26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Bruce Beutler Jules Hoffmann Ralph Steinman 2011 Nobel Tıp Ödülü: Bağışıklık sisteminin çalışma prensibini açıklayanlara 2011 Nobel Tıp Ödülü Bruce Beutler (ABD), Jules Hoffmann (Lüksemburg) ve Ralph Steinman (Kanada) arasında paylaşıldı. Ödül, bağışıklık sisteminin faaliyeti ve düzeni hakkında çok kritik bilgilere erişimi sağlayan çalışmalara verildi. 2011 Nobel Fizik Ödülü: Evrenin artan bir hızla genişlediğini keşfedenlere 2 B ilim insanları uzun süredir, insanların ve diğer hayvanların, bakteri ve diğer mikroorganizmaların saldırısına karşı kendilerini korumasını sağlayan bağışıklık tepkisini faaliyete geçiren unsurlar üzerinde çalışmalar yapıyor. Bruce Beutler ve Jules Hoffmann bu tür mikroorganizmaları tanıyan ve doğuştan gelen bağışıklığı faaliyete geçiren reseptör proteinleri keşfetti. Doğal bağışıklık, vücudun bağışıklık tepkinin ilk aşamasıdır. Ralph Steinman (Ödüllerin açıklanmasından 3 gün önce yaşamamını yitirdi.) ise bağışıklık sisteminin dendritik hücrelerini ve bunların adaptif bağışıklığı faaliyete geçirme ve düzenlemesine ilişkin spesifik kapasitelerini keşfetti. Adaptif bağışıklık ise bağışıklığın daha ileri bir evresidir; bu evrede mikroorganizmalar vücuttan temizlenir. Kaynak: http://www.nobelprize.org/nobelprizes/medicine/laureates/2011/press.html Türkçesi: Reyhan Oksay CBT 1281/15 7 Ekim 2011 Tehlikeli bir dünyada yaşamaktayız. Hastalık yapan mikroorganizmalar (bakteriler, virüsler, mantarlar ve parazitler) sürekli olarak bizleri tehdit eder; fakat bizler güçlü savunma mekanizmaları sayesinde bunlarla mücadele ediyoruz. İlk savunma hattı olan doğal bağışıklık (innate immunity), vücudu istila eden mikroorganizmaları yok eder ve saldırının engellenmesine katkıda bulunan enflamasyonu tetikler. Eğer mikroorganizmalar bu savunma hakkını geçebilirse adaptif bağışıklık harekete geçer. Adaptif bağışıklık T ve B hücreleri yardımı ile antikorları ve enfekte olmuş hücreleri yok eden katil hücreleri üretir. Saldırıyı başarılı bir şekilde geri tepen adaptif bağışıklık sistemi, bağışıklıkla ilgili belleği korur. Böylece savunma kuvvetleri, aynı mikroorganizmaların bir sonraki saldırısında daha hızlı ve daha güçlü bir şekilde harekete geçer. Bağışıklık sisteminin bu iki savunma hattı, insanları enfeksiyonlara karşı korumakla birlikte tehlike de oluşturur. Eğer faaliyete geçme eşiği çok düşük olursa veya organizmanın kendi ürettiği moleküller sistemi tetiklerse inflamatuvar hastalıklar ortaya çıkar. Bağışıklık sisteminin bileşenleri ancak 20.yüzyılda aşama aşama tanımlanabildi. Nobel ile ödüllendirilen çalışmalarda, antikorların nasıl inşa edildiği ve T hücrelerinin yabancı maddeleri nasıl tanıdığı keşfedildi. Ancak Beutler, Hoffmann ve Steinman'ın çalışmalarına kadar doğal bağışıklığı faaliyete geçiren mekanizmalar ile adaptif ve doğal ba İKİ SAVUNMA HATTI ğışıklık arasındaki iletişim hakkında çok az şey biliniyordu. Jules Hoffmann, 1996 yılında ekibi ile birlikte meyve sineklerinin enfeksiyonla nasıl savaştıklarını araştırmaya başladı. Christiane NüssleinVolhard'ın 1995 yılında Nobel ile ödüllendirilen çalışmasında mutasyon geçiren genler (Toll genleri de dahil) tespit edilmişti. Hoffmann meyve sineklerini bakteriler ve mantarlarla enfekte ettiği zaman, mutasyon geçiren Toll geninin öldüğünü keşfetti, çünkü etkili savunma hattını geçmeyi başaramamışlardı. Bruce Beutler bakterilerin ürünü olan lipopolisakarid (LPS) için reseptörleri arıyordu. Bunlar bağışıklık sisteminin aşırı uyarılması sonucu oluşan septik şoka yol açar. 1998 yılında Beutler ve meslektaşları LPS'ye dirençli olan farelerin, meyve sineklerindeki Toll genine benzer bir gende mutasyon geçirdiğini keşfetti. Toll'a benzer (TLR) bu reseptörün LPS reseptörü olduğu anlaşıldı. Hoffmann ve Beutler'in keşifleri, doğal bağışıklık konusundaki araştırma sayısında büyük bir patlamaya yol açtı. İnsanlarda ve farelerde yaklaşık bir düzine daha TLR keşfedildi. Ralph Steinman ise 1973 yılında dendritik hücre adını verdiği yeni bir hücre tipi keşfetti. Bunun bağışıklıkta çok önemli bir rol oynuyor olabileceğini düşündü ve dendritik hücrelerin T hücrelerini faal hale getirip getirmediğini test etti. Hücre kültürü deneylerinde, dendritik hücrelerinin varlığının T hücre tepkisinde artış yarattığını fark etti. Bu çalışmalar ilk başta kuşku ile karşılandıysa da Steinman'ın ileri çalışmaları, dendritik hücrelerin T hücrelerini aktive etmekte spesifik bir rol oynadığını ortaya çıkarttı. 2011 Nobel ile ödüllendirilen bu çalışmalar bağışıklık sisteminin faaliyetine ve düzenine ilişkin çok önemli bilgilerin su yüzüne çıkmasına yol açtı. Bunlar sayesinde bazı hastalıkların önlenmesinde ve tedavisinde yeni yöntemler geliştirildi. Bu keşifler ayrıca bağışıklık sisteminin kendi dokularımıza niçin saldırdığını anlamamızı da sağladı. 011 yılı Nobel Fizik Ödülü, uzak süpernovaları inceleyerek evrenin giderek artan bir hızla genişlediğini keşfeden Saul Perlmutter, Brian Schmidt ve Adam Riess’a verildi. “Kimisi dünyanın ateşler içinde yanarak, kimisi de buzlar içinde donarak sona ereceğini düşünüyor...” Evrenin sonu nasıl olacak? Eğer bu yıl Nobel Fizik Ödülü'nü alanlara inanacak olursak, evren bir buz kütlesi haline gelecek. Süpernova adı verilen çok sayıda yıl Saul Perlmutter dız patlamasını izleyen üç fizikçi, evrenin sürekli olarak artan bir hızda genişlediğini keşfetti. 1998 yılında iki araştırma ekibi bulgularını fizik camiası ile paylaştığı zaman kozmoloji bilimi temelinden sarsıldı. Saul Perlmutter başkanlığındaki ekiplerden biri 1988 yılında araştırmalarına başlamıştı. Çalışmalarına 1994 yılında başlayan diğer ekip Brian Schmidt tarafından yönlendiriliyordu. Bu ekipte yer alan Adam Riess, çok önemli keşiflerde bulundu. Araştırma ekipleri, evrenin haritasını çıkartmak için kolları sıvadıklarında en uzak süpernovaları da bu haritaya yerleştirmek Brian P. Schmidt istediler. Bilim insanlarının şansı, çok gelişmiş yer ve uzay teleskoplarına, güçlü bilgisayarlara ve yeni dijital görüntüleme sensörlerine (CCD, 2009 yılında Nobel Fizik ödülünü aldı) sahip olmalarıydı. Dolayısıyla 1990'larda kozmolojik bilmecenin parçaları giderek tamamlanıyordu. TIBBİ UYGULAMALAR Ekipler Tip Ia süpernova adını verdikleri özel bir süpernova tipinden yararlandılar. Bu, eski yoğun, Güneş kadar ağır, ancak Dünya kadar küçük bir yıldızın patlamasıdır. Böyle tek bir süpernova, tüm ga Adam G. Riess laksi kadar ışık çıkartabilir. Bütün bu süreçlerin sonunda iki ekip, 50 kadar uzak süpernova buldu. Bunların ışığı beklenilenden zayıftı. Bu da evrenin giderek artan bir hızda genişlediğinin somut bir göstergesi olarak değerlendirildi. Yanılma payları sayıca çok fazla olmasına karşın, ekipteki bilim insanlarının aynı şaşırtıcı sonuca ulaşmış olmaları, bulguların doğruluğunun kanıtı gibi algılandı. Evrenin 14 milyar yıl önce Big Bang'den sonra genişlediği yüzyıldır biliniyordu. Ancak bu genişlemenin artan bir hızda gerçekleşiyor olması çok şaşırtıcıydı. Eğer bu genişleme devam edecek olursa evren sonunda bir buz kütlesine dönüşecek. Bu giderek artan hızın itici gücünün karanlık enerji olduğu düşünülüyor; ancak karanlık enerjinin ne olduğu da hâlâ gizemini koruyor. Bu konu ile ilgili bilinenler, karanlık enerjinin evrenin dörtte üçünü oluşturuyor olması ile sınırlı. Dolayısıyla bu yılın Nobel Ödülü'nü kazanan bilim insanları, büyük bir kısmı bilinmeyen evrenin üzerindeki örtüyü kaldırmış oluyor. Artık sıra evrenin bilinmeyenlerini çözmede. ÖZEL BİR SÜPERNOVA
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear