28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Hüseyin Yurttaş "Saklı Kimlik "i anlattı " Anlatmak isteğinden doğdu bu roman" llitstyin Yurttat 1 Hidayet KARAKUŞ S~*y aytrt Yurttaş, Saklı Kimlik büV yüklere yönelik ılk romamntz. » \ Şımdiye değin şair olarak, deK^J nemeleriyle çocuk kıtaplarıyla, Onırün hsız Cıünlerı ndckı öykülertylc tanıdıg'ımız Yurttaş, bu kez karşımıza bir romanla çıktı Her kıtabm yazüma ereği farklıdır ama neden roman? Öteki türler doyurmadı mu Şiirin söyleyebilcccklcri, anlatabilecekleri, taşıyabilecekleri sınırlıdır. Onıı zorladığınız zaman düzyazıya varır ve şiirden çıkarsınız. Böylc olunca, bazı şeylerin başka türlerde (denemede, düşün yazısında, öyküde, romanda, vb...) türierde (denemede, düşün yazısında, öyküde, romanda, vb..) işlenmesi neredeyse kaçınılmazdır. Ben de yazmadan edemediğim bazı konuları öyküyle, romanla vermeyc çalıştım. Aslında öyküde ve romanda gecikmiş olmamı bağışlayamıyorum. Çünkü ilk olarak bu türleri 196O'lı yılların sonlarında, 1970'lerde denemeye çalışmıştım. Tabii ki onlar yetersiz ürünlerdi. Bunun için de gün geldi yırtıp attım. Direnseydım hernalde çok daha iyi olacaktı. Böyle gecikmiş bir yolcu konumuna düşmeyecektim. Bu bir "doyum" sorunu değil; gereksinim sorunu. Anlatmak isteğinden dofian ve bu türde yazmayı zorunlu kılan bir "konu" dayatması. Oyle dayatan konular var. Örneğin şimdi de yeni öyküler ve bir roman tasarlıyorum. SAĞLAM BİR KURGU... Roman yazarken yajadıklanmzı, kitap çktıktan sonraki heyecantnızı merak ettim. Nasıl bir $ey? Roman, her şeyden önce sağlam ve geniş çaplı bir kurgu gerektiriyor. Onu lcurarken temelden çatıya en küçük bir aksama olmaması şart. Yoksa çürük bir vapt çıkar ortaya; o da okur tarahndan nemcn fark cdilir. Anlatımın ve dilin içerikle örtüşmesi, kişilerin vc olayların o romana ve o romanın bölümlerine en uygun biçimde işlenmesi gerekir. Romanı yazarken böyle bir uyum için çok çabaladım. Roman bir iki kez savrulup istemediğim yerlere gitti, geldi. Son şeklini verip son noktayı koyduğumda pek keyifliydim. Çünkü kafamdakini ortaya koyabildiğime inanıyordum. Kitap çıktıkSAYFA 12 tan sonra bunun okııra nasıl yansıyacağını çok merak ediyordıım. Daha oncc şiir kitapları çıktıkça iarklı tepkiler almıstım. Orada okur kendine en yakın bulduğu bir şiiri göklere çıkararak kitabi bir yanından tutup övüyor ya da kendine uzak bulduğu şiirlerden yola çıkarak uyarılarda bulunnıaya çalı^ıyoıdu. Bu, öykü kitabında da öyleoldu. Biri Züko Amca adlı öyküyü yere göğe koyamazken, bir başkaM Çürük Bir Gulüş'teki kırık sevince takılıyor, bir diğeri yabanıl doöa insanını anlatan Kurt'a prim veriyordu. Ama roman oyle değil. Bütünsel, adeta abidevi bir yapı var ortada. Benim romanım için söylemiyorum bunu, genel olarak roman için, gerçek romanlar için, türünün niteliklerini taşıyan romanlar için sövlüyorum. Bu abidevi yapının nasıl bıılunacağı, hangi cepheden, hangi ayrıntılara bakılarak yorumlanacağı insanı mcraka sevk ediyor. benim de öyle oldu. Aldığım izlenimler gerçekten çok olumlıı. Vermek istedikierimi 'alan' öyle çok okurum, dostum oldu ki, emeklerimc dcğdi diye düşünüyorum. Romanda Bekir Engiz ilginç bir kişilik. Neyin peşmdeydı? Okuduğumuzda kendi değerlerı yüzünden evınden, ailesınden kopan bir ınsan, bir eski tüfekle karşılaşıyoruz amaasıl neden daha derinlerde olabilır mı > ()rneğın gençliğtnde de evınden kopmuştu. Bir anlamda Evet, tam tamına öyle. Hani Hilmi Yavuz bir şiirindc "scvda derinlerdedir, oysa Ferhad/üstünü kazmada dağın" diyor ya; övle. Sevda derinlerde. Kayıp bir çocukluk ve gençlik. Yarım kalmış bir aşk. Bırakıp kaçmrş. Babasıyla yaşadığı olayların bıkkınlığı ve son bir olayın ürküntüsüyle diişülen o uzun yolun ardından hem bastınlamayan bir özlem, hem de yaşanan çürüme; umutlarının bir bir yıkılması, onu yeni bir kopıışa sürüklüyor. MÜDÜR BABA' Romandaki Miidür Baba'yı tamrgibiyiz; neden o kadar yakın geldi acaba bize? Romanda bazı gerçek kişilerden yola çıktığım da oldu. Müdür Baba bunlardan biri. Izmir'de, Kadifekale sırtlarında, Ballıkuyu'daki gecekondusunda tanıdım onu. Sokak'ta Mardinli çocuklar ona "Müdür Amca" diyorlardı. Onun ne müdürü olduğunu doğrusu merak ettim. Sonra kendısiyle geni^çe söyleşilerim oldu. Meğer yıllarca cezaevlerinde memurluk ve müdürlük yapmış. Toptaşı, Tunceli, Bursa ve Imranlı cezaevlerinde bulunmuş. Çocukluğu Beyrut'ta geçmiş. Nâzım Hikmet Bursa (^ezaevi'ne gcldiği zaman onu ilk karşılayan görevlilerden biriymiş. O zaman sanırım memurmuş. Orada Nâzım'la, Bursa ve lmranlı cezaevleriyle ilgili olarak söyledikleri tıpa tıp alınmıştır. Beyrut anılarını da hiç değiştirmeden notlarımdan aktardım. Ben tanıdığımda sanırım 75 yaşında filandı Müdür Baba. Bazı şeyleri karıştırıyordu anlatırken. Ama bazılarını hep aynen tekrarlıyordu. Nâzım'la ilgili, Beyrut'la ilgili andan bunlardandı. Gecekondusunun duvarında îbrahim Balaban tarafından yapılmış bir portresi asılıydı. Balaban'ı Nâzım'la tanıştıranın, ona takdim cdenin kendisi olduğunu söylerdi. tşte belki de bu yaşanmışlıklar onu "tanıyacak kadar" yakın kılıyordu bize. Orhan Kemal, Nâzım Hikmet, Müdür Babageçmıştebtrlıktc olmıtşlur. Bırazdaha ayrıntı olamaz nııydı onlar için? Gerçı konu onlar dcğıl ama yıne de onların ortamından tanhselyeni öyküler çıkamaz mıydı? Yok muydu? Orhan Kemal ve Nâzım Hikmet'le ilili çok şey yazıldı. Anılar bir bir ortaya ondu. Romanı yazarken o kitapların hemen hemen tamamını okudum. Bcnim onları yinelememin bir yararı olmazdı. Ben, o anılara dayanmayan ve Miidür Baba ile Bekir'in yaşamına yansıyan siluetleriyle vermeye çalıştım onları. Obür C U M H U R İ Y E T K İ T A P S AYI 7 39
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear