05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

r te öğrencileri, öğretmenler ve küçük öğ renciler çok eğelenceli ve yapıcı bir çalışmada buluşmuşlardı. Çocuklar okuduklan kitapları nasıl alımlamışlardu Proje için seçilen kitapların ortak özelliği çocuğun dünyasını yakalayan ve parmak sallayan bir öğreticilikten uzak olan kitaplar olmasaydı. Gerçekçi, düş gücünü geliştirici ya da güldürü ağırlıku taşlama türü kitaplar seçilmişti. Yaratıcı okuma dosyalarını incelerken ki temel ölçütümüz de çocuklann anlama, anladığı üzerinde kendi yaşamıyla bağlantı kurarak düşünme üretme ve yaratıcılıklarını kullanma becerilerini ölçmekti. Burada çok çarpıcı olan, çocukların büyük çoğunluğunda içselleştirilmiş otoriter bir eğilimin, daha somut bir deyişle bir tür otosansürün eöze çarpmasıydı. Bu taşlama türü kitaplarda özellikle ortaya çıkıyordu. Sözgelimi Rıfat IIgaz'ın "Bacaksız Okulda" ldtabına ilişkin bir soruda, birkaç çocuk bacaksızın yaramazlıklarına işaret ederek okuyuculara kötü örnek olabileceği tehlikesinin altını çiziyordu. Aynı şeldlde Astrid Lindgren'in ünlü çocuk tipi Uzunçorap'a yazdddarı mektuplar "Okuluna git, derslerini çalış, yaramazlık yapma" gibi öğütlerle dolup taşıyordu. Ya da kendi kıtabım "Gereedan Oyunu"nun başkişisi Zeynep, okulun baskısı altında ezildiği kin, imgeleminde ideal bir okul çizer. Çocukların oyun oynadıkları, eğlendikleri, okulu çevreleyen doğal güzelliklerden yararlandıklan olağanüstü bir okuldur bu. Okuyuculara "Senin hayalindeki okul nasd bir okul, bunu çizer misin?" diye sorduğumuzda bir çoğunun aklına bir Atatürk büstü ve Türk bayrağı yapmamm ötesinde bir şey gelmemişti. Ya da "Içindeki çocuğu yaşatan bir yetişkini tanıyor musun, DU kim ve nasd biri?" gibi bir soruya "Öğretmenler, çünkü öğretmenler fedakârdır, bizim annemiz babamız gibidir, çocukları çok severler" gibi yanıdar geliyordu. Aslında çocuk gerçekleri tüm çıplaklığıyla görüyor ve gördüklerini daha koşullanmamış olduğu birdönemde özgürce dde getirebiliyor ya da sorguluyor. Ancak onun bu doğal yetisi okul yaşamı içinde giderek geliştirdeceğine, tam tersine bilinçli olarak engelleniyor. Çünkü amaç düşünemeyen, soru sormayan kendisine verileni olduğu gibi kabul eden "uyumlu vatandaşlar" yetiştirmek. Bu öylesine deri gidiyor ki, çocuk yaşı biraz derlediğinde gözünün önünde olup biteni göremez oluyor ya da görmemesi gerektiğini düşünerek vara yok, yoka var deyip büyüklerin nabzına göre şerbet vermeye çalışıyor. Yaptığımız araştırma, ideolojik koşullandırmayla beyinleri yıkanan çocukların, çocuklannı yaşamalarına izin verilmediğinin somut bir göstergesi. Anlama, duşünme, düş görme yetileri iyice köreltilmiş. Yaratıcdıktan hiç sözetmiyorum, çünkü anlamanın, hayal görmenin ve düşünmenin olmadığı bir yerde yaratıcdığın y'sinden bde söz eddemeyeceği onada. Otoriter ve ezberci eğitim sisteminin baskısı altında sindirilmiş olan küçüklerin kendi duygularını ve düşüncelerini düe getirmeleri sistemli bir biçimde engelleniyor. Araştırmamızda gözlemlediğimiz önemli bir olgu da medyanm etkisiydi. Sözgelimi bir okuyucunun Sevim Ak'dan "Biraz daha heyecanlı, korkutucu, şiddet ve kan dolu' rdomanlar yazmasını istemesi, TV'de izlediği şiddet ya da korku fdmleriyle ne denli koşullanmış olduğunu gündeme getiriyordu. "Ne tür kitaplardan hoşlanırsınız?" sorusuna da bir çoğu Stefan king'in romanları türü korku ve şiddet içeren kitapları örnek veriyordu. Dikkat çeken bir nokta da dosyadaki ödevleri büyük bir özenle hazırlayan belki de sınıf birincisi olan öğrencderde, basmakalıp şablon yanıtlara ya da otosansüre diğerlerine oranla çok daha sdc raslanmasıydı. Bir başka uç ör neği ise dosyadaki ödevleri hiç de önemsemeyen, dosyayı sadece lafola bir şeyler çiziştirip dalga geçmek için kullanan öğrenciler veriyordu. Her uci örnek de öğrencilerin bu tür çalışmalara ne denli yabancı olduklarını gösterdiği gibi yaratıcı çalışmalara ağırfik vermek isteyen bir öğretmenin karşdaşabileceği sorunlan gündeme getiriyor. Genelinde çizdiğim bu olumsuz tabloya karşın kitapların tadına varan, dahası kitaplarda dile getirilen sorunlardan yola çıkarak kendi düş güçlerini de yer yer iyice zorlayan çocukların sayıları az da olsa yok değildi. Çocuklann okuduklan kitaplardan esinlenerek kendi yaşamlarını çizgi, öykü, şiir aracılığıyla dile getirmeleri, kitabın yazarına bu bağlamda sorular sormalan ya da önerilerde bulunmaları bizleri çok heyecanlandırdı ve umutlandırdı. Ne yazık ki etkin okuvucuların oranı yüzde on'u geçmiyordu. Çocuklann daha koşullanmamış olduklart bir dönemde gerçeklert gördüklerine ve dile getirdiklerine bir örnek verilebilir mi? ÇYDD'nin bundan bir süre önce çocuklar arasında yaptığı "Cumbabaya mektup" yanşmasında sekiz yaşında bir çocuk şöyle yazıyor: "... Polis ağabeylerimize sesleniyorum, lütfen bizleri koruyun. Öğrenci ablalanmızı ve ağabeylerimizi dovmevin." Çocuğun düşüncelerini açıkça dile getirebilmesinin nedeni daha ikinci sınırta olması, başka bir deyişle neyin söylenip neyin söylenmeyeceğini henüz öğrenmemiş olması. Aynı yarışmada bir başka çarpıcı örneği savaşa tepkisini dile getiren bir çocuk veriyor. Âmcası asker olduğu için onun başma bir şey gelmesinden çok korktuğunu söyleyen ikinci sınıf öğrencisi bir çocuk Güneydoğu'daki savaşa olan tepkisini ve nerretini çok doğal bir biçimde dile getirmekten çekinmiyor. Gene aynı yarışmada aynı yaşta bir çocuk kurban bayramına olan tepkisini dile getiriyor ve hayvanları kesme yerine yoksullara yardım yapılıp yapılamayacağını "Cumhurbaşkanı dedesine" soruyor. Polisin otoritesinin kötüye kullanmasının eleştirildiği, savaşa tepkinin dile getirildiği, geleneklerin sorgulandığı bu üç örnekte gerçekler, çocuğun sorgulayıcı bakış açısından çok çarpıcı bir biçimde gündeme getirilmiyor mu? Şurası bir gerçek ki günümüz çocuklan çocukların doyasıya tadını çıkarabilecekleri fildişi bir kulede yaşamıyorlar. Onlar tüm acılan ve sıkıntdarıyla yaşamın içindeler. Daha çok küçük yaşta soru sormaya baş lıyorlar. Ancak soru sorma bizim toplumumuzda hoş karşılanmıyor, hele soru soran çocuksa... "Sus sen anlamazsm!", "bilmediğin ise karışma!" gibi baştan salma yanıtlarla çocuğun bu doğal sorma ve sorgulama yetisinin hem aile yaşamında hem de okulda nasıl engellendiğini hepimiz biliyoruz. Otoriter ve baskıcı eğitim çocuğa sorma hakkını tanunıyor. Düşünmeyi öfretmeye daha çok küçük bir yaşta basuımak gerekmiyor mu? Bu amaçla ilk ve orta öğretim çocuklannı heder alan yardtmcı ders kitapları hazırladık. Sözgelimi Nazan Ipşiroğlu, Şeyda Özil ile birlikte hazırladığımız "Bir Kitap Hazırlıyoruz" kitabını ele alalım. Öğrencinin hem düşünme yetisini hem de düş gücünü geliştirmeyi amaçlayan bu kitabın öezluği adı üstünde öğrencinin kendi kitabını kendisinin hazırlaması, başka deyişle kitaptaki eğlenceli alıştırmaları yaparak kitabı tamamlaması. Bu çalışma öğrenciyi etkin kılıyor. Öğrenci okuduklan üzerine düşünüyor, yeni düşünceler üretiyor, yaratıcılığmı kullanarak yeni yeni öyküler, şiirler yazıyor, resimler yapıyor, oyunlar oynuyor. Bundan bir süre önce bu kitabın diğer yazarlanyla birlikte lzmit yakınlannda bir köy okuluna gitmiş, kitapla çalışan öğrenciler ve öğretmenlerle Dİr söyleşi yapmıstık. Bu söyleşinin tadı damağımda kaldı. Çünkü öğretmenler de öğrenciler de çok heyecanlıydılar, belli ki bu kitapla çalışmaktan tat almışlardı. Bir örnek vereyim. Kitapta ilginç bir masal vardır: Bir bilge bir köylüye çeşme suyuna zehirin karışmış olduğıuıu, bu sudan içÜirse insanların beyinlerinin zarar göreceğini ve abuk sabuk konuşacaklannı söyler. Köylü diğer köylüleri uyarır ama kknse ona inanmaz, bunun üzerine köyünü terk eder. Köye vıllar sonra dönduğünde, insanlan çok aeğişmişbulur. Konuşmaları saçmasapandır. Işin tuhafı birbirleriyle iyi anlaşmalarıdır. Bu duruma şaşıran köylüyü ise deli yerine koyarlar. Köylü sonunda bu dışlanmışlığa ve yalnızlığa dayanamaz ve gidip sudan içer. Çocuklara "Bu masal sizce nasıl devam ediyor?" diye sorduğumuzda, gelen çeşitli öneriler renldi bir tartışma ortamı yaratmıştı. Öğrenciler masahn devamını düşünürken, kendilerine göre zeki, yaratıcı, çocuksu yorumlar getiriyorlardı. lçlerinden birinin düşünceleri çok çarpıcıydı önce bilim adamlannın suyun neden zehirli olduğunu iyice bir araştınp suyu arındırmaya çalışması, sonra da tüm köy halkının hastaneye ya tınlıp iyileştirilmesini dile getiren bu görüs çocukça bir biçimde altyapı değişikliklerinin önemine işaret ediyordu çünkü. Düşünmeyi çocuklara öğretme doğrultusunda Nazan Ipşiroğlu'yla birlikte hazırlayarak benim lcaleme aldığım bir kitap da "Gelin Çocuklar Birlikte Düşünelim" kitabı oldu. Bu kitapta kurgusal bir bütünlür çerçevesinde çocuk haklan, medya, savaş ve şiddet, kadın erkek eşitliği, çevre sorunları ve demokrasi gibi temel kavramlar öykü, şiir, karikatür gibi malzemelerle ve çocuğun düş gücüne ve zekâsına seslenen çeşitli oyunlarla "yaşayarak öğretiliyor". Yaratıcı bir eğitimcinin bu kitaptan çok şeyler çıkartabileceğini düşünüyorum. Bukitaplan kullanabilecek olan öğretmenler var mt? Yürürlükteki eğitim sisteminden büyük küçük herkes vakınmakta. Müfredat programının ağırlığı altında ezilen birçok öğretmen, ister istemez başka çözüm yollan da aramakta. Yani bir huzursuzluk var, bir arayış var. Bizler ancak bu arayışın içinde olan öğretmenlere seslenebiliyoruz. Ama bütün bunlar bir başlangıç. Ama yarın öbürgün, öğretmenlere belli bir özgürlük taruyan ve onlann daha iyi vetişmesini sağlayan temel altyapı değişiklikleri kaçınılmaz olacak. Giderek küreselleşen bir dünyada nuh nebiden kalmış bir eğitimle direnemezsiniz. Bir şeyler değişecek, kesinlikle değişecek... Bugün çeşitli demokratik sivil toplum örgütlerinin, derneklerin, valuflann öğrenci merkezli bir öğretimin yerleşmesi için harcadıkları çabalar bunu göstermiyor mu? "Düşünmeyi Öğrenme ve Öğretme"nin ilk baskısı da, çeşitli yazarların katkısıyla çıkardığımız ilk imece kitabımız "Yaratıcı Toplum Yolunda Çağdaş Eğitim "de seksenli yıllann sonlannda çıkmıştı. O dönemde bu kitaplar bir İİKİ oluşturuyordu. Bu açıdan bu alanda öncü olduğumuzu düşünüyorum. Düşünmeyi öğretme doğrultusunda eğitimde tiyatronun katktst ne olabilir? Edebiyat gibi tiyatronun, sanatın, müziğin kısaca tüm sanat dallarının en temeTözelliği, çok yönlü düşünme ve düşüncelerimizi dile getirme yetilerimizi eeliştirerek yaratıcı gizilgücümüzü harekete geçirmesi. Bu bağlamda I.Ü. Edebiyat Fakültesi Dramaturgi ve Tiyatro Eleştirmenliği Bölümü'nün öğrencileriyle yillardır Kocamustafapaşa, Kasımpaşa gibi semtlerdeki çeşitü oicullarda doğaçlamaya dayanan eğitimde tiyatro çalışmalan sürdürmekteyiz. Doksanlı yıllarm başlarında yurtdışından getirdiğimiz öğretim üyelerinin ve sanatçılann desteğiyle başlatılan bu çalışmalara gerek öğretim üyesi yardımcıları, gerek öğrenciler canla başla sardmışlardı. O dönemde daha yüksek lisans öğrencisi olan Dr. Nihal Kuyumcu hem bilimsel doğrultudaki çalışmalarıyla, hem de çeşitli okullarda başlattığı uygulamalı çalışmalarla ilk katkıda bulunanlardandı. Son yaptığı çalısmadan bir örnek: Kasımpaşa'da yıllaraır yaz kurslan vererek çahştığımız bir okulda, 17 Ağustos depreminden hemen sonra çok ilginç bir gelişme oldu. Depremden sonra eğitimde tiyatro çalışmaları ister istemez durmuştu. Bunun üzerinde bu çalışmalara katılan bir grup kendi girişimleriyle bir oyun çıkarduar ve bu oyunu bilet satarak sokakta oynayıp kazandıklan parayı depremde zarar gören kardeşlerine vardım olarak ÇYDD'ye verdiler. Çocuklann en küçüğünün yaşı sekiz, en büyüğünün on dörttü. Oynadıkları oyun da az önce sözünü ettiğim Anadolu masalınm kendilerine göre bir uyarlamasıydı. H .. Düşünme KorkusuDiişünmeyi Oğrenme ve Öğretme / Zehra CUMHURİYET KİTAP SAYI 661 SAYFA 12
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear