykülerini daha iyi yorumlayacağımızı umuyorum.? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Aldatan Kadın K AYRAÇ İÇİNDE Kadınerkek ilişkisinde böyle bir genelleme yapmak doğru sayılmayabilir. Attilâ Şenkon’un “Aldatan Kadın” üçlemesini okurken, yenilgiye uğramak istemeyen kadının kara çalmaya dek giden her yöntemi kullandığını görüyoruz. Asıl karmaşa; gövdesiyle kendini özgür sayan kadının, “aldatan kadın” olmanın ötesinde, “kişilikli kadın” özelliğinin öne çıkmasıdır. Belki de kadın, gövdesini yeniden keşfetmenin bilincine varmaktadır. Fazıl Hüsnü Dağlarca tensel seviden soyut seviye doğru, değişik sevi biçimlerini kadında aramaya çalışırken, kadın, çok eskiden bu ilişkilerin ustası değil miydi? “Sevdim seni ayrı ayrı sevdim Gövdende, sesinde, yokluğunda.” Attilâ Şenkon “aldatan kadın” kişiliğini, 2000 yılından bu yana yazdığı üç öykü kitabıyla ilgimize sunuyor: TEN YÜKÜ (Can Yayınları, 2000), BIYIK İZİ YALANLARI (Can Yayınları, 2002), SUSTUM DUYDUN MU? (Turkuaz Kitap 2009). Attilâ Şenkon aslında “Ten Yükü” ile bu ayracı 1995’te açmış, 14 yıl sonra “Sustum Duydun mu?” ile kapamıştır. Bu nedenle bu üç öykü kitabına bir bütün olarak bakmak gerekiyor. Gene de, “Ten Yükü”nün 17. sayfasında açılan ayraç, “Son Söz Yerine” sayfasında kapandığı için, “Bu yükü ölünceye dek mi taşıyacağız?” diye bir kuşku doluyor içimize. Yahya Kemal Beyatlı, “Cananla meyle son günü ey mavi sendeyiz” demiyor muydu? Önemli olan ayraç içinde yaşananlardır. Belki de yaşanmayanlardır. Öykü kahramanı kadın bir eşcinsel için mi evliliğini dağıtmıştır? Uyuşamayan evliler ayrılınca çocuklar nasıl bir yaşama serüveni içinde olacaktır? Yaşadıklarımızı temize çekmek için canımıza kıymamız mı gerekecektir? Eşinin bir başkasıyla ilişkisi bir kadını nasıl kirletir? Birbirini yitiren iki sevgili bir belirsizliğe doğru mu savrulacaktır? “Ten Yükü” bu soruların yanıtını cinsellikte arıyor. Aldatılan kadın yıkanmayla değil, bir başka kirlenmeyle kirlilikten kurtulacaktır. Kadının gövdesi özgürdür. Eşi artık ona yabancılaşmışsa, özgür gövdesine el süremeyecektir. Yaşama serüveni dediğimiz bu dalgın akışı bir yapboz levhasına benzetirsek, hiçbir parça tam olarak yerine oturmaz. Alışkanlığa dönüşen evlilikler insanların birbirine yabancılaşmasına yol açar. Hataylı Akif’in beyitini bu anlamda yorumlamak gerekir: “Gönül muhabbeti bir âdet eylemiş yoksa Ne bende aşk, ne sende cemal kalmıştır.” BIYIK İZİ İnsan ilişkilerinin sonsuzluğunda şiir olmayı, öykü olmayı bekleyen nice ayrıntı var. Yalnızca sevi ilişkileri bile anlatılmakla bitmez. Belki de bütün davranışlarımızın kökeninde sevi yalnızlığına dek uzanan, “ten yükü” olarak yorumlanabilecek bir cinsel uyumsuzluk vardır. Attilâ Şenkon “Bıyık İzi Yalanlar”ıyla o insanları tanımamızı kolaylaştırıyor. Yapılan araştırmalar erkeğin kadını aldatmasına öncelik tanırken neden kadının aldatması üzerinde ayrıntılarıyla duruluyor? Doğanın tanıdığı üstünlüğe göre kadın önde göründüğü için mi? Böyle bir ilişkide kendinde üstünlük gören insan gizlemeye aldırmıyor mu? Bir yandan bu ilişkiyi “ihanet” gibi görenler var, öte yandan kadınınkine “yaramazlık”, erkeğinkine “kaçamak” gözüyle bakmayı alışkanlık haline getirenler var. Attilâ Şenkon, kadının cinsel özgürlüğünü anlatırken, kocasına “yetmedin bana” demesini, ilişkiyi anlayışla karşılamaya çalışan kocasının bitirmesine yardımcı olmasını da öyküde değerlendirmeye çalışıyor (Bana Bir Daha Canım Demedin). Kadını doğru yola çekmek isteyen erkeğin davranışı inandırıcı sayılabilir mi? “Kadın karşımda oturmuş cinsel açlığından söz ederek açık açık yatağa çağırıyor beni, bense kocasının savunmasını yapıp ona karşı anlayışlı olması gerektiğini söylüyorum.” (Hepsi Şarkının Suçu). Cinselliğin gizlerini tam olarak bilmediğimizi anımsatan Attilâ Şenkon soruyor: “Hangimizin en yakın gördüğü kişiye bile itiraf etmekten çekinip yalnızca kendine sakladığı bir sırrı yokki?” Dededen kalma tabancayla aldatan kadını öldürmek artık Çehov öykülerinde kaldı. Nesnelerin dili olsaydı da konuşabilseydi, nice gizli yanımız ortaya çıkabilirdi. “Üzerinden sevişmek” anlayışında bile bir gizli suç anlayışı aranabilirdi. Öykü kahramanı Sharon Stone’u düşleyerek eşiyle sevişecekse suç işlemiş mi sayılacak? İncir çekirdeğini doldurmayacak bir rastlantı sorun haline getirilebilir. “Aldatan aldanana dönüşürken, aldatış aldanışla karışıyor. Aldanan sizsiniz artık. Aldatansa ben.” Aldatan olmaktansa aldanan olarak kişiliğini koruyan kadın da var; aldatan kadını bağışlayan, her şeye yeniden başlamanın sevinci içinde yaşamaya anlam kazandıran erkek de. Gövdenin gelgitlerindeki ayrıntıları tam Attilâ Şenkon Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1056 SAYFA 22