Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
'r keıci aydınlannın değerlendirdiği gibi öyle "saray entrikası" düzeyine indirilecek senaryo değildi. Mao, aslında bir gerçeği hissediyordu; yabancdaşmanın aşılmasını ve yeni bir insan yaratma gerçeğinin zorunluluğunu. Ama arada eşitsiz eelişmeden kaynaklanan o lanet "ara 'yı kapatma işi vardı. Aslında acil sorun ve temel çelişki kapitalizmden sınıfşız topluma "geçme" olarak pratikte hiç olamadı, hep "arayı kapatma" düzleminde kalmak zorıında kalındı. Bugün neoliberallerin sevinçten davulzurna çaldığı nokta burasıdır. "Sosyalist devrim dramındaki bu birinci perdenin trajik yapısı" diye yazıyor Samir Amin, " Bütünüyle şu paradoks içinde açıklanabilir: Insanlığın şu anda bulunduğu devrimci kültürel bilinçliliğinin ileri aşamalan ile üretim ilişkilerinde bir dönüşüm isteyen hareketin ileri hareketi arasında ortak bir mekân, çakışmanın obnaması..." "Bundan çıkarılacak sonuç komünizmin ve onun yeni insanının umutsuz birer ütopya olduğu mudur? Ya da varılacak sonuç sosyalist devrimin onu düşleyen ilk aktörlerinin düşlediğinden dana uzun bir süreç olduğu mudur?" O halde, toplumsal ve kültürel devrimin amacı olarak kabul edilen komünizmin temel yapısını nasıl tanımlamalıyız? Bugün, modern toplumun evrimi halihazırda bu hedefi istenebilir bir olasılık halinc getirmis midir? Bunu nesnel bir zorunluluk haline getirmis midir? Toplumlar bu istcnce ve mücadeleye nasıl tepki veriyorlar, olumlu mu yoksa böyle bir istenç ve evrimi daha mı zorlaştırıyorlar? Bugünün koşullan altında kapitalist düzenden bu "uzak hedef "e geçiş tartışmasını bu amansız neoliberal kuşatma altında nasıl yaşatacağız? Samir Amin heyecan verici ve gerçekten öldürücü sorularıyla ilginç sonuçlara varıyor: Kültürel yaşamın bugünkü söylem bolluğu, geleceğe yönelik bir bakış ve kapitalizmi aşma girişünine evrensel bir açılım getirecek yerde geçmişe nostaljik bakışları içeriyor yalnızca. "Cemaatçilerden köktendincilere kadar, ama sık sık da yeşillerden postmodernistlere kadar türlü akımlar tarafından uygulanan 'kültürelci stratejiler' gerçekten, bulunduğumuz aşamaya hâkim olan küreselleşmiş neoliberal projenin an a strateiilerinden başka bir şey değildir. Çoğulculuk için demokratildeşme, farklı kimlikler özlemi içinde bulunma, bu uvuşmazlıkları, etnikıteyi öne çıkarmak gıbi taleplerin tümü aslında Kapitalist küreselleşmeyle, kapitalizmin kendisiyle mücadelede iktidarsızlığın bizzat kendisidir. Ama Samir Amin, bugünkü toplumumuzda bu "iktidarsız" ve sol için "meşru" olmayan "fazla anlamlılığın" aslında yukarıdaki sorulardan özellikle sonuncusuna pozitif bir umut vaat ettiğini söylüyor: Kültürle ilgilenişin bizzat kendisinin yarattığı bir umut bu! Artık, kapitalizmin hareket noktası nasıl ekonomik etkenleri diğer politikideolojik etkenler üzerine çıkarmaktaysa, komünizm de, kültürel etkenleri ekonomik etkenlerin üzerine hegemonya kurarak gerçekleştirmeli. Değer yasasının sönümlenişi belki de böyle olanaklıdır. Ya da tersiyle olanaksızdır. "Kültürel etkenler ekonomik ve politik etkenlerin yerini almalıdır..." Ancak yine, kapitalizmde yaşadığımıza göre, ekonomik yasalann belirleyiciliği gerçeğine dönersek bir başka açıklama getirebiliriz ki gerçekten heyecan vericidir: "... emek yasasının süregelen toplumsallaşması (sibernetik otomasyon ve bilgisayarlaşma) halihazırda, değer yasasının dağıtımsal norm ve refah ölçüsü olarak ekonomik rasyonelliğini tüket UzakHedef meye başladığı bir düzeye ulaşmıştır. Artık objektif koşullar (refah toplumlannda) emek gücü satıcılarına odenen ücretlerin yerini alacak olan bir yurttaşlık geliri fikrinin ciddiye alınmasını getirmiştir." Andre Groz tam bu noktada: "Insanlar bundan böyle kendi sağladıkları emek miktarı oranında değil, toplumun üretmeye karar verdiği zenginliıc miktarı oranında gelir elde edecekler... bundan böyle ödemc, emek için ve işçilere değil, yaşam için ve yurttaşlara yapılacaktı/. Ama ne tür bir "yurttaş! "diye soruyor Samir Amin ve hemen yanıtlıyor: "...söz konusu yurttaşlık halinazırda evrensel bir yurttaşlık olmuştur"! Gelecek için tasarlanan stratejiler "... dünyanın tüm bölgelerinde, ticari olmayan toplumsal etlunliklerin genişlemesi temeline oturmalıdır!" Bizce de, bugünün sosyalistleri yeni ütopyalar üretirken, saçlarını önüne döküp teorik bir düşünme süreci içine girerken belki de gerçefte ve gerçekleştirümeye çok yakın yukarıdaki son tahlilden yola çılcmaları gerekmektedir. PostmodernizmGizli Bir Neoliberal Ütopya başlıklı bölümde Samir Amin, neoliberal dayatmaların felsefi arka planına eğiliyor ve ağızlarda gevelenen söylemlerin üzerine açıkça ve cesurca gidiyor. Modern ite, son moda söylemde "kaygısızca" dile getirildiği gibi ömrünü doldurdu mu? "Zerre kadar değil" diye kesin bir biçimde yanıtlıyor Samir Amir. Çünkü Âmin'e göre modernite, insanoğlunun kendi tarihini yapmaya başladığı andır. Ve bu devam etmektedir. Daha önceleri, eski dünyayı kapsayan bütün felsefi sistemler metafizik bir çözümleme yöntemine sahipti. "Kendini insanoğlu ve onun toplumlanna empoze eden yönetici bir kozmik düzenin varlığı"na inanmanın aldatıcı rahatlığına. Modern çağ bu felsefeden kopuşla başladı. Modernizm özgürlük ve güvensizlik çağıydı aynı zamanda. Ama bundan sonra insanlık "kendi tarihlerini kendilerinin yapabilecekleri ve hatta yapmak zorunda olduklannınbilgisine" sanipoldu. "Metafizik yabancılaşma" kapitalizm öncesi haraçlı toplumsal sistemlerin yeniden üretimi için gerekli bir koşuldu yalnızca. însanlığın, kendi tarihini kendisinin yaptığı önermesi modernitenin doğuş süreciydi. Ve "modernite sonsuzdur" diye iddia ediyor Amin. Çünkü, açıkta olan sorular vardır: Bu tanhin aktif temsilcileri kimlerdir? Tüm bireyler mi yoksa onlardan yalnızca bazılan mı? Toplumsal smıflar mı? Statüler ve nitelikleriyle çeşitli topluluk ve gruplar mı? Uluslar mı ve bu tarih nasıl yapılır? Bu temsilcileri harekete geçiren asıl etkenler nelerdir? Modernitede tüm bu sorular sorulur ve sürekli açıktır. Yani modernite sürekli hareket nalindedir. Işte bunun için sonsuzdur. Modernitenin temel önermesi zaten toplumsal eylemin tarihe bir anlam yükleyebileceği ve öyle de yapmasını bizzat arzu etmesidir. Postmodernizm ise bir teori olarak bile modernizm öncesi bir duruma geri dönü ün çağnsını yapan çok güçlü hareketferi içinde barındırmaktadır. Örneğin tanrıdan başka yasa koyucu olamayacağını ve insanın kendi yasalarını yapmaya kalkışmasının günah olduğunu ileri sürebilen Islamı köktendincilik bunun en keskin örneğidir Amin'e göre. Ama "Tarihin dışına adım atmak isteği yalnızca bu örnektekiler değildir. Bunun bir nedeni vardır elbet, bu aptalca düsünceler "devrimci bir gelgitin geri çekilişini izleyen hareket sahneyi devraldığında" ortaya çıkmaktadır. Risksiz özgürlük olmaz ve modernitenin en iyiyi ve en kötüyü üretebılmiş olmasının nedeni de zaten budur. Bütün Aydınlanma düşüncesinin en büyük düşmanı Hitler, Aydmlanmanın bir üriinü asla değildir. "Hitler, Aydmlanmanın en büyük kazanımlan olan demokrasi ve yurttaşlık kavramlannı ortadan kaldırmaya, yerine de ilkel komünal Yeni Düzen'i getirmeye girişmişti." Ayrıca, Frankfurt Okulu, Nazizm ve Stalinizmle karşı karşıya kalan modernizmin bu diyalektik çelişkisi üzerine yoğunlaşmak zorunda kalmıştır. Ancak bu tür eğilimler insanlığın tarih öncesinden kalirnadır Amin'e göre. ya tarafından (ve paralı akademisyenlerce) alabildiğine Deslenmekte, sulanmaktadır. Bu desteğe "şüphe" bırakmayacak örnek, postmodernizmin savunucularınm 1995 KasımAralık büyük grev hareketlerinde Fransız televizyonlarına çıkıp grevcileri "kışkırtıcı" olarak suçlamalarıdır. Tıpkı neoliberal politikalara boyun eğmemeyi öğütleyen politikalan ve düşünceleri suçladıklan gibi.. Bizce postmodernizm, bir ruh hali olmasının yarunda, bir hayalet olarak da, insanlık için yeni "pozitif" ütopyalann sahiplerine pek de korku vermeden çevirdifii dolaplar ortaya çıkarılmış bir sahtekâr olarak uzaklaşıp gitmektedir." (1) De/terKış 1999, sayt 38, Gülnur Savran, "Postmodernizm: Yepyeni Bir Evre mi, Bir Eğilimin Mutlaktastmlmaumt?" Kapitalizmin HayaletiGünümüz Entelektüel Modalarının Bir Elestirisi I'SamirAmin I'Çevıren Cengtz Algan / Sarmal Yayınevi, 1999 / 144 s. "Moderntte sonsuzdur" NtetıftdğMn S I M B 9UV0nNğl Bu yalnızca modernitenin günahı değildir. "Carnalitas"tır, "insan ırkının tarih ötesi bir boyutudur." İnsanoğlunun kendi tarihini yaptığı gerçeğinden geriye, kozmik düzenin metariziğinin sahte güvenliğine dönmek açıkça aptallık ve büyük bir yanılsamadır. Yapısalcılık ve islevsellikte olduğu gibi postmodernizm ae "buriuva düşüncesinin genel akısına bağlı olan toplumu yalnızca "açıklama"ya girişen, asla "aeğiştirme"ye yeltenmeyen teorilerdir. Tarihin sonunun geldiğini iddia etmek piyasa kurallarına teslim olmaktan başka bir şey değildir. Postmodernizm bu yüzden dünyanın dönuşümü çağnsını yapan pozitif ütopyaların tersine negatif bir ütopyadır. Bugünkü kapitalist ekonomi politiğin taleplerine itaat ve taviz vaat eder. Ama işte DU durumdur ki Marksizmin, gerçeklik analizinde ve dönüşümsel stratejilerindeki çevikliği ve zenginliğini insana tekrar anımsatmakta, Marksizme "bağısıklı" bir durum kazandırmakta, genç bir karakter vermektedir. Modernizm yalhızca kapitalizm değildir. Postmodernisderin görmek istemedikleri şey modernitenin ancak kapitalizmin ötesine geçerek daha ileri giuebileceğidir. Sovyetizmin başarısızlığını sosyalizmin başarısızlığı olarak görmek var olan kapitalizmin somut tarihinin bir parçasını göz ardı etmek demektir. Var olan düzenin radikal bir eleştirisinin, farklı bir toplumsal düzen isteme "iradesi"nin redai ne anlama gelir? Biraz nihilizmdir bu. Postmodernizm, Amin'e göre, "hiçbir şeyi nesnel olarak doğru görmediği için her seyi kabul etmeye nazır bir "gevşek aüşünce"dir. Gülnur Savran "Postmodernist teorilerde biteviye sürüp giden bu meşrular ve gayri meşrular listesi, insanda postmodernizmin neredeyse bir ruh nali olduğu izlenimi uyandırıyor"(l) diyor. Postmodernistler neoliberal ütopyanın tam destekçisidirler. Gerçekte, med „./„'., • . SAYFA 13 CUMHURİYET KİTAP SAYI 577