Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? verdiği gibi maldan da olan, çırılçıplak kalan insanlar… Çokları, dükkânını soyanın komşuları olduğunu öğrenince bir kez daha sarsılmıştı. İnsanları, dilini bilmedikleri yabancılar avutuyordu. Yalnızca bakışarak, dokunarak… Maden işçilerini anlata anlata bitiremiyorlar. İnsanlık fotoğrafları gazetelere yansıyordu. Daha anlatayım mı? Ne diyor bilimciler şimdi? Deprem yoldaymış, haberi kanıksamış gibiyiz; ya olursa? Öncekinden gerekli dersi aldık mı, ya önlemler? Türk Tabipleri Birliği’nin bir yazanağı vardı, bari şimdi dikkate alınsa… Ben, acıyı deşmek için değil, acıyı unutturmamak için yazdım bu kitabı. Ölenlere rahmet, kalanlara sabır diyenler utansın diye yazdım. Benim yazarken yaşadıklarım, depremzedelerin yaşadıklarının yanında ne ki… Bildiğim kadarıyla siz, Ankara’da oturuyorsunuz sürekli, o dönemde?.. Ankara bile bizleri sokağa dökecek kadar sallanmıştı. Deprem bölgesine çok sonra gittim; bir cumartesi tek başıma… Aylar sonraki görüntü bile insanım diyeni utandıracak gibiydi. Ankara’da yaşadığını sandığımız devletin temsilcilerini sormak gerek aslında, neredeydiler? Görüştüklerim arasında, onları ilk günlerden sonra gören yoktu. HALKTAN BESLENMEK... Şöyle geldi aklıma: Sanıyorum Sevgi Özel, toplumsal yara haline gelmiş olayları, topluma mal olmuş insanların hunharca katledilişlerini kaleme alarak, yani toplumdan/halktan besleniyor, yanılıyor muyum? Çok yerinde bir değerlendirme… Ben kendime böyle bir yol çizdim, yazınsal bir engelim yok, başka türlü engelim de… Hangi coğrafyanın yazarı olduğumu bilmek yeterlidir, diye düşünüyorum. Belgesel niteliği var mıdır bu kitabın peki, varsa ne kadardır? "Uğur Olsun", yaşamöyküsel bir romandır. Kurmacaya yaslandığım yerlerde kendi tanışıklığımı, Mumcu ile söyleşilerimi, saptamalarımı kullandım. Kişiler gerçek adları, olaylar gerçek tarihleriyle verildi. "Yıldızlar mı Suçluydu?" için de belgesel diyebilirim. Ancak acılı insanları düşünerek kişiler, olaylar üzerinde epeyce oynadım. Roman 16 Ağustos 1999’da başlar, 17 Ağustos 2000’de biter. Bu bir yıllık sürede aktardığım olayları, devleti temsil edenlerin saçmalıklarını, kitle örgütlerinin çabalarını, yayımlanan genelgeleri, bildirileri, gazete haberlerini sırasıyla ve zaman zaman doğrudan aktarmayı yeğledim. Bunun tek zorluğu istediğim gibi yazınsal manevra yapamamaktı. Ne yalan söyleyim, burada yazınsal değil duygusal yanım ağır bastı. Kalemimden çok yüreğimin sesini dinledim. Bu denli büyük bir acıyı yazmak için yıllarca uğraşan birini, okurun doğru anlayacağını düşünüyorum. Hekim arkadaşlarım yazarken sık sık SAYFA 6 uyardılar; çünkü depremle yatıp kalkıyor ve sandalyem kıpırdasa sıçrıyordum. Bir de anlatmaya çalıştığım insanları düşünün, hani yaralar sarılacaktı? Sarsıntıdan bunca uzakken, ben bile derinden yaralandım yazarken… Kitapta kalın kalın çizdiğim yerlerden sadece bir tanesi, buyurun: "Halk devleti beklemedi. Halk… Acıda tasada birleşebiliyordu ancak… Acı, tasa Sevgi Özel bu kez de Türkiye’nin kara bir günü olan 17 Ağustos’a götürüyor bizleri yeni kitabıyla... hafifleyince sepet koluna herkes kendi yoluna diyebilen halk… Güzellerim halk… Başına vurulmadan lokmasını veren güzellerim…" Sesinizi duyurdunuz, bu kesin! Ama asıl duyması gerekenler, duydular mı dersiniz? Sanmıyorum; ayrıca sesimin yeterince duyulduğunu da sanmıyorum. Sesimi önce içinde bulunduğum sınıf duymalıydı; ama kimse kimseyi okumuyor, duymuyor. Bu depremden önce bu denli çok ve yetkin yerbilimci olduğunu bilmiyorduk. Şimdi her gece TV’lerin her kanalında, yerbilimciler konuşuyor. Bilmem, onlar sesimi duydular mı? Bilmem, onları duyuyor muyuz? Bu kitabı depremi yaşayanların okumasını istemezdim, onlar duydu sesimi. Bu onların sesi değil, çığlığı çünkü. Yedi yıl önceki çığlık onlara geri dönsün istemezdim. Yukarıdaki alıntılar, bana o anlamlı sözcüğü hatırlattı, son söz, konuşmamız boyunca andığımız "bilge/büyük adam"dan olsun gelin: "Vurulduk ey halkım, unutma bizi…" Konuya benzer öğelerle anlamdaşlık kuruyor, ne dersiniz? Evet, dilerim onun seslenişi hiç unutulmasın. Yazık ki birileri, yağmurdan çok gözyaşının ıslattığı bu coğrafyanın insanlarını acıyı kanıksama, yok sayılmayı doğal karşılama arsızı gibi görmeyi sürdürüyorlar. Demek ki, "Vurulduk ey halkım" diyen devrimciyi, yalnızca ölüm yıldönümlerinde anmak yeterli değil, demek ki depremzedelere yalnızca ekmek su sağlamak yeterli değil… ? eoztop@aof.anadolu.edu.tr Yıldızlar mı Suçluydu? / Sevgi Özel / Çınar Yayıncılık/ 214 s. KİTAP SAYI 886 CUMHURİYET