05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam SAVAŞMAYAN KÜLTÜR Fry ayrıca dünya üzerinde 74 “savaşmayan kültür” olduğunu tespit etti. Böylece savaşın evrensel olduğu görüşü yara almış oldu. Bu listede Afrika’daki Kung kabilesi ve Avustralya’daki aborijinler gibi göçebe, avcıtoplayıcı kabileler var. Bu örnekler çok kritik, çünkü atalarımız 2 milyon yıl önce Afrika’da Homo kolunun ortaya çıkmasından, 12.000 yıl öncesinde tarım ve sabit yerleşim bölgelerinin ortaya çıkışına kadar geçen sürede göçebe ve avcıtoplayıcı bir yaşam sürmüşlerdi. Bu dönem, insanoğlunun tarihinin %99’unu oluşturuyor. Fry, aslında öldürücü şiddetin bu göçebe avcıtoplayıcı topluluklarda da görüldüğünü kabul ediyor, ancak bu şiddet gerçek bir savaştan çok, iki erkek arasındaki –genellikle kadın yüzünden çıkan kavgalar şeklindeydi. Bu kavgalar, bazen kavgayı ilk çıkaranın arkadaşları veya akrabaları arasında kan davalarına yol açabiliyordu. Kabile üyelerinin bu öfkeyi yatıştırmaya veya kavgaları kısa kesmeye gayret ettiklerini ileri süren Fry, üçüncü kişilerin kavgacıların arasına girerek, “Lütfen bunu başka şekilde halledelim. Aranızda güreşin, kazanan kadını alsın” türü bir yaklaşımda bulunmuş olabileceklerini söylüyor. Siz son intihar saldırınızı kime karşı, ne zaman yapmıştınız? Değerleri Yaşamaktan Gelen Şiddet İnsan neden kendini öldürerek öteki insanları öldürür? Bu sorunun yanıtlarının tartışılması, "ölüm" kavramının insan için anlamının anlaşılmasını gerektirir. İnsan ölümlü olduğunu bilen, bunu içine kolay kolay sindiremeyen bir varlık. Binlerce yıldan beri ruhunun ölümsüzlüğüne inanıyor. Beden yok olacak ama, kendisi, ruhu ölmeyecek. İnsan değerler yaşayan bir varlık. İnandığı değerler adına ölümü göze alabiliyor. Bu değerler adına ölürse ruhunun mutlu olacağını düşünüyor. (Cennete gitmek, tanrının emirlerini yerine getirmek gibi...) Öbür dünyaya inanmasa bile, uğrunda ölümü göze aldığı değerlerin geride bıraktığı dünyayı güzelleştireceğine, daha hakça, daha yaşanır kılacağına inanıyor. (Dinsizlerden de intihar saldırganları var!) Sorunun ana kaynaklarından biri de zamanı yaşayamamakla ilgili. “An”ın yaşamaya değer bulunmaması, şu anda yaşanan dünyanın değersiz görünmesi, yaşamı “sonra” ya ertelemeye yol açıyor. “Şu anda” yaşanan dünyanın sorunlarının “şu anda” çözülemeyeceğine inanan insan, “şu anın” sorunlarını “şu anın” ötesine giderek çözmeye çalışıyor. Yaşam “şu an”dadır. Geçmiş yaşanıp bitmiş, gelecekse henüz yaşanmamıştır. “Şu an”ın dünyasından, artık “an”ların olmadığı, bir “bengilik acunu”na, geçiş yaparak, belâların, kötülüklerin, çirkinliklerin foku fokur kaynadığı acı verici dünyadan “ebediyet âlemi”ne göçerek, “şu an”ın sorunları ortadan kaldırılmaya uğraşılıyor. Eğer bu dünyadaki kötülükleri ölerek yok etmeye çabalarsak, bir taşla en azından iki kuş vurmuş olacağımızı düşünüyoruz, intihar saldırganı olarak: Bu dünyadaki kötülüklerin önlenmesine katkımız olacak, dolayısıyla bu katkıdan dolayı bu dünyada ait olduğumuz topluluk bizi değerli bulacak, belki yaşarken sahip olamayacağımız toplumsal konum yükselmesini yaşayacağız; üstelik ölerek bu dünyanın sıkıntılarından kurtulmuş, öbür dünyadaki cennette rahata erişmiş olacağız. Öldürüp de ölerek, hem yaşama katkıda bulunacağım inançlarım doğrultusunda hem de ölümsüzlüğe erişeceğim. Bu anlamda “şu an”ın dünyasında ölmüş olmam görünüşteki ölümdür. Bu öyle bir “sözde ölüm”dür ki, hem bu dünyada hem öbür dünyada “ölümsüzlük” sağlamaktadır, böylesi bir “ölüm”ü yaşayana. Cahit Sıtkı’nın bir başka bağlamda söylediği gibi: “Öldük, ölümden bir şeyler umarak” Demek ki insanın maddi hayatla sınırlı olmadığına inanması; ölerek, geride kalanlara bir mesaj verip yaşayacağını, paradoksal bir deyimle, ölerek ölümsüzlüğe erişeceğini düşünmesi; onun “aksiyolojik”, değerlerle yaşayabilen bir varlık olmasından geliyor. Genetik geçmişimiz de buna destek veriyor. Ölüm, bir varolma biçimidir. İnsan, ölerek yaşamak isteyen bir varlıktır. İnsan ölmemek için ölümü seçebilir. İnsan ölmemek için öldürmeyi seçebilir. Bu öldürdükleri arasında kendisi de bulunabilir. Ölerek ölümsüzlüğe erişilebileceği gibi bir “anlam”a sahipseniz, ölümün sizi ölümsüzlüğe götürebileceği düşüncesi iyice yer etmişse içinizde, kolayca ölümü seçebiliyorsunuz. Peki, ya öldürmek? Ölenlere yüreğiniz sızlamıyor mu? Öldürerek ölüp ölümsüzlüğe ulaşmak hiç mi acı vermiyor yüreğinize, kuşku yaratmıyor beyninizde? Galiba, yaşamı yaşam dışında arayan biri için öteki insanların yaşamı çok değerli olmasa gerek. Onlara saygı duymuş olsaydı, bu dünyadaki yaşama da saygı duyabilirdi. Öbür dünyadaki yaşama saygısı olsaydı, bir cân olan, kendisinki kadar değerli yaşamı olan insanlara kıyamazdı. Onların birer düşman, dünyadaki kötülüklerin yaratıcıları olduğu inancı da bu dünyanının derinliklerini, değerini tanımamaktan ileri geliyor olabilir. Bu dünyayı hak etmeden diğer dünyayı nasıl hak edebiliriz? Bu dünyadaki sığ yaşayışımızdan kaçmanın bir yolu olarak öbür dünyaya sığınması, çok “ucuz” bir çözüm olarak görünüyor. İnsanın yaşadığı değerlerin de değeri olmalı. Psikolojik anlamda "ölüm"ün daha bir geniş anlamı var. Sevgilim beni terkederek beni "öldürebilir", bir anlamda intihar saldırısıdır bu, çünkü o da benim için "ölecektir." İkili insan ilişkilerini bu gözle gördüğümüzde, şiddetin küçük boyutlarda gibi gözükse de içimizde hep var olduğunu görürsünüz. (Sevgilim bir değerdir benim için. Beni öldürmeye çalışırken kendisinin de benim için ölebileceğini düşünebilmeli. Yoksa, her öldürme, bir kendini öldürme midir?) Sahi siz son intihar saldırınızı kime karşı, ne zaman yapmıştınız? ŞİDDET, KADININ GÜÇLENMESİYLE AZALIR! Fry barışçıl bir toplumu şiddet yanlısı toplumdan neyin ayırt ettiğini araştırmış. İlk ipuçlarını Meksika’daki Oaxaca bölgesinde yaşayan kökleri savaşçı bir kabileye uzanan Zapotec köylüleri üzerinde yaptığı çalışmalardan elde etmiş. Burada iki farklı Zapotec topluluğu üzerinde incelemelerde bulunan Fry, bunları birbirine karıştırmamak için birine La Paz, diğerine San Andreas isimlerini takmış. San Andreas’ta erkek erkeğe kavga, eş tacizi, çocuk tacizi gibi şiddet olaylarının La Paz’a göre beş misli daha fazla olduğunu tespit eden Fry, bunun nedenlerini araştırmış. Fry’ın tahminlerine göre bu, La paz’daki kadınların seramik kaplar yapıp satarak aile bütçesine katkıda bulunmalarından ve dolayısıyla kadınların eşlerinden daha fazla saygı görüyor olmalarından kaynaklanıyor. Fry, bir ülkenin içinde veya başka ülkeleri hedef alan şiddetin ve saldırganlığın o ülke kadınlarının güçlenmesiyle azalacağına inanıyor. Buna örnek olarak suç ve şiddet olaylarının diğer gelişmiş ülkelere göre daha az olduğu Finlandiya’yı gösteriyor. Bu ülkede bakanlıkların çoğu kadınların elindeyken, parlamentonun %40’ını kadınlar oluşturuyor. “Kuşkusuz bir ülkede kadınların güç kazanmasını her derde deva bir çö“Savaşların kaçınızüm olarak görmüyorum. Demir Leydi olarak labilir” olduğunu anılan Margaret Thatcher örneğini daha unutbelirten de Waal’in madım” diye konuşan Fry, “Ama hükümette dagörüşleri, siyasilerin ha şefkatli bir cinsin denge kurması, bence çok büyük fark yaratır” diyor. “birbirinin gözünü NÜFUS ARTIŞI ÇATIŞMA NEDENİ Yazının devamı 22. sayfada CBT 1097/ 11 28 Mart 2008 Richard Wrangham Harvard Üniversitesi’nde insan doğasına ilişkin Fry’dan daha karamsar bir tablo çizen bilim insanlarından biri. 1996 yılında kaleme aldığı “Demonic Males: Apes and Origins of Human Violence” isimli kitabında Wrangham “Şempanze benzeri şiddet insan savaşlarının yolunu açtı. Böylece 5 milyon yıllık öldürücü saldırganlık kalıtım yoluyla modern insana geçmiş oldu. Doğal seçilim güç peşinde koşan, savaşçı erkekleri kayırdı, çünkü çok büyük güce sahip olan erkeklerin üreme gücü de çok büyüktü” diyor. Wrangham’a göre de Waal bonoboların barışçıl davranışlarının önemini abartıyor ve Fry’ın avcıtoplayıcı toplumlardaki kan davasını giderme çabaları her zaman beklenilen sonucu vermeyebiliyor. Ne var ki kendisi de saldırganlık içgüdüsünün üstesinden gelinebileceği kanısında. Primatlardaki şiddetin kör ve içgüdüsel olmadığını ileri süren Wrangham, şiddetin hesaplı ve koşullara göre şekillendirildiğini söylüyor. Aynı grup içindeki erkek avcıtoplayıcıların birbirlerini nadiren öldürdüklerini; bunlarda en fazla görülen ölüm nedenlerinden birinin farklı gruplar arasındaki çatışmalar olduğunu işaret ediyor. Wrangham, ülke içi ve ülkelerarası çatışmaların azaltılması yöntemleri konusunda Fry ile örtüşüyor. Kadınların eğitim düzeyi düzeltilip erkeklerle eşit ekonomik fırsatlar tanındığında doğum oranlarının düşeceğine inanıyor. Sabit bir nüfusun, yönetim ve tıbbi hizmetler üzerindeki talepleri azaltacağından, sosyal çalkantıların da azalacağını savunan Wrangham, bunun doğal sonucu olarak kadınların yönetimde daha etkin olacağı kanısında. oyduğu” günümüzde çok küçük bir azınlık inanıyor. Savaşların hiçbir zaman sona ermeyeceği yönündeki yaygın karamsarlığın giderek yoğunlaştığı dünyamızda, çoğunluk, insanların doğal olarak saldırgan olduğunu ve savaşların hiç bitmeyeceğini düşünüyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear