05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Cesaret. erdem. ımıtluluk AYDIN OZAKIN * aşadığımız acı dolu günlerin en özlü ve uyancı yazılarından biriydi, 5 Ekim 1999'da Cumhuriyet'in ikinci sayfasında yayımlanan "Yazgı ve Fırsat" makalesi; Prof.Dr. Erendiz Atasü "yalan odaklarının egemenliğindeki" bizlere, "bilincin can acıtıa aydınlığını" gösteriyordu. "Islam kaderciliğiyle kapitalist fırsatçılığın" buluştuğu noktada peş peşe eelen deprem felakederi, "Kendi yoksullannın sırtına basarak acımasız ve açgözlü dünya pazanndan pay kapmaya neveslenmiş" küreselleşme öncülerine bir şeyler söyleyebildi mi? Şimdi bile, nerede o "canını dişine takıp dünyanın ilk antiemperyalist cumhuriyetini kurmuş yoksul ve azimli" mühendisler, öğretmenler, ustabaşlan diye soruyor muyuz? Hepsini kenara itip, kuklalar oturtmadık mı yönetim masâlanna?.. Aslında yazıma biraz daha önceki tarihten başlamalıydım. Mülkiye dergisinin MayısHaziran 1999 sayısındaki duyarlı ve birikimli üç bilge Cumhuriyet kadınının (Ülker Köksal, Ayla Kudu, Erendiz Atasü) Cumhuriyetin en zorlu yarışı olan, "Kadın Kimliğinin Geliştirilmesi" başlıklı yuvarlak masa tartışma ve açılımlarından mutfakçocukyatak şeytan üçgeninde sürekli ezüen, topluma giremeyen, güven arayışı içinde, ner çeşit aldatıcı diktaya açık, çocuklan ve kocayı kaybetme korkusuyla sürgit tedirgin, akıl ve bilgisini erkekten daha az göstermeye mahkum edilmiş kadınlarımız, "bizim kadınlarımız"; depremde ekrana yansıyan yüzlerinde acıbaşkaldın simgelerini, utanmaz yüzlere tüküren kadınlanmız! Adları Ayşe, Fatma olan, kapitalist düzenin en önce ve en kolay "mal"a indirgeyebildiği kadınlanmız! Aşağılanmalarından, birey olamamalarından yoğun acı çeken aydınlanmış erkekler öte yanda, anaları, sevgilileri, kızkardeşleri ve kızları için... Y Beşinci gün aynlık Ertesi... (Hiç bitmeyen, sonsuz...) Tam 7 bölüm. Biz insanların belki de hiçbir bilimsel dayanağı olmayan özentimiz, haftanın yedi günü... Sanatçı bir dil ustasının, avnı bedende kendileriyle hesaplaşmayı beceren kişileri (Fethi 1, Fethi 2, Fethi 3), (AyşeAysu); zaman denen ütopyanın dışına kayıp giden olaylar (19752000), kanlı, kalleş; ihaneder, kırımlar, kıyımlar... Ve bir üniversite sayrı evinde (modern bir getto) doğan aşklar, ölen aşklar, yalnızca cinsel ilişki bukağılarına indirgenmiş kısır evlilikler... ve bedeni taşımanın o dayanılmaz ağırhğı... Yan kişilikler, solcubilge Turhan hoca; "Ruh üşümesi"ne uğramış doktor Tomris; mutlu ve sahte bir evlilik... Duygular ve geçerli değerler arası çelişkiler, yanılgılara ve "mağluplarmanzunlar". Sayıalar ilerledikçe Atasü'nün o duyarlı, gerçekçi, anlam yüklü, usta işi anlatımı sizi alıp uzak ufuklara götürüyor. Yaşadığımız şimdilerin olumsuz ve tiksindirici ortamma karşın, birtakım beyinlerin baskalan için güzellikler, heyecanlar üretebilmesi anlaşılması, acıklaması ne kadar zor bir olay! Bu bilgelik midir, ermişlik midir, dervişlik midir? Blöf ve aldatmacalarla dolu dünyamızda, belki de tek avuntu gerçek bir sevgi kaynağına ulaşabilmek. Kokular, süsler, sesler, görüntüler, titreşimler, güç ve gizem, kovalamacının ve avlanmanın doyumsuz heyecanı ve sabun köpüğü: Aşk... Başka nedir ki yaşam! BitkUerin o gizemli dünyasında nerbiri ayrı bir olağanüstülük sergileyen çiçeklerin üreme tozlannı öteye iletebilmek için çırpınışlan ve nedendir bilinmez her türün dişileridir baştan çıkartıcı, avcı. Hermann Hesse'in gözüyle: "Hayvansal içgüdülerin irdelenmesi, eleştirılmesi, insanı kişiliğini kazanmaya, onu birey olmaya götüren en kısa yoldur. Sanatçının yarattığı eserlerle acılan azalır ve giderek yok oîur. Eski birikimler yaratıyla birlikte akıp gider." Erendiz Atasü'nün kitabında bilimsel yön ağırlıkta. Sık sık karşımıza çıkan çarpıcı cümleler neler neler çağnştırmıyor "Hormonların merhametsiz gücünü bilse insanoğluyla, insanı kızı bir an bile birbirlerineyönelmez" (s.72); "Anılardüşleri çağrıştırıyordu ve düşler gövdesel boşalmayı', "...görünüşün tersine hiçbir hayatın sıradan olmadığını kavramak" (s.109); "...insan denen o protein bileşkesi..." (s.132); "Milyonlarca spermcik arasında, kuyruğunu sallayarak menzile ulaşan bir tanecikti ve gövdenin milyonlarca kez üflediği soluklar arasında karşılığı bulunmayan yalnızca tekti, sonuncu soluk. Doğum ve ölüm yalnızca bir rasdantıydı" (s. 117); "însan soyuna sanal bir güven enjekte eden üst teknoloji ürünleri" (s.97). Yer yer toplumsal, kişisel özeleştiri, Cumhuriyet kuşağı Türk aydınlannın acı bileşkesi: "Mavi gömlekli adama oy verip, faşizmi oylanmızla yıkıyoruz" yanılgısı (s.101); " Yüzyılın sanal solculan, dokunulmaz ekranlarda belirip kaybolan imgelercesine kaypak"; "Muayenehaneleri borsayı andıran idealist hekimler, çeviri tezlerle yükselen has bilimciler"; "Artık sol görünmek şık bir moda, cansız bir nostalji" Nöfveafetatmacalar g f Işte bu alabildiğince yoğun etkileşim ve iletişim günlerindeyken, ekim ayının son günlerinde Bilgi Yayınevi'nce, Erendiz Atasü'nün ikinci romanı Gençliğin O Yakıcı Mevsimi yayımlandı. Cesareterdemmutlulukla yönlendirilen o çılgın günler, doğanın sımsıcak kollarında yaşanan, gençlik... Yazar 'şimdi" denen zamanı yadsıyarak başlıyor romanına. Gerçekten de "şimdi" dıye bir zaman dilimi tartışmaya aeğer. Acılar ve güzelliklerle dolu geçmiş ve umut yüklü gelecek arasına sıkısmış kalmış cüce bir zaman dilimi. Yalnız, açıkça söylemek gerekirse, romanın ilk 'rişi bana pek tutuk geldi. Daha önceki ağın Öteki Yüzü'ndeki coşkulu diline pek alıştığım için olsa gerek. Dört kısa bölüme aynlmış, 30 sayfalık ;irişten şonra, kalan 135 sayfa da 7 böümde: Öngünkıvılcım Uk gün diş yarası ikinci gün dil yarası Üçüncü gün sevişme duygusu Dördüncü gün kırık bebek SAYI 534 ÇdgRigünler (s.94103). Ve diğer örnekler." Aydınlar ve yoksullar hakkında kesilen acılı ferman, kaderleri damgalanıp, ümideri mühürlenerek"; "tuz basılarak iyileştirilen aşk yarası"... Ve kitabın tümüne hâkim olan güzel ve akıcı Türkçe, sanatçının umut ve teselli üreten yumuşak anlatımı. Ayla Kudu'nun deyişiyle "Eğitilmiş, özgür düşünebilen bir kadının kımliği etkileyicidir," Üniversite öğretim üyelerimizin % 30'u kadın. Çoğu da yazar, sanatçı, toplum savaşçısı, nitelikli ve aydın Cumhuriyet kuşafiı. Oysa ekranlarımıza yansıyan gerici vekaranhkçı cephenin de çoğunluğu türbanlı, tutsak kadınlar. Ne trajik, keskin, çarpıcı çelişki! Kitabın sonu geldiğinde yine Hermann Hesse'nin saptamalan yağıyor üstümüze, yıldız misali: "Yazann özgünlüğü ve imge dünyası, okuyucuyla ouluştuğunda lcarakter, cağrışım dünyası, iletişim yeteneğiyle bağlaşımlar kurar ve belki sanatçının hiç aklına gelmeyen yeni yorumlar üretir. Üretiler eser, yazarın elinden kurtulup kuşlar gibi özgür olduğunda, "Sanatçının arzuladığı şey övgü değildir, çabalannagösterilen anlayıştır. Başanlarının derecesi önemsizdir. Romanın baş kişisi AyşeAysu, acıların, hayal kırıklıklannın, umarsız yalnızlıklann, yakıcı ten aşklannın, sinsi tuzakların, bencil haz avlanmalannın yıpratıcı etkilerinden kurtulup kendi felsefi yalnızlığına dönerek kurtulmayı deneyecektir: Yaşadıklanndan ve düsîediklerinden kınlgan ve saydam bir prizma" yaratarak, yazarak, edebiyat üreterek. Gençliğin O Yakıcı Mevsimi aynı zamanda genç bir kadının bir yazara dönüşme sürecinin öyküsüdür. AyşeAysu iç dünyasını kurarken ve düşlerken, "hiçbir erîcek dokunuşunun ürpertemediği kadar" insana yakın yağmurun altında 21. Yüzyıla yürüyor. Ona Kübalı Angel Angier'in bir şiiriyle yolun açık olsun demek isterdim: "Tutulacaksan birine, yaşama tutul Yaşam eli açık kaynak Ağzıyla bir dolu amber, cevheri her varhğın Ağacın dallannda yuvalanan Kuşun, başağın ve gülün, Mırıldanarak akan suyun, açılan kucağın, bağnn, Yırtıcı hayvanların ve kelebeğin. Sevdalanacaksan yaşama sevdalan." (Çev. Ayşe Nihal Akbulut) 17 Ağustos'ta vurgun yiyen, sevgili Ahmet Taner Kışlalı'ya kıyılan, Merve Kavakçı'nın düğunüyle senlenen," vat is diz, aganigi naganigi reklamlanyla başı şişen, ağzına borazan takılan nturmış bir toplumda doğa ananın kucağına sığınmazsın da neylersin! 21. Yüzyıla ya&mur altında, hep beraber! Gençliğin ü Yakıcı Mevsimi tam bu sırada okunması gereken bir roman... "Dünya da aşk acısı da varmış" diyebilmek için. • * Emekli vali Gençliğin O Yakıcı Mevsimi/ Erendiz Atasü/Btlgi Yayınevi/ 1999/165 sayfa. zi çekiyor. Birçok dergide onun ürünleriyle karşılaşıyoruz. Anladığıma göre onda yorgunluk duymayan bir çaba, sanat sevisiyle özleşen bir dünya var. Yazınımızda nice emeklerin boşa gittiğine tanık olurken üzülüyorum. Akarsu gibi ne değerler var yurdumuzda; ama değerlendirilmiyorlar. Medya, kendilerine yakınları seçiyor. Oysa, gerçek ve güzel olan nerede olursa olsun, adımlanmız oraya doğru gitmeli bizim. Ben burada, Akarsu'nun Gül Yurdunda Deniz" adlı şiir kitabının şu dizelerinde gezinmek istiyorum: "...Kentlerkalabaltk îçleri uzak Küllenmiş sevdalar Yanar yürekleriniz..." Evet kentler kalabalık. Hepsi uzak sizden. Ya o sevdaların küllenmesine ne dersiniz? Sevdalar küllenince ne kalır geride? Sonra da bunu duyan yürekler yanmaya baslar. Akarsu, kentlerdeki bu anlamsız kalabalığı görüyor, bu nedenle düşünen kişilerin yüreğinin yanmaya durduğunu yansıtıyor bize. Bir de onun şu dizelerine bakalım: "Gözlerinden şiir akıyor Ay denizlerde eeceleri Şiir damtttyorbakışlarından..." (s. 6) Yalın ve duru olan bu deyişlerde bakışlardan akan şiirleri yaşıyoruz. Geziyi sürdürelim biraz daha: "O ktzlar mt sizi götürüyordu Siz mi o kızları? Çay mt soğuktu, insanlar mı? Hangi kts fotoğraflarda kaldı kar?.." (s.8) Bunlar, duygulandıncı, düşündürücü dizeler. Buluş ve anlatım önemlidir şiirlerde. Bir de dil nakışlanıyorsa, siz o zaman bakın şöyleyişlerin güzelliğine. Akarsu'nun "Ölürsünüz Kuşlar" başlıklı şürindeki şu dizelerinde duralım biraz: "Ölürsünüz kuşlar Kuşlar bölüşür sevgilerinizi Konuşurlar sizinle..." (s. 12) Bir de şu örneği vereyim Akarsu'dan: "Şiirin kanatlannda aşk Aşkın kanatlannda şiir Sevinçle gelir bekleaiğin Yaşamak böylesevilir." (s. 13) Akarsu'nun şiirlerinden daha çok örnekler verilebifir. Gelin görün ki bir şairin bazı şiirleri kimilerine göre ilgi çekmeyebilir; ama şair üçbes şiirine damgasını koymuşsa, bu yeterlidir işte. Hasan Akarsu, şiirlerinde şair olmanın özlülüğünü sunmus oluyor. Onun şiirlerini okurken bazı dizelerinde Behcet Necatigil'i yaşar gibi oldum. Şairin kitabının son bölümünde "Şiirlik' başlığıyla sürdürülen ikili üçlü dizeler var. Bu dizelerden en çok ilgimi çeken "Müdür" başlıklı deyişleri oldu. Bakın, o iki dizede bize neler duyuruyor Akarsu: "Şiir okumamdan korkmuştu Gitti bir yere müdür oldu." (s. 52) Yayıncısının da belirttiği gibi onun şiiri, "doğayla, toplumla bütünlenen ve şiirinin odağında yer alan insanı, değerleri, ilişkileri ve özellikleri ...örgüler..."* (*) "Gül Yurdunda Deniz/ Hasan Akarsu/ Gerçek Sanat Yaytnlan/ Ekim 1999/ htanbul SAYFA 17 Gül Yurdunda Deniz ŞEVKET YÜCEL ı airyazar Hasan Akarsu, heryapıtı> nın çıkışında bana da bir adet im' zalar, gönderir. Posta kutumdan sanaf1 ışığını yansıtan kitapların çıkışı bir şenlik düşürür yüreğime. Bana gönderılen bir şiir kitabıysa, öyle bir kitabı okurken öncelikle dil, buluş, anlatım yönüyle değerlendirmek isterim. Hasan Akarsu'nun Gerçek Sanat Yayınları'nda çıkan "Gül Yurdunda Deniz" adlı yapıtında yer yer beni duygulandırdığı kadar düşündüren dizelerle karşılaştım. Akarsu, yazın alanında sekizinci ürünüyle çıkıyor karşımıza. Şiirlerinin yanınaa tanıtma yazılarıyla ilgimi CUMHURİYET KİTAP
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear