05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam tekli iki ayaklılık yönteminden yararlanan, bir “ağaç hayvanı”dır. 13 milyon yıl önce, Afrika maymunlarına uzanan kol, ikiye bölünerek Asya'daki orangutanlar ortaya çıktı. Bu iki grup da ağaç üzerinde yürüme özelliğini kalıtım yoluyla kazanmış olabilir. Asya'da orangutanların ataları daha önce ne yaptılarsa aynen sürdürmüşler; ağaçlardaki yaşamlarına devam etmişler ve zaman içinde kapalı ormanlık alanlara sınırlı kalmışlardır. Bu arada, Afrika maymunlarının atalarının evrim geçirdiği ormanlar bölge bölge parçalanmış ve iklim değişikliklerine bağlı olarak açık alanlar oluşmuş. Dolayısıyla maymunların atası yiyecek aramak için yerde yürümek zorunda kalmış. Bu hayvanların ağaçlara çıkıp inerken “dik tırmanma” hareketini daha fazla yaptıkları düşünülüyor. Thorpe ve meslektaşlarına göre dik tırmanma hareketine uyum sağlama çabaları, yerdeyken el eklemlerinin üzerinde yürüme pozisyonunun gelişimini tetiklemiş olabilir, çünkü dikine tırmanma ile dizlerin ve kalçanın bükülü olduğu pozisyon arasında büyük bir benzerlik vardır. Maymunların iki grubu şempanzelerin ve gorillerin ataları bu kollardan evrilmiş olabilir. Thorpe göre diğer maymun gurubu farklı bir yol izlemiş. İnsanların atası olan bu grup bükmeye gerek görmeden kullandıkları bacaklarıyla, iki ayaklılık alışkanlıklarını sürdürmüşler. Bu görüşe göre bunlar hiçbir zaman el eklemleri üzerinde yürüme stilini benimsememişler. Bunun yerine vücutları iki bacaklı yürüme şekline göre evrim geçirirken, denge sağlayan uzun kollarını da korumuşlar. Bu insansılar çok uzun süre sonra ağaçlardan tümüyle kopmuşlar. Mesela siz bu kadar eğitimden sonra hâlâ “cahilim” demiyorsunuz herhalde... Niye? Sokrat “ben cahilim” diyordu. O bilge bir filozoftu, “ben hiçbir şey bilmiyorum” diyordu. Aslında bilmediğinden değil, bilmenin ne denli zor olduğunu anlatmak için belki bunu söylüyordu... Felsefe Üzerine Söyleşi Örnekleri Tabii biz felsefeciyiz. Filozof adına konuşmak yanlış. Biz namussuz insanlar da olabiliriz. Ben kendimi filozof olarak kabul edemem, ayıptır. Abdurrahman Çelebi olduğumu düşünürüm zaman zaman. Hani koyun olmadığı için... Filozofların çok dürüst olduklarını, “azıcık biliyorum” dediklerinde numara yapmadıklarını ve çirkinliklerinin farkına vardıklarını düşünüyorum. Varmadan olmuyor. Herkese söylemezsniz tabii, “ben burada kıvırtıyorum, burada attım bunu” diye... Bunu bilmezseniz eleştirel düşünemezsiniz. Onun için dolduruşa gelmek de filozofa aykırıdır. Geldiğin anda bittin. Kendini bir şey sandığın anda bittin. Çünkü bilgelik sevgisi eninde sonunda bilge olmaya çalışmaktır. Oysa bilge bilgisiyle yaşayan bir insandır. Bildiğini hücrelerine sindirmiş insandır ki öyle insan çağımızda çok az. Çünkü biz bilgiyi iş yapmak için kullanıyoruz. Yani bileyim diploma alayım, bileyim para kazanayım diye yapıyoruz. Ama bileyim olayım, olgunlaşayım kaygısının ardına düşmüş çok az insan var. Ben salak mıyım güzel insan olayım? Uyanık, iş bitirici, götürücü bir insan olurum ama güzel insan olayım da beni sömürsünler mi? Başkası olsun da biz de bakalım denilebilir. Bu mücadeleci, yarışmacı, acımasız dünyada herhalde güzel insanlar çok kolay kıyıma uğrayabilirler. İşe giremezler, otobüs kuyruğunda bile bekleyemezler, biri bir dirsek atıp önüne geçiverir. Bir çok yerde edepsizleşmeniz lazım Lisede felsefe dersleri yeniden okutulmaya başlandı. Bizim eğitim sistemimizde böyle bir uygulamanın gençlere felsefeyi sevdirmekte faydalı olacağını düşünüyor musunuz? Bir sürü filozofun adını ve hayatlarını ezberleterek felsefe sevdirilir mi, ya da bunun yolu ne olmalı? Elbette konabilir ama asıl sorun bu değil. O felsefe derslerini kimin vereceği meselesidir. Çünkü bu dersleri sadece bir takım bilgi aktarımından ibaret kalıyorsa, o şunu dedi, bu bunu dedi, idealizm budur, realizm şudur filan gibi bunun hiçbir anlamı yok. Çünkü bu bilgi yığılmasıdır, malumat bindirmedir. Bu derslerde tavır anlatmak lazım. Yani dünyaya felsefece bakmak nasıl bir şeydir? Eleştirel ve farklı bakabilmek nasıl bir şeydir? Bu da öğreticinin felsefeyi çok iyi sindirmiş olmasıyla olanaklıdır ancak. Yazık ki bugün Türkiye'de böylesine donanımlı felsefecilerimizin sayısı azdır. Bir de zaten son sınıfa konuyor bu ders. Herkes sınav peşinde koştuğu için çok anlaşılmayan, önemsenmeyen, sadece sınavda sorulabilecek sorulara odaklanmış bir ders olmaktan öteye gidemiyor. Anlamını kaybetmiş vaziyette. Bana sorarsanız hiç okutulmaması lazım. Felsefi bir ruh her derste verilebilir. O dersleri veren öğretmenlerin bakışından olayları tartışmasından irdeleyişinden öğrencinin felsefe denen şeyi anlaması daha anlamlıdır. Felsefe olduğunu bilmeden anlamaları daha güzeldir diye düşünüyorum. İlerki yaşlarda kendi kendine öğrenmeleri iyi olur. Felsefe philo ve sophia kelimelerinden oluşur. Araplar bunu bozmuşlar. Philo'yu fel, sophia'yı sefe yapmışlar. Bilgeliği sevmeyi sevme olarak yeni bir kelimeyi de ben yarattım. Felfelsefe... Felfelsefecler kendi kendilerine öğrenebilen insanlardan çıkıyor. Yani “evladım aç bakayım ağzını iki kaşık felsefe içireyim” le olacak şey değildir. Felsefe gerçekten uçsuz bucaksız bir alandır ve bu alanda ancak öğrenmeyi istemekle bir yerlere varmak mümkündür Felsefe öğrenilebilir ama galiba pek de öğretilebilir değil... Bir yere kadar öğretilebilir elbette, karşı tarafın istemesi halinde.. Öyle insanlar görüyorum ki ben, yanlışlıkla felsefe okuyorlar, onlara ben felsefe geçirmez kafalar diyorum. Diploma alıyorlar. Çünkü ezberliyorlar. Öğretmenlik yapanlar bile var aralarında, fakat papağan olarak kalıyor, zekâsıyla götürüyor. EL EKLEMLERİ ÜZERİNDE YÜRÜME KURAMI Bu öykü her ne kadar mümkünmüş gibi görünse de bazılarına pek inandırıcı gelmemiş olduğu görülüyor. Bu eleştirilerden biri Thorpe'nin insanın evrimsel geçmişini araştırırken orangutanları seçmeleri ile ilgili. “Thorpe ve ekibinin orangutanların nasıl yürüdüğü ve ağaçlara nasıl tırmandığı ile ilgili çalışması övgüyü hak ediyor. Ancak bu insanın uzak atalarıyla ilgili bir çalışma değil” diye konuşan Washington DC'deki George Washington Üniversitesi'nden antropolog Brian Richmond, “Geçmişte neler olduğunu ancak fosil kayıtlarından öğrenebiliriz” diyor. Richmond'a göre fosiller atalarımızla ilgili net bir resim çiziyor: “Fosiller orangutanlardan çok şempanzelere benziyor. Bunların isAtalarımız keleti ağaçlara tırmanmayı alışkanlık edinmiş türlere benziyor. Yani şempanzeler gibi. İskeletlerin daha gelişmiş bin anatomiye sahip orangutan orangutanlara benzer bir hali yok.” soyundan 2001 yılında Richmond, Kanada'daki Toronto Üniversitesi'nden David Begun ve Albany Üniversitesi'nden David Strait ile geliyorsa, iki birlikte yaptıkları bir araştırmada, fosillerdeki el kemiklerinin el ayaklılık ağaç parmaklarının eklem sırtı üzerinde yürüyen canlılara benzediğini ileri sürüyorlar (American Journal of Physical Anthropology, vol üzerinde 116, p 70). Geçen yıl bu üçlü Science dergisinde yayımlanan yazıbaşlamış olabilir. larında çalışmalarının ağaç üzerinde yürüme kuramlarını çürüttüğünü belirtiyorlardı (Science, vol 318, p 1066). Kökümüz Tartışmaya yol açan konulardan biri de dik tırmanmadır. Dik tırmanma insanların ve maymunların atalarının, orangutanlarla birlikte kesin olarak yaptıkları bir harekettir. Ağaçların üzerinde yürüme senaryosuna göre dik tırmanma el parmaklarının eklemleri üzerinde yürümekle ilişkilidir. Oysa 1980'li yıllarda New York'taki Stony Brook Üniversitesi'nden primatolog John Fleagle, dik tırmanmanın iki ayak üzerinde yürürken kullanılan kasları harekete geçirdiğini söylüyor. Bu da, iki ayaklılığın Richmond'un iddia ettiği gibi yerde evrimleştiğini gösteriyor. Thorpe ise olayı farklı değerlendiriyor. Thorpe'a göre şempanzeye benzer bir atanın hem yürürken, hem de tırmanırken bükülü kol ve bacaklara sahip , iki ayak üzerinde yürüme özelliğine yol açması olanaksız. Begun ise Thorpe'a kesinlikle karşı çıkıyor: “El parmaklarının eklemleri üzerinde yürüme özelliğinin insanlardaki iki ayaklılığa yol açamayacak kadar özelleşmiş olduğunu savunan, anlamakta zorlandığım bir görüş var. Bu bence çok saçma. Atalarımızın yalnızca ağaçlarda yaşamış olduğu bir evrenin olması son derece mantıklı. Kaldı ki daha sonra yalnızca yerde yaşadıkları evreye sıra gelmiş.” Bu alanda çalışmalar yapan diğer bilim insanları iki görüşe de mesafeli yaklaşıyor. İngiltere'deki York Tıp Fakültesi'nden Sarah Elton yaşayan maymunlar üzerinde araştırma yapmanın doğruluğuna değinerek şöyle konuşuyor: “Thorpe'un çalışması yaşayan primatların davranışlarına ve fosillere dayandırıldığı için çok inandırıcı.” Öte yandan “Atalarımızın ağaçlardan yere nasıl indiği konusunda çok fazla bir şey bilmiyoruz” diye konuşan İngiltere'deki York Üniversitesi'nden Paul O'Higgins, “El eklemleri üzerinde yürüme varsayımı pek çoklarına mantıklı gelirken, Thorpe'un dik yürüme konusundaki önermesi de bazı önemli noktalara açıklık getiriyor” diyor. Sonuç olarak bilim insanları bu tartışmanın ancak başka fosillerin bulunmasıyla kesinlik kazanacağına inanıyor. Reyhan Oksay Kaynak: New Scientist, 8 Mart 2008, makalenin yazarı Dan Jones, www.psom.blogspot.com şempanzelere dayanıyorsa insansılar yere indikten sonra dik yürümüş olabilirler. BACAKLARI KIVIRMADAN YÜRÜME CBT 1096 / 11 21 Mart 20008
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear