08 Ocak 2025 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Cevat ÇAPAN Şiir Atlası Duncan Bush/ Şiirler/ Çeviren: Nice Damar ‘gülen kırmızı bir ağız’ 1946’da doğan şair, Gwent College’da yazın dersleri vermekte ve zamanını Galler ile Luksemburg arasında paylaştırmaktadır. Ayrıca romanları ve çeviri kitapları da vardır. Şiir kitapları: Aquarium (1983), Salt (1985), Black Faces Red Mouths (1985), Midway (1998). Roman: Glass Shot (1992). KANCA 1 Orak diye isim taktım ona. Ama o, yaşlı adam kullanır onu ve adlandırdı onu: kanca diye. Yeni değil artık; kırmızının üstündeki altın renginden daha yayvan bir kılıç eğrisi: yeni ay’ı bir elipsin; ve araç, simge değil: kör, yağlı pas kullanımla; tırtıklı, sertleştirilmiş gümüş bıçak ağzı. Ama bir alet olağanüstüleştirir, neredeyse doğa kadar, sanattan daha zorlu: bin yıl ayırt etmiştir bu biçimi Mısır dünyanın tahıl ambarı oluşundan beri, daha eskiden: bir ay kenarı bir doğrudan daha düzgün kesen: otu, eti değil: yalnızca sivri uç gömülebilir, açarak bir düşmanı dolu bir çuval gibi ya da ağız parçalar bir organı, sallandı önce geçti hedefini; ama acımasız yeterince bir simgesi tarımın ayaklanan serfler için. Çapraz çekiç vurur bu hüznü bir kez bir adamın yumruğunda; ama seri halinde üretildi şimdi giderek küçülen bir azınlık için, bu alet, bu silah: çelik yassıltıldı, kıvrıldı, keskinleştirildi, beyaz kül bile düzlendi ve halkalandı çelik, makinede. Ama güzelce tartıldı, bu şey: hafif, yalnızca bir kabzayı kaldırmışım gibi, sol elimle bile, o alışırken bile geri çekmeye. Eğildim ve salındım, bilekten, sağlı sollu kanca kılıçtan geçirdi otları, önden vuruş ve geri. Sanırım hiçbir göz inanmadı buna, ama bilek: CUMHURİYET KİTAP SAYI dengeli ağırlıkla, pul gibi; ve ki o güzeldir yalnızca şimdi, çünkü inceltti onu kaba kullanım, deniz taşları gibi. 2 Güzeldir de sözcük: Tırpan. Yere serildim tüm öğleden sonra uzun, yeşil, incecik tohumlu otlara daha incelikli kavaklardan. Sapları darbeden sonra demetlenmiş düşer kucaklar dolusu yabani sümbüller gibi, ıslaktı bıçak ağzı özsuyla. İkiye bükülmüş öne eğik, tırmanıyorum çayırı tüm sıcak öğleden sonrası bu kırmızı izler için, soyulmuş kabarcıklar tepeciklerinde iki beyaz avucun. PNOMOKONYOZ Bu Toz’dur: kara elmas tozu. Otuz yıldır içindeydim onun, oğul, gülen kırmızı bir ağız yaklaşan tükürmek için kara kömür tozunu bir mendile. Ama o kırk yıldır içimde şimdi: öyle ince ki içinize çekebilirsiniz onu bir toz maskesinden. Onunla öleceğim şimdi. İçimde o, morarmış yara izlerim gibi. Ama düşünmemeye çalışıyorum onu. Kendimi çok yormuyorum bu günlerde; bir kerede bir adım. Özellikle merdivenlerde. Düşünmemeye çalışıyorum onu. Gördüm öz kardeşimi: doğruluyor, ölüyor korkudan, zorlukla soluyor daha kötü oltanın ucundaki bir sazandan, havada soluk alamayan. Her soluğu sonuncusuydu onun. Düşünmemeye çalışıyorum bunu. Ama tanır beni yavaş adımlarımdan, ara sıra istemeden gelen hafif öksürüğümden ve hassas bir veremlininki gibi, ve ciğerim dolu muhabbet kuşlarıyla. 917 SAYFA 25
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear