25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Arife Kalender ile ‘Dil Altı’nı konuştuk ‘Her gün bir şiir alın, iyi gelir!..’ Söylenmemişi, saklı kalanı, geriye ittiğimiz duygu ve düşüncelerimizi imliyor şiirlerinde delice ırmak gibi akan bir dilde hem de... Diyecekleri vardı/var ki neden şiir yazıyor sanıyorsunuz? Sözü bitmedi, duyarlılığı yitmedi hiç... Kalemi malum, bilen bilir, bilmeyene not düşelim: Şiiri yaşamın daha çok içinde tutar. Doğayı ve bireyi görünür kılar, dili özgür bırakır... “Şiirin nesnesi olan kadını özne olarak” şiire taşır. Şiirlerinde cinsellik, erotizm vardır, ama bu asla bir kadının beden gösterisi değildir. Tam tersine “yaşamda ben de varım, benim de aşklarımsevdalarım var, insan olarak bedenimin her türlü isteklerinden ve kullanımından ben sorumluyum, dışarıdaki erkek gücü (baba, koca, oğul, sevgili) bana rağmen söz sahibi olamaz” diyen, diyebilme özgürlüğüne erişmiş, çağdaş bireyin kahırlı diklenişi, kafa tutuşudur. “Öteki göz hali”, genel olarak şiire, kendi şiirine yansız bakmasını sağlamıştır. Şiirini besleyen ana damarlardan birisi doğduğu, büyüdüğü Malatya’dır. Gerek doğup büyüdüğü Anadolu, gerek İstanbul şiirlerinin beslendiği kentler, Türkiye insanını yakından tanıyışı dilini, bakışını zenginleştirmiş, renklendirmiştir. Kültür içinde kültürleri, dil içinde dilleri böyle tanımıştır… Tüm bu bağlamlarda yazın dünyasına kazandırdığı son yapıtı, “Dil Altı” nice panzehirlerle doludur. Dediği gibi her gün bir şiir alın, yaşama iyi gelir! Arife Kalender ile “Dil Altı”nı konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR arkasından şiirin tanımına denk düşen anlamı verir. Söylenmemişi, saklı kalanı, geriye ittiğimiz duygu ve düşüncelerimizi imler, günlük dilden başka bir dil yaratış sürecini düşündürür. Düşünsene, dünyada herkes şiir yazsa okusaydı, yaşam bu denli acılarla dolar mıydı?... ‘Dil Altı’ ile kan dolaşımınız değişir, düşleriniz ve düşünceleriniz rahatlar. Her gün bir şiir alın, yaşama iyi gelir!... Şiirleriniz her alanda sınırları zorluyor, özgürlüğe açılan o yelkenlinin pupasında yargılara pabuç bırakmıyor…“Dil Altı”ndaki şiirlerinizde kadın cinselliğinin isyana varan noktalarını da duyumsuyoruz… Ve erotizm... Ve mistisizm… En yalın biçemde el ele... Bu duyguları anlatır mısınız? Şiirlerinizde yer alış şiddetini, oluşturulagelmiş toplumsal önyargılara isyanı… Arife Kalender bu bağlamlarda neler demek istedi en çok? “Özgürlük, emek ve beslenme” sanatın gerekli ve geçerli üç önemli kuralıdır bence. Sanat sınırların aşıldığı yerde başlar. Düşünsel ve düşsel özgürlükte filizlenmeyen ürünlerin özgün olması beklenemez… İlk şiirlerimde söyleyişlerim gelip gelip birer engele (etik, etnik, kurumsal değerler…) takılıp kalıyordu. İkircikli, korkak söylemlerimi soyut göndermelerin altına saklıyordum. Bu beni şiirin getireceği kötülüklerden koruyordu sanki. Ne söylediğiniz anlaşılmazsa, şiirden zarar gelmez!... Yüksüz ve sorunsuz şiir anlayışı, hem şiirimi kapalı, anlaşılmaz kılıyordu, hem de sözü boğuyordu… Oysa diyeceklerim vardı. Şiir yazma nedenlerimden biri, diyeceklerimi paylaşma isteğimdi. Akış yönü, yatağı değiştirilmiş su gibi, acemi binici elinde hangi yana gideceğini bilemeyen at gibi, şiir dilime başka geliyor, kâğıda başka yazıyordum. ÖTEKİ GÖZ HALİ İlk kitaplarımdaki imge yoğunluğu, “ayıp, günah, yasak” kaygılarıyla dize çıkartma, sözcük değiştirme gereği; şiirimizin usta şairlerini inceledikçe, dergilerde birbirinin aynısı şiirleri gördükçe değişti… Şiirimi yaşamın daha çok içinde tutmaya çalıştım, doğayı ve bireyi daha çok görünür kılmayı istedim, bedenime kendi gözlerimle bakmayı denedim ve dili özgür bıraktım… İlk kitaplarım kendi dünyamın çelişkilerini, çıkmazlarını dile getirme ve yaşamda yer edinme istemini, direncini dile getirirken; sonraki çalışmalarımda “şiir dünyasına kendimden çıkarak, öteki olarak” bakabildim. “Öteki göz hali”, genel olarak şiire, kendi şiirime yansız bakmamı sağladı. Neyi, niçin, nasıl yazıyorum soruları ve onlara yanıt arayışım özgün şiirimin kapılarını araladı. İşte bu noktada, çoğunlukla “şiirin nesnesi olan kadını özne olarak” şiire taşımaya başladım. Evet, şiirlerimde cinsellik, erotizm var, ama bu asla bir kadının beden gösterisi değildir. Tam tersine “yaşamda ben de varım, benim de aşklarımsevdalarım var, insan ola rak bedenimin her türlü isteklerinden ve kullanımından ben sorumluyum, dışarıdaki erkek gücü (baba, koca, oğul, sevgili) bana rağmen söz sahibi olamaz” diyen, diyebilme özgürlüğüne erişmiş, çağdaş bireyin kahırlı diklenişi, kafa tutuşudur. Dikkat edilirse kadınların şiirlerindeki erkek; çoğunlukla siliktir, adsız ve görüntüsüzdür…Ben bunu görünür kılmaya çalıştım. Sakalı bıyığıyla, yakışığı çirkinliğiyle yaşamın içinde nasılsa, benim dünyamda nasılsa, şiirde o şekilde hayat vermeye çalıştım. YÜREKLİ BİR KADIN ŞİİRİ “Uykuda Sevilen Oğlanlar” da, karşıt cinse gönderme yaparak; ‘yasak, günah, ayıp’ üçlemesinde sıkıştırılmış kadının, kendini dizginleyişini verirken; “İlkin kadınlar kirlenir sonra oğullar/ kirli kadınlarda sınanır temiz açlık/ kirli kadınların kirleriyle sınanan aşk/kirli yalnızlıkların/ kirli kaygılarıyla çoğalarak/ analar batak, sevgili çıplak/ sarıldığı her kadını/ ilk sarıldığı kadın sanacak…” dizeleriyle önyargıları, kadındaerkekte kirliliği, bu kirlenişin hayatın tüm yüzeylerine yayılışını ve en önemlisi de kadının her zaman, her durumda “suçlu hali”ni vermek istedim. “İmroz’da Alageyik Çığlığı”nda, aşkın inançları aşan boyutunu verirken, “Hayat Bulaşır”da, tüketim ekonomisinin gençlerin dünyasını nasıl yağmaladığını, Solmaz’ları, Süleyman’ları düş ticaretiyle nasıl avladığını şiirleştirmeye çalıştım. “Toros Ceyhan ve Ben”de töre cinayetlerini, ‘Dil Altı’nda çocuk, kadın ve erkek üçlemesi ile sancılı ve eksik yaşamlardaki ‘şiddet ve töre’ olgusunu işledim. “Kar Kiri” ise “hangi kadını özlemişsen ben oyum” diyecek kadar yürekli bir kadının şiiri…. “Bir yanım ana/ bir yanım kadın” derken; aynı bedende birden fazla varoluşu barındırıyor olmanın, kadına getirdiği yükü sorguladım. Tarih boyunca “koruma ve yaşatma” görevini almış olan kadın, mistisizme her zaman yakın olmuştur. Hele de içinde bulunduğu koşullar zayıfsa, doğurduğu her an tehlike içindeyse, başvurduğu yer tanrısı olacaktır, ona yakaracaktır... ANADOLU VE ŞİİR Şiirlerimdeki mistisizm: İnandığı yerden çok şey bekleyen ve hep düş kırıklığı yaşayan bireyin sorgusu, diklenişi çoğu kez… “Çanlar çalarken/ kutsanırken tanrılar/ oğullarını savaşta yitiren kadın/ korkar yeniden sevişmekten…” ya da: “içimin tortusunda / körpe atlar, doru taylar/ oynaşır alacalar bir yanda çan/ kes şu vahşeti durdur/diye yakardığım tüm tanrılar/uykuda…” dizeleriyle savaşın kadın dünyasındaki yansımasını sezdirirken; “tanrıyı ağırlamaktır sabır/sabırsızım, dualar şöyle durun/ şöyle durun ertelenmiş umutlar/ lodosların kıyılara vurduğu/ imdat saatlerinde fener de yoktu/ utandım yoksulluğumdan/ tanrı görecek diye” dizeleriyle de yoksulluğun yabancılaştırdığı tanrıyı irdeler… Anadolu motifleri vazgeçilme ¥ K lasik bir soru olacak ama neden “Dil Altı”? Nelere panzehir olsun dediniz kitabınız? Şiir, yalnızca yaşam kurtarmakla kalmaz; genel olarak savaşa, haksızlığa ve sömürüye karşı oluşu ile, insanlığı kurtarmayı da amaçlar… “Dil Altı” ilk bakışta ilaç çağrışımı yapsa da, hemen Arife Kalender ilk kitaplarında kendi dünyasının çelişkilerini, çıkmazlarını ve yaşamda yer edinme istemini, direncini dile getirmiş. SAYFA 10 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1006
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear