Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Kapak konusunun devamı. Konscrvatuvan'nda öğretmen olarak çalıştım. Kısa bir sürc Gazi Lisesi'nde öğrettnenlik yaptıktan sonra MEB müfettişliğine girebildim. 1 lasan Âli Yücel ilc tanışmamız o yıllara rastlar. Yücel, benim şiirlerimi çok scviyormuş. Ben, Antalya'da çalışırken bir grup müfettiş teftişe geldi. Bunların içinde Halil Vedat Fıratlı isminde ünlü bir müfettiş de vardı. Bu herkesi kakıp tcpen çok disiplinli birisi. Fıratlı, benim dcrsimc girdi, izledi. Ben ona; "bu yöntemle, ancak bu kadar öğretebiliyorum" dedim. Ders izlemelerin sonunda zümre toplantısı yapıldı. Edebiyat öğretmenleri önc oturdu. Ben dersliğin en arkasına oturdum. Önde Kemal Hekim diye bir arkadaşım var. Fıratlı, Kemal Hekim'in bütiin söylediklerini tersliyor. Ben bu olaya çok sinirlendim, lafa karıştım. O zamanlar okullarda ezbere dayalı, metinle ilgisi olmayan bir yöntem uygulanıyordu. Kitaplar da öyleydi. Söz aldım. Bu yöntemin yanlış olduğunu çok ağır bir dille elestirdim. Öndeki yaşlı arkadaşım işaretle beni susturmaya çalışıyordu. O anda şaşırtıcı bir durum oldu; müfettiş de benim düşüncelerime katıldığını söyledi. Meğer, Bakanlıkta bir kurul oluşturulmuş ve anadil eğitimi üzerinde çalışma yapılıyormuş. Ayrıca müfettişin kendisi gibi ünlü bir edebiyat öğretmeni olan eşi Sn. Nahit Fıratlı da şiirlerime ilgi duyuyormuş. Ânkara'ya geldiğimde Ataç, S. Eyüboğlu, N. Curnalı, C. Sıtkı, O. Veli, M. C. Anday ve çok değerli bir gazeteci olan Erol Güney ile birlikte çoğu akşamlar Nahit Hanım'ın evinde, kimi kez de Sabahattin Bcy'de toplanırdık. Bu toplantılara Suut Kemal Yetkin, A. H. Tanpınar, Hikmet Birand ve bazen A. Muhip Dranas katılırdı. Orada Mü*" Yazınımızın Kuvayi Milliyeci şairi Cahit Kiilebi min adında, iktisat fakültesi mezunu bir gençle tanıştım. O, daha sonra Fransa'ya iktisat doktorası yapmaya gitti ve ünlü bir ressam olarak döndu. Nahit Hanım; hepimizin annesi, dert ortağı ve "sevgilisi" idi. Kendisi hâlâ sağdır ve Türk Edebiyatı'na çok büyük yararlar sağladığı inancındayım. Ikinci askerliğimde Fıratlı beni Ankara'ya çağırdı. Kendisi Güzel Sanatlar Genel Müdürü olmuş.. Sabahattin Ali, Devlet Konservatuvan'nda öğretmen, müdür Orhan Şaik Gökyay. Nihal Adsız da müdür evinde konuk olarak kalıyor. Nihal Adsız, lnönü aleyhine bir yazı yayımlamış. Gece, Hasan Ali, Ornan Bey'e teleron ederek Adsız'ı evinden cıkarmasını istemiş. O da çıkarmamış; bunun üzerine Gökyay ve Adsız'ı özaltına almışlar. Sabahattin Ali'yi Baanlık emrine, beni de Sabahattin'in yerine Devlet Konservatuvan'na diksiyon öğretmeni vc dramaturg olarak atamışjar. Askerlikten sonra Halil Vcdat'ın evine gittim. Ben bu işte çalışmam benim diksiyonum kötü dedim. Bir ay boyunca direndim, kabul etmedim. Aylığım yüksek; 87 lira, 250 lira da Carl Enertn'in yardımcılığından veriyorlar. Devlet tiyatrosu da nenüz kurulmamış, onun da her temsil gecesinden 10 lira alacağım. Bir de oda. Toplam 500 lira alacağım. Bütün bunlara karşı direndim kabul etmedim ve edebiyat öğretmeni oldum. Halil Vedat Fıratlı'nın evinde 6 ay süreyle S. Eyuboğlu, N. Ataç, C. Sıtkı, O. Veli, O. Rıfat, M.C. Anday, N. Cumalı ve ben çok mutlu günler geçirdik. Bu bir tür edebiyat hayatımızın altın devri idi. A. Muhip ve F. H. Dağlarca da Ankara'daydı. Ancak, Hasan Ali'ye teşekküre gitmedim. Âli, Bakanlıktan ayrıldı, acı günler yaşadı. O zaman kcndisiyle görüştük. Komünistlik suçlamasından kurtulmak için Âli'nin yardımıyla iki kez müfettişliğe atanaım. Şolcudur gerekçe^siyle iptal edildi. Üçüncüsünde H. Âli başarılı oldu ve beni müfettiş yaptırdı. 1971'de müsteşarhğa atandim Fakat, yine şolculuk dalaveresiyle bir gecede iptal edildi. Onun üzerine bir süre teftiş kurulunda çahştıktan sonra 1972'de emekliliğimi istedim. Sayın Külebı, Türk Dıl Kurumu'nda da yoğun bir emeğiniz var. Bıze hem o günlerı hem de bugünü değerlendırir muiniz? 1951'den başlayarak TDK'nın üyesi ve yazı kurulu üyesiydim. Emekliye ayrılıncaya kadar yönetim kurulu üyesi, yayım kurulu başkanlığı gibi görevlere seçildım. 1983'te bu görevden ayrıldım. Kurumun en uzun süreli genel yazmanlığını yapan kişiyim. Bu görevi Tanrının bana bir lütfu olarak sayıyorum. Atatürk'de 1917 yılından başlayarak dilimize büyük ilgi göstermistir. Devrimleri arasında özellikle dif ve tarih bilincine büyük emek vermiştir. Diğer devrimleri de kendi deyimiyfe "çağdaş uygarlık için zorunluydu". Dikkat edi f lirse daha 1920'den baiçlayarak dil ve alfabe konusunda sürekli etkinlikler yapmıştır. Olümünden 53 gün önce yazdığı vasiyetnamede de Iş Bankası'ndaki gelirlerini bu iki kurııma bırakmıştır. TDK, çalışmalarında büyük başarı sağladı. Demokratik bir teıııelc dayalı olan çalışmalannı sürdürdü. Etkilerini ve yararlarını siz meslektaşlarımız biliyorsunuz. 1980 daıbecileri kcndi görüşlerini bize kabul ettirmeye çalıştılar. Biz buna katılmayınca Anayasa'nın 134. maddcsine dayalı özel bir yasa çıkararak her iki kurumu da devletleştirdiler. Daha sonraki günlerde bütün partilerin, derneklerin mal varlıkları geri verildiği haldc Atatürk'ün miras hakkı çiğnendi. Bu durumda kurucusu olduğum SODEP ve SHP'nin suçsuz olduğunu söyleyemem. Bugün, artık geçen 13 yıl boyunca Dil Kurumu hiçbir olumlu iş yapmamıştır. Bıraktığımız kitaplar yağmalanmıştır. Atanan üyelere büyük paralar ödenmcktedir. Belediye memurlarına kadar siyasi kadrolaşma yaygınlaşmıştır. Diğer yandan, bizim eski yapıtlarımız, bozulup değiştirilerek yeniymiş gibi kamuoyuna sunulmaktadır. Tarih Kurumu, Atatürk'ün Anadolu halklarının birliği ve Anadolu uygarlıklarının ortaya çıkanlması için kurulmuştu. Bu, ulusal birliğimizi sağlamak için çok bilinçli bir girişimdi. Kurum, artık bunlarla uğraşmıyor. Hatta, bugünkü başkan; Âta'nın Anadolu'ya çıkışını bile küçük düşürecek demeçler vermektedir. Sayın Kiilebi, biraz da şaır Cahit Külebi'aen söz etsek Şıır yazmaya nasıl başladınız? • Daha ilkokula gitmeden kitaplarla tanıştım. Bizim evae cok roman okunurdu. Ablalarımdan biri okur bütün aile dinlerdi. Ben bu hava içinde ilkokula başladım. Okuma yazmayı okuldan önce öğrendim. Çocuklar Cenneti, Altın Işık, Ziya Gökalp'in iki kitabı vc Altın Çiftlik kitaplarını babam bir cuma günü getirdi. llk ışıklarımdı onlar. Şiiri neden merak ettiğimi bilmiyorum. Musiki ile şiire çocukken başlanır. Şiire de erken yaşta başlanır. Onyedionsekiz yaşına kadar acemilik sürer. îlk, orta ve lisede pek çok şiir yazdım. Başjangıçta hececileri beğeniyordum. lyi bir okuyucuydum. Başka şairleri sevgiyle okurdum. Benzer yanım yok ama yas,ıtlarım Dranas ve Dağlarca'yı anmalıyım. 1935'ten itibaren okul dışı dergilerde şiir yayımladım. Şiir; mahrcm, biraz aa alay edilir diye takma adlarla (M. Cahit, Nazmi Cahit) şiir yazdım. Daha Külebi adını kullanmadan Ataç'tan mektup aldım. Şiirlerimi ilginç bulduğunu eğer Fransızca bilmiyorsam bana Fransızca öğretmek istediğini ve Ada'daki cvinc gelmemi istiyordu. Nurullah Ataç'a yanıt vermcdim ve gitmedim. Çok hata etmişim, çok ilginç bir mcktuptu. Almanya'da iken Varhk'a gönderdiğim "Haziran" şiirinde ilk kez Külebi adını kullandım. Bu şiirden sonra bütün şiirlerimi Külebi adıyla yayımladım. 1938 yılında Almanva'dan Istanbul'a dönmüştüm. S. K. Âksal arkadaş oldu benimle. Birini ayarlamış "Sokak" adında bir dcrgi çıkarıyorfar. Bu dergi iki ay çıkabildi. Birinci sayısında iki, ikinci sayısında üç şiirim çıktı. llk Cumhurbaskanlığı Kultur ve Sanat Ödulierl törenle sahlplerlne verlldl. Süleyman Demlrel, Cahlt Külebi'ye ödülünü verlrken. yor. O yıllarda O. Veliler ortaya çıkmış. Ben tstanbul şiirinde bol bol mecaz, kafiye kullanmışım. Bu şiir şu anda benim en iyi şiirim sayılır. Yaşım 19, O. Veli bana o yıllarda hayranhğını bclirtiyordu. 80 yaşına geldim, benim için Orhan'ın yazdığı beş yazı beni en iyi değerlendircn yazılardır. Bu yazının tamamı yok. Bu yazıda benim Türkiye'nin tarihini yazdığım yazılıdır. Or • CUMHURİYET KİTAP SAYI 35 sayıda fstanbul şiiri İİK kez yayımlanı SAYFA 4