25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

mazdı. Fakat yaşardı. Son derece kanaatkâr idi... Nice yıllar Paris'te yarım okka süt, yüz dirhem ekmekle yaşadı..." Ahmet Turan Alkan'ın bu esere yazdığı aynntılı sunuş, elinizdeki hatıratın değerini artırıyor. Marksist EstetikChristopher Caudvvell Üzerine Bir tnceleme/ Mnrat Belge/ Birikim Yayınlan/ 167 s. Christopher Caudwell Marksist bir yazar. Görüşlerini akademik bir düzeyde geliştirmekle yetinmeyip militanca yaşadı ve îspanya lç Savaşı'nda çarpışırken öldü. Bu kitapta görüleceği gibi Caudwell Marksist estetiğin ortodoks çerçevesinin dışına çıkmış, en azından dışına çıkmaya çalışmış bir yazardı. Ortodoks Marksist estetik, sanatı bir yansıtma olarak görmüştür. Caudvvell, sanatı bir yaratma eylemi olarak değerlendiren görüşlerin etkisinde kalmış ve bu anlayışı ortodoks "yansıtma" teorisiyle birleştirmeye çalışmıştı. Murat Belge, Christopher Caudwell'i merkeze alan bir yaklaşımla Marksist estetiğe oldukça canalıcı sayılabilecek bir noktadan giriyor. Ve buradan da kendi Marksist sanat anlayışına, yani "üretim olarak sanat" teorisine geçiyor. Marksist Uzunharmanlar'da Bir Davetsiz Misafir/ Sezgin Kaymaz/ îletışim Yayınlan/ 274 s. Uzunharmanlar mahallesinde bir bekar evi kiralayan Musa daha ilk geceden dehşete düşer. Gaipten sesler gelmekte, odalar kendiliğinden aydınlanıp kararmaktadır. Burası bir perili evdir galiba! Ancak... Eğer hakikaten perili evse, mutlaka iyilik perilerinin merkezidir. Çünkü, gaipten yalnızca ses değil çörek, börek, turşu, çay, temiz çamaşır, hatta tamirci bile gelmektedir. Ne yapacağını bilemeyen Musa, bir yandan olan biteni anlamaya çalışırken öbür yandan mahalle halkıyla tanışır. Üç kuşaktan doğma büyüme Ankaralı "Erzurumlu Teyze" ve kahverengi horozu Rıza, ürkütücü ev sahibi Beyabi, komşunun koca bekleyen kızı Aylin, "baba adam" kaportacı Kirkor, 7x24 burun karıştırma kapasitesine sahip küçük Kemal, adı var kendi yok gizemli kadın Aspendos... Derken ortaya bir gizemli kadın daha çıkar ve Musa'nın kafası büsbütün karışır... Hentbol dünyasının ünlü isimlerinden, genç milli takım ve Ankaragücü teknik direktörü Sezgin Kaymaz'ın ilk kitabıelimizdeki. Yer yer komik, baştan sona eğlendirici bir roman. Gerillalar/ V.S. Naipaul/ Çeviren: Selabattin Erkanlı/tletişim Yayınlan/ 277 s. Londra'da, salon toplantılarında aykırı fikirleriyle ilgi odağı olmaya çabalayan, "bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan", moda olan fikirlerin arkasından koşmayı marifet sanan benmerkezci, şımarık, sözde entelektüel bir beyaz Ingiliz kadını. Güney Afrika'da işkencelerden geçmiş, yazdığı kitapla Batı'da yankılar uyandırmış, Afrika'ya dönüp mücadele etmeye karar veren kara derili bir devrimci. Afrika'nın vahşi çığlığını ve zincirlerinden boşanmış, gürül gürül atan nabzını kişiliğinde somutlaştıran bir ÇinliAfrikalı. V. S. Naipaul bu üçlünün arasındaki gerilimleri ancak büyük romancıların başarabileceği güçlü bir anlatımla yansıtıyor. Ve bütün büyük romancılar gibi, tarihi süreçlerin dar kalıplan arasında sıkışıp kalan bireyin önemini vurguluyor. Naipaul'un gözlem gücü, karmaşık olayları olanca açıklığıyla iletebilme yeteneği, ruhsal çözümlemelerindeki ayrıntı zenginliği ve zerafet, bu usta işi romana çağdaş edebiyat içerisinde özel bir yer kazandırıyor. Öykü boyunca eksilmeyen gcrilim, boşluğun, hiçliğin ve çaresizliğin duyarlılıkla aktarıldığı finalde doruğa ulaşıyor. SAYFA 22 Ortak Bir Şeyleri Olmayanların Orte\d\Ş,\/ Alphonso Lingis/ Çeviren: Tuncay Birkan/ Ayrıntı Yayınlan/ 153 s. Alphonso Lingis, birçok kitabı olduğu halde Batı'da da yeterince ıll'al. lll! s. \ lı ! ı . n u u '.l..ı: 11 ıı ıl tanınmayan bir felsefeci ve gezgin. Tanınmamasının bir nedeni de herhalde rasyonel Batı'nın ancak kendisiyle analojiler kurarak, özetle kendisine benzeterek kavrayabildiği öteki kültürleri, olanca başkalıkları içinde anlamaya, kendi sözleriyle konuşturmaya çalışması. Bunu da antropolojinin indirgeyici normları içinde değil, Batı rasyonalizminin içerdiği ciddi çatlaklan; anlamlı ve tekil bir hayat yaşamanın önüne çıkardığı maddi ve manevi engclleri serimleyecek biçimde yapması. "Ortak Bir Şeyleri Olmayanların Ortaklığı", önce rasyonel cemaati betimliyor: Herkesin ortakanonim söylemi kendi dilinde yeniden ürettiği, kendini ancak yaptığı "iş"le tanımlayan; Levinas'ın terimleriyle "söyleme"yi tali, söylenen"i temel önemde gören bir cemaattir bu. Bu cemaat temel fetişi olan "iletişim"i gerçekleştirmek için her şeyin, her mesajın indirgenemez tikelliğini, iletişim değeri olmayan mırıltısını, uğultusunu "gürültü" sayar; her ağaç ve her güvercin için aslında ayrı bir sözcüğe ihtiyaç duyulduğunu görmezden gelir. Rasyonel söylem, hakikatini tesis etmek için kurumlara ihtiyaç duyar ve paryayı, mistiği, psikotiği, vahşiyi, teröristi bu hakikate ulaşmaktan aciz görüp dışlar. Lingis bu cemaatin karşısına "öteki cemaat"i çıkarır. Benimle ortak hiçbir şeyi olmayan ötekiyle karşılaştığım cemaattir bu. Burada öteki, benimle sadece sözleriyle değil, çıplak gözleri, boş elleri ve sessizliğiyle, yararlanabilirliğiyle yüzleşir. Burada benim rasyonel buyruğumun tutarlılığını bozan bir davetsiz misafir, bir ıstırap yüzeyidir öteki. Onunla ancak istemdışı bir hareketle, katıksız bir derinlik duygusuyla hissedebilen kimsenin mülk edinemeyeceği, ilkselin (yani sıcaklığın, havanın toprağın, ışığın) içine gömülerek karşılaşırız. Akıl sorgulamasını yeni uçlara taşıyan epeyce çetrefil, hatta garip bir kitap elinizdeki. Felsefe, gezi kitabı, otobiyografi, anlatı ve antropoloji metni gibi kalıp türlerin hiçbirine sığmayan, hem çok ağırbaşlı hem de çokcoşkulu, "taşkın" bir kitap. Okuru felsefi düşüncenin en soyut, en soğuk topraklarında uzun bir süre gezdirip yorarken birdenbire Nikaragualı Sandinist bir gerillayı, Laolu kavruk, edepsiz bir garsonu, çocuğuna gökkuşağını görmeyi öğreten bir kadını, yağmur ormanlarının uğultusunu, okyanusların serinliğini, Balinezya yerlilerinin muhteşem Keçak törenini şiirsel bir üslupla anlatmaya başlayıp ateşe atan bir kitap. Ölümcül Hastalık Umutsuzluk/ Sören Kierkegaard/ Çeviren: Mehmet Mukadder Yakupoğlu/ Ayrıntı Yayınlan/ 150 s. "Ölümcül Hastalık Umutsuzluk", ölümcül hastalık felsefe tarihinin en önemli yapıtlaunuılsuzluk rından biri. Kierkegaard'ın, tüm yaşamı boyunca sorguladığı konuları özetleyerek bunlan çözümlemeye çalıştığı bir yapıt. Kierkegaard bu yapıtında, tüm yaşamımıza eşlik eden, varoluşumuzun gizemini yansıtan umutsuzluk duygusunu tüm yönleriylc ortaya koymakta ve bu duygunun anlamını sorgulamaktadır. Varoluşun özü, "sonsuzluk" özlemiyle yanan insanın "sonluluk" çırpınışıdır. Kierkegaard Ölümcül Hastalık Umutsuzluk'ta bu öze dokunuyor ve Unamuno, Heidegger, Jaspers, Marcel, Sartre ve diğer varoluşçularda somutlaşan felsefi düşünce akımını başlatan düğmeye basıyor. Kierkegaard'a göre umutsuzluk ölümcül hastalıktır, mutsuzluk günahtır ve umutsuzluk evrcnseldir. Bu günah, bu ölümcül hastalık ben ve ruh'un tüm ilişkilerinin de çerçevesini oluşturur. Çünkü nasıl umutsuzluk ben'in hastalığıysa, ölümsüzlük de ruhun hastalığı, dolayısıyla umutsuzluğudur. O halde insan bu olumsuzluktan çıkmak zorundadır. Bu çıkış sonluluktan sonsuzluğa geçişle gerçekleşebilir. Bu geçişi hangi bcn gerçekleştirir? Sürüsü karşısında çobanın ben'i, anne baba karşısında çocuğun ben'i ya da devlet karşısında bireyin ben'i değil, Tann karşısında insanın ben'i başarabilir bunu. Daha açık bir deyişle olumsuzluktan kurtulmak, ben'e yabancılaşma anlamına gelen umutsuzluktan kaçınmak, bireyin yaratıcısı ile karşı karşıya gelme cesaretini göstermesiyle mümkündür. Kierkegaard bu cesur eylemi inanç olarak tanımlıyor. "tnanç, ben'in kendine dönerken, kendi olmak isterken, kendi saydamlığı içinden onu ortaya koyan gücün içine atlamasıdır." Kierkegaard'ın fikirlerinin tam zıddına tıp biliminin görüşleri yerleşmektedir. Kapitalistteknolojik devinimin hegemonyası altında kalan tıp bilimi, umutsuzluğu, bazı insanların yaşamlarının belirli sürelerinde yakalandığı depresyon (melankoli) hastalığının bir semptomu olarak değerlendirmektedir. Kierkegaard'ın umutsuzluğu reddetmenin, umutsuz olmadığını söylemenin de umutsuzluk olduğunu belirttiği durumu, aynen tıp dünyasının içinde görüyoruz. Umutsuzluk, rahatsızlığın kendisi olan bir hastalık gibi değildir. Bu nedenle ruh doktorlarının tek amacı hastalarına umutlu olduklarına söyletmektir. Psikiyatri bunu sağlamak için antidepresan adını verdiği bir grup ilaçla insan ruhunda değişikliklcr yaratmaya çalışmaktadır! Ne yazık ki, her şeyin maddeleştiği bir dünyada yaşayan günümüz insanı, farkında olmadan, Kierkegaard'ın yüz elli yıl önce mükemmel bir biçimde betimlediği umutsuzluğun içinde çırpınıp durmaktadır. Balinalar ve YunuslarSetolojiye Giriş/ Bayram Öztürk, Ph. D./Anahtar Kitaplar/ 120 s. + 16 s. Ekler Uzun bir kıyı şeridine sahip olan Türkiye'nin suları birçok balina ve yunus türünü barındırır. Ayrıca Türkiye'nin eskiye dayanan bir yunus avcılığı geçmişi de vardır. Bu kitap, balina ve yunusların tanınmaları, yaşayışları, davranışları, araştırma yöntemleri ve koruma önlemleri konusunda teme! bilgiler içermektedir. Balinalar ve Yunuslar konusunda Türkiye'de yayımlanmış ilk referans kitap. Bir Yürek Sızlaması/ Vasco Pratolıni/ Çeviren: Dumrul Cemgil/E Yayınlan/ 124 s. Bu kitap bir düştür belki; yazarla ölen kardeşi arasında bir konuşma. Yazarın kendi kendini teselli etmek amacıyla yazılmıştır. Bir yürek sızlaması; acılı bir bağışlanma dileğidir; ölen kardeşin kişiliğini ölümünden sonra değerlendirmenin verdiği eziklikle doludur. Eleştiriden Günceye/ Ali F. Bilir/ E Yayınlan/ 93 s. £L£»TİRI0EN GÜNHYE Abdülkadir Paksoy, bir yazısında şöyle söylüyordu: "Öncelikle belirtmek gerekir ki, kitabın adı gibi içindeki öyküler de şiirsel: Hem dil açısından hem de öykülcrin bütününün yarattığı imgelem dünyası açısından. Şiirle öykü arası bir yazın ürünü de diyebiliriz bu öykülere. Öykülükleri, daha çok, anlatım tekniğinden kaynaklanıyor." Ümit Sarıaslan da, "Ali F. Bilir", diyordu, "Doğa güzellemesinden eski Yunan epigramları gibi dokunaklı bir düzgülemeyle insanlık durumunu vercn, Yunusça bir söyleşiye ulaşır yer yer. Hemen ardından bizi, Akdeniz'in/Toros doğasının esinleyici/esrikleştirici Karac'oğlan nektarını tatmaya alıştığımız bir anında, yeniden yeniden yürünecek bir "yoF'un başına bırakır, tek başımıza." Yayınevimiz bu kez, sanatçının "Eleştiriden Günceye" düzyazılanndan bir kesit sunuyor okurlarına. "Üşüyen Sıcak Düşler"in, "Göç Türküsü"nün şiirli dağarına eklenccek yazılar. • CUMHURİYET KİTAP SAYI 368
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear