Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
İlhan Erdost'un “İlhan İlhan”ı üzerine… İlhan Erdost’un anısına: İlhan İlhan Birinci basımı 1983'te yapılan, ikinci basımı 1985'te gerçekleştirilen İlhan İlhan'ın benim elimdeki basımı 1995 yılı damgasını taşıyor. İlhan İlhan, bugüne kadar kaç baskı yaptı bilmiyorum. Çok satar bir kitap değil ama bir protestoyu içeriyor ne de olsa böyle bir antolojinin içeriği. Onun için 12 Eylül acısını yüreklerinde duyanların evlerinde bulunması gereken de bir kitap o günleri unutmamak için. ? Gültekin EMRE lhan Erdost'u anlatır, İlhan İlhan: O unutulmaması gereken 7 Kasım'ı. Bu bir antoloji ama başka bir şeyi anlatıyor bu kitap: O unutulmaması gereken 7 Kasım'ı. Onun için alınıp okunmalı ve korunmalı İlhan İlhan: O, 7 Kasım'ı unutmamak için. GİRİŞ NİYETİNE: Muzaffer Erdost'un “Öldürdüler Onu” şiirinden: “Öldü kardeşim/Öldürdüler onu/Akşamdı, hava tam kararmamıştı daha/Kan içindeydi, düşmüştü/Akşamı görmek istemem artık/.../Öldürdüler onu/Döverek/Bağırmadı bir kez olsun/Ölüm mü içiyordu sesi/.../Öldürdüler onu/Ekmeğin akına düşeceği/Gündüzün geceye düşeceği saati/Görmek istemem” Antolojileri sever misiniz? Siz de benim gibi bir antoloji tutkunu musunuz? Siz de benim gibi nerde eski, yeni bir antoloji görseniz almadan duramayanlardan mısınız? Eğer bu soruların yanıtı “evet” ise, sizinle iyi anlaşacağız demektir. İlhan İlhan, bir başka antoloji, gözyaşı hiç dinmeyen bir antoloji. Bu nasıl oluyor diyorsanız, açar bakarsınız bu özgün antolojiye. Ama buraya gelmeden önce İlhan İlhan nasıl oluşmuş, ona bakalım: 7 Kasım 1980. Bu can alıcı tarih çoğumuz için çok şey ifade ediyordur sanıyorum. Bazıları bu acı günü çoktan unutup gitmiştir belki de. Ola ki, kimileri de hiç duymamıştır bu acı tarihi. 7 SAYFA 22 İ Kasım, 12 Eylülcülerin yüzüne kara bir leke olarak yapışıp kaldığı, unutulmaz bir insanlık suçu işlendiği gün olarak tarihe geçti; duyuyor musunuz beni? Bugün, Onur Yayınları sahibi İlhan Erdost'un, ağabeyi Sol Yayınları sahibi yazar Muzaffer Erdost'un gözü önünde dövülerek öldürülüşünün 27. yılı. Duyuyor musunuz beni? 12 Eylül Cuntası asıp keserek, tutuklayarak, işkence ederek, öldürerek... tüm hızıyla ülkemizde terör estirdiği günlerde, Muzaffer Erdost'la kardeşi İlhan Erdost “yasak yayın” bulundurmaktan gözaltına alındılar. Erbil Tuşalp'in “İlhan'ın Öyküsü” bu işkence dönemini ve dürüst bir yayıncının ölüme gidişini anlatıyor. Bu yürek paralayan yazı mutlaka okunmalı ve ülkemizin içinde bulunduğu çıkmazın nedenleri bir de burada aranmalı. Yalnızca bu yazı için alınmalı İlhan İlhan. O kara günleri lanetlemek için, yalnız bunun için. İlhan İlhan kitabının yakıcı iki yazısı, Muzaffer Erdost'un kaleminden çıkmış: “Canıma Can Olan Kardeşim İlhan Erdost” ve “Biz İkimiz Kardeşiz”. “İLHAN Erdost, benim, yalnızca kardeşim değil, yaşamımızın sosyal ve iktisadi olduğu kadar, kültürel ve siyasal yönleriyle iç içe geçtiği, birbirimizi bütünlediğimiz, bir yarımdı. Bunun içindir ki, beni İlhan'sız, İlhan'ı bensiz anlatmak, gerçeği tam olarak ortaya koymaya yetmez.” Bir ailenin ve yurtsever iki kardeşin yaşamı, başlarına gelenler, başlarından geçenler, yargılanmaları, yayıncılıkları... dupduru, hiç abartısız gözler önüne seriliyor burada, bu kitapta, antolojide, İlhan Erdost'u düşünerek. Ülkemizin dağ gibi biriken sosyal, kültürel, ekono mik sorunlarına düşünen, yargılayan, eleştiren beyinlerin yetişmesine yayımladıkları bilimsel kitaplarla katkıda bulunmak için didinen iki kardeşin ülkemize ne gibi bir düşmanlığı, kötülüğü oldu acaba? Kendilerini yurtsever gösterenlerin ne rezilliklerle dopdolu olduğunu her gün gazetelerden okuyoruz. Buna kimsenin kılı kıpırdamazken, yayımladıkları kitapları suç unsuru olarak görenlerin hışmına uğrayan bu iki kardeşi birbirinden ayırmakla amaçlarına ulaştılar mı acaba? Ülkemiz siyasal, kültürel, tarihi, ekonomik, etnik sorunlarından kurtuldu mu? Ne çözüldü 12 Eylül'den sonra? Hangi işimiz rast gitti? Nerden nereye geldiğimiz ortada değil mi? Terör kurbanı Uğur Mumcu, köşesinde bu acı durumu şöyle değerlendiriyor: “İlhan Erdost, ağabeyi, yayıncı ve yazar Muzaffer Erdost ile bazı yayınları nedeniyle gözaltına alındıktan sonra, Mamak Askeri Tutukevine götürülürken yolda öldürülmüştür ve ağabeyi Muzaffer Erdost, kardeşi İlhan Erdost'un dövülerek öldürülüşüne, çaresizlikle çırpınarak, belki de ağlayarak, gözleriyle görerek tanık olmuştur. “Bundan daha acı bir tanıklık, bundan daha çok yürek kavurucu bir sahne olabilir miydi?” Bu tür sahneler çok yaşandı ülkemizde. 37 kişinin öldürüldüğü Sivas'ı da unutmayalım, lütfen. O da tarihimize kara bir leke olarak geçti, geçirdiler. Emniyete götürülürken İlhan Erdost, kızı Türküler'i öpemez uyandırmamak için. Gidişi o gidiştir bu duyarlı babanın ve bir daha kızını hiç öpemez, öptürmezler ona. O, ölümle kucaklaşır işkencecilerin ellerinde. Bugün onu öldü renler gülüp oynuyor, gezip dolaşıyor, yani yaşıyorlar, ama İlhan öldürüleli 27 oldu ve Alaz ve Türküler babasız büyütüldü. Yurtsever bir aydına ülkemizin biçtiği ölüm fermanıdır bu. 35 yaşında öldürülen İlhan Erdost'un ardından ağabeyi yazar ve yayıncı Muzaffer Erdost, çok sevdiği, yarısı saydığı kardeşinin adını adına katar: Böylece, Muzaffer İlhan Erdost olur. İlhan Erdost, ağabeyinde yaşamayı devam ediyor. O 27 yıldır aramızda. İşte onun ardından hazırlanan ve onun için yazılan, şiirler, metinler, fotoğraflar, karikatürler... İlhan İlhan antolojisinde. İlhan İlhan'ın farklı bir antoloji olduğunu söyledim ya, yürek dağlayıcı, can yakıcı, onun için de kolay kolay unutulacak gibi değil. Arabasına konan bir bombayla öldürülen Uğur Mumcu'nun, İlhan Selçuk'un, Oktay Akbal'ın, Alaattin Bilge'nin, Vahap Erdoğdu'nun, Şenal Sarhan'ın yazıları hâlâ güncelliğini koruyor. Aradan geçen sürede çok şey değişmedi ülkemizde, yargısız infazlar, işkenceler, öldürmeler, polisin yetkilerinin artırılması, siyasal baskı, yayın yasağı, söz hakkının kısıtlanması, düşünceye saygısızlık... sürüyor. Muzaffer İlhan Erdost, “Karlı Bir Günün Şiiri”nde kardeşine şöyle sesleniyor Ocak 1991'de: Gittin/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Uzaklara/ Gittin.” Evet çok uzaklara gitti İlhan Erdost, 27 yıl kadar uzaklara; her yıl daha da uzağa ama o ne kadar uzağa gitmiş olursa olsun bu ülkenin sorunları bitmeyecek ve o bizimle yaşamaya devam edecek diyorum size. “Kayıtları yapıldı. Formları doldurdular. 'Suç'larını bilmiyorlardı. 'Yasak yayın bulundurdukları' için gözaltına alındıklarını öğrendiler. Ve suçlarının karşısına 'yasak yayın' yazdılar. Merdivenin aşağısına indirildiler. Fotoğrafları çekildi. Saçlarını ve bıyıklarını kestiler. Yeniden fotoğrafları çekildi. Sırtları duvara dönük, merdivenin basamağına, daha önce gelenlerin yanlarına sıralı durdular. Hazırolda. Başlar kalkık...” Onu anlatır bu antoloji: İlhan İlhan. İlhan'ı anlatır. Şiirlerle, hakkında çıkmış yazılarla... İşte böyle bir antolojiyi kitaplığınızın en gözde en görülecek yerinde tutmaya var mısınız? Neyyire Özkan, yazısında, “Tutanaklardan Mamak'ta Bir Güz Akşamı”nı ele almış o dehşeti yeniden yaşatarak. 12 Eylül Askeri Darbesi’nin üstünden yalnızca 56 gün geçmiş ve hışımla yayıncı iki kardeşe gözünü dikmiş can alıyor. İşte bunu anlatıyor bu yazı ve suçluların yargılanma süresini ve işkencecilerin aklanmaya çalışılmasını. Muzaffer Erdost'un “Türküler Günlüğü” ve öteki yazıları ibret için ders kitaplarına alınmalı, okutulmalı. Duvarlara asılmalı, duvar gazetelerinde yayımlanmalı. Kentin kavşaklarına asılmalı, hiç unutulmamalı. İlhan İlhan, onu anlatıyor işte unutulmamayı, unutturulmamayı. Muzaffer İlhan Erdost'un ağıdına hangi yürek dayanır, söyleyin hangi yürek? “Sen de yazdın mı ozan/ Kardeşim KİTAP SAYI ? CUMHURİYET 925