Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Y H eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr Necatigil’in kaleminden Tutînâme as edebiyat okurlarının kırk yılda bir rastlayabilecekleri kitaplar vardır. Gerçekten de az rastlanır bir şaşırtı olarak çıkarlar karşınıza. Bana sorarsanız, Can Yayınları’ndan çıkan Tutînâme de böylesi kitaplardan. Bilmem, abartıyor muyum? Kanımca, kökeni Sanskrit edebiyatına uzanan bu benzersiz masalın, çağdaş şiirimizin büyük ustası Behçet Necatigil tarafından sadeleştirilerek günümüz Türkçesine aktarılmış olması bile, bu yeni Tutînâme’yi paha biçilmez saymamız için yeterli. Ama 1979’da yitirdiğimiz Necatigil’in ölümünün ardından yıllardır kayıp olan metnin onca yıl sonra bulunup ortaya çıkarılmış olması da, hiç kuşku yok ki yapıtı bir kat daha değerli kılıyor. Necatigil ilk kitapları Kapalıçarşı’dan, Çevre’den, Evler’den başlayarak En/Cam’a, Kareler Aklar’a, Sevgilerde’ye uzanan şiir serüveninin hemen her dönemine yenilikler getiren, hep yeni söyleyişler kuran, kendine özgü lirik havasından ödün vermeksizin gelenekselden minimale yürüyen bir büyük usta. Ne ki, çevirmenlik uğraşını da hiç elden bırakmamış. Heinrich Heine, Rainer Maria Rilke, August Strindberg, Knut Hamsun, Thomas Mann, Wolfgang Borchert, Heinrich Böll gibi şair ve yazarların yapıtlarından yaptığı benzersiz çevirilerin tutkunları vardır. Beni de bunlar arasında sayabilirsiniz. Hamsun çevirileri, Rainer Maria Rilke’nin kimilerince varoluşçu edebiyatın ilk parlak örneği sayılan ve bir dönem bizim ‘50 kuşağının başucu kitabı olan Malte Laurids Brigge’nin Notları’nın, Thomas Mann’ın Venedik’te Ölüm’ünün, Wolfgang Borchert’in Fener, Gece ve Yıldızlar’ının çevirileri, hem çeviriyi hem de Türkçeyi öğrendiğim bir “okul” olmuştur benim için. Necatigil, Tutînâme’yi 1890 tarihli Osmanlıca basımından sadeleştirerek günümüz Türkçesine aktarma uğraşına 1973’te başlamış. Bu çalışmanın bitiş tarihi ise, Hilmi Yavuz’un kitabın başındaki Sunuş’undan öğrendiğimize göre, “manüskrinin üzerine bizzat Hoca’nın el yazısıyla düşülmüş”: 25 Mart 1974. Necatigil, Georg Rosen’in, 1840 tarihli Tutînâme basımından Almancaya yaptığı çeviriyi de görmüş. Ama kaynak aldığı “basma metin”, Rosen’in mehazı olan 1840 tarihli nüsha değil, ilk kez 1890’da İstanbul’da basılan Tutînâme nüshası. Bu nüshanın üzerinde, ‘nakil ve musahhihi Süleyman Tevfik” kaydı bulunuyor. Kaynağı Sanskrit edebiyatına dayanan, zaman içinde değişikliklere uğrayarak önce Hint dillerine, Arapça ve Farsçaya çevrilen Tutînâme’nin Türkçeye ilk çevirisini, kimi kaynaklara göre 15. yüzyılda Hamdullah Hamdi, kimi kaynaklara göre de 16. yüzyılda Filibeli Ali yapmış. Yapıtın bilinen ilk Türkçe basımı 1837’de Bulak’ta yapılmış. Şemsettin Kutlu’nun sadeleştirerek basıma hazırladığı TutîNâme ise İstanbul’da yayımlanmış. Meraklıları, Tutînâme’nin çeşitli dillerdeki, özellikle de Türkçedeki serüvenini, Necatigil’in kitabın başında yer alan incelemesinden okuyacaklardır. Ben, bu masalların, eski çağlardan başlayarak hem Binbir Gece Masalları, hem de satranç oyunuyla aynı coğrafyada doğduğunu, yeryüzüne aynı yolu izleyerek, İran, Arap ülkeleri, Anadolu üzerinden Batı’ya uzanarak yayıldığını söylemekle yetineyim. Hilmi Yavuz ise, “Sunuş”ta, üstünde düşünmeye değer bir soru atıyor ortaya: Necatigil’in şiirinin, Tutînâme’yi Arap harflerinden bugünün Türkçesine sadeleştirerek aktarma uğraşı sırasında, bir ölçüde etkilendiğini söylemek mümkün müdür? Yavuz, o sıralar Kareler Aklar’daki şiirlerine çalışmakta olan Necatigil’in “Tutî” adlı şiiriyle Tutînâme arasında doğrudan bir metinlerarası ilişkiden söz etmenin mümkün olmadığını, ama yine de kimi alıntıların söz konusu olduğunu vurguluyor. Necatigil, kitaptaki ekleme manzum parçalar ya da âyetler, hadisler ve Arapça özdeyişlerin italik dizilmesini istemiş; kitabın sonundaki notlar bölümünde de bu şiir parçalarının açıklamaları vermiş, bulabildiği kadarıyla hangi şairlerimize ait olduklarını belirtmiş. Sözlü halk masalları geleneğinden gelen Tutînâme’nin, geleneksel Türk şiirinden yeni söyleyişlere, yeni biçemlere uzanan, böylesi bir temel üstünde çağdaş bir şiir kuran Necatigil tarafından günümüz Türkçesine aktarılması bir rastlantı olmasa gerek. Belli ki, tutku ve coşkuyla, büyük bir haz alarak çalışmış Necatigil; ama sağlam bir edebiyat bilincine, derin bir dil bilgisi ve emeğine yaslanan bir tutku ve coşkuyla. ? Tutînâme’nin yeni basımı, Dublin’deki ünlü Chester Beatty Kütüphanesi’ndeki minyatürlerle bezeli. MÜREKKEBİ KURUMADAN TADIMLIK Ona bin canla âşık oldu … İmdi Sâid günden güne güzelleşip, herkesin sevdiği, hayran kaldığı güzel, yaman bir delikanlı oldu. Tamam on beşine bastıkta ona ticaretin yollarını da öğrettiler. Sonra yirmi yaşına varınca, harama kaymayıp kendini korusun diye, bütün şehri arayıp, soyca temiz, güzellikte eşsiz bir kız buldular. Gül yanaklı, nazik nazlı, Mâhı Şeker adlı, zamanın sultânı bu kızı Sâid’e nikâhladılar. Düğün töreni bitince Sâid’i güvey koydular. Sâid, Mâhı Şeker’i görünce ona bin canla âşık oldu, bütün kalbiyle ona vuruldu. Sâid’in boyunu bosunu ve kendisine olan muhabbetini görünce Mâhı Şeker de ona deli gibi tutuldu. Sözün kısası, bu iki sevdalı birbirlerine öylesine bağlandılar ki, gitti ekl ü gitti şüb ü gitti hâb, ne bir şey yer, ne bir şey içer, ne de uyku uyur oldular. Sevişmekten değil dünyayı, yemeyi içmeyi bile unuttular. Hattâ tâcir Sâid, işini gücünü yüzüstü kodu, Mâhı Şeker’den ayrılıp da anasına babasına bile gidemez oldu… Dudu kuşunun hikâyeleri ehçet Necatigil, Tutînâme’nin başında yer alan incelemesinde, yapıtın tarihi ve içeriğiyle ilgili kapsamlı bilgiler veriyor. Bu incelemeden aktardığım satırların okuyucuya yol göstereceği kanısındayım: “Bu kitap bir masal kitabı. Masal ve hikâyelerin çoğu bir tutî, yani bir papağan tarafından anlatıldığı için de adı Tutînâme, Tutî kitabı. Bu Farsça kelime bizde ‘dudu’ olmuş. Dudu kuşunun hikâyeleri. “17. yüzyılın ünlü şairi Erzurumlu Nef’î, ‘Tutî mucizeguyem ne desem laf değil’ diyor bir şiirinde. Kendini mucizeler söyleyen, öteki şiirlerden çok üstün şiirler yazan biri olarak görüyor. Övünmekte haklı: Divan şairlerimin en büyüklerindendir Nef’î. “Elinizdeki bu kitabın tutîsi de işte böyle bir tutî. Değil değme kuşun söyleyemeyeceği şeyler söyleyen; hikmetler, kerametler söyleyen bir tutî. Bilge kişi, olgun kişi, temkinli, tedbirli, düşünen insan, bu kuşta dile geliyor. Masallar, hikâyeler anlatıyor bu tutî. Ama bunları eğlence olsun, vakit geçirilsin diye anlatmıyor. Kıssadan hisse çıkarılsın, ibret alınsın, ona göre davranılsın diye anlatıyor. (…) “Tutînâme, Doğu’nun çok eski hikâye külliyatından biri. Masallar, efsaneler “ B SAYFA 6 ” yurdu Hindistan’dan İran’a, Türkiye’ye, Avrupa’ya geçmiş, yüzyıllarca okunagelmiş bir kitap. Aslı kaybolduğu için, ancak 14. yüzyılda Fars dilindeki şekliyle biliniyor. (…) “Tutînâme hikâyeleri, gene Doğu’nun ünlü edebiyat verimlerinden Binbir Gece hikâyelerine benzer. (…) Bu kitapta çerçeve, otuz gece süren bir oyalayışın hikâyesidir: Mâhı Şeker adında genç ve güzel bir kadın, kocası ticaret için başka bir yere gidince, bu yokluktan yararlanıp âşıkıyla buluşmak, sevişmek ister. Fakat evdeki tembihli tutî, her gece masallar, hikâyeler anlatıp oyalamak suretiyle genç kadının bu niyetinin gerçekleşmesine engel olur. “Otuz gece sürer bu hikâyeler. Her geceye birden altıya kadar, değişen sayılarda uzunlu kısalı masal, hikâye düşer. Hepsini de bizim bilge tutî anlatmaz bu hikâyelerin. Çok zaman masal masal içindedir. (…) “Hem yazılı edebiyatta, hem sözlü halk masalları geleneğinde yaşamasını sürdürmüş olan Tutînâme’nin bu baskısı, dil bakımından fazla değişikliğe uğratılmadı. Metne bağlı kaldık; kısaltmalar, süslemeler yapıp olayları daha çekici, daha gerilimli hale sokmaya kalkmadık. Okuyucu fazlalıklarıyla, atılmalık yerleriyle, bazen çocukça tekrarlarıyla, kitabın doğrusunu yanlışını, başarısını başarısızlığını kendi görsün istedik. Kitap geçmişin bir hatırasıdır… ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1002