Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ERENDİZ ATASU hterim' Sonra duraksıyor bir an, gözlerindeki panltı sönüyor: Hayır, kadı efendi! Kesilen ellerimi geri getirmez ki bu karar. Mehmet'in elleri gerekli bıze. hlamın kılıcını tutmakta o eller, devleti korumakta. Mehmet bana yapttğı haksızltğı kabulettı ya, bu da ycter. vazlasım ntemem" (s. 126) Böyle der, Fatih Sultan Mehmet Han'ın ellerini kestirttiği Mimar Yusuf Sinan, Sultan hakkında, Boğazkesen romanının bir yerinde... Fatih camisinin mimarı Yusuf Sinan, cami kubbesini Ayasofya'dan yüksek çatmadığı için şahane gazaba uğramıştır. Acısını kalbine gömer, belki zordan ve zorunluktan, belki devleti alî'nin, îslamın şercfinin yanında kendi fani varlığını pek küçümsediğinden. Yusuf Sinan'ın başına gelenler orta eğitim tarih kitaplarında ve dolayısıyla kamu vicdanında kayıtlı değildir. Tarihi sırtlayıp götüren kahramanların başardıklarının yönünde akar vasat tarih bilgileri. Ya başaramadıkları?.. Cılız ters akıntılar gibi gözden kaçar. Romancıyı çeken işte bu ters akıntılardır. Çünkü onu (romancıyı) "kahraman"ın iç dünyasına anaforlayacak gizler başarılamayanda gizli insansal zayıflıklardır. BoSazkesen Nedim Gürsel'in farklı kimlılclerinin, romancıyla araştırmacının buluştuğu; tarihle söylencenin, gelenekle çağuaşın el ele tutuştuğu ilginç bir roman, bir portre: Osmanlı tarihinin övünç kaynağı hükümdarlanndan kişiliği efsaneleşmiş Fatih Sultan Mehmet'in iç dünyasının portresi. Nedim Gürsel'in araştırmacı yanını bilenler için, yazarın kendi fantazilerini tarihsel buleulardan iistün tutmayacağı, gerçekçilikle pinpon topu gibi oynama hakKinı kendıne tanımayacağı açık. Tarihsel belgeler savaşın ve barışın dışsal biçimini, gerçekliğin çerçevesini belirten pusulalar, naritalar değil midir? Peki ya içi?.. Siyasayı yönlendirenlerin ve kitlenin içinde erimiş bireylerin, cellatların ve kurbanların iç dünyalarına vakanüvislerde, fetihnamelerde, Bizans ve Venedik belgelerinde rastlamak mümkün mü? Bizi gerçeğin öziine götürenin belgelerden, yazıfardansa, belgelerden yola çıkan edebiyatçının düş gücü olduğunu ileri sürmek yazarlara nas bir kendini beğenmisliğe kapılmak mı? Sanmıyorum. Nedim Gürsel'in Fatih portresi belki de bizi Bellini'nin tablosundan, o kudretle inceliğin, şehvetle eziciliğin zdiği keskin profilden daha çok yanlaştınyor padişah kavuğunun altındaki erkeğe ve o erkeğin büyük eylemine îstanbul'un fethine... Boğazkesen "seyrine doyulmaz renkli bir minyatür" değil! Kan renginin baskın olduğu bir şiddet ve vahşet öyküsü! Bir yüzü denşet olan tarihin özüne dokunabilmiş bir edebi metin baska türlü olabilir mi? Nedim Gürsel'den altuni turkuvaz renklerle bezenmiş bir minyatür çizmesini beklemek romanı ve yazarı indirgemeye çalışmaktır. Romanın doruğu, îstanbul'un kuşatılmasını ve fethini anlatan bölüm beni derinden sarstı. Şehri îstanbul'un çamurlarının altında bunca acının, pıhtılaşmış kan göllerinin, çürümüş insan etinin katmerleştiğini doğrusu böylesi hiç hissetmemiş, Kahramanhk"takı kıyıcılığın hiç bu denli ayırdına varmamıştım, Boğazkcien'i okumadan önce! Bu kanlı tablonun içinden genç bir erkek belirir, sonsuzca güçlü, kemerli ince burnu, sivri çenesi, gümrah siyah K a ısas! diye yanıtlıyor Yusuf Sınan. Kendinaen cmin, gözleri parlayarak. Kısas "Boğazkesen" Nedim Gürsel'in farklı kimliklerinin, romancıyla araştırmacının buluştuğu; tarihle söylencenin, gelenekle çaödaşın el ele tutuştuğu ilginç bir roman, bir portre: Osmanlı tarininin övünç kaynağı hükümdarlarından kişiliği efsaneleşmiş Fatih Sultan Mehmet'in iç dünyasının portresi. sakalı, kartal kaşları, keskin bakışlarıyla. Sert, hırslı ve dahi! Bilgiye, kösnüye, güce sonsuzca aç! Amaçladığını kopartıp alan! Kahreden ve vareden! Tarihsel dönemin omurgasıdır, dehşet ve şiddet! Göz alıcı, şaşalı kaftanından soyunduğu an dönem, kıyıcılık çırılçıplak çıkıveriyor ortaya. İşte omurgaya hükmeden beyindir Nedim Gürsel'in padişahı; sınırsız ve katıksız mutlak güçle özdeşleşmiştir gencecik yaşında! Vaşamın harcında birbirine dolanmış zıt etmenleri birbirinden kesin sınırlarla ayırıp "hayır" ve "şer" diye etiketleyen, devletin bekâsı için her yolu mübah gören ve "hayırh" addeden, "hayrın" icindeki "şer" anaforlarını yok sayan bir dinselsiyasal anlayışın egemenidir O! Fatih Sultan Mehmed Han Muzaffer Daima'dır! Kuşkusuz portrenin bu kısmı tarihsel belgelerin mantığından çıkan çizgilerdir. Nedim Gürsel'in başarısı bu çizgilerin sınırladığı biçime kattığı derinliktedir: ü n u r yaraları aldığı çocukluğunun bitiminde sınırsız güce erişmiş genç bir adamı, gücün nasıl da demirden bir kalıpta katılaştıracağını aktarır bize Nedim Gürsel. O gencin ölçüsüz hırslarını, kaçınılmaz gaddarlığını, dev aynalarındaki kendi yansımalarına nasıl da tutkun olduğunu dile getirir. Genç padişahın dehasının gösterdiği "doğru"lara yönelişini ve içgüdülerinin anaforlarının O'nu doğrulardan nasıl çekip yuttuğunu hissettirir okuruna. Şefkat yoktur Mehmet'in duygularında, hoşgörülü vc cömertken bile duygusal özdeşleşmeyle yakınlaşmaz Mehmet insanlara, cömertliğinin şahane imgesine katkısıdır Sultan ın hoşgörüsünü uyaran. Ancaaak... Acı çekmekten ürktüĞÜ için, hayatı "hayır" ve "şer" dive bölmelere ayırıp kesin kurallara bağıayarak ürküntüsünden kurtulabileceğini, huzura erebileceğini sanan ve yanılan Müslüman ruhları bekleyen tuzağa düşmekten kurtulamaz Sultan Mehmet, ruhuna, kendi ruhundaki günah anaforlarına, kendine yabancılaşır: "Mehmet korkuya kapıldı bir an. Kendi günahlarınt anıtnsadı. Resimlerde kırmızı bir kütüğü ortastndan testereyle biçen şeytanların yapttğı gibi işkenceyle öldürttüğü, kazığa oturttuğu boj yere kanlarını akıttığı kullarını. Evet, düşmanlarını değil kendi kulları, kendi insanlartnt. Bu düsünceleri hemen uzaklaştırdı zihninden." (s. 104) Ve elbette inancına da yabancılaşır Mehmet. Üstelik alçakgönüllülük nasıl da zordur onun için! Olüm döşeğinde şifa bekleyen bir nastadır yalnızca, yüce duyguların veya mütevekkil inancın desteğinden uzak... Nedim Gürsel 550 yıl önce yasamış bu erkefie, aradaki yüzyılların birikiminin safiladıöı tarihsel ve ruhbilimsel merceklerden bakar ve bu yöntemi Mehmet'i daha iyi görebilmek ve daha iyi yansıtabilmek için kullanır; Fatih portresine 20. yüzyıl insanına özgü renkler katma yanılgısına asla düşmez. Şahane ve Gaddar Nedim Gürsel'in "Boğazkesen"i Onun Sultanı bilime yöneldiği kadar müneccimlere de inanır; kendi şanını yüceltmek için lutfettiği kullarını birey olarak görmez; inancı zedelenmiştir ama gene de müslümandır. Yüksek zekâsının ürünü ince beğenisi Rönesans resim sanatının değerini bilmese de, bu sanatla ilgilenmesinin asıl nedeni kendi imgesini ölümsüzleştirme tutkusudur. Nedim Gürsel'in bir diğer başarısı, resmi tarihin tanıklığından sürüp gelen, ama niyeyse hep üstü örtülen görmezden gelinen bir çizgiyi de Fatih portresine katmasıdır: Içoğlanı gerçeğini. Sefere içoğlanlarıyla çıkan Osmanlı hükümdarlarının eşcinsel egilimleri apaçık olsa da, niyeyse hep yok sayılmıştır. üsmanlı'nın gelenekçi değerlendirilmelerinde! Nedim Gürsel şefkatten uzak Fatih'in biseksüel yaşantısında kaçınılmaz biçimde obur ve bencil bir haz düşkünlüğü biçiminde seyredeceğini sezdirir bize. Bu portrenin ve belki romanın tarihsel dokusunun en zayıf yanı îstanbul'un fethedilme amacının yalnızca Fatih'in kişisel hırsı olarak işlenmesidir. Oysa Osmanlı'nın etine batmış bir dikendir köhne Bizans. Topraklarının ortasındaki bu yabancı ve düşman unsuru yutmak siyasal, askersel, tarihsel bir zorunluluktur Osmanlı için. Ote yandan Nedim Gürsel'in romanı pek çok tarihsel ipucu sunar bize, zihnimizde Osmanlı'nın şanlı ve kanlı serüvenini, berraklaştırabilecek sorular yaratır. Örneğin Fatih'in kurban ettiği koca Sadrazam Çandarlı Halil Paşa'nın tutuklanacaöı, sadrazam kavuğundan ve kaftanından soyunup çıplak kalacağı, zindana konacağı anı beklerken hissettikleri, romanın en güçlü bölümleri arasındadır. Niye kıyar Fatih, emektar Sadrazama? Çünkü Halil tstanbul kuşatmasına karşı çıkar, kan dökülmesini sevmez, güzelim kentin yakılıp yıkılmasına gönlü razı olmaz. Vaşhdır Halil Paşa, eylem gücü, atılganlığı azalmıştır, beklemekten yanadır. Nasılsa Bizans günü gelince pişmiş armut gibi düşecektir Osmanlı'nın ağzına! Umarı mı Tarihsel ipuçları Edebiyatçımn diiş gücü S SAYFA 12 CUMHURİYET KİTAP SAYI 319