26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Doğu Akdeniz’deki kriz ve öneriler Yargıda adalete ulaşma Prof. Dr.Bayram Öztürk, İ.Ü.Öğretim Üyesi , TÜDAV Başkanı D enizlerde Münhasır Ekonomik Bölge (MEB), kıyıdan itibaren en fazla 200 deniz mili uzaklığa kadar ilan edilebilen alandır; kıta sahanlığı alanının aksine hem su tabakasını hem de deniz tabanındaki canlı ve cansız kaynakları içerir. Bu alandaki canlı ve cansız kaynaklar o ülkenin egemenliği altındadır. Örneğin, bu bölgede petrol ve doğalgaz gibi doğal kaynak arama ve işletme hakkı sadece kıyı devletine aittir. Yine, izinsiz hiçbir şekilde su ürünleri gibi canlı kaynakların araması ve işletmesi yapılamaz. Bu nedenle MEB alanları kıyı ülkeleri için ilgi odağıdır. Türkiye’nin Karadeniz dışında ilan edilmiş bir MEB alanı yoktur. Türkiye, Yunanistan, Mısır, Suriye, İsrail, Lübnan ve Kıbrıs Adası, Doğu Akdeniz olarak bilinir. Son zamanlarda Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs, İs Açık denizlerde koruma alanı ilan edilmesi Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni imzalayan ve imzalamayan ülkeler arasında bazı hukuki sorunlara da neden olmaktadır. Ancak; açık denizler bütün insanlığın ortak malıdır ve bu sözleşmeye göre ülkeler açık denizlerde tek veya ortak olarak deniz çevresinin korunması veya sürdürülebilir olarak işletilmesi için yönetim planı yapabilirler. Özellikle göçmen balık sürülerinin avcılığının düzenlenmesi, yasadışı avcılık, hedef dışı av, ortak işletilmesi gereken su canlıları ile nesli azalan türler bu kapsamda büyük önem arz eder. Batı Akdeniz’de 2002’de Monako, İtalya ve Fransa arasında oluşturulan açık deniz koruma alanlarıyla Akdeniz’in kirlenmeden korunması amaçlanmıştır. 187.500 km² yüz ölçümü ve 2020 km.lik sahili kapsayan alan Akdeniz’de bir ilk olma özelliği de taşır (Harita: 2). ve nitelikli yargıç sorunu Devlet yönetiminde ve kurumların çalışmasında uygulamada ortaya çıkan sorunların çözümünde başarı: Soruna doğru tanı konulmasına ve çözümler üretilirken işin özündeki değer ve ilkelerin korunmasına bağlıdır. Bilimin ve usun dışlandığı günü birlik çözümlerle alınacak pratik sonuçlar aldatıcı olduğu kadar, korunması gereken değerler açısından da tehlikelidir. Çetin Aşçıoğlu Yargıtay Onursal Üyesi [email protected] Ülkemiz bir çok alanda olduğu gibi yargı düzeninde de, bilim ve değerler dışlanarak pratik sonuçlarla çözüm arandığından sürekli başarısız olunmuş ve olunmaktadır. Bu bağlamda gündemde baş köşeye oturmuş yargının özelde yavaş işlemesine, genelde doğru ve güvenli yargılama yapma ve karar vermede oraya çıkan sorunlara peş peşe düzenlemelerle çözüm aranmaktadır. Siyasal güce göre, sorunun asıl nedeni iş yoğunludur. Bu nedenle yargıç ve savcı sayısı arttırılmalıdır. Bir çırpıda ve nitelik gözetilmeden yargıç sayısını arttırmak hastalığı tedavi etåmeden ağrı kesicilerle günü gün etmeye benzer. Kaldı ki, yargıdaki sorunların çözümünde, iş yoğunluğunun fazla büyütüldüğünü de düşünüyorum. Ankara Adliyesi’nde yaptığım yalın bir incelemede nitelikli işlerin görüldüğü “ağır cezalara 400”, “asliye cezalara 550”, “asliye hukuklara 450” civarında, bir yılda iş geldiğini saptadım. Ortalama 150 200 eylemli çalışma günü esas alındığında her mahkemeye günde iki ya da üç iş düşmektedir. Kuşkusuz ideali, bunun daha da aşağılara indirilmesi olmalıdır. Ne var ki bu sayısal saptamada yer alan işlerin azımsanmayacak bölümü alışıla gelmiş (rutin) nitelikte olduğu düşünülürse yargının yavaş çalışmasını ya da doğru ve güvenli yargılamada yetersiz kalmasını tek başına iş yoğunluğuna bağlanması doğru değildir. Bir ülkede bireysel ilişkiler, öngörülen davranış kuralları sağlıklı işlemiyorsa davaların da artması kaçınılmazdır. Sayısal artış ise, toplum ve hukuk düzenin hastalıklı olduğunun güçlü kanıtıdır. Bu koşullarda yargının iş yükünün artması da kaçınılmazdır. Bu nedenle, yargıda iş yoğunluğu bir sorun olarak kabul edilirse; öncelikle, temeldeki toplumsal ve devlet düzenindeki bozukluklara, hastalıklara çözümler aranmalıdır. Yargının daha verimli ve sağlıklı çalışması için; yargıç ve savcı sayısının arttırması, ilke olarak, doğru bir yaklaşımdır. Ne var ki nitelik gözetilmeden sayısal artışların iş yükünü, yargılamaların uzaması nedeniyle, olumsuz etkileyeceği de göz ardı edilmemelidir. Yargı’da, gerçek anlamda açık, işinin uzmanı ve etik değerleri özümsemiş yargıç ve savcı gereksinimidir. Bunun giderilmemesi durumunda usul çiğnemeleri nedeniyle uzayan yargılamaların iş yükünün artıracağı da bilinmelidir. Ne var ki; siyasal güç ve ona akıl verenler, yargıda gerçek açığın işinin sayısal değil nitelikli olduğun bilincinde değillerdir. Bunda kısa yoldan pratik çözümleri yeğlemeleri kadar yetersiz bilgi ve kültür etkili olmaktadır. Adalet bakanlığı, önü arkası düşünülmeden kurulan ve yakın gelecekte çalışmaya başlayacak “adli yargı bölge mahkemeleri” ve Yargıtay ve Danıştay’ da yapılan düzenlemelerle ortaya çıkan yargıç açığını akıl ve bilim dışı pratik çözümlerle gidermeyi yeğlemiş ve bu bağlamda: Öncelikle yargıç eğitimini (staj) iki yıldan bir yıla indirmiştir. Oysa çağdaş bir yargı düzeni kurabilmiş ülkelerde, yargıç gereksinimi iki yıl süren nitelikli bir eğitim ve oldukça zor bir sınavla başarı gösterenlerle karşılanmaktadır. Diğer yandan asliye ceza mahkemelerine savcıların bulunmasına ve asliye ticaret mahkemelerinin üç yargıç ile çalışmasına son verilerek yargıç gereksimi giderilmeye çalışılmıştır. Bu iki düzenlemeyle yargılamanın evrensel nitelikteki değerleri ve yargılananların güvenceleri pratik çözüme yeğlenerek riske sokulmuştur. Yinelemeliyim ki, yargının uygun ve makul sürede(hızlı değil) doğru (adil) karar verebilmesinde asıl sorun: Bilgili, kültürlü etik değerleri özümsemiş insana saygılı yargıç açığını kapatmaktır. Bu nedenle iş yoğunluğu arkasına sığınarak bilim ve akil dışı pratik çözümlerle sorun çözülmez. Öncelikli siyasal güç bilmelidir ki; bireyler gerçek anlamda yargıç kimliğini kazanmış yargıçlar önünde yargılanmayı beklemektedir. CBT 1281/ 13 7 Ekim 2011 Güney Kıbrıs açıklarında elde edilen petrolün işletilmesiyle Akdeniz büyük bir tehlikeye maruz kalabilir. Geçen yıl ABD’de (Meksika Körfezi) meydana gelen petrol sondajındaki kaza benzerinin bu bölgede olması halinde, tüm kıyıdaş ülkelerin balıkçılık ve turizm başta olmak üzere büyük bir zarara uğrayacağı, Akdeniz gibi bir yarı kapalı denizin uzun süre kendini toparlayamayacağı ve kirleneceği aşikârdır. Bu nedenle, başta Çevre ve Tarım gibi bakanlıkların bu konuda çalışıp konuyu uluslararası planda gündeme getirmek için politika üretmeleri gerekir. Ülkemiz Akdeniz’in korunmasıyla ilHarita (1) Doğu Akdeniz Barış parkı önerisi haritası ( www.ciesm.org, www.tudav.org) gili bir çok sözleşmeye imza atmıştır. Başta Barselona Sözleşmesi bu tür sorunların rail, Lübnan ve Mısır’ın “Münhasır Ekonomik Bölge” ila tartışılmasına ve çözümüne yönelik platformlardır. Yine Akdeniz Genel Balıkçılık Konseyi de bu konuların tarnı ile bir dizi siyasi ve teknik sorun öne çıktı. Doğu Akdeniz’deki krizin odak noktasında petrol ve tışma yerlerdir. Ayrıca, bu kurumların ikisi de Birleşmiş milletlerin doğalgaz bulunuyor ve birçok uzman buna göre hareket alt danışma örgütleridir ve çıkacak kararlar ciddiye alıediyor; ama krizin bir boyutu gözden kaçmaktadır. Petrol ve doğalgaz aranan alan ile çakışan paftalar, Ak nır. Bu arada sondaj çalışmaları sırasında deniz ortamıdeniz Genel Balıkçılık Konseyi (GFCM) in 2006 yılın na ve canlılarına verilen zarar için neden özel bir çalışdaki kararında koruma bölgesi olarak önerilmiştir. Yine, ma başlatılmaz anlaşılır gibi değildir. 2008 yılında YUNUSS gemisiyle bu bölgede yaptıtarafımın da bulunduğu CIESM (Akdeniz Bilim Konseyi), 2010 yılı toplantısında bu bölgeyi “Barış Parkı” ola ğımız çalışmalar sonucunda ülkemizin muhtemel Münhasır Ekonomik Bölge haritası hazırlanmış, canlı kaynakların rak önermiştir (Harita 1). korunması açısından durum değerlendirmesi yapılarak sonuçlar bilim dünyasıyla paylaşılmıştır. NEDEN BARIŞ PARKI? Bir deniz alanında hak iddia etmenin en pratik yolu, Bu önerilerin gerekçesi: Doğu Akdeniz’de biyoçeşitliliğin korunması, biyolojik üretim, ender bulunan bank iddia edilen bölgede yapılan araştırmalardır. Bu konuda lar ve denizaltı dağları gibi özel ekosistemler, nesli azalan Türk üniversitelerinin araştırma ve proje eksiklikleri nedeniyle büyük bir kusurları türler ile nadir ekosistemlerin olduğu açıktır, ancak bu kovarlığıdır. Biyolojik çeşitlilik nuda bir strateji ve politika sözleşmelerinin kriterleri temel geliştirmemiş olan devlet alındığında, bu alanların deniz kurumları da hiç masum dekoruma alanı ilan edilmesi zağildir. Umarız bundan sonra ten zorunludur. Böylece geledeniz araştırmalarına ülkecek nesillere en azından domizde hak ettiği yer verilir ve kunulmamış doğa parçası bıkrizi avantaja dönüştürmüş rakılması sağlanabilir. Kaldı oluruz. ki, deniz koruma alanları; son Son olarak, savaş narazamanlarda deniz ve okyanusları ve hamasi nutuklar atların yönetimi ve biyolojik çemak yerine daha akıllı polişitliliğin korunması kapsatikalar izlemek, Akdeniz’in mında en çok tartışılan konukorunmasına katkıda bulunlar arasındadır. mak ve moda cümleyle bu Ancak, koruma alanı olakonuda liderliğe soyunmak rak önerilen ve insanlığın bidaha akıllıca değil midir? yolojik mirasına sahip bu tür Bence, Akdeniz’in canlı ve hassas alanlardaki petrol veya cansız kaynaklarının ortak işdiğer enerji çıkarma işlemleri letilmesi için kafa yormak geher zaman büyük riskler içerrekir. mektedir. Harita 2 Akdeniz’in ilk açık deniz Pelagos koruma alanı AKDENİZ’DE PETROL TEHLİKESİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear