29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

uzaktadır ve niye kendinden ibarettir, hatta istersen şunlara da cevap ver, hayatın anlamı nedir, şair kimdir!.. Yaşarken, hayatın anlamını yanılarak buluruz. (Bulduğumuzu sanınz.) Hayatın anlamı üzerine en 'kalıcı', en doğru saptamamızı, eğer ölürken aklımız başımızda olacaksa, o zaman yapacağız: Iki elimiz göbeğimizin üstünde kavuşacak "ve mazi bir film şeridi gibi geçecek gözlerimizin önünden". Sahi, neydi hayat... neydi anlam? (Aslında bütün ideolojiler bunu anlatır. Peh! Anlatır!) Hayat nedir, anlam nedir... bunların yarutlarını bulabilmek için çok yaşamış olmak gerekir, demek istedim. Işte bu nedenle uzaktadır anlam! Insanıar bir şeylere hep beürgin (olduğunu sandıkları) anlamlar yükierler. Oysa bu anlamlar görecelidır. Anlamın yalnızca kendinden ibaret olması, bu görecelilikten dolayıdır. Şiirin vücut bulduğu nokta, anlamın yalnızca kendinden ibaret olması, bu görecelilikten dolayıdır. Şiirin vücut bulduğu nokta, anlamın yalnızca kendinden ibaret olduğunun kabulünden geçer. Şiir, anlamın orasını burasını, yalnızca kurcalayabilir; başkaca bir gücü yoktur. Bu nedenle de bir keşiftir şiir. Kim demiş yalnızca keşif olduğunu?.. Devam edelim: Keşiftir şiir! Şaire gelince: Temelde, arayan adamdır şair. Anlam ile anlamsızlık arasındaki o müthiş derinlikten yepyeni sarmallar çıkaran adamdır. Bu sarmalların (şiirlerin) çıglıklarla örülü olduğuna inanıyorum. Çünkü şiir, en sakini de dahil olmak üzere, çığlıktır. Çığlık tanımlanabilir gibi görünse de tanımlanamaz. Çünkü hiçbır çığlık tanımı, onun derinliğine inemez. Buradan yola çıkarak, şiir kalın bir inceliktir; dahası, şiir de şair de tanımlanamaz, diyorum. "Şiir tanımlanamaz" dememe karşın, "şiir kalın bir inceliktir" diye, bir bakıma tuhaf da olsa bir tanım yaptığıma göre, düpedüz çelişki içinde olduğum söylenebilir. Doğrudur! Ama şiirin doğrusu, eğridir. Sahi bu 'Hırka nedir? Hırka dedim de, artık hırka mı bilîr şair mi bilir, derviş makamından sorulacak hayli şiir birikmiş iki kitaba da, hayli mana ile yüklii şiirler. Soru yok, fakat cevap şartl *"Hırka" diyorsun. Hırka sözcüğünü ilk kez 1982 ye, "Lokman'la Gecen Şen Günlerim"de kullanmıştım; bir rastlantıydı o! Şimdi yaşım 46. Bu şu demek oluyor ki, hırka sözcüğünü, şimdilerde edebimle kullanmaktayım. *"... derviş makamından sorulacak hayli şiir birikrniş iki kitaba da, sözden çok hayli mana ile yüklü şiirler." diyorsun. Son iki kitantan sonra, "tkindi Kitabı" yolda! Orda bir siir var; diyorum ki, "Manayı/ bana yiikle// Bana ille/ manayı!..." *Gündelik hayata karşıyım. Karşı olduğum gündelik hayatın dıline de karşıyım. Karşı olduğum gündelik hayatın dilinin bütün sözcüklerinden nefret ediyorum. Ama o sözcükleri, şiir yazarken, bambaşka bir çevrim içinde kullanıyor; aynı sözcüklerle, bambaşka bir söz dizimi içinde, farklı bir dil yaratmış oluyorum. Gündelik hayata, gündelik hayatın diline muhalefetim devam ettikçe, şiirimin de devam ctmesi için bulunmaz (bulunur) bir sebep işte! *Şiirle'rini çok sevdiğim birkaç şair var. Onlarla aynı dönemde, aynı dergilerde birlikte yazıyoruz. Bu demektir ki, birlikte yaşlanmaktayız. Bu demektir ki, yakın aralıklarla göçeceğiz. Aynı gezegenin berbat havasını onlarla birlikte soluyor olmaktan kıvanç duyuyorum. Bu birliktelik beni müthiş kışkırtıyor. (Mehmet Taner'in heniiz kitaplaşmayan yeni kitabı: "Siperler"... Beni müthiş kışkırtıyor!) *Sabahattin Kudret Aksal'ın, Cemal Süreya'nın, Oktay Rifat'ın, Edip Cansever'in, Turgut Uyar'ın, Metin Eloğlu'nun, Behçet Necatigil'in... yeni yeni CUMHURİYET KİTAP SAYI 36fl Şiire şiirler/XH Sina iki çocuklu evini vurup vurup sırtına ülkenin bütün şehirlerinde kırı arayan sayfaların hamuruna karışmış koca parmağıyla dokuzyüzellili yıllıklarda Lokman'ı tarayan en şaşkını börtü böceklerin Rousseau'lann en gümrükçü olmayanı bir Unicef takviminden kesilmiş haliyle iri caddelerin alnına yapışmış sarı güneş ve kuşkusuz haytalardan çok hatmilere eş az bir şey sessizliktir derdi tasası safa pezevengi olmayı da beceremez bu şiir hamrıyla epi topu bir tutam akşam safası Sina OrhanAlkaya şiirleriyle bizlere seslenememelerine zor da olsa alıştığımız "günümüz"de, Metin Altıok'un ve Behçet Aysan'ın yoklukları hepimizin aklına ziyandır. Madem soru yoktu, bu cevap(lar) şarttı! Her iki kitabın da kapaSt çok etkileyici, umarım "tkindi Kitabı na da bu güzelliklerin gölgesi vurur. "Avluda" kitabın, daha kapaktan başlayarak anılara adanmış olduîunu belli ediyor. Fakat senin yalnızca bu kitabına özgü depl, ilk kitabında bile erken anılann şiirleri duruyor. Şair, mazi, hatıra, çocukluk... îşte, tam şairlere göre bir konu, kimbilir şimdi ne unutulmaz, cevaplar verirsin! Babaannem anlatırdı; babamı dört buçuk yaşına kadar emzirmiş. Fırlayıp sokağa çıkarmış babam, oyuna dalarmış, Karnının acıktığını farketmezmiş bile... diye anası, sokaktan toparlarmış onu, eve götürüp ("tkindi Kitabı"mdaki bir şiirin adı Eve Neler Götürdüm') bir güzel emz#irirmiş, sonra da vururmuş kıçına köteği, hayai git oyna diye! O başı bağlı, o müthiş Müslüman, o zehir zemberek tutucu babaannemdi; benimlc yüksük oyunu oynayan, bana masallar anlatan, ben kazık kadar oğlanken göğsünü açıp, acıktınmı diye soran! (Gördüğüm ilk kadın göğsüydü... ve kutsaldır... ve "tkindi Kitabı"ndaki bütün 'meme'ler o göğüsten türemiştir.) Çok şanslı olduğumu düşünüyorum: Mualla Mukadder, Safiye Ayla, Hamiyet Yüceses, Zeki Müren (Onu, ceketi ve pantolonuyla da gördüm)... Şükür, hepsini seyrettim; önce fasıl varcu. Communication Arts dergisinin ortasjndan bir çeyrek forma koparttım. Ortadaki iki sayfayı sağa ve sola açtım, dört sayfa oldu. Çocukluğumun "elimde büyüyen" tavus kuşuydu "olan". Metal çerçeveyle zapturapt altına aldığım tavus kuşunu beton çivisiyle çaktım duvara. (Bkz: Şiirin Resmi, Avluda) Dahası, Arkadaş Z. Özger! (Tomris Uyar'ın "Köpek Gezdiricileri" öyküsünü okuduğumuz günlerdi; Ankara Kızılay Parkı'nda eğleşirken, sahici köpek gezdiricileri gelmişti yanımıza, güzelce kızlardı; aşktan meşkten konuşmuştuk; hatta, bir gün 'belki' ölmekten...) Dahası, şimdilerde yazmayan Şevket Apalak! (Bkz: Eski dergiler: Soyut... Yordam...) Şevket'le, günün birinde, hiç olmazsa birlikte bir şiir yazmayı isteKitapların kapaklarına gelince: Ben içlerinden anlamam, dışları ziyadesiyle güzeldi; şiir tanrısı onları olduranlardan yetmiş yedi kere razı olsun! "tkindi Kitabı"na gelince: Adını sen koydun demeliyim; eminim kapağı da pek güzel olur. "Meğer Söz Gümu'fün kapağmdaki kuş, mutlaka dikkatini çekmiştir, senin şiirıne ne kadar da benziyor, jiir kuşu olsa gerek, "Çeyrek" şiirindeki "Ay sürerken gidelim. Şırıl şenlik gidelim./ Bigadiç'e gidelim." demelerine de benziyor ki, hadi bize "ştrtl jenlik" bir cevap ver, kimsenin faydastm görmediği şiir, senin sayende keyifli bir iş olarak amlsın! (Cevabın 'ironik' olabilir!) Bigadiç'in eski belediye başkanından dolaylı bir çağrı aldım. (Herhalde eski başkanın danışmanı, onu, Biga1 rim. "Sina Akyol'un Şiiri: "Ardıçlı Bahçe" COSKUN YERLİ urulmuş, annmış, damıtık, yalın bir şiir. Sina Akyol'un şiirini okuyan hemen herkesin ortak kanısı b u ! Sözün fazlasından arınmış, sözcüklerden anlam damıtan bir şiir, ama yalınlığı da, durulmuşluğu da yaranın dış kabuğunda kalıyor: Âltında cayır cayır yanan bir ateş var, bir "yara", eti dağlayan, etimizi. Su Tadında (1980), Lokmanla Geçen Şen Günlerim (1982), Haytalar ve Hatmiler (1990) adlı kitaplarıyla çizdiği çizgi, 1994'te gelip Ayda Tümör Izleri'ne dayandığında bunun böyle olacağı belliydi. Avluda (1996) ile Meğer Söz Gümüş (1996) kitaplarında yer alan şiirleri dergilerde yayımlandıkça bizi şaşırtmaya devam etti şair. "Soz"leri giderek görüş alanımızın dışına çıktı; o hep aynı sesle konuştu, söyleşti bizimle, ama o zamana dek bize kapalı bir dünyanın kapısını açtı önümüze. Kimseninkine benzemeyen bir sesti bu; Sina'nın şiirlerini okurken yoksulların tokgözlüğü, yardımseverliği, sevecenliği uyandı içimizde. Güngörmüş, yapabılecekken yağmacılara katdmarmş, yürcğinin umarsızlığını şiirine yaslamış bir ses. Şikâyet etmiyor, tüm umarsızlığına karşın yaşam sevgisinden asla vazgeçmiyor. Hatta, onca burukluğuyla inceden alay ediyor yağmacılarla, nırtlarla. tnsanı, insan kavramını aşağılamadan. D Ayrıntılarda gezinen bir mutluluk, kendisiyle barışıklık... Sivil bir dünya yaratıyor Sina; bir kıyı kentinin dar bir arka sokağının yaz serinliğinde kaldırıma atılmıs alçak iskemıelere oturmuşsunuz, daha yeni sulanmış kahvenin önü, kuşluk vakti çay içiyorsunuz, karşınızaa ufarak bir dukkân, kenarlan yuvarlatılmış kırmızı bir levhanın üstünde "iştigal konusu yazıyor: Tütün ve Müskirat. Sina'nın şiirinde "tarihin sonu" gelmez. Modernliğin iç eleştirisi vardır bu şiirde. Gelenekten bir türlü kurtulamamış, giderek sözcüğün tam anlamıyla nesneye dönüştürülmüş yığınların önünde özneye karşı duruştur. Özne yağmalamıştır, yağmalar, yağmalayacaktır. Nesne geleneğe sarılır, çünkü özne öyle ister. Burada Türk şairi bir açmaz bekler: Geleneği aşmak, yepyeni bir dünyanın ve toplumun oluşumuna karınca kararınca katkıda bulunmak için tarihini, geleneğini, nesnel varoluş sürecini yoksayıp, bilinmedik, özgün henüz gerçeklİKte varolmayan bir şiir evreni mi yaratacaktır? Nereye kadar? En azından sözcükler veriliair. Verili kültürü kullanacaksınız, ama geleneğe tutsak olmayacaksınız? Örneğin, hırkadan, dervişten söz edeceksiniz, ama ne Arap ne de Fars kültürüne gönderme yapacaksınız. Geçmiş kültüre göndermeler çerçevesinde bile imgelem moderndir Sina'da. Bunu başarabilmek epeyce güç olsa gerek. Verili sözcüklenn, verüi anlamların ardına, ötesine geçer Sina, karşı dur duğu özneyi, dargın olduğu nesneyi anîatmak için. Onun şairöznesi zamanı, uzamı, anlamı (anlam onun sözlüğünde 'verili olan'dır) aşan umarsız ama umutlu, somut bir insan dır. Sözcüğü verili anlamından uzaklaştırmak, tenhalaştırıp yeniden tanımlamak. S. Akyol'u ikincilikle değerlendiren 1997 Altın Portakal Şiir Ödülü Seçici Kurul üyelerinden Ahmet Oktay gerekçeli kararında Sina'nın şiirini nitelerken, "Şiirin kaynaklanuığt nesnel dünyayı, onun imgelerini ve nesnelerini kullanarak yok etmeyi ve okura sadcce dile özgü bir dünyanın varlığını anımsatmaya çahşması"nı belirtiyor. Ki, bizim yağmacı özneye karşı ve nesneleşmiş kitleye dargın olduğunu düşündüğümüz sairimiz, böylelikle nesnel dünyayı, bilebildiğimiz en soyut yöntemle protesto ediyor, diiin, sözün, sözcüğün dönüşebildiği, dönüştürülcbildiği o benzersiz şiirle! Sina'nınki verili biçimlere pek uymasa da, tartımlı bir şiir. Gizliden gizliye hece vezinleri. Hece veznini bir hurufîliken uzaklaştırıp sözün, rık, aşağıya dönmüş dızeler de var, söz aksamadan akışını sürdürüyor ama. Şiir, bir "ardıçlı bahçe" midir yoksa, Sina? O durulmuş, arınmış, damıtık, yalın dünya?.. Sağol. Eline, "diTine sağlık. • söyleyişin güzelliğine eötürüyor. Kı SAYFA 5
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear