05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

ortaya koymuştur. Bele, daha sonra bu enstitülerin solcu, "komünist" yetiştirdiğini ilcri sürenlerin türediğine de ueöinmiştir. üysa Atatürk, "kuvvetin, kudretin ve iradenin doğrudan halka verilmesini" istemiş, düşlemişti. Bu isteği enstitülerle gerçekleşme yoluna girmişti. Bele, Atatürk'ün bu görüşünü değişik bir felsefe görüşüyle de ortaya koymuştur kitapta. Bu arada, CHP, Demokrat Parti ile yarışmak için "ilkokullarda din dersleri okutulmasını ve din bilginleri yetiştirmek üzere, 1993'te kapatılanın yerine yeniden bir îlahiyat Fakultesi'nin kurulmasını" kabul etmişti. Bele, bu durumu, o zamanki Başbakan Şemsettin Günaltay'ın nasıl açıkladığını da belirtmiştir. Ama, Atatürkçülüğün buna pek yatkın olmadığı da değişik bir felsefe yaklaşımıyla anlatılmıştır. Atatürk'ün evinde sanal olarak ortaya konulan bazı durumlar da bu arada anılabilir. Bir yerde "sen" ve "ben" ikilemi ele alınarak gerçekler ortaya konulmakta ve şöylece sonuçlanmaktadır: "Aramızdaki düş, yani benim düşüm, sonra düşümdeki/düşümüzdeki ev, en yakın tanıklarımız değil mi? Sen'le Ben in gerçekleştirdiğimizin" (s. 59). Tansu Bele, Mahmut Makal'm Bizim Köy adlı kitabında ortaya konulan gerçekleri de, o yıllarda birçok kişinin de bakış açılarını temel alarak belirtmiştir. Bilindiği gibi, "Kitap günün konusu olmuş. O güne kadar lcöylü bu denli gerçekçi bir yaklaşımla köyü yazmamış. Şimdi bu gencecik öğretmen köyün üstündeki örtüyü kaldınyor. Köyü olduğu gibi gösteriyor. Hem de alışılmadık bir dil ve biçem ustalığı ile." Gerçekten de kitapta köyün gerçek yüzü gösterilmişti. Ama, bu kitap yüzünden Makal'ın nelerle karşılaştığını da unutmamak gerekir. Makal, dana sonraki yıllarda yazdığı kitaplarında da köyün gerçek yüzünü, Köy Enstitü mezunu öğretmenlere nasıl kötü davranıldığını da ortaya koymuştu. Bele, köyü aydınlatmak için köye gidenlere yapılan bu kötü davranışları ve götürülmesi istenen aydınlığın önünün nasıl kesildiğini geniş bir yelpazede ortaya koymuştur. 1952 yılında Köy Enstitüferinin kapatılması ve imamhatip okullan açdması çalışmalarına da değinilmiştir kitapta. Âynca, Celâl Bayar ile Adnan Menderes'in yaptıklan olumsuz davranışlara da değinilmiştir (s. 7273). Bele've göre, gerçeği, gerçeğin kaynağını bulmak gerekir. Kitapta, enstitü mezunu öğretmenlere nasıl olumsuz davranışlarda bulunulduğu da ele alınmıştır. Kitabın, "Kaynağı Bulmak" bölümünde ele aiınan konular ilginç gerçeklere aynlmıştır. "Köy Enstitülerinde verilen emekleri öğrencilerin gaddarca çalıştınlarak sömürülmesi diye nitelemiş ve Enstitü öğrencüerine amele, kaba işçi diyen sağla Dİrleşmiş" kişilerin davranışlarına da değinilmiştir. Aynca, Imamhatip mezunlarına tanınan birçok hak konusunda yaklaşımlar ve bu yaklaşımları ortaya koyanlar konusuna da değinilmiştir (s. 101). Kitapta, Atatürk'ün Konya genclerine söylediği sözlerden şu alıntılara da yer verilmiştir: " ..aydın sınıfın halka telkin edeceği ülküler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalı. Halbuki bizde böyle mi olmustur? O aydınların aşıladığı telkinler milletimizin ruhunun derinliğinden alınmış ülküler midir? Şüphesiz nayır, aydınlarımız içinde çok iyi düşünenler vardır. Fakat genel olarak şu hatamız da vardır ki inceleme ve araştırmalarımıza zemin olarak çok kere kendi memleketimizi, kendi tarihimizi, kendi geleneklerimizi ve ihtiyaçlarımızı almayız, Aydınlarımız belki bütün dünyayı, bütün diğermilletleri tanır; ama kendimizi bilmeyiz" (s. 122). Tansu Bele, aydınlanma yolundaki atılımların nasıl önlendiğini, nasıl köstekUMHURİYET KİTAP SAYI 543 lendiğini Mahmut Makal'ın yaşamı odağında ve onun yazdığı gerçeklerini de temel alarak birçok önemli konuyu irdelemiştir. Bununla yetinmemiş, dipnotlarda da gösterdiği birçok yazıdan ve kitaptan yararlanmıştır. Böylece, çok önemli bir uygulamanın sonunda neler olduğu ortaya konulduğu gibi bu uvgıılama için bütün çabalannı harcayanların da nelerle karşdaştığını anımsamış oluoruz. Hasan Ali Yucel, Ismail Hakkı bnguç, Şevket Süreyya Aydemir ve daha başkaıarının aydınlanma yolundaki cabalannı bir kez daha görmüş oluyoruz kitapta. Tansu Bele, bu kitabıyla çok önemli bir konuyu incelemiş, irdelemiş ve gerçekleri yurgulamıştır. Yukarıda belirttiğim gibi, Mahmut Makal'ın yaşamından yola çıkarak işe koyulmuş olsa da, yola çıkar gözükse de gerçekte çok özenli bir konuyu ortaya koymuştur. Kitabın sonunda Mahmut Makal ile ilgili bilgiler verilmiş, aynca söyleşiler eidenmiş ve kaynakça da konulmuştur. • Î Tuğrul Şavkar ise rakı üretiminin küçük üreticilere bırakılması ve butik tarzıkaliteli bir üretimin teşvik edilmesi ile hakIı olarak, rakıseverlerin bugünkünden farklı tadlarla rakılara ulaşabileceğini düşünmekte. Her zaman tadı aynı olmasa da, kapağı zor açılsa da bizim rakımız zengin fakir her türlü sosyal sınıftan insanın sofrasında yerini alırken bütün alçakgönüllülüğü ile su ve buzdan başka bir şey istememiş. Ne özel bir kadehi, ne tercih edilen bir üzüm bağı, ne de aranan bir ürün yılı var; sadece Tekirdağ olması veterli erbabı için! Bir de sohbet, dostluk demiş eskiler. Belki de sofrada geçirilen süreyi uzatarak alkolün kana kanşmasını geciktirdiği, vücudu daha az hırpaladığı için.. Ama, hem gözü, hem mideyi doyuran, her alınan yuduma ayn bir tat ile eşlik eden mezeleri unutmamak koşuluyla. Artik kitapçı raflannda pek rastlanmayan Vefa Zat'ın " Adabıyla Rakı ve Çilingir Sofrası" (lletişim Yaymlan) ve Ergun Sav'ın "Rakı Sohbetleri" (Bilgi Yayınlan) kitaplanndan sonra flhan Eksen 'in "Dengeli Demlenme ve Rakı Mezeleri" (Sel Yayıncılık) isimli çalışması öncelikle alçakgönüllü rakımızın toplum hayatımızda ve özellikle insan ilişkilerindeki rolünü irdelemekte. Kitabın "Rakı ve Rakı Adabı" adını taşıyan ilk bölümünde yazar hem eskilerin deneyleri hem de kendi gözlemlerinden yararlanarak, kesin kurallar koymadan, rakının ne olduğu, nasıl, ne zaman, kimlerle, nerede, ne ile ve ne kadar içilebiJeceği konusunda önerilerde bufunmakta, hatta Dr. Erdal Atabek'in "Alkol ve însan" (Kelebek Yayınlan) adlı kitabından alıntılar yaparak alkolün sağlığımız üzerindeki etkilerini de ortaya koymaktan çekinmemekte, özellikle alkollü araba kullanılmamasını ısrarla önermekte. Bu haliyle kitap yakın dönemlerde yayınlanmış olan viski, şarap ve bira hakkındaki kitaplarm yanmda yer alarak bu toprağın en demokrat içkisi olarak Türk rakısına "ben de vanm dedirtmekte. Kitaba adını veren "Dengeli Demlenme ve Rakı Sofrası" başlıkh ikinci bölümde ise kadm ve erkeklerin, ister ana, bacı, ister eş, ister sevgili olarak birlikte, bir rakı sofrası oluşturup beraberce yiyip içmelerinin zor olmaaığının ipuçlan verilmekte. Aynca rakı sofrası düzenlemenin basit kurallan hatırlatılmış, yiyeceklerin hayvansal, bitkisel, sıcak, soğuk, kızartmafınn, haşlamazeytinyağlı olarak sofrada dengeli bir şekilde yer almasının gereği üstünde durularak örnekler de verilmiş. "Mezeler" bölümünde ise sıcak ve soğuk olarak iki ana başlık altında toplanan mezelerin kendi aralannda salatalarzeytinyağlılarpeynirtavuketdeniz ürünleri olarak gruplandığı görülmekte. Kitabın sonuna eklenen ana yemekler" ve "tatlılar" bölümleri ise az sayıda tarifleri ile herhalde sofradan sadece meze yiyerek kalkmak istemeyenler düşünülerek eklenmiş gibi görünmekte. Sayılan iki yüze yakın olan tariflere gelince, bunlar genel olarak zeytinyağı ve sarmısağın hep basrolde old uğ u, Akdeniz beslenme tarzına uygun, Istanbul ve Ege RatarahsanMdtarf Köyün gerçak yiizü Bana Işığı Anlat/ Tansu Bele/ /«celemelraeleme/ Güldtken Yaymlart/ Ankara 2000/ 160 s. Demlenmenin dengesi MUNEVVER SOYLU ağız tadının ağır bastığı, kolay bulunabilir taze malzemeler ilenazırlanmış. Özellikle "bamya kızartması, "taratorlu deniz börülcesi", "ıspanak kökü mücveri", "rakılıalevli karides", "sarmısak soslu midye", "topik" ve "yoğurtlu tekir balığı" ilk bakışta bizim dikkatimizi çekenlerden. Bazı dergi ve gazetelerde yayımlanan tariflerdekinin aksine, zor bulunan ve pahalı olan malzemeler yerine yerel malzemelerin önerilmiş olması, ölçü olarak da gram, litre yerine su bardağı, yemek, tatlı, çay kaşığı kullanılması tarifleri daha kolay uygulanabilir kılmakta. Kadınlar ve hatta erkeklerin, ayn ayn veya birlikte, mezeleri kendi evlerinde hazırlamaları amacıyla düzenlendiği anlaşılan tariflerden bazılarının, örnek veya öneri olarak, mevsimlere ve tahmini maliyetlerine göre farklı mösnüler şeklinde düzenlenip kitaba eklenmemiş olması kullanıcılar açısından küçük bir eksiklik gibi görülebilir. Toplumumuzda erkeklere özgü eğlen ce şekli olarak tanınan "kafa çekme eyleminin "demlenme"yedönüşmesini arzu ediyor yazar. Dengeye ulaşmak için ise sofralarda birbirini iyi tanıyan, söyleyecek sözü olan, dinlemesini bilen, içince hır çıkarmayacak, "adam cibi adam"lann (en fazla altı kişü), özellikle de kadınların yer almasını öneriyor. Anlaşılan o ki, sadece yiyeceklerin sağlıklı ve dengeli olması yetmiyor demlenmeye. Sofra arkadaşlannın da nicelik ve nitelik olarak dengeli olması gerekiyor. • Dengeli Demlenme ve Rakı Mezeleri/ îlkan Eksen/Sel Yayınaltk/ 192 s. T ekel'in rakamlarına bakılacak olursa 1998yıhnda ü 1k e m i z d e 78.214.000 litrerakı üretilmiş, doğal olarak da bunun neredeyse tamamı tüketilmiş. Fena bir rakam değil doğrusu. Kimilerine göre, Islam'ın Anadolu'da hoşgörülü yorumlanısının bir sonucu olarak insanlarımız, kesin yasak saydıkları şarabın etrafından dolaşarak aslı yine bu topraklann özbeöz ürünü olan üzüme dayanan rakıyı benimsemişler. Herhalde Cumhuriyet'in milliyetçi politikalannın etkisi ile olsa gerek, erkeklerimizin gururla "aslan sütü" demeyi sevdikleri rakı uzun süredir ele güne karşı "milli içkimiz olarak tanımlanıyor. Hatta ülkemizi tanıyan (!) yabancıların bir cırpıda akıllarına gelip sayabildikleri ilk üç şeyle (şiş kebap, lokum) birlikte anılıyor! Türkiye'de kamu (Tekel) tarafından, tatlan birbirine yakın üç marka (AJtınbaş, Kulüp, Yeni) olarak üretilen "Türk rakısı", devlet bütçesine olan katkısıyla "altın yumurtlayan tavuk" olmasına rağmen (belki de övle olduğu için) özelleştirme furyasına katılmak üzere. Rakıdaki devlet tekelini kaldıracak olan yasa taslağında öngörülen "en az bir milyon Dtre üretim" koşulu da bu alana büyük yabancı firmalann hâkimiyetine (tekeline) sokacak gibi görünüyor. Yabancı sermayenin halkımıza kendi sütümüzü, yoğurdumuzu yedirmesi gibi sanırım bir Kavganın Şafam HULYA TOZLU S osyalizme gönül verenlerin devrim uğruna kavgalan her türlü zorluklarla mücadeleyi göze alarakyeniden başlar. Pavel de bunlardan biridir. Sürgünden kaçıp Moskova'ya gitmek için zor doğa koşullannı göğüsleyecek, yakalanmama mücadelesini sürdürecektir. lşçiler uyandınlmayı beklemektedir. Bu uğurda; polisi asmak, yoldaslarla görüşmek, zorlu günleri geçirebilmek yine işçi desteğiyıe gerçekleşecektir. îki kitaptan oluşan romanın birincisinde kahraman sonunda tutsak düşer ve Moskova'ya gitmesi engellenirse de dostların aesteğiyle hedefîne vanr. Ikincisinde ise yeni Dİr mücadele devreye girer. Devrimciliği omuzlayamayanlar da olacak mıdır? Ve işte asıl tehlike de budur. Saf değiştirildiğinden kuşkulanılan Prohor bir provokatör müdür? Şurabstov'a göre gerici menşevikler illegallerin içine nifak mı sokmaktadır. Lenin'in yolundaki sınıf ve parti arası ilişkilerin tartışılması aska zaman bırakmamakta, ancak Klavdıa'nm aşkı devrime hizmetle birlikte filizlenmektedir. Bolşeviklerin direnci devrimcinin gücüdür. Moskova'nın ağırlığı işçi çocuklarının omuzlarına da daha üç vaşından başlayarak Afonya da bunlardan iridir. Artik üç balinadan söz etmek zaEiklenmektedir.1905'ten beridir sürdümanı gelmiştir. rülen Kavganın şafağı sökecek midir? Hâlâ sürdürülen bu kavganın örnek serüvenini bir solukta okuyacaksınız. • süre sonra rakıyı da Ingiliz veya Fransız elinden içeceğiz; herhalde "küresellesme" dedikleri bu olsa gerek! Yazılan ile bu konuya dikkat çekmeye çırpınan Kavganın Şafağı/ lvan Popov/ Çeviren: Hikmet Varaar/ Evrenseı Basım Yaytn/ 456 s. SAYFA 17
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear