24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Nâzım'dan habersiz yaşadı. 'Büyük sessiz çoğunluk' için 'Nâzım' zaten hiç mi hiç yoktu. Yalnız 'kamusal alan'da değil, 'günlük yaşam'da da yoktu. Üstelik bu kör yasak, yalnız Nâzını'la da smırlı değildi elbette. Nâzım, sadece bir simgc, bir 'öcü', haddini aşmaya niyetlenenlere aba altında sopa gösterme idi. LANETÜLER StNIFI Oğrenciliğimizdc, aramızda, toplumcu 'şair'lerin, aynı doğrultuda düşünen 'öncü aydınlar'ın adını duyanlarımız yok dcnccck kadar azdı. Bazı yazarlarımız bilinçlı bir bıçimde susturulunca, ister istemez, düşünce dünyası, sanat ve edebiyat, 'manzume'cilere ve 'vatan milltt sakarya' türii yazar taJumına kalmıştı. Bugün de pek farklı değil ama, o yıllarda, yurt sevgisinin tek ölçütü, 'devlet' adına gırtlak patlatırcasına 'hamaset' nutku çekme idi. O kadar ki, bu çizginin dışında kalanlar, nercdcysc lanctlilcr sınıfından sayılırd>.. Orneğin, 'garipler'ın, '40 kuşağı'nın ve tüm 'ötekiler'in, kısacası 'ders kitaplarının dışında' kalanların, devletçe "yok sayılanlar'ın varlığından, biz ancak lise son sınıfa geldiğimizde, daha çok da 60'lara doğru, o da şöyle böylc haberdar olabilirdik. Bu yanm yamalak bilgilenme de, ilk kez, elli yıldır bir türlü hâlâ yerli yerine oturtamadığımız 'biçimsel demokrasi'ye geçişle olmuştu. O günler için, büyük bir olay sayılan iktidar değişikliği, düşünce ve sanat dünyasına, devlete ve düzene dokunmamak koşuluyla, göreceli bir özgürlük havası getirmişti. Işte, resmi ideolojinin dışladığı 'düşünce'lerle, kimi yeni 'şair'lcr ve 'yazar'larımızla, ancak 50'li yılların ikinci yarısında, bizim kuşak için bir tür 'edebiyat okulu' olan 'edebiyat matineleri'nde ve sınırlı ölçülerde de olsa, 'müfredat dışı' edebiyat ürünlerine daha çok yer veren Yaşar Nabi'nin 'Varlık'ında, Türk Düi'nde, Yeditepe'de vb. dergilerde tanıştık. Fakat, edebiyatta ve sanatta asıl büyük coşkuyu 6()'dan sonra, demokrasi denemesini yüziine bulaştıran iktidar partisinin, sıra dışı yıkılmasrndan sonra yaşadık diyebilirim. Yıllar yılı bir hiç uğruna yasaklanan, ne çok şairimiz, yazarımız, sanatçımız, düşünürümüz olduğunıı, ancak '61 Anayasası'nın yarattığı aldatıcı özgürlük havası içinde, yine de büyük bedeller ödeyerek öğrenebildik. Işte bugün her biri edebiyat dünyamızın önde gelen yazarlarından olan, yüreklerini yazılarında, şiirlerinde, eylemlerinde ortaya yansıyan imgesinde mutluluk aracılığı, kahramanlık öyküsünde yer alma, göz alıcılık, baktmlılık gibi onurlu ögeler vardır. Yaşlanınca bir savaşçının güçten düşmesinin hüznünü duyar olsa olsa, artık görev alamamanın hüznünü. Ama Harname'deki dişi eşeğin övüneceği, teselli olacağı mutlu bir an bile yansımaz şiire. Öykü anlatırken şiir kurmak ustalık ister, Hatipoğlu şiirlerinin çoğunda öykü anlatan tavn koruyor. Bu öykülerin kimisi örtük bir biçimde, bölük pörçük görüntülerle yer alır şiirde, kimisi açık seçik anlatılır. Bir surenin başlayışını ya da adını anımsatan, üç Arapça harfiyle adlandırdmış şiiri Kaf Zal Mim, örtük öykülerden birini içeriyor. Evli olmadığı halde gebe kaldığı için, zina suçlamasıyla bir süre önce taşlanarak öldürülen Güneydoğulu genç kadının (Şemsiye Allak) öyküsünü anımsatıyor bu şiir: "(...) Kiil elenmişti başı / Yazısı kara / Sevdası bölünmüş / Çırılçıplaktı / Karnında belli befirsizdi yükü / Aktı sıcak yuvasından can / Ölümdü kuşatan çepeçevre yaşamı / Baktı perdelenmiş kirpiklerin arastndan / Elleri aşıret döğmeli kadınlara / Kadınlar kürtçe konuşuyorlardı / Dilleri telaş telastı (...) " Şiirde kullanılan yöresel sözcüklerin yarattığı ağır sıcak CUMHURİYET KİTAP koyan, Istanbul Erkek Lisesi'nin, 'iyi edebiyatçı' öğrencilerinden, dostlarım Ccngiz Bektaş, Onay Sözer, Kcmal üzer, Adnan Özyalçıner, Kontır Ertop, Oktay Tııncer, Ergin Cjünce, Afşar Timurçin'in yanı sıra, öbiir liselerdeki şair/yazar dostlarım Eray Canberk, Aydın Hatipoğlu, daha birçoğıı, bizden önceki kuşaklara oranla daha rahat, ama yine de yasakçı bir ortamda ürün vcrebildı lstisnalar dışında, çoğunlukla el yordamı ile ulaşabildik çağdaş, bilgiye ve nice aydınlanmacı dost yazar/şairlerimizc. Amacım bilgiçlik yapmak değil, haddim de değil. Başından beri sözü Aydın Hatipoğlu'na gctirmek için ııygun bir giriş noktası yakalamaya çalışıyorum. Sözüm bu ncdenle uzadı. Zaten, Aydın'a ilişkin düşüncelerimizin, sıradan bir okurun, duygularını yansıtmasının ötesinde bir iddiası da yok. Ama, Aydın'ın edebi anlayışını besleyen zaman dilimine değinmcden, onu anlatmanın çok güç olacağını düşünüyorum. Aydın'ı tanıdığunda, hem yaşça benden küçük hem de okullarımız ayrı idi. O lisede iken, ben üniversite öğrencisiydim. Ama, benim şairlerim ve yazarlave d h rım arasında hep vardı.Onunlayollarımızın man birleştiğini ve nasıl tanıştığımızı tarih olarak anımsamıyorum. Aslında, bu 'anımsamı yorum' sözcüğünesığınarak, Aydın'la dostIuğumıızıın çok eski olduğunu belirterek, kendime bir övgü payı çıkarmak istediğimin farkındayım.. Aydın dostluğu kadar, şairliği ile de benim yakınım. Çünkü, bilgilenmemizdeyadsınamaz katkıları olan '40 kuşağYnın uzantısı sayabileceğimiz, Aydın'ın da içinde olduğu, 6O'lı toplumcu dostlarımla yollanmız hiç ayrılmadı. Zaten bu nedenle, onlarla ydlar boyu süren iç içeliğimiz, zaman çizgisini sılikleştirerek, kavgada ve rasada birlikteliğimizı öne çıkarıyor. EDEBİYAT TUTKUNU Belleğimde geçmiş yılları izlerkennedense, Aydın'ın 'Kim hapis kım ölmüş kim öldürülmüş/Kim kaçmış kim susmuş kim susturulmuş/Bılir zaman' dizeleri düştü aklıma. Söylediğim gibi, tanıdığımda lise öğrencisi idi. O yıllarda aramızda 'şiir heveslisi' olarak mı tanınıyordu, yoksa kabul güren genç 'şair aday'larımızdan mıydı, bilemiyomm. Fakat, aydınlık, tuttuğunu koparan girişimci kişiliğiyle dikkat çeken, edebiyata tııtkun, ilerici öğrencilerden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ilk şiirini ne zaman okuduğumu, beğenip beğenmediğimi, ilk göz ağnsı "Çömce Gelin "i nasıl karşıladığımı da anımsamıyorum artık. Daha sonraki kitaplannı da, ilkleri gibi, hep aynı coşkuyu duyarak bekledün. Imzaladığı kitabının mürekkebi daha kurumadan, şiir yazmak sanki sıradan bir işmiş gibi, 'yenisi ne zaman' diye soruşum başarısına inancımdandı herhalde. Kimi şiirlerini, yazılarını yayımlanmadan okuma ayrıcalığım da oldu. 'Çala kalem yazmak sana yakışmaz' dediğim anlar çok olmuştu. Ben oldıım olası, yaratıcılığı kamçılayacağını düşünerek, yazarın okıırunu, okuduğıınu daha iyi anlaması için de, okurun yazarını tanıması gerektiğine inanıyorum. Zamanla aramızdakı yaş farkı da ortadan kalkınca, hcr şey iyice iç içe geçtı, yaşamlarımız örtüşür oldu. Böylece bir başka anlam kazanır oldu okuryazar ilişkimiz. Ne o, 'ben yazarım' tafrasına kaptırdı kendini, ne de kendimi ben okur bilgiçliğine. Boşuna değil, bir ömür boyu, aydınlık geleceği kendimize ortak hedef seçişimiz. Onun deyişiyle, " Yürüyoruz alanlara coşkularla/Dilimizde özgürlük türküleri". Ortak dostlarımız, Eray'ın "Halk duyarlılığı, toplumsal çelişkiler, beklenmedik yerlerde beliren duygusal ağırlık, şairtn en belirgin yanlandır" ve Afşar'ın "Kırkbeş, yıla varan serüveninde süreldi kendini aşmayı ve yenilemeyi bilen Aydın, bu dünya görüşünü ve dünya görüşünün gerektirdiği etik değerlerini hiçbir zaman değiştirmeden 'şair' olma ve 'aydın' olma sorumluluğunu ve bilincini korudu" değerlendirmeleri, şair/yazar Aydın'ı 'fazla söz'e gerek kalmayacak bir açıklılda anlatıyor bize. Ben de sözümü, Aydın edebiyatımızın bir zenginliğidir diyerek, '40 Kuşağı' ustaları için yazdığı şiirinin bir dizesiyle noktalamak istiyorum: "Onlar hâlâ kavganın yüreğinde". • Kırkbes yıla varan serüvenin de sürekli kendini aşmayı ve yenilemeyi bilen '60lı yılların şair adayı Aydın Hatipoğlu şiir sever öğrencllerle... er. / Doğumu Samsun'a çıkışıyladır Mustafa Kemal'in. / Şimdi Ankara'da mahpus kapısı bekler. / Bin dokuz yüz otuz sekiz Nisan'ı. / Ona emanettir vatan. / Ona emanettir bu toprağın insanı. / Arif, on dört aydır büyütür ayın on dördü gibi hasretini. / Canını, kemiğini, etini kemirse de hasretlik, / Canı gibi sevmektir görevi memlcketini. / Mukaddestir vezaifi vatan, secdeye değdirmek gibi başrnı. / Olduğundan fazla gösterir on dokuz yaşını." Şiir , "iki polis, üç jandarma" eşliğinde, "bu adama dikkat edin" uyansıyla hapisaneye gelen yeni bir tutuklunun Arif te yarattığı duygularla sürüyor: "Boylu, babayiğit bir çınar gibiydi gövdesi / Ama duruşu bir salkımsöğüt kadar zarif / Aydınlık yüzlü, güneş sansı saçbydı / Kederli ve güleçti bakıslan / 'Bu adamı zaptedersek iyi' dıye geçirdi aklından Arif. / 'Ne varki, kötü birine benzemiyor herif". Tutuklunun sorgulanmasından gelenin Nâzım Hikmet olduğunu öğreniyoruz. Sorgulayanlar, "Ne iş yaparsın" sorusuna, "şair" yanıtını alınca "Onu geç, başka" diye yeniden sorarlar. Bu kez "Yani muharir gazetelerde" yanıtını verir Nâzım Hikmet. Hatipoğlu olayı anlatırken, kendi deneyimlerinden yola çıkarak, acı bir alayla ekler: "Hapise atılmak için ciddi iştir de şair olmak, / Kirnlik tespitinde ciddiye alınmaz pek". Nâzım Hikmet ile rauhafızı "günlerce aynı havayı soluyan, aynı ekmeği paylaşan, aynı çatının altında yatan" ve "aynı ufka özlemle bakan iki genç insan" olarak birbirlerini "iki pehlivan gibi " deneyip dile gelmemiş bir dostluk geliştirirler. Bir gun Nâzım Hikmet "bir cıgara, dört boya kalemi, bir tabaka karton" aldırır Arif e : "Sonra 'şöyle karşımda dur' dedi Nâzım / Kalemini hafifçe gezdirip kartonun üzerinde, / Kapandı hücresine / Üç numara traşlı kafası, / Meydan okur gibi bakıyor dünyaya. / Kaputunun yıpranmışlığını çizmiyor / Ankara kalesini yerleştirip arka fona, / Bir köşeye kara sabanın toprakla savaşını, / Alt yanına altın sansı bir tutam başak / Ve kocaman ya/ Nisan bin dokuz yüz otuz sekiz,". Resmi görenlerden biri olarak Aydın Hatipoğlu'nun şiirinin gerçek bir belgesel olduğuna inanıyorum. Kamerasını resmin belirli bir noktasından kaydırarak seyircilerine aynntılan sezdiren bir belgeselci tavn çok belirgin. Resmin en önemli yanını da hemen söylüyor zaten: "Imza atmayı düşünmüyor bile / Çünkü o imza ateş gibi yakabilir /Garip Memetçiğintüm geleceğini". "Dünya halklarının gecelerini, bir meşale gibi yanarak" aydınlatan o imzanın önemini mapusane bekçisi Memetçik unutmamıştı, tanığım/tanığız on beş yıl önce. Bu tanıklık Hatipoğlu'nun şiiriyle geleceğe kaldı. ANLATIM ŞİİRİNİN BAŞARISI Şiirimizin uzun süre yalnızea imge çeşitlemeleriyle yazılıp sunulması, tartışılması, yaygın şiir okurunun ya da şiir okuru tabanının anlatımcı ancak duygusalLğı arabeske vardıran, şiirselliği yok olan bir şiire kaymasına yol açtı. Şiir spikerleri, yazıp okuyup kaset yapanlar şiirin yönünü belirleyemese de görüntüsünü bozdu. Bu durum, bir grup gencin şiiri daha çok içe katlayan bir tavra yönelmesine, bir başka grubun kötü örneklerden yola çıkmasına yol açtı. Aydın Hatipoğlu, anlatımcı ve toplumcu bir şiirle bu boğunuk havayı dağıtmak için önemli bir adım atıyor bence. * Yalnız Karanfil Sokağı, Şiir, Aydtn Hatipoğlu, Evrensel Bastm Yaytn, Kastm 2003, 123 s. SAYFA 11 havaya yüzlerce yıl öncesinin bir kervan görüntüsü ekleniyor: "Çığlığı çölde çan scslerine karıştı / Yarık tabanlarıyla harmanilerini savuran kadınlar". Bir dize sonrasında bu kadınların ağıda duruşu, şiirin kahramanı olan kadının tırnaklarıyla karanlığı yırtmasını engelleyemiyor. Bu kara öyküye umudun ışığı sızıyor: "Karıında tan vuruyordu ağıt seslerine". NÂZIM HİKMETİN BİR RESMİ Memleketimden însan Manzaraları'nda Derkenar adlı şiir ise Nâzım Hikmet ile ilgili bir belgesel niteliği taşıyor. Şiirde,1938'de Ankara'da hapisanede görevli bir erin gözünden Nâzım Hikmet, ' tecritteki Nâzım Hikmet'in erin , portresini yapışı anlatılıyor. Erin [ adı Düzceli Arif tir. ı 1988'de bir grup sanatçı onun Düzce yakınlarındaki evine gitmiş bu karakalem portreyi görmüş, i Arif in Nâzım Hikmet ile ilgili anılannı, gözlemlerini dinlemişti. Sanınm Isa Çelik portrenin fotoğraflarrnı da çekmişti. Aydın Hatipoğlu, Düzceli Arif in anlattıkla , rından bir şiirbelgesel oluşturmuş. Memleketimden Insan Manzaraları'na Derkenar, erin kimli , ğiyle başlıyor: ! "Düzceli Arif ti adı./Rütbcsi 1 S AYI 739 zıyor, Türk bayrağının gölgesine,
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear