25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

19. İSTANBUL KİTAP FUARI Mukaddes Sefalet'i... Çok önceleri ABC Yayınları'nda cıkmış. Varlık'ta Kutsal Yoksulluk adıyla yeni baskısı yapılıyor, düzelti için bana geldi. Baktım, Yaşar Nabi Bey, belli paragrafları kendi dünya görüşüne, mantığına aykın gördüğü için çıkanp atabiliyor... Ben, işte o boşluktan yararlanıp, ayda üç dört kitap yayımlayarak Ataç Kitabevi'ni günceîleştirdim. Ama yayıncılık da bir edebiyat adamından çok şey aldığı için, on, on iki yıl dayandıktan sonra yayınevini kapatma kararı verdim. Yüz otuz kadar kitap yayımlamıştım. "Niçin on yıl bu işle uğraştım" demiyorum. Çünkü, çıkardığımız Ataç dergisi olsun, Eylem dergisi olsun, kitaplar olsun, hepsi de yararlı oldu. Sözgelimi Oscar Lange'nin Ekonomi Politik'i... Genç sayılabilecek yaşta yitirdiğimiz Muvaffak Şeref in bu çevirisini yayımlamak bana her zaman onur vermiştir. Okuyanlar bilirler, Sovyetler Birliği Komünist Partisi iktidannı da eleştiren bir kitaptı; öngördüğü yeniliklerle geleceği kurtarmaya çalışan bir eserdi. Sonra Kazancakis in Ahmet Angın tarafından çevrilen Zorba'sı... Özetle, yayıncılık yaşamımdan pişman değilim. Çok zor bir meslek olmasına karşın... Gerçekten yayıncılık da yazarlığa, şairliğe aykın bir meslek. Kapitalist ilişkilere soksanız başka sorunlar, benim gibı küçültürseniz başka sorunlar çıkıyor... 1968 de kapatma karan alınca, yayınlann hızını son derece azalttım. Yılda üç dört kitaba düştü. 1976'da kapattım. O zaman kitap yazan kimi genç arkadaslanm, Ataç Kitabevi'nin yapmak istediklerini gerçekleştirmek üzere yayıncılık yaşamına girmişlerdi. Olanaklar da genişlemişti. Sonraki yaşamım, şairce düşünmek ve yaşamakla geçti diyebilirim. O arada siyasalyaşamımz da var... Evet. Yayınevinin tam oturduğu dönemde, 1964'te, Türkiye Işçi Partisi içinde beni bekleyen görevler olduğu kanısıyla partiye girdim. 1967 kongresi sırasında Balıkesir'e giderek il başlcanlığına adaylığımı koydum ve seçildim. Bir daha dünyaya gelsem, yine keyifle yapacağım birgörevdir. Ancak, 1969seçimlerinden önceki olağanüstü kongrede söz aldım ve bizden önceki kuşaklara, arkadaşlara sitem ettim. "C)yle bir duruma getirdiniz ki, Parti'nin yaşamına kastedecek tartışmalar neredeyse sokakta yapılmaya başlandı. Ben, partiyi ikiye bölünme sorumluluğunda seçmeyi göze alamıyorum. Kırk yaşında beni emekli olmak zorunda bıraktınız" dedım. Kongreden sonra da hiçbir siyasi partiye girmedim. Yazar örgütlerinde çâlışmayı yeğ tuttum. Yerı gelmısken bıraz da yazar örgütlenndeki çalışmalarımzdan söz etsek.. Önce Türk Edebtyatçlar Bırlığı 'nde görev alıyorsunuz . Türk Edebiyatçılar Birliği dernek statüsünde olduğu için, yayıncılar da girebiliyordu. Sanıyorum 1960'tan sonraki ikinci kongrede, genel sekreterlikgörevini üstlendım. Çok başanlı bir oluşumdu. Birörnek: 1961 Anayasası, kimi kuruluşlara Anayasa'ya aykın yasalar için Anayasa Mahkemesi'nde dava açma hakkını vermişti. Işçi Partisi yeni kurulmuş olduğu ve parlamentoda temsil edümediği için, bu hakkı kullanamıyordu. Edebiyatçılar Birliği, Fethi Naci'nin kaleminden çıkan uzun bir yazıyla milletvekillerine başvurarak, 141142. maddelerin iptali için başvuruda bulunulmasını talep etmek gibi bir görevi üstlendi. Daha sonra da, Babeufün Devrim Yazıları kitabı için dava açılınca, Taksim Atatürk anıtına çelenk konuldu. Başkan, Melih Cevdet'ti. Bu, basının dikkatini çekmek için yapılmıştı. Ertesi sabah bizi gözaltına aldılar ve eylem, hedefine daha iyi ulaştı. Kısacası, Türk Edebiyatçılar Birliği, bir değişimin öncüsü oldu. 1974'te Türkiye YazarlarSendıkast kuruldu Türk Edebtyatçılar Bırlığt kapanmıştı. Sendika, yayıncıları bir şartla alıyordu: Yazarlığı, editörlüğünden öndegelme koşulu vardı. Ben, 1976'da yayınevini kapatınca üye oldum. O yıl yönetim kuruiuna seçildim, ikinci başkan oldum. Senin de içinde bulunduğun yönetim kurulu... Hemen hemen hartada üç gün çalışıyordum; sendikanın gelişmesi için çaba gösteriyorduk. Aziz Nesin, bir kıtabında benim için "sendikanın temel direği" demiştir, bundan onur dııyarım. 12 Eylül'den sonra da o çalışmalardan dolayı hep bırlıkte yargılandık . Evet. Hepimİ2 için on beş yıla varan cezalar istendi. Cumnuriyet'teki yazımda belirttiğim gibi, bizi suçlayanlar tarihin çöplüğüne gömüldü. Biz, yolumuzda yürümeyi sürdürdük! Daha sonra PEN Yazarlar Derneğı kuruldu, derneğin kurulusunda ve sonrastnda görev aldınız llk başkan Yaşar Kemal'di, ben ikinci başkandım. Yaşar Kemal bir dönem çâlışmayı kabul etmişti. tlk genel kuruldan sonra başkanlığa ben getirildim ve iki dönem başkanlık yaptım. Gözlerimdeki derin hastalık artmıştı; iki dönem sonra örgütsel anlamda da çekilmeyi uygun buldum. Sen o iki dönemde de yönetim kurulunda görev aldın, genel sekreterlik yaptın ve senin başkanlığında çalışmalar sürdürüldü. Öyle sanıyorum ki, temelleri sağlam atılmış bir örgüttür ve gelecekte karanlığa götürülemez, Burada edebiyat alanındakı çalışmalartnıza dimelım ıstersenız Şıır çalışmalarıntzdan söz ettik. Hıkâye çalısmalan da yaptınız, bunları kıtamarda topladıntz, olumlu yanktlar buldu bu hıkâyeler Sonra da bıraktınız 1 ıikâyelere geçmeden genel olarak bir şey söyleyeyim. Biraz önce 1969'da politikadan çekildiğimi ve yayınevini kapatmaya karar verdiğimi söylemiştim. Kitap Sukran Kurdakul'un silrtert İçin "Meydanlarda, acık havada okunan şllrler" denilmistlr TaHMnçöpkiğü Slyasal yaşam yayınına son verince, ferahladım. Haftada iki üç gün dağıtımcılann isteklerini karşılamak için yayınevine gidiyordum, geri kalan zamanda çalışıyordum. Yani, edebiyatçı kimliğimi elde etmek için ihtiyacım olan zamanı buldum. Benim açımdan zaman geçmiş sayılmazdı; Abdüflıak Şinasi Hisar'ın Fahim Bey'i (Fahim Bey ve Biz) kırk yedi yaşında yazdığını düşünür, kendi kendime cesaret verirdim. Halk Orduları'ndan sonraki şiir kitabımda, Acılar Dönemi'nde, 12 Mart sonrasındaki acılan, clüş kınklıklannı ışledim. Genelde şiirlerim için "Meydanlarda, açık havada okunan şiirler" denilmiştir. Bazılan için doğrudur. Ama Izmir'in içinde Amerikan Neferi'nde, Halk Ordulan'nda meydanlarda okunmayacak şiirler var. Acılar Dönemi'nde ise meydanlarda okunacak hiç şiir yok. Ben, "şairce düşünce" diyorum. Acılar Dönemi'nde şairce düşüncenin ağır bastığı ürünler yer aldı. O zaman, genel olarak şiire bakışımda da bir değisme oldu. Ne meydanlarda okunan şiirlerimi yadsıyorum, ne de başka şairlerin bu amaçla yazılmış şiirlerini... Ama, Nâzım Hikmet'in Her Ay dergisinde, 1937'de çıkmış bir soruşturma yanıtı vardır. Onu Şairler ve Yazarlar Sözlüğü'ne de aldım. Diyor ki: "Birçok yazım razla haykıran bir propaganda edası taşıyor. Bu natamı anladım. Yeni verimlerinde bu hataya düsmeyeceğim." Ben de, şiirde bunu gerçekleştirebilmek için öykü yazmaya karar verdim. Şiirin üsdenmek zorunda olmadığı temalan öykülerde iş ledim. llk öykü kitabım Tanığın Biri'nde yargı, yargıç, sanık sorunlan, tipleri ağır basıyor. Kurtuluştan Sonra'da Kurtuluş Savaşı temaları... Sonra, Türkiye Işçi Partisi'nde tartışılan bir sorun vardı: Kalem emekçileri, büro emekçileri işçi sınıfindan mıdır? Bu tartışma beni etkİlemiş olacak ki, Beyaz Yakalılar'da özel sektörde ve devlet sektöründe çalışan büro emekçilerini konu aldım. Son olarak da, Onlann Çocukları'nda hapse giren ya da devlet terörüyle karşı karşıya kalmış babalann çocuklannı yazdım. Dört öykü kitabından sonra yazdığım, yayımlanmamış bir öyküm var: "Açlık Grevi". Bütün bunlardan sonra rahatlamış olarak şiire döndüm. Şairler ve Yazarlar Sözlüğü de, sanıyorum 12 Mart dönemınin ürunu 12 Mart döneminde, bir yandan da Şairler ve Yazarlar Sözlüğü'nu hazırladım. Bu kitabın hazırlık aşamasındaki ilgi sonucu, Çağdaş Türk Edebiyatı kıtabının birinci cildi ortaya çıktı. Bu sözlük tle bir sorumluluk düşüncesinden kaynaklandı. Gizli sansür, her alanda uygulanıyor. 1 lep aynı örneği veririm: " Sabahattin Ali, Kırklareli'nde öldü", "Ahmed Arif, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nden aynldı"... Düşün sanat adamlannın siyasal iktidarlann hışmına uğraması olgusu, sansür edilmiştir. Bu, yavaş yavas aşıldı sanıyorum Bu konuda sızın katkuarınız oldu Evet, artık aşıldı. Şunu da belirtmem gerekiyor. 1946'da siyasal savaşıma katılmış bir kiştnin 1969'da Işçi Partisi'nden ayrıldıktan sonra, bir kenara çekümesi olacak şey değil... Insan bunun sorumluluğunu duyuyor. "Sen niye siyasal savaşımın içinde yoksun"un cevabını kendi kendine verebilmek gerekiyor. Bunun için de bir yandan yazar örgütlerindeki çalışmalara giriştim, bir yandan da yapılmayanı yapma çabalarına... Sonradan meslekten yetışme edebiyat adamları da bunun altını çizmişlerdir. Bir yandan nesnellik, bir yandan tarihsel maddeci yöntemin kullanılmasındaki olumluluk üzerinde duruldu. Bu benim için, verilmiş emeğin karsılığında bir armağan niteliği taşır. Bu iş de bittikten sonra nuzur içinde şiir çalışmalarını sürdürdüm. Beş altı yılda birkaç kitap çıktı: Bir Yürekten Bir Yaşamdan, Ölümsüzlerle, Ökselerin Yöresinde, en son da Ihtiyar Yüzyıla... Bunlarda yaşanılan yüzyılın dışında bir şey yok, ama, başka bir yapının, başka bir estetiğin de kurulduğunu ifade ediyor eleştirmenler. Ben de, şiire erken başlamış bir yeteneğin körlenmediğini düşünüp hoşnut oluyorum. Bir yandan da, bundan sonra da yazabilir miyim, diye düşünüyorum. llhan selçuk, Doğan Hizlan. SÜkran Kurdakul ve Rıfat ıig.i... icMantıda, 1962. Yanda e$l lle blrllkte. SAYFA 6 CUMHURİYET KİTAP SAYI 559
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear