05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Aydın Engin, gazetemizdeki "Tırmık" yazJarı ile okurlarımızın büyük beğenisini kazanmıştır. Bu kez onun çeşitli ülkelere yaptığı gezilerinin izlenimlerini okuyacaksınız, hem de büyük keyifler alarak. H. VASFİ UÇKAN Tanno'dan Taliban'a Aydın Engin in gezi yazılan G azeteci yazar Aydın Engin'in Tango'dan Taliban'a adlı kitabı, kitabevlerinde yerini alalı bir hayli oldu. Evet, bir hayli... Okumak isteyenler çoktan alıp okumuştur onu. Yazar kitantaki Sunuş yazısında, "Bu bir gezi yazılan kitabı. Bir gazetecinin Arjantin den Bağdat çöllerine, Kudüs'ten Balkanlar a, Batı Avrupa'nın ırmak boylarından Sava ve Tuna'nın buluştuğu topraklara, Baltık kıydarından Afganistan'a kadar uzanan gezilerin kitabı" diyor. Kitabın kapağına da bunu doğrulayan Gezi Yazıları notu düşülmüş. Gazetelerde, dergilerde zaman zaman (Mektuplar, Günlülder, Geziler, Yolculuklar başlığı altında) uzun süreyayımlanan yazılar çıkar. Görürüz onları. İIginç yazılardır onlar. Ama günlük gazetede ya da haftalık, on beş günlük dergide. Okunsa da, arada gözden kaçar, arada okuyanın bir işi çıkar "Sonra okıırurn" der, okuyaınaz, arada unutulabilir vb. Oysa o yazıların bazılarında yazarına göre ekonomik, siyasal, toplumsal vc yurt sorunlarıyla karşılaştırmalı bölümler vardır. O yüzden ilginçtir. Ben hep bunların üzerinde durmuşumdur, "Niçin kitap halinde çıkmaz bunlar?.. Necfen, niçin?.." diye. Neyse ki Aydın Engin'in Tango'dan Taliban'a (Gezi Yazılan) kitap halinde çıktı. Ve ayrıca kalıcılığa da kavuştu. panış konuşmasında şef Andreani şöyle der: "Sanatın vatanı dünya. Bu akşamki başkenti de Buenos Aires. îyi akşamlar." Ve dönüyorlar. Brezilya üzerindeler. Gene işadamları ve gazeteci ordusuyla birlikte, Türkiye'den özel olarak gelen Airbus uçağındalar... O ara uçakta bir şey olur. "Dipten gelen güçlü bir darbeyle uçak yukarı doğru çekildi" der yazar. "Demirel yerinden sıçradı. Ayakları yerden kesildi. Bu kez ikinci ve birinciden çok daha güçlü bir darbe. Bu kez aşağı doğru. Demirel dengesini yitirdi ve yere çöktü. Bir ayağım onun altında kaldı. Düşüyoruz." Neyse ki uçak düşmemiş. Birkaç kez daha sallanmış ama, düşmemiş. Bunun üzerine yazar, "...Ya Demirel'in kaderi" der, "O ise ölümle yaşam arasında gidip gelinen anı bir Marksist'le kucak kucağa, eli elinde, yüzü yüzünün hemen dibinde yaşadı. Bu da onun kaderi." îkinci gezi (gezi diyelim ona) Irak, Ürdün, Israil'le ilgili olanı. îlk Körfez Savaşı'nın üstünden sekiz yıl geçtikten sonra gitmiş Bağdat'a yazar. "Dün saat onu on geçe kent merkezinde şiddetlice bir patlama sesi duyuldu. (Ne olduğu hâlâ bilinmiyor. Resmi açıklama yapılmadığı sürece de bilinmeyecek.) Patlama auyulduğunda sağa sola bakınan kisi galiba bendim. Kalabalık caddedeki bütün Iraklılar, sağa sola değil gökyüzüne baktılar. Hıçbir şey yoktu. Omuz silkip yollarına devam ettiler" diyor yazar. Gökyüzüne bakmaları doğal elbette. Onlar buna alışmış. Ne geldiyse başlarına, ne geliyorsa gökyüzünden, uçaklardan gelmiyor mu, o Amerikan uçaklarından? Kudüs'e gelindığınde "Işte Kudüs" der yazar. "Düşman kardeşlerin hepsi yan yana, iç içe, karşı karşıya, diş dişe, omuz omuza bir arada yaşıyorlar.' Tevrat'a göre Kudüs'ü David (Davut peygamber) kurmuştur. "Bu topraldar Yahudilerin 'vaat edılmiş' yurdu ve Kudüs onun merkezi. Yeryüzünün dört köşesinden gelmiş Yahudiler, Ağlama Duvan'na koşuyorlar. Isa peygamber de bu kentin daracık sokakiarında, haçını sırtında taşıyarak yürüdü ve bu kentte taşıdığı haça çivilenereköldürüldü. Şimdiîsa'nın'Acılıyurüyüşü'nun izinden, Hıristiyan hacılar 'Acılar Yolu'nun (Via Dolorosa) adımlayarak peygamberlerinin çarmıha gerildiği kiliseye ulaşıyorlar. Kuran Kudüs'ü kutsadı. Mekke ve Medine'den sonra Islamiyet'in en önemli kenti iJan etti diyor yazar. Ve giderek orası "Insanoğlunun üç büyük dininin buluştuğu harikulade bir dinler ve ırklar ve halkJar mozaiği olabilecekken kinin, nefretin ve düşmanbğın zehirli tohumlarının yer ettiği bir Kente dönüşmüş." Kitabın bu bölümünde ayrıca yazarla (ülkeyi ağaçlandırmak ve yeşertmekle yükümlü bir kamu kurumunun en tepesinde görevli) Istanbul'lu David Angel adında birinin konuşmaları var. O topraklara niçin "vaat edilmiş" toprak denmiş onun üzerine. Ilginç bir lconuşma bu. Daha sonra Sırbistan Kosova, Rusya, Almanya, Afganistan geliyor. Hele "Şu Benim KGB Ajanlığım" yazısı. Hele o yazı var ya... Anlatım sıcak, duyarlı. Adeta konuşur gibi. Kitabı oluşturan yazıların tumü de "dönünce" değil, "yerinde" yazılmış. Belki de o yüzden. Aynı zamanda çoğunluğun genel anlamda anladığı gezmeK, görmek, tanımak, dinlenmeK vb. niteliğini de bir hayli aşmış kitabın içeriği. Salt, "gezi yazıian" kitabı değil bu kitap, bir "başvuru" kitabı da denebilir buna. • Tangodan Taliban'a, Gezi Yazılan/'Aydın Engın/Can Yayınlan CUMHURİYET KİTAP SAYI 649 •1şte Kudüs" Aydın Engin'i yıllardır Cumhuriyet gazetesinde (Tırmık) okur ve değerlendiririz. Önceki vıllarda Yeni Ortam dergi ve gazetesinde çalışmış, Politika gazetesinde çalışmış ve gazeteci olarak da birkaç kez cezaevine girip çıkmıştır. 19801992 yıllarında da siyasal göçmen olarak Federal Almanya'da bulunmuştur. Oradaki yaşantısını da arada duyardık. Şoförlük yaparmış orada. Ve o dönemi Ben Frankfurt'ta Şoförken kitabında anlatmaktadır. Kitaptaki biyografisinde, "...Tiyatro oyunu ve film senaryosu yazarlığından karamela ve çikletlerin içine maniler yazmaya kadar yazıcılık mesleğinin hemen her dalında çalıştım" denmektedir. Özellilde sahne oyunları onun... Hele Devri Süleyman... Ben Aykırı oyununu göremedim ne yazık ki. Ama Devri Süleyman'ı gördüm.. Ee Ödemişli terzi Sadık'la Adalet Hanım'ın biricik oğulları bu, çalışacak elbette. Bir ara "Fukara terzi Sadık" diye başlamıştı Tırmık'ta çıkan bir yazıda. Birkaç ay önceydi bu. "Ne zaman sonu kuşkulu bir iş yapmaya kalksa Adalet Hanım çakır gözlerini kocaman kocaman açıp, parmağını diliyle ıslatıp, olmayan duvara, görünmeyen bir çizgi çeker ve başlardı: " Aha buraya yazıyorum terzi Sadık. Vazgeç bu işten; bu işin sonu hüsran." Çocuk kafamla işin ne olduğunu, neden hüsranla biteceği ile ilgıfenmeksizin, annemin olmayan duvara çizdiği görünmeyen yazıya bakar sorardım: " Bir şey yazmadın ki oraya sen.." Adalet Hanım zekâ kıvılcımlannın uçuştuğu çakır gözlerindeki gülümsemeyi kocasına çaktırmadan beni yanıtlardı: " Babanın kafasının içine yazdım. Günü geldiğinde anlar o..." Ey okuyucu "Aha buraya yazıyoSAYFA 8 YazarlıMa geçen yıHar rum..." demiş ve diyeceğini \M!III sürdürmüştür. 1' Evet, yazar bazı bazı annesinin dediği gibi yapar, "kafalara yazar' demek istediğini. Almayan kafalara, kalın kafalara... Kitapta ilk yazı Arjantin, Ş ili, Brezilya üzerinedir. O tarafa Cumhurbaşkanı Demirel'in gazeteci ve işadamı ordusuyla birlikte gidiyor. Ve "...Pablo Neruda'nın, Salvador Allende'nin, Arısmendi'nin, kent gerülalarının, pampanın, tanganın ve tangonun anayurduna.." diyor. Pablo Neruda'nın, Salvador Allende'nin, Arismendi'nin adlarını anmadan edemiyor. Doğal olarak kent gerillalarının. Asıl onlarıp. Arjantin'le ilgili bu bölümde şöyle bir yer var: "...Indık Bu suratlar. Ah ah bu suratlar bize hiç yabancı değil. Biziz bunlar. Bize kendini 'Merhaba. Ben Marcele' diye tanıştıran §u rehber kız, Beykoz'da doğmuş olmalı. Şu otobüsün şoforüyle biz daha önce Sivas'tan Malatya'ya gitmedik miydi? Ya şu beş yıldızlı otelin önünde duran Ariantinli koruma görevüsi, bizi Türkiye'de seçim gezilerinde itip kakan polis memurlarından biri değil miydi?" Evet, gördüğü kişiler Türkive'deki kişileri anımsatıyor ona. Onlarla karşılaştırıyor. Ve "Şaka değil. Arjantin nalkı davranışlarıyİa, durmaksızın sigara içişleriyle, bıyıklı erkekleriyle, ellerini kollarını sallamadan konuşamayan gençleriyle Anadolu insanından hiç farklı değü" diyor. Yazar ora hakkında bir şeyler biliyor elbette. Hem de çok şeyler. Yabancısı değil. Arjantin'in. Kitapta yer alan Irak'ın, Ürdün'ün, Israil'in, Sırbis l'iıgın Tamdık yüzJer tan'ın, Kosova'nın, Rusya'nın, Almanya'nın, Afganistan'ın da... Alvea Oteli'nin onuncu katında Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, basın toplantısı yaptığı gece o da orada. Her kafadan bir ses çıkıyor. Ve zaman geçiyor. O ise gelirken gördüğü açıknava konserine gidecek. Sonunda basın toplantısı bitiyor ve bir koşuda konsere yetişiyor. Ulu ağaçlann çevrelediği geniş bir alan. Biraz yukarıda sahne. Sahneye yakın olanlar ayakta, arkada olanlar çimlere oturmuş. KalabaJığa bakarken bir şey dikkatini çekiyor onun, "...Dondurmasını yalayan on iki yaşlarında bir kiz çocuğu. Açılır kapanır iskemleciğini birlikte sürüklemiş bir ninecik.. Bir nine, bir dede, bir dede daha.. Buenes Aires'in dört köşesinden kopup gelmiş beş bin kişi bir açıkhava konserine hazırlanıyor." Yurtdışında bir açık hava konseri. O konserde Haendel, Schubert, Rossini, Brahms, Bizet, Rahmaninov var. Şef Andreani. Andreani 60 yaşlarında. Ben de yıllar önce Norveç'in Bergen kentinde böyle bir konsere gitmiştim. Seyircilerin kimisi ayakta, kimisi yere, çimlere oturmuş. Ve korkunç kalabalık. O konserde de Ole Bull, Eavar Grieg, F. Valen, Beethoven vb. vardı. Bu bestekârların besteleri çalınıp söylenmiş ve ben ücret ödememiştim. Binlerce kişi ücretsiz izlemişlerdi bu konseri. Aynı kitapta geçen konser gibi. Hatta o ara Varlık dergisinde Norveç Mektupları adlı dizi yazım yayımlanıyordu, orada bu konserden söz etmiştik. Kırk, kırk bir yü önceydi bu. Buenos Aires'teki konser biter ve ka Sanatm vatanı diinya...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear