05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

0 K U R L A RA "Çeşitli dillerde Nâzım Hikmet üstüne pek çok kitap yayımlandt. Bazılanmn kartştk, bazılanmn yanhşlarla dolu, bazılanmn yetersiz olduklan söylenebilirse de, taştdıkları bilgiler yatt yana konunca önemli bir birikim ortaya çtktığt bir gerçek. Bu kitabı yazarken ottlardan bolbolyararlandım, ama bilimsel bir derleyip toparlama işine kalkışmadım. Benim yapttğtm, şairin ruhsal yapısını göz önünde tutarak, anlatılanlann gerçeğine ulaşma çabast olau. Nâzım Hikmet'le yirmi yıl' baba oğulgibi yaşamış, daha sonra ise bü'tün şürlerini, yazılarını, mektuplarınt yaytmlamış olmanın verdiği duyarlıkla, bangi durutnda, nasıl davranacağını çok iyi biliyorum. Belgeleri olmayan konularda bu duyarlığıma güvendim. Kitaplardaki dağınık bilgileri derleyip toparlama işini. elbette, bir gün, bilimselyeterliği olan kişiler yapacak, Nâzıtn Hikmet'ın 2000 ya da 3000 say/alık yaşamöyküsünü belgelere aayanarak yazacaklar, Ingiltere'de yayımlanan Romantic Communist adlt kitapta Saime Göksu ve Edıvard Timms bu işi bir orattda başardılar, Bilimsel bir yaklaşımla tam on yıl çalışarak 360 sayfalık çok güzel bir yaşamöyküsü yazdılar. Özellikle şairin yurtdışına gittikten sonraki etkinnkleri en iyi bu kitapta anlatılıyor. Benim yapttğtm iş çok başka, ofaylardan önce şairin kişiıiğine yönelik ö'znel bir yaklaşım. Belgelerin ö'zel bir yorumu." Bunları söyleyen Memet Fuat'ın kaleminden okumak çok güzel Nâzım Hikmet'i. Bol kitaplı günlerl... FETHINACI Tatyana Moran ın anıları T yaklaşok." atyana Moran anılarına (Dün, Bugiin, tletişim YaYaklaştıkları yer, Anadolukavağı'dır: yınları, 2000) "Ben, Kı" Üç yan çıplak çocuk ve bir siyankomnm'da, Kral Mitridat'ın mezarının binezonlu kadın. Kavak'taki insanlar bulunduğu şehir olan Kerç'te bize yiyecek ve içecek getirmeve çalışı1910'da dedemin evinde doğdum." yorlardı. Yanımızdaki rransız narp gediye başlıyor. misi bize biraz ekmek ve şeftali verdi. Onların tadıru şimdiye kadar unutmaYedi yıl sonra Ekim thtilâli: "Bir dım. Biraz sonra Kuruçeşme'ye yanaşgün (...) başıma kırmızı bir kurdetık. Haberi kimin verdiğini bilmiyorum le bağladı, elimize kırmızı karanfil ama babam geldi. Ve onu görünce anverdi ve Kerç'in ana caddesinde bir nem bayıldı. Sonra bir arabaya bindik anartmanın ikinci katındaki balkonve Istanbul'a gittik." dan aşağıdaki resmi geçidi seyrettik; denizciler, işciler ve birçok insan. (...) Marusya bize 'ihtiTatyana, kızkardeşiyle birlikte, Notre Dame lâT oldu, çar yok artık' dedi. Buna pek üzülmede Sion'da okumaya Daslar: "Sınıfimda çok güdik." zel üç Türk kızı vardı. Onlardan biriyle, sonradan meshur bir seramikçi olacak olan Füreya Zamanla siyasal ortam bozuluyor, iç savaş (Koral) ue ay^ıca bir dostluk kurduk. (...) Bir gün başlıyor. "Kerç'te garnizon, Lenin e ve KızılorFüreya beni konağın ikinci katındaki meşnur du ya karsı çıktılar. Kerç'te beyaz terör estirmesaldna çıkardı. (..JFüreya bana çok esrarengiz ye başladılar. (...) Babam, kısa bir süre içinde tubir tavırla, 'Bunun arkasında bir delik var, işte tuklandı. Fakat iki genç dayım ve kuzenlerim bu delikten Cevat dayı (Halikarnas Balıkçısı beyazlar tarafından hunharca öldürüldüler, parF.N.) tabancayla babasını vurdu.' dedi. Ben dehçalanmış vücudarı bir köpriinün altında bulunşete düştüm, niçbir şey söylemeden aşağıya indu. / Bir müddet sonra havadan bombardımandim." ( 121. sayfada bir açıklama: "Bu, çocuklar başladı. (...) Babam da düşündü taşındı ve luk hatıramız, biliyorsun ki bu cinayet Afyannemi Şura'yla (kızkardeşi) birlikte vapurla on'da işlenmişti,..." ) Yalta'ya yolladı." Onlardan sonra Tatyana, kardeşleriyle birlikte, "babalarına ait bir şileple" Bir gün Tatyana'nın babasını Mustafa Kemal annelerinin yanına gider. Birkaç gün sonra baDolmabahçe'ye çağırır ve ona "çok önemli ve bası bir arkadaşıyla gelir. Hepsi birlikte, Istangüç bir vazife verir: "Mustafa Kemal'e babambul'a hareket etmek üzere olan " tek bir gemi "ye dan kim bahsetmiş bilmiyorum ama netice oladoğru koşmaya başlarlar. O mahşer gününde rak babam, onun talimatıyla Trakya'ya yollandı. binemezler gemiye. Günler geçer: "Kışın çok Trakya'daki savas hâlâ devam edıyordu ve buüşüdük, Çalı çırpı ile ısınmaya çahştık. (...) Niradaki ordu sık sık gıdasız ve ekmeksiz kalıyorsan'da yabancı bir adam geldi. Ilk önce annem du. Çünkü Lüleburgaz'daki büyük değirmen iyi acaba polis mi diye korktu. Sonra adam konuçahşmıyordu. Küciık değirmenler de Keza. Başunca bunun bir dost olduğu anlaşıldı. 'Sizi îsbamın vazifesi, onlan çalıştınp orduyu ve mümtanbul'a götüreceğiz.' dedi." Haziran ayında künse ahaliyi ekmekten mahrum bırakmamakkılıksız bir adam gelir, "Bir hafta sonra sabahtı. / Babam bunu seve seve kabul etti, fakat bir leyin sehrin plajına gideceksiniz. Yanınızda başartla: Bir Rus arkadaşını da beraberinde götüvul falan olmasın. Plaia gelip sanki denize girerecekti. Türk ordusunu savaş bitene kadar hiç cekmiş gibi soyunacaksınız. Ben sizi Istanbul'a ekmeksiz bırakmadı." götüreceğim." "Istanbul'a gcldiklerinde babam Parmakkapı'da, o zamanki Lozan Oteli'ne inerdi. Biz de Anne, "Ya açlıktan öleceöiz, ya yolda..." diannemle onu görmeye gider, birlikte vemek yeryor. "O gün plajda biz, üç Tkardeş, soyunduk. dik. sonra da muhallebiciye giderdik. Bir kere Sadece bir kulotla duruyorduk. Annem ise sibabamla gece kalıp beraber sinemaya gittim. yah bir kombinezonla. Marusya bizimle gelmiZannederim hayatımda yordu, Kerç'e dönüp ilk defa babamla sineevlenecekti. 15 dakika maya gidiyordum ve sonra bir sandal yanaşorada güzel güzel uyutı ve içindeki adam bamusum." ğırdı: 'Çabuk binin!' Bindik ve doğru limaTatyana'nın Afrika senın biraz uzaklarında rüvenınden bir parça: bir mavnaya yanaştık. "Ekvator'a yaklaştıkça Bu mavna ile tstanısı da artıyoru ve Aden e bul'a gidecektik. Mavvardığımız zaman nefes naya yerlestikten sonra almak bile güçlesmişti. derhal yola çıktık." Buna rağmen biz, birkaç kişi karaya çıkıp Kral SüYola çıkar çıkmaz leyman'm zamanından müthiş bir fırtına baskalma olduğunu duydulıyor. Ardından açlık. ğumuz bentleri görmeMavnadaki iki kişide ye gittik. Fakat artık hiçbiraz ekmek varmış , birimiz ayakta duramıonunla idare etmişler. yorduk ve nefes alamı"Annem, mavnanın yorduk. Gemiye döndüdibine, Şura ve Natağümüzde kâbus gibi bir şa'nın üstüne yatardı ki sahne ile kareılaştık. Güdalgalar onları cötürneşin kavurduğu insanmesin." Yolculuğun lar güvertelere uzanıp üçüncü gecesinde nefes almayaçalışıyorlarmavnadaki adamlardı. Öğrendiğimize göre dan biri sesleniyor: ikinci mühendis delir"Ben rotamı kaybetmişti. Ben de kendimi tim. Nereye gittiğimizi sabahleyin bir merdivebilmiyorum." Sabaha nin başında bayılmış bir doğru kaptan seslenihalde bulmuştum. Alyor: "Işık görüyorum. lahtan sabah erkenden Herhafde Varna'ya Berna ve Tatyana Moran Ellf Nacl İle birlikte. 557 TURHAN GÜNAY KITAP Imtlyaz sahlbl: Cağ Pazarlama Cazete Dergi Kitap Basın ve Yayın A.ş. Adına Berin Nadl 0 Yayın Danısmani: Turhan Cünay Sorumlu Müdür: Fikret llkiz Cörsel Yönetmen: Dllek llkorur Baski: çağdaş Matbaacılık Ltd Stl TdareMerkezh Türkocağı Cad. No: 3941 Cağaloğlu. 34 334 Istanbul Tel: (212) 512 05 050 Reklam: Medya C Port Said'e doğruy ola çıktık." Tatyana tstanbul'dadır: "...O vakit Zekeriya Sertel, T«n gazetesinin yanında haftada birkaç gün Fransızca gazete çıkanyordu. Ben bu gazeteye makaleleryazmaya basladım: Afrika'daki anılanm, Anadolu'da gördüklerim vs. Zekeriya Bey ve kansı (Sabiha Sertel F.N.) ile ahbap olduk. Beni Moda'da yeni yaptınlan evlerine ara sıra davet ederlerdi. Gittıkçe Tan'da bana başka görevler de vermeye başladılar; yabancı misafirlarle ilgilenip icabında onlan gezdirmek,yemek yedirmek, vs. (...) O sırada Babıâli'de Dİrçok insanla tanıştım: Ahmet Emin Yalman, Nizamettin Nazif ve o zaman kansı olan Suat Derviş, Neşet Halil Atay, Vâlâ Nurettin ve en sıcak Dİr gün gazetenin bürosunda otururken gördüğüm sarışın, mavi gömlekli Nâzım Hikmet. Rus olduğum için benimle ilgilendi. Ahbap olduk, hatta bir gün 'Bana bir Rusça roman getirir misin?' dedi. Narmanlı Yurdu'nun ön cephesindeki Rus Kütüphanesi'ne gittim ve ona verilmek üzere Bunin'ın (Nobel ödüllü) bir romanını aldım. Fakat o gün Nâzım gelmedi. Ondan sonra Nâzım'ı bir daha görmedim. "Ingiliz Filolojisi'nin başına Ankara'nın emriyle (sanınm tsmet Paşa'nın emriyle) Halide Edip Adıvar getirilmişti. (Yıl, 1941.) Onu çok merak ediyordum. Benim için Halide Hanım o Fatih'te ve özellikle Sultananmet Meydanı'nda kürsüye çıkıp yüzlerce insana seslenen yüzü açık, güzel ve cesur bir kadındı. Romancı olarak ise çoğu kimsenin hayran olduğu Sinekli Bakkal romanını inandıncı bulmuyor ve çok ilkel olduğunu düşünüyordum. Bir gencin aşk fırtınalannı konu eden Handan ise beni hiç sarmadı. Fakat Hindistan'a gitmesini ve Gnadi ile buluşmasını konu alan Ingilizce yazılmış, Hindistan hakkındaki kitabını sevdim. / Halide Hanım, üniversite formasyonu olmadığı için, dersleri lise seviyesinde ve son derece sıkıcıydı. Kitaplardan öğrenilebilecek olanın dışında kendisinden hiçbir şey katmıyordu.../ Halide Hanım'ın dürüsdüğüne hayran olmuştum. Çünkü tezimi beğenmediği (anlamadığı) halde bana asistanlık lcadrosu için büyük bir savaş verdi." "Ayşe Hanım Konağı yanmadan önce binanın beşinci katının köşesinde denize bakan bir odada Ahmet Hamdi Tanpınar öğretim görevlisı olarak bize Tanzimat Edebiyatı dersi verirdi. Çoğu zaman asistanı olan Mehmet Kaplan da gelirdi. Hamdi hiçbir zaman kürsüye çıkmaz, devamlı ayakta dolaşır, bazen bir espri yapar, sonra dersine devam ederdi. / ...Gittikçc dostluğumuz ilerledi; Hamdi bana hayatından söz edip şikâyederini anlattı. Ablası ve her zaman hasta olan eniştesi ile beraber oturuyordu. Aldığı maaş (gerek fakülteden gerek başka okullardan) ancak mütevazı bir geçim sağlıyordu. Sikâyetçiydi. Gene de nükteliydi. (...) Ankara dan döndüktcn sonra Hamdi profesör olarak Edebiyat Fakültesi'ne girdi. Aynı zaman da da Güzel Sanadar'da ders veriyordu. Malî durumunu düzeltmişti. (...) Çok değerli olan Saatleri Ayarlama Enstitüsüromanınıyazdı. Yine de benim için en hoş eseri, kısa hikâyeleri ihtiva eden Yaz Yağmuru'dur. Daha sonra Mahur Beste adkromanını bir türlü bitiremedi. / Huzur çıktıktan sonra Hamdi bana şaşırtıcı bir itirafta bulundu. 'Biliyor musunTanya' dedi. Ben bu platonik ve ıstıraplı aşkı çekmeseydim Huzur u yazamazdım.. / "Hamdi, bizim nikâhımızda Berna'nın şahidi olmuştu." / "Hem Batı'nın kültürüne nayrandı, hem Osmanlı geleneklerine ve kültürüne bağlılığı vardı." Erzurum Atatürk Üniversitesi izlenimleri... Güney gezileri... Kitaplar, kitaplar..."Zaten hayatımın büyük bir kısmı, yani 80 küsur sene kitap okumakla geçmişti... / "Ve ben, 90 yaşında bir kadın... Anılar şöyle sona eriyor: "1993'ün 31 Ekirn'inde Berna vefat etti. Ölmeden evvel bana 'Üniversite merkez binasında o geleneksel (son derece soğuk) merasimi istemiyorum.' diye tembih etti. Ben de onun sözünden çıkmadım; üniversitenin ısranna rağmen cenazeyi dosdarla birlikte Moda'dan kaldırdjk." Moda'daki Koco'da, en son, 1990'ın başlannda Tatyana ile Berna'nın çağnlısı olarak, Tbir aksam rakısı içmiştik. Rakı faslı epey uzadığı halde bizi bırakmamışlar, Koço'ya yakın evlerine de davet etmişlerdi. Ne keyifli bir geceydi... Tatyana, öyle saruyorum, hiçbir Türk kadınının yaşayamayacağı bir hayatı yaşamış... Hâlâ dinç, hâlâ çauşkan... Doksan yaşında bellcği böylesine güçlü birini görmedim ben! Nice yıllara. • SAYFA 3 C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear