29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

AUAkay'tn 'Tekil Düşünce'si ikinci baskısıyla yeniden okur karştsında Uvnun ver. uvnun zaman EMRE ZEYTİNOĞLU oksanlı yılların başında, Türkiye'de çeviri kitaplanmn yayını ve yabancı baskdarın satışında bir patlamanın olduğu gözlemlenmişti. Bu sayısal artışın bir aniamı vardı elbette: Felsefe ve sosyolojinin (yeni kavramlarla birlikte) yaşanmakta olana doğrudan giriş yapması (ki; konular tasavvurdan pratiğe çekilmekteydi) ve böylece bu alanlarda disiplinlerarasılığın gündeme gelmesi, sert uzmanlık sınırını yumuşatıyordu (örneğin: Baudrillard'ın Tüketim Toplumu ya da "Kötülüğün Şeffaflığı" kıtaplanndaki gözlemler, arnkTurgut Özal sonrası Türkıye'sinde, yetmişli yıllardaki kadar "zor anlaşdır" değildi). Adlan orta öğretim ders kıtaplarına tutsak olmuş (Platon, Descartes, vb.) ya da yakın dönemde tek yönlü algılanmış ve neredeyse varlıklan güncel ideolojinin kararlanna terk edilmiş (Nietzche, Marx, Hegel, vb.) fîlozoflann güncel olaylar bağlamında tekrar okunması, genellikle tersyüz edilmesi, okuyucuya korku veren ve yanına yaklaşılmaz konulatı demokratikleştirebiliyordu. Belirtilen demokratik ortam yalnızca "meraklı" bir okuyucu kitlesinden ve aydın çevrelerinden ibaret değildi. Disiplinlerarası bir niteliğe dönüşmüş görünen felsefe ve sosyolojinin özellikle politika, sanat, bilim alanlannda yeniden etkinleşmesi, bir eğitim grubunu da işin içine soktu. Çözürnlemelerin, yaşam pratiğini değerlendirerek ve yerleşuc akademik formüllerin "doğruyanlış" yargılannı aşarak yeni bir dinamiğe uyum sağlaması, güncel bir öğrenmeöğretme sürecini zorunlu kıldı. Fakat söz lconusu süreç, eğitim kurumlarındaki sıradan ders programlanyla, öğrenciöğretmen ilişkileriyle sınırlı kalmadı (hatta belki, değişimin en geç gerçekleştiği yerler bu kurumlardı). Gazetelerdekı icöşe yazarlanndan sanatçılara, politikacılardan bilim adamlanna, edebiyatçılardan işadamlanna dek yayılan bir tartışma ortamı, düşünsel anîamda bir dalgâlanmaya yol açtı. Ancak bu durum Türkiye'de; bir "yeniden doğuş", bir"aydınlanma", bir "düşünsel devrim" olamazdı kuşkusuz. Felsefe ve sosyoloji yalnızca, güncel pratik ortamın cılız bir gözlemcisi, dar kafalı bir yorumcusu, kurnaz bir işbirlikçisi miydi? Tehlike tam buradaydı: Yeni kavramların ve onlann yarattığı oluşların bağlamdan yoksun kalması, yorumlan köreltecek ve düşünceyi basit bir "yaşamsal çıkar hedefi"nin aracı haline getirebilecekti (sanatta ve düşünsel yöntemlerde "moda biçimdemode biçim" tartışmalannın, yeni dünya düzeninde salt "özelleştirme" işlemine indirgenmiş ekonomikpolitik çatışmalann sığlığını anımsayalım). lşte Ali Akay'ın "Tekil Düşünce" kitabı böyle bir anda yayımlandı (birinci basım: 1991). Yetmişli ve seksenli yıllarda ağırlığını koyan Yapısalcılıksonrası Fransız düşünürlerinin kitaplan elden ele dolaşır ve özellikle üniversite çevrelerinde yorumlanırken, "Tekil Düşünce"; bu vazarların yeni Fransız felsefesindeki konumlannı açıklıyor, onlann öne sürdükleri informal, aynksı bir düşünceyi tanıtma ve bağlamlarını irdeleme görevini üstleniyordu. "Tekil Düşünce"nin o yıllarda (özellikle üniversite öğrencileri tarafından) ilgi ile karşılanmasının nedeni, son derece geniş bir alandan toplanmış dağınık bilgileri yerli yerine oturtmasıydı. Kitabın bu niteliği, onu bir başvuru kaynağı haline getirmiştir (Ali Akay da, kitabuh. ikinci baskısına yazdığı önsözde, "ikinci D 1990'ların başında yayımlanan 'Tekil Düşünce', yetmişli ve seksenli yıllarda ağırlığını koyan Yapısalcılıksonrası Fransız düşünürlerinin kitaplan elden efe dolaşır ve özellikle üniversite çevrelerinde yorumlanırken, "Tekil Düşünce"; bu yazarların yeni Fransız felsefesindeki konumlarını açıklıyor, onlann öne sürdükleri informal, aynksı bir düşünceyi tanıtma ve bağlamlarını irdeleme görevini üstleniyordu. "Tekil Düşünce"nin o yıllarda (özellikle üniversite öğrencileri tarafından) ilgi üe karşılanmasının nedeni, son derece geniş bir alandan toplanmış dağınık bilgileri yerli yerine oturtmasıydı. baskının yapdmasında, genç öğrencilerden gelen isteklerin etkili olduğunu" söylüyor). "İkinci Baskıya Önsöz"de yer alan şu cümle, okuyucunun gözünden kaçmamalıdır: "...Paris'tebulunmakveikametgâhı on beş yd gibi uzun bir süreç içinde sürdürmek, aslında, kitabın yazdmasının başka bir hikâyesi olarak ele alınmalı." (1) Gerçekten de bu, kitabın niteliğini belirleyen bir açddamadır. Çünkü, yazann Paris VTEI Üniversitesi'ndeki (Vincennes) öğrenciliği sırasında (ve sonrasında) yaşandan en keskin değişim taıtışmalan, onu hem aktif bir düşünsel alanın ortasına çekmiş, hem de söz konusu tartışmalan yaratan kişiler ile vüz yüze getirebÜmiştir (Ali Akay'ın GiÛes Deleuze, François Lyotard, Jack Derrida, Felix Guattari gibi düşünürlerin derslerini izlediğini ya da sonraki zamanlarda, onlarla birlikte kimi çalışmalar yaptığını öğreniyoruz). O halde şu vurgulanmalıdır ki; Türkiye'de yayımlandığı andan bu yana basyuru kaynağı olan, daha çok "öğretici işleviyle öne çıkan kitap, niç de kütüphanelerden derlenmiş, ikinci elden anlatdann yer aldığı ve bilgilerin kronolojik yöntemle dizddiği sıradan bir "ders" aracı değildir. Vurgıdanacak diğer önemli nokta da; bu kitabın yalnızca Fransa'da yasanmış (tek vönlü algılanmış) kimi pratikler ve tanıklıklardan ibaret saydabdeceği eleştirisi üzerinedir. Belki birinci baskısı için mümkün olabilecek böyle bir eleştiri, ikinci baskıda yazar tarafından yanıtlanmıştır: "Genelleşen bir bütünsellik ve Hegelci sentezler yerine, belki bugün daha çok anlaşdır kdınmış olan bir kuramcdar dizisinin düşünce serüvenidir söz konusu olan. Diğer vandan, kitabın ikinci baskısı sürecinde bu düşünürlerin bazı kitaplan çevrildi veya bazı yazarlann (özellikle AncloSakson dünyasından) bu düşünürîer üzerine bazı görüşleri anlatddı. Ancak; Tekil Düşünce'nin (Fransız Tekilliği'nin) anlausı yapdmadı. Bu nedenle kitap bana kalırsa hâlâ güncelliğini lcorumaktadır. Kitap, yasanmış bir dönemi yansıtmaktadır; benim bir yerinden yakaladığım ve yaşadığım dönemi ifade etmek istemektedir." (2) Yazar, "Tekil Düşünce'nin yazılmasının; Fransız düşüncesini Fransa'dan (ve belli bir dönemden) algılayarak Türkiye'ye ardatmaktan başka Dİr amaç taşımadiğını söylüyor. Acıklamalara şunu da eklemeden geçmemeıiyiz: Ali Akay, Fransa dönüşünden buyana, Tekil Düşünce çözümlemelerini Turkiye dinamiğinde de ela almakta ve gerek sosyoloji, gerekse sanat konulanndaki yorumlarını sürekli yayımlamaktadır. Böylece kitabın ikinci baskısı, artık "Fransa'da bir dönemin ifadesi" ile sınırb kalmayacak, yazann Türkiye üzerine yorumlanna da gönderme yapabilme olanağuıı bulacaktır. birliği" ilkesini ve özdeşlikleri, aynşıklık kavramına dönüştürmekte ve yinelemeleri "ötekilik" ile açıklamaktadır. Ali Akay; "söyleyecek yeni bir şeyi olmayanlar, daima karşı çıkanlar ve yadsıyanlar olmuştur. Onlar yadsıdıklan düşüncelerin karşıtlarını taklit ederler" (4) diyor. Bu sözler, diyalektik düşünce içindeki "yadsıma" ve yadsınan ile "çatışma" eylemine bir eleştiridir ve örnek olarak da; diyalektik düşüncenin Kapitalist sistem çözümlemelerindeki başansızlığı gösteritnektedir: "Kapitalizm in (diyalektik düşünce çerçevesinde) kendi iç çelişkileriyle bunalıma girerek ortadan kalkacağı savunuldu (kâr yüzdelerinin düşüş eğilımi kuramı). Fakat en az iki yüzyıldır ızlenen durum; Kapitalizm'in aaima bunalımlar içinde yaşadığıdır. 'Kapitalizm, zaten bu bunalımlar sayesinde ayakta durmaktadır' dersek, gerek Lucrece, gerek Spinoza, gerekse Nıetzchevâri konuşmaktan başka bir Îey yapmıyoruz demektir. Yani Kapitaizm, apkı psikanalizin yaptığı gibi, kendi bunalımlannı ve hastalııdı nallerini insanlara bulaştırarak yaşamını sürdürür. 'Asla kimse çelişkiden ölmedi.' Çelişki ve karşıtlık, modelın hem sürekliliğıni sağlar, hem de bunalımlar sayesinde yaşamını sürdürür. Asla iktidarlar kendi korkulannı ve hastalıklı hallerini insanlara bulaştırmadan varlıklannı sürdüremediler. Onlann hastalıklı insanlara ihtiyacı vardır ki, böylece bunalım genelleşsin ve diyalektik aşamalarla yinelensin." (5) Bütüncü Fransız sosyolojisi ve tarihi üzerine bir eleştiriye girişen Tekil Düşünce'nin "yadsıyan" değil, "olumlavan niteliği; "mikro" anlamda sosyolojilc olaylan ele alma ve onları yeniden yaşamın içine çekerek bir kez daha değerlendirme sürecini başlatmış oluyor. 1920'ü yıllardan itibaren; Hegelci bir görüngübilim ile yakınlaşan sosyolojinin ütopik yapısı, Marx'ın ekonomik çözümlemelerine göndermede bulunuyor ve hem sosyolojiyi hem de felsefeyi "ekonomi büyük parantezd'nde görüyordu. Böyle bir yaklaşım, Kapitalizm eleştirilerinin ekonomik ağırlıklı sürmesine neden olurken (Kapitalizm'in ekonomik bunalımlan üzerine yapılan, sosyolojik ve felsefi yorumlar gibi), 1965 yılında Althusser'ci yeni bir Manrizm okunuşu, "politikamn özerkliği"ni gündeme getiriyordu. Bu gelişimi izleyen 1968 olaylan; Sovyetler Birliği ile Sosyalist üretim biçimi arasındaki ilışkiyi, eleştirel bir boyuta çekebilmiştir. Aynca Ali Akay kitabında, söz konusu durumlara bir de "Mitterrand dönemi"nin eldenmesini önermektedir: "Mitterrand'ın cumhurbaşkanı seçildiği meşhur 10 Mayıs 1981 sonrasında Fransız aydınlan, Kapitalizm eleştirisinde farklı bir tutum takındılar ve niceliksel araştırmalara öncelik verdiler. Aslında Tekil Düşünce'nin ürünlerinden biri olan bu yöntem, Pragmatizm ile varlığını zaten 1970'lerden beri sürdürmekteydi." (6) îste ele alınan bu değişimler, Sosyoloji'ae büyük olayların yerine, küçük (önemsiz görülen) sosyal değişikliklerin önem kazanmasını sağladı ve mikroniceliksel bir yöntemin zeminini hazırladı ki; bu zemin kimi felsefi aynntdan üzerinde tasımaktaydı. Yukanda belirtilen; "Sovyetler Birliği Üe Sosyalist üretim biçimi" farkldığının sorgulanması eylemi, aynı anlamda birçok soruyu (ve sorunu) da peşinden sürüklüyordu: Örneğin Michel Foucault; şablonlaşmış ve sınırlanmış anlamıyla kullanılan Marx alıntılannın, yalnızca Komünist Parti'nin iktidan için gerekli olduğunu, böyle bir davranışın Manç'f tafiımamak sonucunda doğabileceğini söylemekteydi (1976). "Marksistler" ve "Marx'ı iktidar adına kullananlar" aynmı, Tekil Düşünce'nin anlamını kuran etkenlerden biridir. "Tekil Düşünce'nin hem Marksizm'den değişik bir yapıyı içerdiğini, hem de çıkış noktalarını Marksizm'den ve bunun yaoında Nietzsche, Freud, Spinoza'dan aldığını belirtmeli' CUMHURİYET KİTAP SAYI S3B Gerek burada konu ettiğimiz kitabı, gerekse bu kitap doğrulrusunda Ali Akay'ın diğer yazilannı anlama çabasına girmiş bir okuyucunun aklında tutması gereken şey; Tekil Düşünce'nin bir yana bıraktığı düşünürler, düşünceler ve onlann yöntemleriyle asla çatışmaya girme eğiliminde olmavacağıdır. Daha açık bir söyleyişle; buracla kullanılan "tekil" kavramının, "tek" olan ile hiçbir ilgisi yoktur. "Tersine; çoğul alanın ve hatta daha da öteye giderek çoğul ve tekil olanın da fazlasını oluşturan çokluk düşüncesidir" (3). Ender olan, diğerlerine benzemeyecek, anlamını bu benzemezlikte bulacak ve kendi farklılığını sürekli doğrulayacaktır. Diyalektik düşüncenin tümelliği, yani; karşısına aldığı (çatıştığı) düşünce ile bir sentez yaratmaya çalışması, ortaya "karşıtlıklann birliği ilkesini çıkartiyor ve son aşamada, iki karşıthğın birden aşılmasını öngörüyordu. Böyle bir sistemin içinde yer alan tüm aynşıklıklar ve yinelemeler de özdeşti. Oysa Tekil Düşünce, "karşıtlıklann nyatekUk Düşüncsnin BeştMsi ve MknHHcaftnl Yöntemln Gündeme Gebl Ali Akay. kitabın Iklncl baskısına yazdığı önsözde. "Iklncl baskının yapılmasında , genç öğrencDerden gelen isteklerin etkili olduâunu" söylüyor. SAYFA 14
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear