Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Göbeklitepe: Dünya kültür tarihinde Anadolu yine başrollerde Dr. Ali R. Bilginer, arbilginer@gmail.com Y ukarı Mezopotamya Ovası’nda Suriye sınırına yakın, dünyanın ilk yerleşim alanlarından birisi olan Şanlıurfa’dan Mardin yoluna doğru yaklaşık 10 km. kadar gittikten sonra GÖBEKLİTEPE levhasından sola yönelince, tatlı eğimle yükselen tepeleri aşarak birkaç tepenin birleştiği yerde, göbeği düşündüren biçimiyle GÖBEKLİTEPE’ye varırsınız. Şansınıza eğer o gün rüzgâr kuzey yönlü ve kuvvetli esiyorsa tepenin doruğundaki tahminen 100 yıllık dut ağacının gölgesinde seyretmeye doyamayacağınız bir görüntü sizi bekler. Kuzey, kuzeybatıda uzaklarda sırayla uzanan Doğu Toros Dağları’nın hemen her mevsim üzerleri karlı tepelerini batıdan doğuya doğru izlerken, dağ silsilesinin hemen hemen ortalarında kalan bir yerlerde sivri külahlı Nemrut Dağı’nı fark etmemeniz imkânsızlaşır. Gözlerinizi kuzeydoğuya doğru yönlendirirseniz uzaklarda göreceğiniz yükselti Diyarbakır’ın ve dünyada atalarımızın tarım ve hayvancılığa başladığı ilk yerleşim yerlerinden MÖ 8.000’lere tarihlenen ÇAYÖNÜ’nün eteklerinde bulunduğu KARACADAĞ’dır. Urfa Kalesi’nden Urfa kenti Kazı alanına güneyden bakış İlgi çeken bir diğer görüntü zenginliği de, tepe üzerinde ve eteklerinde dolaştığınızda üzerine bastığınız toprakta hemen her yerde görebileceğiniz, değişik ışık koşullarında parıldayarak size göz kırpan değişik renk ve büyüklükteki onlarca, yüzlerce çakmaktaşlarıdır. Dünya gezegeninde yaşanan son buzul çağı sona erdiğinde MÖ 13000 lerde başlayan, MÖ 8000’lerde hemen hemen gelişimini tamamlayan dönem yeni taş çağı (Neolitik) olarak adlandırılır. O güne kadar avcı toplayıcı özellikte yaşayan insan toplulukları yavaş yavaş değişen bitki (flora) ve hayvan (fauna) çeşitliliğiyle tarım ve hayvancılığın öne çıktığı yerleşik düzene geçmeye başladılar. Beslenmedeki biçim değişimi aynı zamanda toplumsal anlamda da yeni ilişkileri beraberinde getirdi. Teknoloji, alet yapımı, çevre koşulları, barınma, ticaret, ekonomi, inanç sistemleri gibi toplumun alt ve üst yapı ilişkilerinde bütünüyle bir devrim yaşandı. Neolitik Devrim de denilen insan yaşamındaki bu yeni dönemin nerede, ne zaman ve nasıl olduğu halen çok değişik bilim dallarının araştırma alanlarındandır. Neolitik çağa ait arkeolojik bulgular 19.yüzyılın sonlarından başlayarak 20.yüzyılın ortalarına değin özellikle Anadolu’nun güneyinde, Suriye, Filistin bölgelerinde yoğunlaştırılır. Hatta Avrupa’ya uzanan neolitiğin kökenlerini araştırmak amacıyla Balkanlar’da da değişik ülke arkeologlarca birçok kazı yapılır. Bu konuda birçok nedene bağlı olarak Anadolu’da sanki neolitik dönemle ilgili hiçbir yer olamazmış gibi bir düşünceyle ülkemiz neredeyse konudan uzakta tutulur. Anadolu’nun daha çok Asya ile Avrupa arasında gelişen kültürlerin bir geçiş alanı olduğu savıyla ülkemizde neolitiğin yerleşim alanlarının olabileceği pek akla gelmez. 1950’ lerden sonra bulunan Burdur Hacılar, Konya Çatalhöyük, Karaman Can Hasan, Aksaray Aşıklı Höyük, Diyarbakır Çayönü, Anadolu’da yaşanan neolitik dönemin önemli yerleşim alanlarındandır. 1960’lı yılların başlarında başlayan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerince uygulamaya konulan baraj gölleri kurtarma kazılarının başlatılma kararı yerli ve yabancı kazıbilim(arkeoloji) çevrelerince büyük ilgi görür. İstanbul Üniversitesi’nden Halet Çambel ve ABD Chicago’daki Oriental Instıtute’den R.Braidwood’un çalışmaları sonucunda başlatılan Güneydoğu Anadolu Tarih Öncesi Araştırmaları Projesi ve Alman Arkeloji Enstitüsü’nün İstanbul Şubesi Müdürü olan H.Hauptmann’ın katkılarıyla oluşturulan ‘Fırat Projesi’ sonucunda Diyarbakır Çayönü, Urfa Nevali Çori, Malatya Cafer Höyük, Batman Hallan Çemi kazılarıyla ortaya konulan Anadolu neolitiğinin önemli yerleşim alanları, dünya bilim çevrelerinde bir devrim yaratmış, bilim insanlarının gözleri birdenbire Anadolu’ya çevrilmiştir. Ayrıca çevredeki kazıların dışında yapılan DNA incelemeleri Karacadağ’ın kültüre alınmış tahılın olası anayurdu olduğu noktasında düşünce birliği yaratmıştır. NEOLİTİK DEVRİM Göbeklitepe’de son zamanlarda bulunan heykel Yukarı Mezopotamya ovası Neolitik merkezleri mekte olan neolitik çağın ilk dönemleri olarak bilinen Çanak Çömleksiz dönemin Çayönü, Nevali Çori, Urfa, Caferhöyük, Gürcütepe, Sefertepe, Karahantepe ve Suriye’de sınırımıza yakın bölgelerde Tell Abr, Mureymet, JefrEl Ahmar, Tell Quaramel gibi 200 km2’ lik bir alandaki Yukarı Mezopotomya Neolitik yerleşiklerini birleştiren, ortak bir din ve merkezi bir kült alanıdır. Bugünkü Urfa kentimizin de o günlerin yeni taş çağı merkezleri arasında sayılma nedeni, Urfa’da 1980’li yıllarda yapılan kazı çalışmaları sırasında Balıklıgöl çevresinde bütün olarak ortaya çıkarılan, yaklaşık 2 m. boyundaki erkek heykelidir (Resim 12). Bu heykel yapılan incelemeler sonucunda Göbeklitepe ile eşzamanlara tarihlenmiştir. Urfa’nın çok eski yerleşim yerlerini ortaya çıkarmak amacıyla günümüzde Balıklıgöl çevresinde önemli alanlar istimlak edilmiştir. Önümüzdeki yıllarda buralarda yapılacak kazılarda Urfa’nın tarihteki yeri ve öneminin daha iyi anlaşılacağını umuyoruz. Göbeklitepe’yi 2011 yılı Kasım ve Aralık aylarında iki kez ziyaret ettim, görebildiğimiz durumu şöyle özetleyebiliriz: Kazı ekibince üstü kapatılarak korumaya alınmış dikdörtgen biçimli Aslanlı Yapı, daha küçük boyuttaki dikilitaşlarında kabartma olmayan bir başka yapı ve bunların batısında kalan alanda yine dikdörtgen biçimli, daha küçük boyutta, kabartmasız küçük dikilitaşlı yapılar. Bugün için Göbeklitepe’ye ulaşan yolun sonunda, araba park yerinden kazı alanına girişte hemen sağda kalan alanda bulunan, iki dikilitaş altlığının ve derinleştirilmiş kaidenin bulunduğu ‘Kaya Tapınağı’ adı verilen E yapısı. A,B,C ve D oval yapıların uzun ve kısa kenarları 9 metreden 20 m. ye kadar, oval yapıların içlerindeki dikilitaşların boyları da 3 m ile 4 m. arasında değişmektedir. Bu dev boyutlu dikilitaşların ağırlıkları 710 ton arasındadır. Oval yapılar merkezlerinde üzerlerinde kabartma bulunan, yüzleri birbirine dönük, iki dev dikilitaş, onların çevresinde de genelde daha küçük boyutlu dikilitaşlardan oluşmaktadır. Dikilitaşların üzerlerine kazınmış kabartmalarda genellikle hayvan resimleri bulunmaktadır. Yılanların ağırlıkta olduğu kabartmalarda ayrıca turna, leylek, toy kuşlarından, yaban domuzu, tilki, yabaneşeği, ceylan, koç, örümcek, böcek, boğa, aslan ya da leopara kadar değişen türde bilinen ve bugün için bilinmeyen türde değişik hayvan kabartmaları da vardır. Dikilitaşların yanlarında ise yaban domuzu, ayı, aslan, erkek ve kadın heykelleri, ereksiyon durumunda penisli bir erkek, fallus heykeli bulunmuştur. Bu heykellerin bir bölümü halen Urfa Müzesi’nde Göbeklitepe’ye ayrılan bölümde sergilenmektedir. Urfa Müzesi içinde Göbeklitepe’ye ayrılan bölümdeki bir insan heykelinden söz etmeden geçmemeliyiz. 15 ve 16 no.lu fotoğrafta görüldüğü gibi yüzünün ön bölümü parçalanmış, onun dışında hemen hemen bütünüyle sağlam olarak bulunan bu dev heykelin iki yanında kolları, elleri belirgin, belinden çıkan küçük ikinci kollarının ucundaki elleriyle 12.fotoğraftaki erkek heykeli gibi cin Göbeklitepe’den Urfa Müzesi’nde sel organını kavramış, sanki onu koruyan sağlı sollu büyük boyutta, iki adet yılana benzeyen bir sürüngen bulunuyor. Heykelin başı da örtülü gibi. Bu heykelin Göbeklitepe’de son zamanlarda bulunduğunu Prof.Dr.Mehmet Özdoğan’dan öğrendim. Dikilitaşlara kazınan en sık karşılaşılan semboller H biçimli semboller ve 90 derece döndürülmüş H biçimli semboller, yılanlar, dört ayaklılardır. H biçimli işaretler ve özellikle küçük hayvan sembolleri bir neolitik hiyeroglifi anlamında da değerlendirilebilir mi? Sembollerde örneğin dans eden turna kabartmasında ve diğerlerinde Şamanizmin etkileri var mıdır? Göbeklitepe’deki kültür izlerini bırakan atalar daha önce bu kültürü nereden aldılar ve geliştirdiler, nereden ya da nerelerden gelerek Göbeklitepe’yi yarattılar? CiloSat Dağları’nda, Varagoz, Gevaruk, Trişin yaylalarında, Bafa Gölü Beşparmak Dağları’nda, Anadolu’nun daha birçok yöresinde, Kafkasya, Azerbaycan, Orta Asya’da, Afrika, Avrupa’da ve dünyanın daha değişik yörelerinde bulunmuş eski taş çağı (paleolitik çağ, M.Ö.10.000’lerden daha önceki dönem) kaya anıtları ya da mağaralardaki işaret, resim ve sembollerin temsil ettiği kültürlerden Göbeklitepe’ye uzun yıllar içinde ulaşabilenleri hangileridir? Göbeklitepe bir yerleşim alanı olmadığından sembollerle belirlenen bu derin felsefeyi, kültürü yaratan o devir insanları daha önceleri ve o dönemde nerede, nerelerde yaşıyorlardı? Henüz tarım ve hayvancılık dönemi başlamadığından bu insanlar çevrede avcı, toplayıcı olarak yaşamlarını sürdürüp Göbeklitepe’ye zaman zaman gelip dinsel gereksinimlerini mi yerine getiriyorlardı? Yoksa henüz bulunamamış ama Göbeklitepe’ye daha yakın yörelerde başka yerleşim alanları da var mıdır? İNSAN HEYKELLERİ D yapılışına ait 43 nolu dikilitaş Göbeklitepe CBT 1300/ 10 17 Şubat 2012 D yapılışına ait 33 nolu dikilitaş Yazının devamı 15. sayfada CBT 1300/ 11 17 Şubat 2012 Yönünüzü güneye çevirdiğinizde ise önünüzde ufuklara kadar uzanan geniş Yukarı Mezopotomya Ovası’nı neredeyse Suriye sınırlarına kadar görebilirsiniz. Atalarımızın Göbeklitepe’yi o günlerin kutsal içerikli bir mimari yapı alanı olarak seçmiş olmaları kanımızca hemen her yönden, çok uzaklardan görülebilir büyülü bir görünüme sahip olmasıdır. Bu eşsiz güzellikteki Anadolu görüntüsünü seyrettiğimiz tepe ise, dünyada şimdiye değin insan eliyle yapılmış, bilinen en eski mimari yapı olan neolitik çağın kutsal alanı GÖBEKLİTEPE’dir. Anadolu’da saptanan neolitik yerleşim alanlarının ortaya çıkarılmasına uzun yıllar emek veren Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Prof.Dr.Klaus Schmidt ve arkadaşlarınca 1995 yılında kazılmaya başlanan Urfa, Göbeklitepe ile günyüzüne çıkarılan bulgular ise bilim dünyasında olağandışı bir etki yarattı. Yukarıda sayılan Anadolu neolitik yerleşimlerinde ipuçları görülen alışılmadık, daha önce rastlanmayan, devrim niteliğindeki yeni buluşların özetinde yer alan, MÖ 10000 ve 9000’li yıllara tarihlendirilen insanı simgeleyen T biçimli dikilitaşlar ve üzerlerine kazınan semboller, dikilitaşlarla aynı yapı içinde bulunan heykellerin oluşturduğu kült amaçlı görkemli oval yapılar yalnızca bilim dünyasında değil popüler yayın dünyasında da büyük ilgi çekti. 1995’ den bugüne değin geçen on beş yılı aşan bir zaman sürecinde ortaya konulan ve henüz tüm yapıların belki beşte biri bile ancak kazılabilmiş olan Göbeklitepe’deki yapıların sırrı ne idi. Bu sırrı ve konuyla ilgili daha birçok ayrıntıyı geniş anlamda bilimsel ve herkesin anlayabileceği hoş ve usta bir yazar kimliğiyle bizlere anlatan Prof.Schmidt’in 2006 yılında yayımladığı, Almanya’da en çok satan kitaplar listesinde yer alan “Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı ‘GÖBEKLİ TEPE’, En Eski Tapınağı Yapanlar” (1) adındaki kitabında buluyoruz. Kitaptan birkaç alıntı yaparak konuyu onun ağzından özetlemeye çalışalım. “Şimdiye kadar bizler Göbekli Tepe’de mezar, kafatası gömüsü ve yeniden şekillendirilmiş kafatasları bulamadık. Buna karşın bu yer, bize anıtsal megalitik (büyük dikilitaş) yapılar sunmakta ve böylece kendisini bileşik ritüel (ayinsel) olayların ger GÖRKEMLİ YAPILAR 31 nolu dikilitaş çekleştirildiği görkemli bir sahne olarak ifade etmektedir. Kafataslarının olmadığı yerde, bu sahnedeki neolitik dramada başrolü etkileyici, görkemli dikilitaşlar almakta. Taş çağı tapınakları olarak kavradığımız bu muhteşem kült yerini ve anıtsal yapıları, sadece iyi organize olmuş büyük insan gruplarının ortak çalışmasıyla başarılabilecek bir ürün olarak görmeliyiz.” (Sayfa 274,1.paragraf.) Göbeklitepe, Diyarbakır Karacadağ eteklerinde, Anadolu’da avcı, toplayıcı toplumdan yerleşik tarım ve hayvancılığa geçGöbeklitepe’den Urfa Müzesi’nde A, B, C ve D adı verilen, üzerlerinde değişik kabartmalar içeren dev boyutlarda, insanı simgeleştiren, kireçtaşından yapılma T biçimli dikilitaşlardan oluşan değişik büyüklükte 4 adet oval yapı. Bu yapıların çevreleri iç içe geçmiş taş duvarlarla örülmüş, tabanları da anakayadan kesilerek çıkartılmış ve düzeltilmiş bir tabana (Terrazo Taban) sahiptir. KABARTMA HAYVANLAR BİLİNMEZLİKLER VE SORULAR