Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Antik Elsanelerden bunüne g Derin Türkömer'in "Av Tutkusu" adlı kitabında av tutkusunun ne olduğunu tattıktan sonra, asırlar öncesindcn günümüze kadar bir gezinti yapacaksınız. Taşlara oyulmuş Hitit, Roma, Yunan avcılarını, avlarını öreceksiniz. Efsaneleriyle irlikte... Tek koluyla Cumaovalı Çolak Ahmet'in domuzlara meydan okuyuşunu, Akdağ'daki domuz ve geyik avlarını, Munzur dağlarının keçisini, yağmur ve insanın doğayı nasıl yendiğini iliklcrine işlercesine yaşayacaksinız. DENİZ ILGAZ itabındaki o eşsiz dostluğu sergileyen sepiya fotoğrafıyla kitapçı vit rinlerinde bir Milliyet yayını var: Derin Türkömer'in Av Tutkusu. Haldun Tancr, Milliyet Gazetesi'nde yıllarca sürdiirdüğü "Dcvekuşuna Mektup lar" köşesindebu kitabın birinci basımına ayırdığı yazısında, Av Tutkusu'nu oku duğunu ve şunları düşündüğünü yazıyordu: "Av, ilk insanın gereksinmesi imiş. Bugünkii insanın isc sporu oyalantısı, 'hob by'si..." Ve yazısını şöyle sürdürüyordu Tancr: "Derin Türkömer, Muallim Naci'nin 'Ol zalimi tanıaperveı' dediği cinsten bir avcı değil. () hcr şcyden önce bir doğa doslıı, bir Anadolu aşigı. Bu büyiik vccoşkulu sevgi her cümlcsinde sahifeden dışa rı taşıyor. Kırağıh bir sabah sisini, sarn bir yamacın mııhteşem yalnızlığını, donduru cu bir dağ gecesi yakılan ateşin onda neredeyse içine otnrmak özlcmi vcren sevecenliğini öyle iyi yansıtıyor ki, insanla hayvanın doğa içinde rckc tck vc eşit olmadı ğı için dc sevmcdiğim mücadclesi ikinci planda kalıyor. Av sanki yazara Türk flo rasını, Türk doğasını, av arkadaşı köylü Türk insanlarını daha yakından tanımak ve yaşamak için sadecc bir bahane. Insan Av Tutkusu'nıı okurken ancak amatörlerdc ^örülcn bir katıksız coşku ve candanlık, aına yıllanmış yazarlara has rutine bir kıvraklıkla karşılaşıp yazarı bu mutlu bileşim içinde nereyeotıırracağtnı şaşınyor." Taner'in yazısından kısa bir süre önce, Raif Krtem'in Cumhuriyet Gazctesi'ndeki "Rasgcle" köşcsinde ise şunlar vardı: Avcılığın nasıl doğduğunu, nasıl geliştiğini bilmek, yaşamak istiyorsanız Derin für kömer'in Av Tutkusu'nu okuyun. Bu kitapta av rurkusunun nc olduğunu tattıktan sonra, asırlar öncesinden günümüze kadar bir gezinti yapacaksınız. Taşlara oyulmuş Hitit, Roma, Yunan avcılannı, avlarını göreccksiniz. Efsaneleriyle birlik re... Tek koluyla Cumaovalı Çolak Ahmet'in domuzlara meydan okuyuşunu, Akdağ'daki domu/. vc geyik avlarını, Munzurdağlarının keçisini, yağmur vc insanın doğayı nasıl yendiğini iliklcrine işler cesine yaşayacaksinız. "AğrıSüphan dağlarının ünlü 'koçlan' kulaklarının arkasma kıvrılmış boynuzlarıyla çıkıp gelccckler. En uiak bir kıpırtı lia yiııe kaybolup gideceklcr. Çivril'clc ördek siırülcrı gökyüzıineen zarii ya/ıları yazacaklar. Göl üzerinde sıkışmış sazlıklarda yürürken bastığın zeminin esnediğini hissedeceksin. Doğaııbcyli'de bir sırtlan köpeklere, avcılara meydan okuyup geçecek. Kaz dağlarında, ayı inindeki I Iıristo tekrar dünyaya dönecek. Istranca dağlannda zelenikalan okşayıp geçeceksiniz... Türkiye'yi bir uçtan bir uca gezeceksiniz. Doğayı, hayvanları, insanları tanıyacaksınız. Aünyazısını toprakla yazmış ülkemizin insanlarını..." uiyordu Ertem. Günes Gazetesi'ndeki "Sağlıklı Yaşam" köşesinae ise Prof. Dr. Sclçuk Hrez şöyle diyordu: "Derin Türkömer'in Av Tutkusu'nu okuduğumda şaşırdım, çünkü kışın en ayazlı günlerindebile l'ann'nın en sarp dağlarında öldürecek yaratık arayan kim seler seni düşünmeye alıştığım avcılardan birinden günü gclince, doğa sevgimi pekiştirecek bir orman masalı dinleyeceğimi ummazdtm...' Ardından, bu tür av öyküleriyle zengin Batı Edebiyatı'ndan örnekler veren Erez, Derin Türkömer'i her şeydcn önce bizleri Türkiye'dc avdan, av nölgelerinden, avcılardan bahseden birkitaba kavuştıırmuş olduğu için kutlamakta; Türkiye'de avla nılan hayvanları, doğu illerimizdcn, dağlarımızdan Trakya'ya, Bulgar hududuna dek av anılarını ve avcılarımızı anlatmıştır, diye eklcmekreydi. Bir de şu sözüyle noktalamakta yarar var: "Derin Türkömer'de öyle bir üslup var ki" diyordu Ercz, "bu kitaptan birkaç paragraf okunıaya gör, senı dc avuçlarının içine alıp götürür." Aynen deöyle. Okuyııcunun gözlcrinin şu satırlarda dolaştığı bir savfa diişünün: Çolak anlatıyor: "Domuzbaşaşağı tum ba. Diişmüş ycrctepiniyor. Kafayi takırtakır taşlaıa vuruyor. Köy yakın. Silah sesi ni dııyunca sökün ettiler. Biri tabanca çekti, ötcki almış cline koca bir kaya. Oldü rccekler. Bırakın dedim, öldürmeyin. Bunu canlı indireceğim îzmir'c. Çabuk ur gan dedim. Gctirdiler. Ayaklarından sıkıca bağladım, azılarından da doladım urganı. Gözleri fırıl tırd bakıyor. Azılannı tak tak vurur birbirine, depreşir. Dcğil göreni, dııyanı bile ürkütür. Araba koştular. Zor yükledik. Ter damlar burnumdan. (îençlik heyecanı. lsterim canL götürmek. Herkes diyecek bak Çolak neyapmış, canlı getirmiş azılıyı. Sonra? Sonra kafasına bir çııval geçirdim. Azılardeldi çıktı çuvalı. (ianlı paket, bey, canlı paket. Aman neazılar! Nan tkiyle! Bembeyaz. Gorecektin. Bir manzara oldu ki bey! Hayvanı arabayla indirdik lzmir'e. Doğru Alsancak..." Ya da az ötede şu satırlar: "Gece dört bir yanı örtmüştü. Karşıında hcybetle yükselen Munzurları seyrcdiyorum. Bu tepeleri karlı dağ süsilesi ay ışığında bembeyaz parıldayarak ufku uçtan uca doldıırııyor. Büyülenmiş gibiyim. (^turduğum kütükten kayarak toprağa uzandım, kütüğü başımın altına aldım. Munzurlann sivri tepeleri üzerinde binleree yıldız tıtreşiyor. Bugünc kadar sadece adını duyduğum Tujik Baba'yla şimdi karşı karşıyayım Bu yalçın zirvenin önünde kendimi daha güçlü hissediyorum. Her sokık alısımda Munzurlar sanki azarazar içimc doluyor. lizandığım yerden çatırtı larla yaııan kamp ateşimizi görüyorum. Alevlerin uza'yıp kısalan gölgeleri çadırla rın üzerinde oyııaşmakta.. ' Derin Türkömer kitabında, "Av tutkusunun avcıya sunduğu o renkli clunyayı kâğıt üzerıne aktarabilmek çabasıyla bu kitabı kaleme aldun" diyor. "Çünkü avcılık insanoğlunun yeryüzündeki tarihi kadar eski. Yiyeceğini sağlamak ve korunabilmek için ninlerce yıl önce, en önemli yeri almış insan yaşamında. Sonralan adına yiğitlik denmiş, gücünü kanıtlamak, spor ya da tutku denmiş." Hitit takılanndan Antikçağ efsanelerine, mermer kabaıtmalara, vazo resimlcrine; Roma heykellerinden lahit süslemelerine, Bizans mozaiklcrine, Osmanlı vc lran minyatürlerinc, Rönesans ve sonrası pek çok ressamın tablolarına; Turgenyev'in ve Tolstoy'un yazılanndan Hemingway'in öykülerine kadar çeşitli sanar eserlerine konu olmuş. Avcı/yazar Derin Türkömer'in kitabının adı neden Av Tutkusu? Çünkü kocaman bir ümür boyıı yüreğinde taşıdığı ve bilincine vardığı bu tutIcuyu başkatannın dilinde, kaleminde de incelemiş ve anlamını, kaynağını bulmaya çalışmış. Bilim dallanndan gelen yaklaşımlardan çok, avcının kenui gözüyle bakmak istemiş. ()rneğin, romancı Daphne de Maurier'in "Dağ Keçisi" adlı öyküsünde av tutkusunun aşağıdaki açıklamasını bulmus: "Fanatik olmak budur işte ama çok özel bir anlamda. Politikacımn veya sanatçının tutkusuyla ortak yanı yoktur bunun. Zira her ikisi de kendilerini kamçılayan gücün ne olduğunu az çok anlayabilirlcr. üysa avcının tutkusu çok farklı bir konudıır. Sanır ki tüm düşüncesi avlayacağı trotenin duvardaki hayalindedir!.. Aslında avcı kendinin de anlayamadığı bir içgüdüyle avının peşinde koşar durur." Ispanyoldıışıınıııu |(ise( )rtega Y(^asset'nin Avcılık Ustune adlı kitabında avcı Ue doğa arasındaki bütünleşmeyegetirdiği yorumu da sunmakta: " F.ğcr doğaya gcri dönıne mutluluğunu tüm yorgunlugu ve saflığiyla tatmak istiyorsak, orada barınan vahşi yaratığın yol daşı olmalı, onun düzeyine inmcli, ona benzemeye çalışmalı ve onun peşinden gitmeliyiz. Avctlık işte bu gizemli törcnin adıdır. Insan avlanırkcn havanın tcnini okşayıp geçmesinden ya da ciğerlerine dolmasından bambaşka bir haz duyar. Kaya lar daha zengin bir anlatım, bıtkiler türlü değişik anlamlartaşır. Bunların tüm nede niyse iz peşinde ya da pusııdaki avcının, açık seçik ortada ya da gizlenmiş ya da hiç göriınmeyen avına ayağını bastığı toprak aracdığıyla bağb olduğunu hissetmesidir." Daha da eskilere, Antikçağ mitolojisinin öykülerine, efsanelerine giderek, örneğin Hcraklcs'in (llerkül), Erimantos domuzuyla mücadelesini ve onu yakalayışını anlatmakta. Euristeus'un Herkiil'e yüklediği on iki görevden biri dc Erimantos domuzunu yakalamakmış. Erimantos, dchşctli iri.bir azılıymış. ()ylesinc korkutmuş ki herkesi, avlamayı akıllarından bile geçiremez olmuşlar. Nihayct 1 lerkül düşmüş dom uzu n pe Derin Türkömer'den "Av Tutkusu":lnsan, doğa, hayvan ilişkileri şinc. Arkadia yöresini boydan boya kat etmiş. Dağlaraşmış.ovalargeçmiş. Yokı üzerinde insan başlı at gövdeli sentorlarla savasmış. Sonunda varmış Erimantos'n. An cak karakış da gelnıiş çökmüş. Karlar kaplamış her yeri. Tüm yaylalar boşalmiş. Kimscler kalmamış dağlarda. I Ierkes köyüne dönmüş. Korku ncdir bilmeyen I ler KÜİ başlamış tek başına domuzu aramaya. Yaz olsa, yaylalarda çobanlar sürü otlatsalar, onlara iz sorup kolaylıkla bulacakmış azılıyı. Karda bata cıka domuz izlcmek koIay mı? Uğraşmış clidiıuniş haftalarca. Sonunda yakalamış izini ve düşmüş peşine. Domuz da anlatnış başuıa gefecegi. Peşindeki avcının sabnndan ürkmüş, kaçtıkça kaçmış önünde. Nihayet iki tepenin birleştiği bir çatakta sıkışmış kalmış. Kar öyle dcrinmiş ki bir yere gelmiş azdı kımıldayamaz olmuş. iki güçlü birbirlerine saldırmışlar o an. Çılgınca bir boğuşmadan sonra Her kül kıskıvrak yakalamış onu. Diri diri vurmuş sırtına. Yine dağları aşmış ve Euristeus'un kcntine ulaşmış. ü n u sırtında do muzla, hem de canlı canlı bakan koca azılıyla görünce korkusundan ne yapacağını şaşırmış Euristeus... Bugün Konya Arkeoloii Müzesi'ndcki Roma lahtinın kabartnıaları bu sahneyi gösteriyor: Omzunda Erimantos domuzuyla Herkül. Önündey se bir küp ve küpün içinde saklanmış olan Euristeus'un ellcri şaijkmlıkla havacfa. Yaban domıızunun konu olduğu bir diğer cfsane de Egc'nin Antikçağ kentlerinden Efes'in kuruluşuyla ilgili. "Günümüzdcn binlerce yıl önce Yunanistan kuzeyden gelen Dorlann saldınsına uğramış. Bu saldırganlardan kaçan Ahaia halkı başlamış Anadolu topraklanna göç etmeye, buralarda yeni kentler kutmaya. Bunlardan bir kol da gelip bugünkü Kuşadası sahillerine çıkmış. Buradaki yerli halkla anlaşarak bir kent kurmaya karar vernıişler. Başlarında çok sevdikleri yaman bir kumandan olan Androklos varmış. Kenti neredc kutmalı sorununa birçözüm arayan Androkk* ka hine başvurmuş. Kahin de Androklos'a, "Kentin ycrini bir balık söyleyecck, bir ya ban domuzu da gösterecek" dcmiş. Kahi nin bu sözlcri Androklos'un aklına takıl mış ama pek de ışin içinden cıkamamış. "Bir giın balıkçılar tuttukları balıkları pisiriyorlarmış. Diri diri ateşe koydukları rjalıklardan biri sıçrayıp ateşi dağıtmış. Dağılan ateş, calıları tutuştunnuş ve alevler kısa zaınanoa büyümüş. Bir domuz yatıyormuş çalılann içinde. Ateşten ürküp kaç maya başlamış. Bunu gören Androklos tamam demiş, kahinin sözlerinin günü gel di. Hemen atlamış atına, başlamış domuzu kovalamaya. Bugünkü Panayır Dağı'nın kıızey yamacında okııyla dcvirmiş avını. Efcs kcntini domuzun öldüğü vadide kııı muşlar. Efes'teki Hadrianus Tapınağı'nın friz kabartmalarında da bu efsaneye yer verilnıiş. Kabartmanın sağ üst köşesimlc kaçmakta olan yaban domuzu ve onu at sırtında kovalayan Androklos'u görüyoruz. Kitapta anlatılan antik av öykülerinin hiç kuşkusuz en hcyccan verici olduğu ka dar da en acıklısı, iki bin beş yüzyıl önce Lidya Kralı Karun'ıın başına geleni. En büyük aşk öyküsünün karıştığı ise I lome ros'un anlattığı Kalidon domıızunun avı; Kalidon ilinin sarı saçlı genç avcısı Meleagros bu avda tanıdığı yinc kendisi gibi ünlü bir avcı olan dağların vahşi kızı Ata lante'ye gönlünü kaptırır. Evet, Rait Ertem'in yazdığı gibi," Av cılık kadar anıları bol yc renkli l>aşka bir yaşam a/.dır. Insanlar arasın daki iliskilcrin, insandoğahayvan ilişkilerinin yalın, iç icekay naştığı bir yaşam." Dostluklar, arkadaşlıklar, yllların eskıteme diği bir ilışki yıımağı oluşturur. Onenıli olan.bunları yaşayanla rın, anılarını yanlarında alıp göçmcmclcri. • Av Tutkusu / Derin Türkömer / Mıllivet YayınLm/ 171 s CUMHURİYET KİTAP SAYI 487 TürkJyn'deav Bes'ln kırulufu K Avcı l e doğa Derin Türkömer SAYFA 10