22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Ahmet Erözenci’yle ‘Mut İçin Bir Öykü’ üzerine Ben, üç grupta tanımladığınız okur grubundan, sanıyorum sonuncusuna giriyorum. Majör gruba yani. Bazı yerlerini dönüp yeniden hatta daha sonra bir kez daha okudum. Özellikle ‘Yaşanmamış Yaşamlara Dair’ adını koyduğunuz bölümü. Bir ara kitabın adını ‘Yaşanmamış Yaşamlara Dair’ koymak geçti içimden, biliyor musunuz? Sözünü ettiğiniz bölümde, yazar okurla konuşuyor. Normalde o bölümü tümüyle çıkarsanız, hiçbir şey kaybetmiyor kitap. Ama bilinçli olarak koydum ben o bölümü. Kahraman yazarla kavga ediyor orada, hatırlarsanız. KAHRAMANINI KISKANAN YAZAR Evet, Mut kendisi içi yazılan yaşama itiraz ediyor. Yazara “sandığın kadar güçlü değilsin” diyor ve kendisini sevmediğini, dahası kıskandığını ileri sürüyor... Kahramanını kıskanan bir yazar! O bölüm, yazarın iç dünyasına bir giriş... O iç dünyalar her zaman daha çekicidir bence. Biyografiler o yüzden caziptir. Birinci tekil şahıs yazıyorum, o da okurda bir biyografi algısı yaratıyor. Biyografi tartışmasına döneriz ama yazarla kahramanın karşı karşıya kaldığı bölümü biraz daha açıklayabilir misiniz? Yazarın iç dünyasına giriş dediğiniz, bir yüzleşme aslında. Böyle bir yüzleşmeye neden gerek duydu yazar, yani siz? Kahramanı sevgiyle yazmadığınız doğru mu gerçekten? Mut haklı mı? Yoo. Haksız. Ben bütün kitaplarımda karakterleri sevgiyle yazdığımı biliyorum. Neden doğdu o bölüm? Şimdi... Mut memnun değil, ama mademki onu yazar yaratıyor, aslında yazar aradaki kişiyi kullanarak kendini sorguluyor. O bölümü, kişinin kendini sorgulamasına, kendi açılımlarına yönelik olarak düşündüm. Bu tamamen öznel bir görüş. Kendini bir şekilde sorgulamazsan da hatalı olursun. Evet ama kendinizi sorguladığınız yerde haklı da oluyorsunuz çünkü yazan sizsiniz. Yani kahramanın kaderi değişmediği gibi, sorgulama aslında bir çeşit aklanma oluyor sanki yazar açısından Aklanmadan ziyade bir ipucu veriyorum orada. Diyorum ki, yazar isterse kahramanını sürüm sürüm süründürür... İsterse acımasız bir şekilde öldürür. ‘Zümrüdü Anka Kuşu’ bölümünün ikinci bölümüne kadar hastalık filan yok. Mut baş aşağı gitmeye başlıyor... Eşinden ayrılıyor, kukla tiyatrosunu yapıyor filan... Orada onun ilk ipucunu veriyorum. Ondan sonra ‘Zümrüdü Anka’ bölümüne geldiğinizde kahvenizi koyup arkanıza yaslanıyorsunuz,“Ya, bu Mut denen adam bana o bölümde bunları bunları yapmıştı!” diyorsunuz. Tabii. Ama orada işte, “Hazırlan senin ağzına ot tıkıyorum” diyebilirdim. ama öyle değil . Peki, yazar kahramanına karşı bir sorumluluk hissediyor mu? Bu bir bakıma okura karşı da sorumluluğu getiriyor... Daha önce kendim için yazıyordum, yazmayı seven biriyim. Bu beni mutlu ettiği sürece “yeterli” diyordum. Oysa bu kitabı yazarken okuru da memnun etmeyi düşündüm. Fark orada. O yüzden bu kitap diğerlerinden daha ağır oldu. ? Mut İçin Bir Öykü/ Ahmet Erözenci/ MB Yayınevi/ 212 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 961 ‘Bütün karakterlerimi sevgiyle yazdım’ Mut, Eski Mısır’da bir tanrıça. ‘Mut’un sevinç, cesaret, haz vb karşılıkları da var. Bazı dillerde ise ‘anne’ anlamına geliyor. Yazar Ahmet Erözenci daha çok ‘cesaret ve sevinç’ anlamlarını benimsiyor. Mut İçin Bir Öykü, okurunu bir şeylere inandırmayı değil, ona bir şeyler esinlemeyi vaat ediyor. Erözenci’yle romanını konuştuk... diye söz ettiniz, ama aslında birden fazla ana kahraman var bu kitapta. Örneğin dayı, bütün sessizliği içinde bilge bir kişilik. Hep olayların farkında ve bilincinde; yönlendirmeyi yapan biri dayı. Minimal konuşması var, ama fonda hep onu görüyoruz. Dayı hep danışılan kişi, yönlendiren kişi. Demek istediğim, Mut ana karakter ama yan karakterler de en az onun kadar önemli; Lütfi de, Huri de mesela... Romanda engelli insanlar var. Ya da Mut’un tercihleri öyle. Evlendiği kız örneğin, Huri, sağır ve dilsiz. Aynı evde yaşadığı, en yakın arkadaşının gözleri görmüyor. Bütün bu insanların bir araya toplanması nasıl bir tercih? Kendini ifade edememe oldum olası ilgimi çekmiştir. Hastalığımdan belki, belki yaşadıklarımdan ya da sadece yetiştirilişimden... Benim için “ifade edememe”, “ifade etmede engel olmasına karşın ifade etme” iki ekstrem... Bir de şu var, cenneti sembolize eden Huri’yi konuşturamazdım, çünkü cennet konuşmaz. Cennet sunulan bir şey. Öte yandan sağduyu tipini, yani dayıyı da minimal konuşturmak zorundaydım. Pinokyonun çekirgesi gibi... Hep vardır ama çok az girer devreye. Doğru, kitapta en fazla engel yaşayan, en fazla engele sahip olan değil... Mut, Huri ve Lütfi... Onlar üç maymun gibiler. Mut kendini hiç ifade edemeyen biri. Adam kendini aracılarla ifade ediyor. Görmeyen en rahat. Huri ise konuşamadığı için rahat konumda. Aslında paradoksal olarak, gören, konuşan ve duyan biri olan Mut en zavallı konumda. Cennet ve cehennemi en iyi nasıl anlatırım derken, duymayan, konuşamayan ve görmeyen figürler girdi devreye. Okura derdinizi çok doğrudan ve hatta biraz üstüne basarak anlatma yolunu seçtiniz. Bunu mu demek istiyorsunuz? Okur beni doğrudan anlasın kaygıAhmet Erözenci Ë Müjde GÜZELSOY ut İçin Bir Öykü, “inişli çıkışlı, sürprizli, heyecanlı ve okurunu mutlu eden bir düşroman” şeklinde sunuldu. Roman rüya ve anıların iç içe geçtiği bir otobüs yolculuğuyla başlıyor. Otobüsün uğradığı duraklar hayat yolculuğunun durakları sanki... Evet, roman bir otobüs yolculuğuyla başlıyor ve sürüyor. Başlangıç ve son. Otobüs bir sona gidiyor; sonda da bildiğimiz, o klasik cennet ve cehennem var. En azından şimdilik daha ötesini bilmiyoruz. Bize söylenen, sunulan bu. Son buysa, hayatta da ikisini birden yaşama olanağımız var. Eğer o sona dair kontrol bizde değilse, bu sona dair kontrol bizde. SEMBOLLER VE MUT Dikkatimi çeken şey, romanda yer alan kimi öğelerin bir şeyleri sembolize ediyor olması... Haklısınız... Zaten bu kitapta sembolleri çok kullandım. İsimlerde, olaylarda.. Ve kahramanlarda... Sözzgelimi ana kahraman Mut. Mut nasıl biri, onun için ne dersiniz? Mut benim kafamda, yaptıklarını yaptıktan sonra “ben bunu yapmak istiyormuşum” diyen biri. Önce davranıp sonra düşünen biri, öyle mi? Evet. Mut aykırı biri. Adeta doğaçlama tiyatrodan biri gibi. Var öyle tiyatrolar... Mut, baskın anneden kaçabilmek için öyküler yaratıyor. Böylelikle daha az yıprandığını düşünüyor ve bu andan itibaren bütün hayatı öyküler yaratarak geçiyor. Madem Mut davrandıktan sonra düşünen biri, bu öyküleri yarattıktan sonra mı fark ediyor? Evet. Bilinçsizce yaratıyor. Farkında olmuyor öykü yarattığının. Giriyor öylesine bir şeyin içine. Mut diye bir isim, nereden geldi aklınıza? Ne anlama geliyor? Mut, Eski Mısır’da bir tanrıça. “Mut”un sevinç, cesaret, haz gibi karşılıkları da var. Bazı dillerde ise “anne” anlamına geliyor. Ben daha çok “cesaret ve sevinç”i sembolize eden anlamı yakıştırıyorum. Mut’tan ana kahraman SAYFA 14 M sı... Evet, biraz bu var. Bir yerde kaçınılmaz bir şekilde benim mesleğim devreye giriyor. Doktorluk, yaşamla ölüm arasında bir meslek. Yani ben hastalıklarla uğraşıyorum, kanserle uğraşıyorum. ‘Okur doğrudan anlasın’ kaygısı bir yere kadar var, haklısınız. Bir de, ben son altı senemi, aile içi çok yoğun hastalıklarla yaşayarak geçirdim. Kaçınılmaz biçimde onun da bir yansıması olmuştur... Bundan sonra yazacağım kitap, daha yoğun olarak ölüm ve yaşamla ilgili olacak; hatta direkt onunla ilgili olacak. Öyle hissediyorum. Sorunuza dönecek olursak, ben aslında sadece “okur doğrudan algılasın” kaygısıyla hareket etmedim, ama sonuç öyle oldu. Yazar aslında yazarken okurunu seçiyor. Siz nasıl bir okur bekliyorsunuz romanınız için? Benim görüşüm, Mut İçin Bir Öykü’nün çevresinde birkaç grup okur oluşacak. Bir grup okur ilk iki bölümün rahatlığıyla okuyacak bitirecek ve ne olduğunu anlamayacak. Başka bir grup, hani o edebiyatla ilgilenen, edebiyatı takip eden grup beğenecek, inşallah, umudum o yönde. Bir başka grup da tekrar dönüp okuyacak. O insanların majör grubu oluşturacağını umuyorum. Kitapta noktasız virgülsüz birbiri ardına eklenmiş kelimelerden oluşan bir bölüm var. Karmaşa bölümü. Okuru zorlarsa o bölüm zorlar sanki, ne diyorsunuz? A, evet. Karmakarışık düşünceler bölümü... O da yazım sembolizması... Mut’un Huri’yle evlenmesinden Mara’nın devreye girmesine kadar olan bölümde de nokta yoktur. Kaç sayfa sürüyor biliyorsunuz. Cümledir o, virgüllerle ayrılmış bir cümle. Orada da yapmak istediğim “roller coaster” yani heyecanlı, inişli çıkışlı, dopdolu bir şey işte... Onu da nokta koymayarak denedim en azından.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear