24 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

D Ü NY A G Ö S T E R G E L E R İ POL T K B L M Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] Nükleer kazalar Japon yetkililer, Fukuşima Daiiçi nükleer santralındaki patlamadan sonra ortaya çıkan durumun Uluslararası Nükleer ve Radyolojik Durum Ölçeği’ne (INES) göre 7 seviyesine ulaştığını bildirdi. Bu da en yüksek seviye anlamına geliyor. Ancak INES’in ölçüm kriterleri bazı vakalarda yanıltıcı olabiliyor. Örneğin atmosfere salınan radyasyondan, çevresel etkilere, güvenlik sistemlerinin nereye kadar uzanabileceğine dek çok farklı etmenler dikkate alınıyor. 47 arasındaki düzeyler “kaza” olarak nitelendirilirken 13 arasındakiler “tehlikeli olay” olarak görülüyor. Bu derecelendirme bir anlamda öznel olduğu gibi logaritmiktir de; yani 4.derece bir kaza, 3. dereceli bir kazadan 10 misli daha şiddetlidir. Fukuşima kazası, Çernobil ile aynı seviyede olsa bile, kayıplar ve çevresel etkiler göz önüne alındığında Çernobil’den çok daha önemsiz sayılabilir. Aşağıdaki tablo belli başlı nükleer kazaları ve INES ölçeğindeki seviyelerini gösteriyor: Fukuşima nükleer sızıntısı ne kadar ciddi? Başlıktaki sorunun yanıtını aslında siz de biliyorsunuz... Ama o yanıtı vermeden önce geride bıraktığımız kayıp yıllara yeniden bir göz atalım. Teknolojide Neyi Ne Kadar Biliyoruz?(2) Sanayileşmede, 1950’li yıllara gelinirkenki duraksamamızın en kötü sonucunun öğrenmeye ara vermemiz olduğunu vurgulamıştım. Uçak ve savunma sanayii gibi, bizi ileriye sıçratacak sanayi dallarından çekilmeseydik ve çağın “iilim ve fennine” egemen olmaya yönelik ‘devlet’ politikamızı kararlılıkla sürdürebilseydik, o dönemlerde, ‘tersine mühendislik’ dediğimiz öğrenme tekniğinden de yararlanarak, bugüne göre çok daha büyük bir kolaylıkla, kullanımdaki ürünlerin sırlarını öğrenebilir; içerdikleri teknolojilere egemen olabilirdik. Hem bu öğrenme tekniğinin hem de korumacı politikaların rahatlıkla kullanılabildiği bir dönemi kaybettiğimiz için artık işimiz çok zorlaştı. Pek çok alanda tersine mühendisliğin geçerliliği kalmadı. Önümüze gelen pek çok ürün tersine mühendislikle çözümlenemeyecek kadar karmaşıktır; kapalı kutudur (yazılım icat oldu; mertlik bozuldu!). Üstelik, fikri mülkiyet haklarının eskiye göre çok daha sıkı bir biçimde korunduğu bir zamanda yaşıyoruz. Bilim ve teknolojideki olağanüstü gelişmeler öyle bir noktaya gelmiştir ki, çağa damgasını vuran enformatikte (bilişimde), yeni biyoteknolojide, sentetik biyolojide, nanoteknolojide ve sayılabilecek daha pek çok dalda bilim nerede bitiyor, teknoloji nerede başlıyor, belirsizleşmiştir. Bilimsel araştırma olmadan, doğrudan bilimin ürünü olan günümüz teknolojilerine egemen olmak, teknoloji geliştirmek, sonra da, geliştirilen teknolojiyi yararlanacağımız ürünlere dönüştürmek mümkün değildir. Çünkü artık moleküler ya da atomal büyüklüklerde işgören teknolojilerden, malzemeye o büyüklükler düzeyinde egemen olabilmekten söz ediyoruz. Şu da akıldan çıkarılmamalıdır ki, yeni teknoloji üretmek ve bu teknolojiden yararlanıp yeni ürünler geliştirebilmek için bilimsel araştırma gerek şarttır amma, yeter şart değildir. Bilimsel araştırmanın ötesinde, yeni bir ürün geliştirinceye dek geçilecek bütün ARGE süreçlerinde de yetkin olmak gereklidir. Sözün kısası, bilimsel ve teknolojik araştırma yapmadan ciddi getirisi olacak yeni bir ürün geliştirip dünya pazarlarına sürebilmek imkânsızdır... Bu bir yana, bilim ve teknolojiye egemen değilsek neyi ithal ettiğimizin bile farkına varamayız! Bilim ve teknolojide, bizden çok ilerde olan AB ülkelerinde bile, örneğin biyoteknolojideki araştırma açıklarının kapatılması gerektiğini, birliğin raporlarının şu çarpıcı ifadeyle ortaya koyduğunu beş yıl önce yazmıştım: “Avrupa biyoteknoloji araştırmalarına yeterince yatırım yapmazsa, Avrupa gıda sanayii, ABD, Avustralya, Yeni Zelanda, Brezilya, Hindistan ve Çin’le rekabet edememek bir yana, ihtiyacı olan ama cahili olduğu bir teknolojiyi ithal etmek durumunda kalacaktır.” Yineliyorum, eğer sanayileşmede duraksamasaydık, sanayileşmenin çağın “ilim ve fennine” egemen olmakla eşanlamlı olduğu anlayışını terk etmeseydik, işin bugünküne göre çok daha kolay olduğu o dönemlerde, biz de o zamanların teknolojilerini yakalar ve o süreçte edineceğimiz bilgi ve deneyimlere dayanarak, özellikle 70’li 80’li yıllarda ivme kazanan bilim ve teknolojideki gelişmelere ve teknolojideki köklü dönüşüme ayak uydurabilirdik. O yıllar, o dönüşümün su yüzüne çıktığı; enformasyon ve telekomünikasyon teknolojilerinin neredeyse bütün ekonomik faaliyetlerde belirleyici hale geldiği kilit yıllardır. Carlota Perez’in hiç aklımdan çıkmayan bir sözü vardır; anlamca şöyle: “Teknolojinin kökten değiştiği dönemlerde ‘oyunun kuralı’ herkes için değişir ve bu değişim, gelişmiş ülkelere yetişebilmek, dünya teknolojisini yakalayabilmek için son derece önemli bir fırsat yaratır.” Biz toplum olarak işin ucunu bıraktığımız için bu fırsatın farkına bile varamadık. İçimizden bazılarının farkına varıp önerdikleri bilim ve teknoloji politikalarını da elimizin tersiyle ite ite bugünlere geldik. Evet, sıra geldi, bugün teknolojide neyi ne kadar bildiğimizin yanıtına... Bu yanıt, nükleer santral siparişinde gösterdiğimiz cesarete bakarak (bilinen bir sözü biraz değiştirip) kolayca verilebilir: Bu denli cesaret ancak cehalet ile mümkündür... Ericsson Arge sveç Ticaret Bakanı Ewa Björling, 13 Nisan 2011 çarşamba günü, Ericsson’un stanbul’da bulunan ARGE merkezini ziyaret etti. Ericsson LTE*, yani 4G gibi telekom sektörüne yönelik, halen kullanılmakta olan çok sayıda teknolojinin geliştiricisi. Şu anda toplam 250 kişinin görev yaptığı Ericsson Türkiye ARGE Merkezi 2 farklı lokasyonda ve 3 farklı ofis alanında hizmet veriyor. TÜ Arı2 Teknopark yerleşkesinde iş destek sis temleri odağında yeni yazılım araştırma ve geliştirme faaliyetleri üzerinde yoğunlaşan Ericsson Türkiye, burada aynı zamanda mobil platformlara yönelik çip dizaynı üzerinde ARGE faaliyetleri de gerçekleştiriyor. Ericsson’un Maslak Yerleşkesi’ndeki ARGE laboratuvarlarında ise, IP ortamında çalışan küçük bir operatörün çekirdek şebeke ihtiyacını karşılayacak ekipman; IPTV ve Mobil TV çalışmalarına ilişkin altyapı ve en yeni IMS çekirdek şebekesi bulunuyor. Laboratuvar, Türkiye’deki tüm operatörlerin, akademik birimlerin ve yerel yazılım geliştiricilerin kullanımına açık. Araştırmada Yenilikler Konferansı 4 Mayıs 2011 tarihinde Four Seasons Bosphorus’ta yapılacak olan ve yeni teknolojilerin kullanımının inceleneceği bu konferansta şu konulara ilişkin bilgi verilecek: • Mobil Teknoloji Araştırmada Nasıl Kullanılıyor?: Mobil Etnografi • Neuroscience’da Gelinen En Son Aşama: ARF’ın (Advertising Research Foundation) onayladığı Biyometrik Reklam Ölçümü • Social Intelligence Exchange: Marka ve birey arasındaki etkileşimli iletişim için özel Ipsos Çözümü uygulama örneğiyle • Web ortamında kalitatif araştırma süreci ve online grup tartışmaları: CBT 1257/ 6 22 Nisan 2011 “Qualspace” • Ambalaj testlerinden alışveriş davranışlarına kadar farklı uygulamaları ile “EyeTracker” Yeni teknolojilerin araştırma alanında kullanımı ile bazı alanlarda kolaylıklar yaşanacak. Örneğin anket dönemi kapanacak; beyana dayalı yöntemler de tarih olacak. Ambalaj testlerinden alışveriş davranışlarına kadar farklı uygulamaları ile “EyeTracker” bir diğer adıyla akıllı gözlükler, sizin nereye baktığınızı, neye odaklandığınızı göz bebeğinizi kalibre ederek tespit ediyor. Bilgi için [email protected]
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear