Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Bay Sessizlik'in söylediği... Bay Sessizlik / Salâh Birsel / Ada Yayınları / 132 s. MUZAFFER UY6UNER Yitirilen zamana, yanlışlıklara bıyık altından gülen yazılar Bay Sessizlik, Salâh Birsel'in 1989 yılındaki günlüğünün adı. Bilindiği üzere daha önceki günlüklerini Hacivat Günlüğü, Yaşhlık Günlüğü, Aynalar Günlüğü adlı kitaplarında yayımlamıştı Birsel. Bunların çoğu Cumhurivet Dergi'de zaman zaman çeşitli başlıklar altında okura sunulmuştur. Kitap olarak bir araya getirildiğinde, Birsel'in "günlük" anlayışının tam bir görüntüsünü görüy«ruz. Birsel, bu kitabındaki günlüklerinden birinde, 17 Mart 1989 tarihli olanında, günlük konusunda şunlan yazmıştır: "Kimileri günlüklerden, günlükçülerin beden rasathanesini yıkacak, şansını hopur küpür edecek açıklamalar, iç dökmeleri bekliyor. Günlükçünün kendisi yerine başkasının ya da başkalarının madara edildiğini, yüzlerine kir getirildiğini gördüklerinde de öfke atına biniyor, hızını yitiren topaç gibi yalpa vuruyorlar. Doğrusu, kimileri günlükleri kendisi için yazar, yayımlanmasını düşünmez. Ama yine de günün birinde kalabahkların karşısına çıkacağını bilirler. Yazdıklarını da ona göre yazarlar" (s.54). GünBAY SESSİZLİK SAI AH BlRStL lüklerde sansür konusunu soran bir okuruna, bir imza günü şu yanıtı vermiştir: "Çok zor bir sorun bu. Dünyamızın bir oyunu. Ahmak, ebleh, fitne yeşerten, harala gürele, zebani kılıklı, yılan bakışlı, taze kereste, tıngır elek, şaşkın ppalak, zihni bozuk, gözü bağlı şehoaz, zırtıf, gulyabani, zittirik bir sürü insanla aynı potada kaynarız da ağzımızı açıp bir sey söylemeyiz, söylemeyiz. Kimsenin kılçıklarını meydana vuramayız. Çünkü insanlar gerçeği değil, yalanı arıyor" (s.l 14). Bu kuralın dışına çıkan günlükçü olarak XVII. yüzyıl Londra kentsoylusu Samuel Pepys'i belirtmiştir. Birsel'in günlüklerini nasıl yazdığını biliyoruz. Okur, gezip görür, sorgular, düşünür ve sonra da yazar. Çokluk günü gününc yazdığını söylcr. Ama "Kimi zaman da notumu alır, ertesi gün ya da daha başka bir gün yazarım. Günlüğe hemen saldırmamanın bir yararı vardır. Zaman içinde ayrıntılar su yüzüne daha bir kolaylıkla çıkar" der (s.l 15). Evet, Birsel, günlüklerini yazarken ya okur ya da gözlemler. Okuduklarını değerlendirir, eleştirir, kitaplar ve yazarları ile ilgili bilgiler verir. Bir de kendisiyle ve çevresiyle ilgili bilgiler sunar. Bay Sessizlik ile baş başa kaldığımızda görüyoruz ki onun için sessizlik içinde okumak başta geliyor. Okuma konusunda şunu söylüyor: "Benim okumalarım kendim için değil, yazılarım içindir. Ama kimi zaman kendi önüme de bir et parçası atarım" (s.26). Okuduklarından bir şeyler çıkarması, notlar alması, bu notları değerlendirmesi önemlidir onun bakımından. "Bir kitap, yeni bir sözcük getirmedikten sonra beş para çalışmaz" (s.29) der, birbirine benzer ya da kendi ölçülerine göre bir yenilik getirmeyen kitaplardan, yazılardan pek hoşlanmaz. Onun güniüğünde önemli gördüğü birçok kitaptan söz edilmiştir. Sözgelimi, Kafkanın Milena'ya Mektuplar adlı kitabı üzerinde durmuş, bu mektupların değerlendirmesini yapmıştır. Kafka'nın başka kitapları üzerinde de durmuş, görüşlerini belirtmiştir. Kediler adlı kitabından sonra okuduğunu belirttiği bir öyküden, Memduh Şevket Esendal'ın "Soysuz Kedi" adlı öyküsünden yola çıkarak Esendal'ın Gödeli Mehmet adlı kitabını önümüze koyar ve bazı öykülerin adını anarak kitabı bir eleştirmen gibi değerlendirir. 14 Ocak 1989 tarihli günlükte Henry Miller'ın, Kuo MoJo'nun kitapları üzerinde durmuştur. 18 Ocak 1989 tarihli günlükte ise Ahmet Mithat Efendi'nin kitaplarından söz eder. Yahya Kemal'in Eski Şiirin Rüzgârıyla ve Kendi Gökkubbemiz ise başka bir gün ele alınıp değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme notları daha pek çoktur. Sözgelimi, 20 ocak tarihli günlükte daha çok elejtiri yazılarına ve kitaplarına dönüktür. Nahit Sırrı Orik'in, Hasan Âli Yücel'in, Mehmet Rauf'un, Hüseyin Cahit Yalçın'ın, Yakup Kadri ile Abdülhak Şinasi Hisar'ın eleştiri yazıları üzerinde durmuştur. Burada, Nahit Sırrının şu görüşünü özellikle belirtir: "Eleştirmenin eleştireceği kitapları bir bir, başından sonuna dek okuması, okuduktan sonra da 300 sayfalık bir romandan 13 satırla söz etmesi ya da hiç etmemesi gerekir" (s.21). Başka bir yerde, İngiliz öykü yazarı Katherine Mansfield'in mektupları ve anılan üzerinde durur. Bu kitapları okuması ve değerlendirmesi konusunda ise Birsel şunları söylemiştir: "Yazarlar üzerine en doğru, en sağlam bilgi yine kendileri gibi yazarlardan, kendileri gibi sanatçılardan gelir." Çünkü, onlarla ilgili yargıları, yazarların yapıtlarında bulmak olasıdır. Bunun Salâh Birsel "Benım okumalarım kendım ıçın değıl, yazılarım içindır Ama kımı zaman kendı onume de bir et parçası atarım" için de Virginia Woolf'un, Dostoyevski'nin, İngiliz yazınını viraneye çevirdiğini belirten yazısını anar; İrlandalı yazar J.M. Synge de Rus yazarını üçkâğıtçı gibi görür. Taha Toros'un Adanalı Sürurî konusundaki görüşlerini saptayan 26 mayıs tarihli günlükte ise tiyatro ve özellikle Aktör Kean oyunu konusundaki görüşleri yer alıyor. Birsel de şiirler yazmış olduğuna göre şiir konusunda da bir şeyleri günlüğüne geçirmesi gerekir elbette. Ona göre şiir değerlendirmeleri gereğince yapılamamakta, yapılmamaktadır ülkemizde Peki, "Bir şiir nasıl değerlendirilir? Makarnacılar şiirde makarna sözcüğünün geçip geçmediğine bakıyor. Lobyacılar şiirde lobya sözcüğünün geçip geçmediğine bakıyor. Öte yandan, lobyacılar makarnacıların, makarnacılar da lobyacıların pişpişledikleri şiirlerin beden rasathanesine, başlarını çevirip atfı nazar etmiyor" (s.31). O, "Şiirler arasında en bacaloşka yeri" yergilere ayırmaktadır. Çünkü, "yergiler toplumun ah ile vahını bütün gelcneği, bütün cilvesi, bütün jekermandesiyle verir" Bu görüşten yola çıkarak 12 haziran tarihli günlükte Eşref ile Neyzen'in yergilerini beğendiği gibi başkalarının yergilerinden de söz eder. Şiir konusunda, Alman ozanı ve denemecisi Gottfriea Benn'in şu sözlerini anar: "Bizim memlekette kendini şiir yazmaya, yazdıklarını da gazetelere göndermeye adamış bir sürü insan var. Gazeteler de okurların bu şiirleri istediğine inandıklan için onları bol keseden yayımlıyorlar" (s.9798). Birsel 'e göre ise "Ozanların çoğu şiirin bir dil işi olduğuna inanmaz. Gerçekte şiir sadece dil de değildir. Sözcüklerin birbiriyle tokuşturulması, arabalarla sokaklardan geçirilmesi, zekâ ve duygu denizlerinde yüzdürülmesi, ayrıntılar ormanında bekletilmesi ve de güneş ısığıyla yani musikiyle yıkanması gerekir" (s.104). Günlüğüne aldığı ya da sözünü ettiği şiirler böyle şiirlerdir. Demiştik ki kendisiyle, günlük işleriyle ve çevresiyle ilgili konular da var. Birsel, bu kitabındaki günlük notlarında, kendisiyle ilgili pek az şeyler yazmıştır. Uykusuzluğu, evden dışarıya pek az çıkması, sürüp giden başdönmeleri ve bunların giderilmesi için alınan ilaçlar, perhiz durumları ancak altı yedi kez karşımıza çıkmıştır. Birsel, bu kitabında da kitaplardan ve halktan derlediği sözcüklere genişçe yer vermiştir. Böylece, kendine özgü bir dil, bir kurgu, şurli bir anlatım sağlamıştır. Bu arada, okuduğu kitaplarda gördüğü sözcükleri de belirterek sözcüklerinin uyduruk olmadığını bir bakıma güçlendirmek yolunu seçmiştir. Sözgelimi, Esendal'ın Gödeli Mehmet adlı kitabındaki 1913 yılında kullamlan 'onulmaz, tezce, yolsuz, ilkin yılışık' sözcükleri ile 'uykum durağım kalmadı, sesi çatal çatal çıktı, ağzının hiç tartısı yok, çil çakır gözlü, karım köylü, su kabağı kafalı, eline diline hamarat, arkası yufka' gibi deyimleri anmıştır. Eşrefoğlu'nun kitabında da 'görklü, değin, gözgü, tamu, onmak, sanu, yağı' ve daha başka sözcüklerin bulunduğuna değinmiştir (s.l515 ve 50). Bir soru üzerine "bağırbastı" üzümü ile ilgili yanıtı ve başka bitki, meyve adlarını açıklaması ilginçtir (s.6870). Başka bir yerde, Karacaoğlan'ın koşmalarında bile uyduruk sözcükler bulunduğunu belirtmiştir (s. 107). Birsel'in bir alıntısını, biz de alıntılayalım: "Kötü ve olumsuz önyargılar iğrenç şeylerdir. Asıl önemli olan gerçeği görmek, gerçeğe baglanmaktır" (s.81). Dil konusu, sözcükler konusu da böyledir. Konur Ertop, Gösteri'nin 100. sayısı ekinde şöyle demişti: "Salâh Birsel, yakın tarijjin, yerliyabancı edebiyat yapıtlarının, yaşamöykülerinin beslediği denemelerinde yitirilen zamana, yanlışlıklara, boşuna harcanan olanaklara bıyıkaltından gülerek özgürlük, eşitlik, akılcılık gibi değerlerin savunmasını sürdürüyor." Biz de günlükleri için bu yargıyı yineliyoruz. D S A Y F A 2 CUN/IHURİYET K İ T A P SAYI / 37